hesabın var mı? giriş yap

  • bir duvar.
    duvara sırtını veren güzel bir kız.
    kızın ayağında bambi çoraplar ve tokalı siyah pabuçlar.
    adımların sıklaştığı tenefüs koridoru.
    koridorun sonundan gelen çingene esanslı kahkahalar.
    kahkahaların sahibi üstü mürekkep olmuş bir çocuk.
    çocuğun suratında aptal bir gülümseme.
    gülümsemeyi bozan müdür yardımcısı.
    müdür yardımcısının dikkatini çeken duman.
    tuvalet kapısından sızan sigara dumanı.
    dört bir tarafa kaçışan tiryaki öğrenciler.
    kaçışan bir öğrencinin ayağına rast gelerek ileriye yönelen madeni para.
    madeni parayı yerde bulan duvara dayalı güzel kız.
    aynı anda parayı almaya yönelen ben.
    göz göze gelişimiz.
    gülümseyişimiz...

    ilk aşkım...

  • dizi izlerken ya da kitap okurken karşıma çıkan ingilizce kalıpları derlemeye karar verdim: **

    1- to kill two birds with one stone

    anlamı: to solve two problems at once. türkçe karşılığı, tek taşla iki kuş vurmak

    2- a piece of cake:

    anlamı: something is very easy. yapılması çok kolay olan şeylerde kullanılır. türkçe benzeri çocuk oyuncağı diyebiliriz.

    3- in the blink of an eye:

    anlam: extremely quickly. bir şeyin çok çabuk olması anlamına geliyor. türkçe karşılığı ‘göz açıp kapayıncaya kadar’

    cümle:ın the blink of an eye, he was gone.

    4- be floating/walking on air:

    anlam: to be very happy and excited because something very good has happened to you. gerçekleşen güzel bir şeyden dolayı çok mutlu ve heyecanlı olma anlamında kullanılır.

    cümle: ever since she met mark, she's been walking on air.

    5- not the end of the world:

    anlam: not the worst thing that could happen. türkçe karşılığı ‘dünyanın sonu değil’

    cümle: we’re hoping to win, but if we finish second it won’t be the end of the world.

    6- you can't judge a book by its cover:

    anlamı: to not judge someone or something based solely on appearance. türkçe karşılığı ‘bir kitabı kapağı ile yargılayamazsın’

    7- learn your lesson:

    anlam: to decide not to do something again because it has caused you problems in the past. geçmişte sorun çıkaran şeyleri bir daha yapmamaya karar verme anlamına geliyor. türkçe karşılığı ‘ben dersimi aldım’

    cümle: i’m not going out without my umbrella again - i've learnt my lesson!

    8- `you can't make an omelet without breaking some eggs`:

    anlam: there's always a cost to doing something. her şeyin bedeli var anlamında kullanılır( bir kaç yumurta kırmadan omlet yapamazsın)

    cümle: this business idea can take you from zero to hundred in just a few years but you can’t make an omelette without breaking a few eggs.

    9- giving someone the cold shoulder:

    anlamı: to ignore someone. birini görmezden gelmek.

    10- the last straw:

    anlamı: the final source of irritation for someone to finally lose patience. türkçe karşılığı ‘bardağı taşıran son damla’ diyebiliriz.

    11- the elephant in the room:

    anlamı: a matter or problem that is obvious of great importance but that is not discussed openly. çok önemli olduğu açık olan ancak açıkça tartışılmayan bir konu veya sorun için kullanılır.

    12- stealing someones thunder:

    anlamı: taking credit for someone else achievements. başkalarının başarılarından dolayı övgü almak, ilgi çekmek durumlarında kullanılıyor.

    13- the best of both worlds:

    anlamı: means you can enjoy two different opportunities at the same time. aynı anda iki farklı fırsattan yararlanabileceğiniz anlamına geliyor.

    14- see eye to eye:

    anlamı: this means agreeing with someone. biriyle aynı fikirde olmak anlamında kullanılır.

    15- it's not rocket science:

    anlamı: it's not complicated. çok karışık olmayan durumları ifade etmek için kullanılır. (kendi başına kullanılır)

    16- hang in there:

    anlamı: don't give up. pes etme, dayan anlamında kullanılır. (kendi başına kullanılır)

    17- get out of hand:

    anlamı: get out of control. türkçe karşılığı ‘işler kontrolden çıktı’ (cümlenin parçası olarak kullanılır)

    18- better late than never:

    anlamı: it is better for someone to arrive or do something late than not to arrive or do it at all. türkçe karşılığı ‘geç olsun güç olmasın’ diyebiliriz.

