hesabın var mı? giriş yap

  • tüm kitaplarını okumuş, temmuz ayında çıkmış olan kitabı koloni'yi ise yarılamış birisi olarak kendisine laflar hazırladım :

    1) her kitabını leyleklerin uçuşu, kızıl nehirler zannetmeyin. her kitabında katıksız aksiyon arıyorsanız bulamayabilirsiniz. bazı kitapları vardır 60 sayfa birisi gebertilsin de adrenalin olsun diye beklediğiniz de olur.

    2) kitaplarında bir allahın kurbanı adam gibi usturupluca öldürülmez...
    "kurbanın gözleri oyulmuş, midesine 12 farklı tür böcek yerleştirilmişti"
    "katil, kurbanının vücudundaki 1312 adet kesik yarasını adeta bir sanatçı gibi işlemişti"
    "katil, kurbanlarını öldürmeden önce 3 gün çamaşır suyunda bekletiyodu"
    bu böyle gider... birisi de gitsin kafasına iki tane sıksın birisinin dimi. yok. tüm katiller illa bi triplerde olur.

    3) her cinayet illa bi ritüeldir, böyle sapıklığına adam vuran kesen yoktur. cinayet illa bi ayin / ibadet hededir, saçma sapan bişey denyo bir katil için kutsaldır.
    yok çocuklar sesleri kalınlaşmadan önce kutsaldır, çünkü ergenlikle kirlenmemiştir... yok insanın vücudu kutsaldır onu kirleten kandır.vs. yok katil kurbanlarının çükünü keserek onları günahlarından arındırıyodu falan
    böyle benzer bir yığın zırva hikayeyi mistik kılar.

    4) saçma sapan bir konu hakkında ana karaktere dehşetengiz bilgiler verecek birileri hemen dakikalar içerisinde bulunur. 45 yıl önce gerçekleşmiş bir trafik kazası sırasında sokaktan geçen bir adamla ilgili araştırma yaptığınızda bu adamı tanımakla kalmayıp hakkında doktora tezi verecek kadar şey bilen birileri mutlaka bulunur.

    5) 45 yıl mı demiştik? ana kural : hiçbir grange kitabı sadece günümüze bağımlı değildir. olaylar olguların sonuçları şeklinde cereyan eder. misal 1960 yılında genç birisiyken kazıkladığınız bi adamın çocuğu o kadar yıl yemez içmez sizden intikam almaya and içip hayatını buna göre şekillendirir... sonra bi gün aniden öldürülüverirsiniz. gelsin de polis çıksın işin içinden şimdi.

    6) bu adamın kitaplarını travel guide niyetine okuyabilirsiniz. bir gerilim veya polisiye romanı için alışılmadık mekan/yer betimlemeleri dikkat çeker. sayesinde afrika, alpler, bilimum fransa köy kasabasını gezmiş kadar olduk.

    7) eğer roman ana karakteri polisse, bu polis illa ki hayatını saçma sapan seri cinayetleri çözmeye adamıştır. bu herifler yemez, içmez, uyumaz, sıçmaz. birileri seri katil olsun da biz de peşinde harap olalım diye beklerler. zaten bunların berbat bi özel hayatları vardır. karakteri okurken gözünüzün önünde pis sakalıyla ortalıkta leş gibi gezen bir jean reno hemen canlanıverir...

    bu maddeler böyle gider...
    benim favori kitaplarım kızıl nehirler ile leyleklerin uçuşudur. kurtlar imparatorluğu da tabii ki filminden daha güzel olan kitaplar serisinde başlarda.
    taş meclisi biraz uçmuştu, alışkın olduğumuz grangé tarzının dışındaydı, o yüzden bu kitaba hep mesafeli oldum*
    şeytan yemini ilginç ve sürükleyiciydi.
    siyah kan'ı bildiğin beğenmedim.
    koloni'yi ise henüz yarıladım, fena görünmüyor...

    bu arada yanlış anlaşılma olmasın.
    şimdi böyle ukala ukala yazdık grange'nin kitapları şöyledir böyledir. peki bu adamın çok kaliteli romanlar yazdığı gerçeğini değiştirir mi? bence asla. grangé bir polisiye / gerilim romanından beklenebileceklerin fazlasını da size veriyor. dümdüz amerikan filmi aksiyonu bekliyorsanız grangé yerine gidip harlan coben falan okuyun. ancak akıcı bir şekilde biraz genel kültür serpintileriyle insanı sıkmayan bir polisiye gerilim romanı okumak istiyorsanız bence grangé günümüzün en iyilerinden.

  • emin olun olimpiyatları biz kazansaydık aynı durum japonya'da bizim başımıza gelmezdi.

    her yerden pislik akıyor artık bir şey diyemiyorum.

    ayrıca henüz sebebini bilmesek de ben olimpiyatlarla ilgili olduğunu da hiç sanmıyorum.

    iğrenç olay. başka tanım yapamıyorum...

    edit: "emin olun olimpiyatları biz kazansaydık aynı durum japonya da bizim başımıza gelirdi" de, sonra yazdığını sil, bir daha yaz, eğip büküp kıvırmaya çalış. he canım he müslüman anadolu halkına saldırıyorum. bir müslüman olarak müslüman anadolu halkına saldırıyorsam sen de bi düşün ne bu tepki diye. masum bir turisti, bir "insan"ı, sırf canın öyle istedi diye öldür, adına da müslüman de. hangi kitapta yazıyor ulan! işiniz gücünüz her olaydan mağduriyet çıkarmak, hem de bir cana kıymışken!

    rezil ülkemin rezil vatandaşına saldırıyorum ve utanıyorum artık! japon arkadaşlarımın yüzüne bakmaya utanıyorum! ben türk'üm demeye utanıyorum!

