hesabın var mı? giriş yap

  • adamlar tepki göstermek için gitmiş güzel güzel suç duyurusunda bulunmuş. eli sikinde gezen ergen de gelmiş "kimi kime şikayet ediyorsun" diyor. yapma yahu öyle mi gerçekten? şikayette bulunan abilere haber verelim hemen geri çeksinler. yargı da onlardaymış abi hiç mi kafanız yok diyelim.

    fazla tevazunun sonu vasattan nasihat dinlemektir.

  • "öpüşeceğimiz insanı da biz mi getiriyoruz yoksa içeride veriyorlar mı?"diye sorduran olay.

  • aktroller gerçekten gerizekalı.cumhurbaşkanı 2002'den beri donunuza kadar soydu sizi.ona hesap sorun yemiyor dimi.resmen cumhurbaşkanının geyşaları,kumalarısınız...

  • achilles ve kaplumbağanın yarışını konu alan paradokslar. (bkz: cevaplamasi zor sorular/4)'te bir tanesi ele alınmış. bu paradoksun basitleştirilmiş iki versiyonu şöyledir:
    1- amacımız a noktasından b noktasına gitmek olsun. bu yolu tamamlamak için önce yolun yarısını hele bi katedelim. geri kalan yolu yeni gorev olarak ele alalım ve aynı yaklaşımla hele bir yarısını gidelim bakalım.. bir süre bu şekilde devam edelim. sonra birden anlayalım ki, ne kadar gidersek gidelim, bu yol hiç bitmez, çünkü sonradan mutlaka gidecek bir "öteki yarı" kalır.

    2- aynı problemi ele alalım. a'dan b'ye gitmek için öncelikle mesafenin yarısını "hele bi" katetmek gerekiyor. peki bu "yarım" mesafeyi aslında katedebilmek için öncelikle onun da yarısını katetmemiz gerekmiyor mu? hayhay, edelim fakat bu "çeyrek" mesafenin de öncelikle ilk yarısını bitirmemiz gerekmiyor mu ki sonradan diğer yarısını düşünelim? aaa ilk paradoksta anlatılan "hedefe ulaşamamak" şöyle dursun, yerimizden bile kıpırdıyamıyormuşuz demek ki.

    zenon sanırım burda sapıtıyordu, lafı "hareket yoktur" demeye getiriyordu. örnek olarak da şöyle bir paradoksla çıkagelmişti.

    3- havaya bir ok attığınızı düşünün. bu ok size hareket ediyormuş gibi gelebilir, sebebi x süre içinde y kadar mesafe gitmesidir. x'i küçük aralıklara bölün, birer saniye mesela, o zaman diyebilirsiniz ki birinci saniye boyunca ok şu kadar gitti, 2. saniyede şu kadar, bunları topladım y'yi verdi. zaman aralıklarını daha da küçültelim, hatta öyle küçük olsunlar ki, bir daha bölünemesinler, buna "an" diyelim. şimdi bakalım bu ok "an" sürede ne kadar mesafe gider? hiç gitmez. (okun fotoğrafını çektiğinizi düşünün, ok fotoğrafta durmaktadır değil mi?) e her "an" 0 mesafe giden bir ok nasıl olur da hareket eder?

    zenon'un devrinde büyük ihtimalle infial yaratan bu paradokslar yıllar sonra limitin, sonsuz toplamın vesairenin devreye girmesiyle çözülüvermiştir.

  • kişinin, yazdığı şeyi okuyan insanların işini zorlaştırma özgürlüğüdür.

    bir metin de, özellikle uzun bir cümle de de ya da ki eki yanlış yazıldığı zaman, okuyan kişiyi ister istemez cümle başına döndürürki buda haliyle yazının akıcılığına zarar verir (görüldüğü üzere).

    de ve ki eklerinin doğru yazılması uluslararası'nın bitişik, bir şey'in ayrı, birkaç'ın bitişik yazılması gibi bir şey değil. az da olsa okumayı kolaylaştıran ve değişmesinin pek imkanı/anlamı olmayan bir dil kuralı.

    ayrıca iyi bir okur-yazar bu tür şeyleri otomatik yapar zaten. yapmadığında rahatsız olur. bunun üzerinden politika üretmeye gerek yok, space'e bas geç işte, daha kolay. zaten "ben biliyorum ama yazarken dikkat etmiyorum" diyen tipler genelde imla kurallarına hakim olmayan kişiler oluyor. yazarken dikkat etmeyecen de ne zaman dikkat edecen, konuşurken mi?