    19- we'll cross that bridge when we come to it:

    anlamı: let's not talk about that problem right now. sorunlar hakkında şimdi konuşmayalım anlamında kullanılır. (kendi başına kullanılır)

    20- a bird in the hand is worth two in the bush:

    anlamı: what you have is worth more than what you might have later. tek başına kullanılan bu kalıbın türkçe karşılığı ‘eldeki kuş daldaki kuştan iyidir’

    21- a snowball effect:

    anlamı: a situation in which something increases in size or importance at a faster and faster rate. kartopu etkisi bir haberin, bir olayın zaman içerisinde büyüyüp bambaşka bir hal alması anlamına geliyor.

    cümle: the more successful you become, the more publicity you get and that publicity generates sales. ıt's a kind of snowball effect.

    22- fortune favours the bold:

    anlamı: a successful person is often one who is willing to take risks. türkçesi, talihten cesurdan yanadır. (kendi başına kullanılır)

    cümle: it is said that fortune favours the brave and that was certainly the case as the swimmers took to the icy waters despite the unfavourable elements, giving a teeth-chattering rendition of jingle bells as they did so.

    23- familiarity breeds contempt:

    anlamı: used to say that if you know someone very well you stop respecting them because you have seen all of their bad qualities. aşinalık küçümsemeyi besler olarak çevrilebilir.

    cümle: the couple could not stay together long after their wedding because familiarity breeds contempt.

    24- bite the bullet:

    anlamı: decide to do something unpleasant that you have avoiding doing. hoş olmayan, yapmaktan kaçındığımız bir şeyi yapmaya karar vermek için kullanılır.

    25- so far so good:

    anlam: used to say that something (such as a project or an activity) has proceeded well or without problems up to the present. her şeyin güzel ya da problemsiz gittiğini söylemek için kullanılır.

    cümle: "how’s your new job?" "so far, so good."

    26- ball is in your court:

    anlam: it is up to you to make the next decision or step. it is time for someone to deal with a problem or make a decision, because other people have already done as much as they can.

    diğer insanların ellerinden geleni yaptıkları artık bir sorunla uğraşmasının veya karar vermesinin kişiye ait olduğu anlamında kullanılır.

    cümle: i've helped him in every way i can the ball's in his court now.

    27- curiosity killed the cat:

    anlam: said to warn someone not to ask too many questions about something or is a proverb used to warn of the dangers of unnecessary investigation or experimentation. türkçe karşılığı, merak kediyi öldürürmüş. gereksiz deneyler yapan ya da çok soru soran insanları uyarmak için kullanılır.

    cümle: where are we going?' calder asked.curiosity killed the cat, dear. you'll find out soon enough.'

    28- have a crush on somebody:

    anlam: when you have a crush on someone it means you have developed a strong desire for the person. eventually it may grow into true love or your feelings might wear away. birine tutulmak/aşık olmak anlamında kullanılır.

    cümle: her sister has had a crush on his friend for a long time.

    29- ask somebody out:

    anlam: to invite someone to come with you to a place such as the cinema or a restaurant, especially as a way of starting a romantic relationship. türkçe çıkma teklif etmek anlamına gelir.

    cümle: she said she was going to ask him out to lunch.

    30- no pain no gain:

    anlamı: you have to work hard for something you want. istediğin bir şey için çok çalışmak zorundasın anlamına geliyor türkçe karşılığı acı yoksa kazanç yok.

    31- when pigs fly:

    anlamı: something that will never happen. asla gerçekleşmeyecek durumlar için kullanılır.

    32- to cut corners:

    anlamı: to do something badly or cheaply. bir şeyi kötü ve ya ucuz yapmak anlamına geliyor.

    33- a blessing in disguise:

    anlamı: an misfortune that eventually results in something good happening later on. ilerde iyi bir şeyin olmasına neden olan talihsizlikler için kullanılır.

  • 90lı yılların ortalarına kadar süren acaip bir dönemdi. liseliler bilmez, sokakta elinde tefle çingene bir adam yanında kocaman bir boz ayıyla gezerdi. şimdi 48 ay banka kredisiyle alınmış yüzlerce arabanın doldurduğu sokaklarda kedi görmek bile zorken böyle bir sahneyi tahayyül etmek fazla sürreal kalıyor.