  • en azından istanbul gibi zararı yoktur. faydası olmasa nolur...
    bütün ülke birleştik istanbuldaki 3. köprü, 3. havaalanı için çalışıyoruz. sırf istanbulda daha çok insan yaşasın diye dünyanın ormanı katlediliyor. daha da trabzonun faydası ne diye soruyor at kafalılar.

  • mrna aşılarının karşıtları inanılmaz cahilsiniz ama yapacağım açıklamalar sizi iyi etmeye yetmez. o nedenle size değil burayı okuyup aklı karışabilecek olan eğitilebilir cahillere seslenmek istiyorum.

    mrna sitoplazmaya girer, çekirdeğe girmez.
    mrna dizisinin okunma sayısı bellidir, üreteceği protein sayısı bellidir.
    üretilen proteinin ömrü bellidir.

    bu parametreler sabitken bu aşının uzun dönem bir etkisinin olması imkansızdır.
    bakın düşük bir ihtimal de olsa olasıdır, mümkündür bile demiyorum
    imkansızdır.

    rica ediyorum sizden daha cahil insanların görüşleriyle aşı karşıtlığına kapılmayın.

    bu alanda makale yazıyor olsam ben de uzun dönem etkileri araştırmalar henüz yapılmadığı için bilinemez yazardım ama halkın bu tip bir kesinliğe ihtiyacı yok. halk mümkün olan/makul olan kesinlikle yetinmek durumunda. her gün 3 kilo domates yemenin 10 yıllık etkileri üzerine de bir çalışma yok ve bu tarz bir beslenmenin uzun vadede insana ne yapacağı bilinemez. ancak domatesi biliyorsanız yiyecek adama yeme demezsiniz. hakkında makale yazıyorsanız bilemeyiz dersiniz.

    mrna aşılarının uzun vadeli etkilerini bilmiyoruz demek bu tarz bir veridir.

    biliminsanları kafalarına göre asla zarar veremez, kesin zararsızdır diyemezler makalelerinde. bir şeyi bilmiyorlarsa bilmiyoruz yazarlar. zaten öyle de yazmak zorundalar. ben de bilimsel bir metin yazarken %99.9 emin de olsam %100 değilse bilemiyoruz yeterli çalışma yok yazıyorum. ancak mrna'yı biliyoruz, hücreyi biliyoruz, mrna'nın sitoplazma içinde ne yaptığını biliyoruz, aşının nasıl işe yaradığını çok net biliyoruz. tüm bileşenlerin ömürlerini biliyoruz. aşının insanlar üzerinde yapılan faz çalışmalarını ve sonuçlarını biliyoruz.

    noktaları birleştirince makul kesinlikle aşının insanlığa faydalı olduğu sonucuna ulaşıyoruz.

    bunları bilerek isteyen aşısını olur, istemeyen olmaz.

    konu bu.

    edit: mesaj kutum çöktü. ilginize de eleştirilerinize de teşekkürler ama cevap yazmaya yetişmem mümkün değil. sözlüğün bu dinamik yapısı beni hep cezbetti. iyi ki varsınız.

    kamu spotu: şeker orta vadede kesin olarak ömrünüzü kısaltıyor. aşıyı istiyorsanız tartışın ama şekerden uzak durun.

  • benim var bir iki tane.
    milli takım kampı bulunduuğm şehre gelmişti.
    kimler kimler yok ki tanju, rıdvan, feyyaz, metin, ünal karaman, engin ipekoğlu, oğuz çetin falan.
    neyse, o zaman liseliyiz.
    hergün gidip izliyoruz bunları, millet imza alıyor, kızlar peşlerinde.
    biz de beşiktaşlıyız ayıptır söylemesi.
    bizim sarı fırtına yanında iki futbolcuyla beraber, tabir-i caizse takımdan ayrı düz koşu yapıyor.
    biz de iki üç arkadaşız.tribünden aşağı inmişiz, tellerden izliyoruz.
    aslında daha o yaşlarda bile ünlü falan görünce gidip hemen konuşayım falan derdinde biri değildim.ama gaza geldim ben de.
    neyse, "metin abi" "metin abi" diye çağırdık biz bunu.
    eliyle tersledi bizi, azarlar gibi bir şeyler söyledi. "görmüyor musunuz çalışıyorum" gibisinden.
    buz kestik hepimiz.hiç kimse tek laf edemedi.
    fena halde kırılmıştık.
    haklıydı aslında.
    ama en azından selam verip geçebilrdi.
    o gün bugündür metin'i sevmem.
    aynı kamptan bir başka anı.
    bu sefer feyyaz.
    otobüsün içinden insanlara bakıyor.
    yüzlerce kişi var ortamda.
    el sallıyorum, fark etsin istiyorum, garsona el kaldırırsınız da görmeyince kafayı kaşırsınız ya öyle.
    sonra nasılsa fark etti beni, gözgöze geldik, gülümsedi, el salladı o da.
    feyyaz'ı zaten severdim.o günden beri daha da sevdim.hem o metin'in yerine olsaydı asla azarlamaz, kibar feyzo gibi gülümserdi bize.

    ünlü olmak hakikaten çok zor ve ilginç. adam (metin) 25 sene önce birine atar yapmış. belki o gün canı çok sıkkındı, belki o gün çok kötü bir haber almıştı.bilemeyiz ama karşı taraf hala unutmamış o azarlar tavrı.
    diğer yandan diğer adam, kalabalıkta birini fark etmiş ve el sallamış.sorsan hatırlar mı? ama 25 sene sonra o selam hiç unutulmamış.