hesabın var mı? giriş yap

  • yahu arkadaş 2024 e giricez 2024!
    koskoca bir ülkenin "başkentinde", vahşi hayvanlar dolaşıyor, insan avlıyor.

    tekrar ediyorum, bir ülkenin başkentinde vahşi hayvanlar insan avlıyor. burası bir afrika ülkesi değil.
    orta asyanın veya hindistanın unutulmuş bir köyü de değil.

    türkiye burası türkiye. utanın be utanın. utanın.

    ek; zafer partisinden bu konunun kökten, temelli çözümü ile ilgili çalışma ve vaatler bekliyorum. bir siz varsınız bu ülkede bizi düşünen. lütfen görün, duyun bizi.

  • sıkı bir takiple ve diyetisyen destekli psikolojik tedaviyle çözülebilen yeni çağ nevrozu. alametleri şöyleymiş;
    -sürekli ne yiyeceğini planlama
    -sağlıklı beslenmenin her şeyden önemli olması
    -çoğu yiyeceğin sağlıksız olduğu fikri
    -bütün gıda maddelerinin peketlerini, içindeki katkı maddelerine kadar aşırı titizlikle inceleme
    -sadece sağlıklı olduğu düşünülen yiyeceklerin tüketilmesi ve miktarın gittikçe azalması
    -sürekli beslenmeyle ilgili haberler izleme

    sanırım tek eksiğimiz orhorexiaydı...

  • sanırım bu iddiayı en iyi yorumlayabilecek kişilerden biri benim.

    ölü ya da canlı olmak, maddenin hallerinden ibarettir. maddenin hali derken; katı, sıvı, gaz ve plazmayı kast etmiyorum tabii ki. bedeni oluşturan moleküler makinenin içinde bulunduğu, uyarımlara verdiği tepkileri belirleyen hal; algoritma.

    canlılıktan bahsederken, işin içine insan kadar karmaşık bir yaratık girince durum ister istemez karışıyor. canlının bilimsel tanımı tabii ki mevcut. fakat insan kibri, kendi canlılığı ile dereotunun ya da virüsün canlılığını bir tutmak istemiyor. halbuki moleküler seviyede bakınca, bu üçü arasında pek fark yok. taş ile de yok. nihayetinde, yeterince geriye gidince bunların hepsi, hepimiz hidrojendik. evrenin hala neredeyse tamamı olduğu üzere.

    fakat işte insan kibri devreye girince, canlı olmanın tanımı yalnızca canlının bilimsel tanımıyla kalmayıp amaçlar, idealler devreye giriyor. temsil ettikleriniz, düşünceleriniz biyolojik yığınınızın önüne geçtiği için artık bireyler bir fikir haline geliyor.

    eğer ki beden en alt seviyede aynı bedense ve insan canlısı için canlılık tanımını farklılaştıran şey bireyin temsil ettiği fikir ise, ölen insanlar yaşamaya devam eder. ölen insan öldükten sonra, onu en iyi tanıyan insanların zihninde, geride bıraktıklarıyla devam eder. çünkü insan için canlılık soyut bir kavramdır. "şimdi hayatta olsa şöyle söylerdi" demek ile, o kişinin hayatta olup şöyle demesi aslında pratikte aynı şeydir. fikri özümsemiş bir beyin, herhangi bir beyin, o kişinin fikrini yorumlamış ve alakalı tepkiyi hesaplamıştır.

    ayrıca, ölüm geçişini gerçekleştirmiş fakat bedeni durmamış bireyler (bkz: vampir) bu durum kelime anlamıyla zaten barizdir. beden klinik anlamda ölü olsa da, bireyin fikri bedenle birlikte varlığını sürdürdüğü sürece, o kişi, insan kibrinin tanımladığı haliyle canlı değil midir?

    öte yandan bir de şöyle bakmak lazım: neredeyse 15 milyar senedir var olan ve bedeninizde toplanmış olan madde bunca zamandır "canlı" değildi. illaki bir zamanlar başka yığınların parçası olarak, başka bir canlının parçasıydı, fakat tam olarak bu konfigürasyon canlı değildi. o zaman, 15 milyar sene boyunca cansız olan yığına, kalkıp da sırf bir 70-80 sene canlı kaldı diye (eğer vampir değilseniz) canlı demek, düpedüz işgüzarlıktır. o yüzden, süreye göre ortalamayı alırsak, aslında ölen insanlar yaşamıyor değildir, asıl yaşayanlar zaten ölüdür. bir an için dile gelmiştir ve tekrar geldikleri hale döneceklerdir.

    kaldı ki, sürekli olarak beden kendini yenilerken ve başlangıçtaki ile son andaki moleküller tekrar tekrar sil baştan değişmişken, insan gerçekten de, yalnızca bir fikirden ibarettir. madde, beden konu dışıdır.

    haliyle, ölen insanlar yaşamıyordur, eyvallah, ama yaşayanları da zaten ölüdür.

  • her ne kadar gelin gerçekten kezban olsa ve damat gerilmekte haklı olsa da verdiği tepki bildiğin hödüklüktür. durun gençler daha cicim ayı başlamadan bu ne tahammülsüzlük?
    bir de sevgisizlikleri çok belli oluyor yazık gerçekten.

  • o arabaya binmesi yeterince korkutucudur zaten, umarım bunun farkına varıp daha çok korkmaz.

    edit: ya ne emeği bsg sevgili dingil ekşici.

  • aşı karşıtlarının verileri çarpıtmaktan bıkmadıklarını gösteren bir başka haber. örneğin:

    - 100 kişilik bir popülasyonda, 95 aşılı + 5 aşısız varsa,

    - 95 aşılıdan 7'si ve 5 aşısızdan 3'ü hastaneye yatıyorsa,

    eğer aşı karşıtı bir cahilseniz, hastaneye yatan 10 kişiden 7'si aşılı olduğu için buradan hastaneye yatanların %70'i aşılı diye manipülasyon yapabilirsiniz. kağıt üzerinde doğru bilgi ama bu orana bakıp aşılar işe yaramıyor demek için salak olmak lazım.

    aklı başında mantıklı biriyseniz, aşının hastaneye yatıştan koruma oranının %90'ın üzerinde olduğunu, aşısızların hastaneye yatış oranlarının ise %60 gibi yüksek bir oranda olduğunu hesaplayabilirsiniz. işte aşı karşıtları bu iki oranı görmezden gelip yukarıdaki gerçeği yansıtmayan oranı işlerine geldiği gibi yayıyorlar. bunların veri çarpıtma tuzağına düşmeyin.

  • "suç makinesi" olarak tanınan ve daha önce de bir çok kez kamu vicdanının sesi olmuş adamın beyanı. adam bildiğin profesyonel kamu vicdanı sesçisi.