  • "tanrı adına işlenen cinayetlerin sayısı, şeytan adına işlenenlerden çok daha fazladır"

    erica jong

  • öncelikle kendisi bir insandı.
    10 ağustos 1927 tarihinde kilis'te doğdu.

    kendisi hakiki bir sanatçıydı.
    geleneksel türk tiyatrosunun en önemli isimlerindendi. ismail dümbüllü tarafından keşfedilmiş ve yetiştirilmiş biriydi. tuluat sanatının kurallarını ve kaidesini çok iyi öğrendiği için hemen her oyununda bunu kullanmıştı. ayrıca oyunlarının afişlerini kendisi tasarlar ve kendisi çizerdi.

    kendisi seyircisine saygılı bir tiyatrocuydu.
    hiçbir zaman seyircisine hakaret etmez, tam tersi onlara anlık şakalar yaparak seyirciyi de sahneye çekerdi. bir oyununun en başında "senede bir kere yalan söylerim" diyip, oyunun ortasında sahnede aniden durup tiyatro görevlisinin acil otopark duyurusu olduğunu söylemiş ve iki adet plaka anons etmişti. ayağa kalkan kişilere ise "bu senelik yalanım buydu" demişti. yine başka bir oyununda eli bacak arasında olan bir oyuncu arkadaşının eline tekme atmış "sahnede saygısızlık istemem" diyerek hem izleyiciyi güldürmüş hem de sahnede kısa bir eğitim vermişti.

    kendisi işini severek yapan bir yönetmendi.
    oyunlarında dekorların montajına, boyamasına, taşımasına bizzat katılırdı. "ben nejat uygur'um sadece oyunumu oynarım bu işi yapmam" demezdi.

    kendisi hicivde üstaddı.
    aman özal duymasın, cibali karakolu, hastane mı kestane mi, sizinki can da bizimki patlıcan mı gibi kült oyunlarında hem türk halkının bazı kötü davranışlarını hem de politika ve siyasetçileri eleştirmişti.

    kendisi çok iyi bir aile babasıydı.
    çocukları süheyl uygur ve behzat uygur 1990 yılında uygur tiyatrosunu kurduklarında "boynuz kulağı geçer" adlı bir oyun oynamalarını söylemişti. süheyl ve behzat uygur ise bu oyunu oynarken bir izleyicinin "boynuz kulağı nah geçer" demesini hala gururla anlatır. behzat uygur'un eşi hanımefendi hamile iken nejat uygur'a bir röportajında "torununuza sizin isminizin verilmesini ister misiniz?" diye soran gazeteciye "çok isterim" demişti. ardından behzat uygur oğlunun ismini nejat koymuştu. torunları ile arası son derece güzeldi. çocukları ile arasında evde baba oğul, sahnede usta çırak ilişkisi vardı. ikisini birbirine hiç karıştırmadı.

    kendisi vefalı bir dosttu.
    sadri alışık'ın mezarını ziyarete giden oğlu kerem alışık, babasının mezarının başında dua eden nejat uygur'u görmüştü. tarih sadri alışık'ın ölüm ya da doğum tarihi değildi.

    kendisi harika bir öğretmendi ve ustaydı.
    yılmaz erdoğan, rasim öztekin, bahri beyat, necip naşit özcan, çiçek dilligil, süheyl-behzat uygur ve ömründe en az bir tiyatro sahnesine çıkmış kişilere yol göstermişliği vardı. özellikle bkm kurulmasında maddi manevi desteği mevcuttu.

    kendisi mimik ve jest uzmanıydı.
    onunla aynı sahneyi paylaşan çoğu oyuncu oyun sırasında nejat uygur'un yüzüne bakamazdı. çünkü bakan oyuncular birkaç dakika gülerdi. ve en sevmediği şey sahnede laubalilikti.

    kendisi şahsına ait sözler ve replikler kullanırdı.
    - anlayanlar anlamayanlara anlatsın.
    - büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, ortancaların alınlarından öperim.
    - halıya basma lan
    gibi dillerden düşmeyen replikleri vardı.

    nejat uygur böyle biriydi.
    insandı.
    gerçek sanatçıydı.
    saygılı bir oyuncuydu.
    işine aşık biriydi.
    hiciv üstadıydı.
    aile babasıydı.
    vefalı bir dosttu.
    öğretmendi.
    mimik ve jest uzmanıydı.
    kendine has replikleri vardı.

    ama en başta bir insandı işte.
    18 kasım 2013 günü vefat etti. çocuklarına duyguları sorulduğunda " biz hem nejat uygur'u hem de babamızı kaybettik" dediler ve tören boyunca bir daha konuşmadılar. şimdi ben ise haddim olmayarak nejat uygur'un vefatı ile sadece şunları söyleyebilirim:
    - her zümreden insanın hayranlık duyduğu bir oyuncuyu kaybettim.
    - levent kırca ile sona eren hiciv sanatının en önemli üyesini kaybettim.
    - bir öğretmenimi kaybettim.
    - ailecek hepimizi güldürebilen bir ustayı kaybettim.
    - çocukluğumu kaybettim çocukluğumu.

    ışıklar içinde uyu sevgili nejat uygur. senin bizi güldürmene ve birilerini eleştirmene ne kadar ihtiyacımız var bir bilsen?