  • karaciğer yağlanması sadece fazla alkol alanlarda görülen bir durum değildir. hayatınızda hiç alkol kullanmamış olsanız bile karaciğerinizde yağlanma meydana gelebilir. bu durumun adı ise non alkolik steato hepatit (nash)'tir, yani alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanmasıdır.

    bu durumun ortaya çıkma sıklığı günümüzde iyice arttı. sebebi ise henüz fazla farkında olunmayan ama gittikçe başımıza bela olacak yeni bir zehir türü. ülkemiz yakın geçmişe kadar tarımda ve şeker üretiminde kendine yeten bir ülke iken, doğal yollarla üretilen şekeri kullanabiliyorduk. endüstriyel olarak daha gelişmiş ülkelerde ise (başta abd) şeker üretmek pahalı ve uzun bir süreç olduğu için yerine fruktoz ve mısır şurupları kullanılmaya başlandı. tabii bizde de halk sağlığına öncelik vermek yerine, geçmişte de örneklerini gördüğümüz politikalar sonucunda kendi ürünümüzü üretmeyi azalttık ve dışarıdan ucuza bu fruktoz şuruplarını almaya başladık. henüz ülkemizde durum çok vahim olmasa da, abd gibi ekonomilerde aşırı derecede şişmanlar (morbid obezler) var. bu fruktoz şurubu da aynı eroin gibi insanda bağımlılık yapıyor. nedenlerini ise aşağıda göreceksiniz. ileride bence ülkemizin başına en büyük belayı açacak tehlikelerden biri bu.

    peki nedir bu mısır (fruktoz) şurubu? ingilizce high fructose corn syrup (hfcs) olarak geçen, glukozu fruktoza çevirmek için mısır nişastasının glukoz izomeraz ve çeşitli asitler de dahil olmak üzere farklı kimyasallarla işlenmesi ortaya çıkan bir tatlandırıcı şurup. üretimi normal bildiğimiz beyaz şekere göre daha kolay ve ucuz. üretici açısından en büyük faydası ise, normal şeker olan sukroza göre 1.5 kat daha tatlı olması. yani daha az kullanılarak şekerle neredeyse aynı tatlılık oranını sağlayabiliyor olması, bu da üretim maliyetlerini düşürüyor.

    peki bunun bize faydası veya zararı ne? faydası olmadığı kesin de, zararı şu: bugün yediğimiz içtiğimiz her türlü işlenmiş gıdanın etiketine bakın, bu maddeyi göreceksiniz. normal şekerle (sofra şekeri-sukroz) fruktoz şurubunun kimyasal yapısına baktığımızda, normal şekerde %50 fruktoz, %50 glukoz olduğunu, mısır şurubunda ise %55 fruktoz, %42 glukoz olduğunu görüyoruz.

    fark az gibi ama etkisi büyük. vücudumuza normalde şeker aldığımızda (ki yaşamak için almak zorundayız) bu şeker mide ve incebağırsakta emilir ve kana karışır, kan şekeri yükseldiği zaman pankreastan insülin salgılanır ve şekerin fazlası karaciğerde glikojen ve sonrasında yağ olarak depolanır. normal sağlıklı insanlarda yemek yedikten sonra insülin salgılanır ve şeker seviyesi dengede tutulur. bunun tersi çalışan hormon ise glukagon olup, yine pankreastan salınır ve karaciğerde biriken glikojeni alıp parçalayarak glukoz olarak kana salınmasını ve şeker seviyesini yükseltmeyi sağlar.

