hesabın var mı? giriş yap

  • --dünyanın (yansıma indeksi) 0.29'dur. bu, ışınların% 29'unun dünya'dan yansıyacağı anlamına geliyor.
    --toplam dünya yüzey alanının% 3'ü evler tarafından kaplıdır.

    -yani, bütün çatıları beyaza boyarsanız; endeksi 0.29'dan 0.3'e yükseltebilirsiniz. bu artış (yüzyıl boyunca) 1 santigrat derece ile dünya'nın sıcaklığını düşürecektir.
    1 derece için bu masrafa değmez diyenleri duyar gibi oluyorum, unutmayın ki küresel sıcaklık 1880 yılından bu yana sadece 0,8 derece arttı.

    --peki bu 1 derece bize ne kazandırır?--

    -kutuplarda buz dağının erimesi % 15 oranında azalar.
    -tarım mahsullerinde % 5-15 aralığında bir artış sağlanır.
    -orman yangınları % 200-400 aralığında azalır.
    harika, değil mi?

    --peki bunun bize ekonomik masrafı ne olur?--

    dünya topraklarının yaklaşık yüzde üçünün kentleşmiş olduğunu biliyoruz.

    3% * 57.505.693 sq km = 1,725,170 sq km'lik çatı ve yol.
    bu, 1.8569583837 * 10 ^ 13 feet kare ile eşdeğerdir. boya hesap makinesini kullanarak, bunu galonlara dönüştürebiliriz; ne kadar ihtiyacımız var? 46 milyar galon boyaya ihtiyacımız var ve hepsinin beyaz olması gerekiyor (mümkün olduğunca beyaza yakın olması gerekiyor).

    alternatif kaynaklar.
    1
    2

  • sözlükte şikayet ediyor gibi yapıp aslında övünmektir.

    "nedir bu güneşten çektiğim :/"

  • sene 1997
    istanbul'a yeni gitmişim.
    çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.

    ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.

    kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.

    -işte böyle buluşuluyordu.

    şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.

  • iyice kafayı yedi bunlar, şirket kar açıkladı diye hedef gösteriyorlar. kar etmesi manidar bulunmuş, ahahaha.

    adamlar 33 milyar liralık satış yapmış, 1.25 milyar kar elde etmiş. %4 bile değil. elbette edecek bu ciroda bu kadar kar, neyin fırsatçılığıymış bu?

    gören de hayır kurumu zannedecek.

  • arkaik dönemin başlıca özelliklerinden sayılabilecek olan ve yüze ifade verme çabası sonucunda doğmuş, çoğuna göre komik olan gülümsemenin ismidir.

    m.ö. 570 yıllarında heykeltıraşlar, ilk defa bir ifadeyi heykellerde belirgin bir şekilde gösterebilmiştir. bu buluş aynı zamanda sanat tarihçilerine de bir 'oh' çektirmiş olan gelişmedir bence. sonunda m.ö. 570 yıllarını erken arkaikten, yüksek (olgun) arkaik dönemine geçiş olarak kabul edebilmişler. ayrıca bir şeye daha sevinebiliriz... bugün olduğu gibi o dönemde de insanlar her şeyin suyunu çıkarıyormuş! öyle ki savaşta kalbinden hançerlenmiş birini tasvir ederken bile heykelin yüzüne bu arkaik gülümsemeyi kondurmuş zalimler.

    zamanında benim sorduğum gibi ''iki dudak kenarını yukarı doğru kıvırmak nasıl yıllarını almış?'' diye sorabilirsiniz. buna, arkaik dönemde henüz gözlemin yeterince gelişmemiş olduğu cevabı verilebilir. fakat bence en önemlisi teknik imkanlar konusu. heykeltıraşlar; sert taşları istedikleri gibi işleyebilmesini sağlayacak teknikten yoksun oldukları için, iyi bir gözlemci olsalar bile bunu tasvirlerine yansıtmaları zordu. bu yüzden uzun bir süre hantal, şematik ve durağan heykeller görülüyor; bu yüzden bu döneme arkaik (bir uygarlığın ilk evresi) deniliyor.

  • ülkem adina güzel bir gelisme. hadi bakalim kopektaparlar laf degil icraat zamani. barinaklardaki kopekleri evinize alın da görelim.

  • üç gündür yemek veremediği üşüyen çocuğunu ısıtmak için saç kurutma makinesini çalıştırdıktan sonra kendini asan bir annenin yaşadığı ülkede yaşamaktadır. ben böyle ülkenin, böyle sistemin, bu sistemi destekleyen bütün liboşların, buna gözünü yuman apolitiklerin topunun.........