    ancak diyabetli olan kişilerde bu insülin ya hiç yoktur ya da yeterli miktarda salgılanamaz ve dışarıdan insülin iğnesi olmaları gerekir. peki diyabeti olmayan kişiler bu mısır şurubunu fazla alırsa ne olur (diyabetlilere zaten yasak)? biraz önce yukarıda yazdığım kimyasal yapıdaki farklılık nedeniyle, mısır şurubu hücreler tarafından normal şekere göre çok daha hızlı ve yüksek miktarda emilir. %55'lik fruktoz yapısına bağlı olarak şekerin emilim oranları değişir, bunun sonucunda kana bir anda çok daha fazla insülin salgılanması gerekir. ama çok fazla insülin salgılanınca da bu sefer şeker miktarı bir anda çok düşer. bu sefer şekeri yükseltmek için glukagon çok salınır ve denge sağlanıncaya dek ipin ucu kaçar.

    olay sadece dengeyi bozmakla kalmaz. kanda şekerin bir anda yükselmesi ve sonrasında hızla düşmesi sonucu vücudumuz tekrar şeker istemeye başlar ve beynimize glukoooz bana glukoz veeer diye sinyal yollamaya başlar, siz de fellik fellik canım tatlı istiyor diyerek gofret aramaya başlarsınız. bunun sonucunda o gofreti yediğinizde bu sefer bir halsizlik, ağırlık çökmesi, uyku hali, terleme başgösterir. daha ileri safhalarda artık vücut hücreleri kandaki insülini yeterli bulmaz ve daha çok insülin istemeye başlar, var olan insüline de tepki vermemeye başlarlar, yani insülin artık işe yaramamaktadır. sonuç: insülin direnci ve artık siz de bir diyabet hastalığı adayısınız.

    peki tüm bunların sonucunda ne olur? vücutta devamlı indirilemeyen miktarda aşırı şeker olması sonucu, bu şeker karaciğerde önce glikojen ve sonrasında yağ halinde depolanmaya başlar. bingo: alkole bağımlı olmayan karaciğer yağlanması artık sizde de var.

    başka sebepler var mı? olmaz mı? çeşitli ilaçlar, fazla karbohidratlı beslenme, bazı virüsler, alkol ve metabolizmanın kendisi de yağlanmaya yol açar. literatürde nash'i tedavi edebilenlerle edemeyenler tartışma halinde. bilindiği kadarıyla ilaçlı kesin bir tedavisi yok. ancak bazı ayı safrasından elde edilen ilaçlarla tedavi olabildiği söyleniyor. en azından literatürde fayda sağlandığını gösteren yayınlar var. bir kısmı da kolesterol düşürücü ilaçların faydalı olduğunu söylüyor. ama bu işler ciddi işler ve uzman bir doktorun detaylı taramalarından sonra tedaviye karar verilebilir. siz siz olun sağdan soldan alınan bilgilerle veya arkadaşımda işe yaramış ekolünden bilgilerle internet doktorculuğu oynamayın. hastanelerde karaciğer nakli bekleyen insan sayısı çok, siz de sıraya girmeyin.

    peki ne yapılabilir? en güzeli içinde fruktoz (mısır) şurubu olan gıdalardan (ucuza satılan gofretler, çikolatalar, gazlı içecekler, kurabiyeler vs) uzak durmak, sebze ve abartmadan meyve ağırlıklı beslenemk (normal meyvenin de içinde şeker var, fazlası zarar), karbohidratı yani unu, makarnayı, pizzayı kısıtlamak (bunlar da şekere dönüyor), tedavi oluyorsanız veya şikayetiniz süresince alkolden uzak durmak, ve en en en önemlisi de egzersiz yapmak. özellikle insülin süpürgesi denen büyük kas gruplarını, ki en büyüğü bacaklar, çalıştırmak kısa sürede büyük fayda sağlar.

    çoğu insan karaciğer yağlanmasını vücutlarının sağ tarafında kesif bir ağrı olarak farkeder ama bu ağrının olması sadece karaciğer yağlanmasını değil bir çok başka rahatsızlığı da gösterebilir. genelde birçok insanda hafif de olsa (grade 1) yağlanma vardır. önemli olan daha ileri safhalara gitmeden önlemi almak ve düzgün bir yaşam sürmektir. bu tip rahatsızlıklar dikkatli bir yaşamla geri döndürülebilir çünkü karaciğer vücutta kendini en hızlı yenileyebilen organlardan biridir.

    böyle bir rahatsızlığınızın olduğu düşünüyorsanız, konusunda uzman bir dahiliye hekimine gidip gerekli test ve tetkikleri yaptırmadan kendi kendinize ilaç kullanmanız çok ağır sonuçlara yol açabilir.

  • t-shirt'umuzu on tarafi uste gelecek sekilde duz bir yuzey uzerine seriyoruz. t-shirt'un orta noktasini buluyoruz ve ondan az biraz kenara dogru (kollarin altindaki dikise dogru) bir noktadan cimdik hareketiyle kavriyoruz.. dikey olarak bu noktanin hizzasindaki iki uc noktayi (omuz ve bel bolumunde bu noktanin hizzadaslari) diger elimizin cimdigi ile birlestiriyoruz. su andaki haliyle bir elimizi t-shirt'un ortasinda cimdik konumunda kavramis, diger elimiz onun hizzadaslarini birlestirmis vaziyette ve kolalrimiz carpraz bir sekilde duruyor. tuttugumuzu birakmadan kollarimizi normal, duz konuma getiriyoruz (carpraz olmayan) ve t-shit'u serdigimiz yuzeyden ellerimizin pozisyonunu bozmadan kaldiriyoruz.... t-shirt'un bosta kalan ucunu ileri dogru duz yuzeye koyup, elimizdeki ucunu onun ustune katliyoruz... bi bakiyoruz... sok oluyoruz...

  • ığdır havaalanı ve thy'nin ülkenin her yere uçmasıyla alakalı bir reklam olmasına rağmen çekimleri antalya korkuteli ilçesi'nin imecik köyü'nde ve antalya havaalanı'nda yapılan reklamdır. reklamda süper oynayan çocuklarla yapılan bir söyleşi de şöyledir.

    söyleşinin sonunda çocuklardan nihat'ın babası olan ali büyüksolak ise bir sürü probleme de uyarlanabilecek bir sorunu dile getiriyor:

    "köyümüz, reklam filmi sayesinde daha çok ilgi çekti. bu film köy için çok güzel oldu. en büyük sorunumuz su. içme suyumuz 18 kilometre ileriden geliyor, sağlığa da uygun olmadığını söylediler. biz burada havaalanı istemiyoruz, su olmadığı zaman hayat bitmiş demektir, su istiyoruz."

    al bu son cümleyi her yere koy:

    "biz istanbul'da mega proje istemiyoruz, insanca seyahat edebileceğimiz toplu taşıma sistemi istiyoruz, park istiyoruz yeşil alan istiyoruz."
    "biz hasankeyf'te hes istemiyoruz, tarihin şimdiye kadar olduğu gibi yaşamasını istiyoruz."
    "biz sinop'ta nükleer santral istemiyoruz, tabiatın korunmasını istiyoruz."
    "biz uludağ'a yapılacak teleferiğin milli parktaki asırlık ormanları tahrip etmesini istemiyoruz."
    "biz istanbul'a daha fazla yatırım istemiyoruz, ülkenin her yerinin asgari düzeyde eşitleneceği kadar kalkındırılmasını istiyoruz."

  • başbakanın son söylemi.

    2002 kasım'ından başlarsak 11 yıl 3 aydır iktidarda olan bir parti 3740 gün, yani 89760 saat, yani 5 milyon 385 bin 600 dakika, yani 323 milyon 136 bin saniye geçirmiş demektir.

    3.5 milyar fidan dikildiyse, 7/24 çalışılsa saniyede yaklaşık 11 fidan dikiliyor demektir.

    helal be oylar akp'ye.

    hatta helal be oylar akp'ye yazarken bile 40-50 fidan dikildi. vay vay vay.