hesabın var mı? giriş yap

  • hadi kekliği düz ovada avladın.. kanadını kanadına da bağladın, tamam eyvallah.. karşısına geçip şıkıdık şıkıdık niye oynuyosun lan?

  • bence güzel olur kardeş.

    _____________________________________________________________________________________

    intel 4790k @ 4.0 ghz, 8 gb ddr3 ram, asus strix r9 285, cooler master psu 750w

    """"""""""""""""""""" "oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konur" """""""""""""""""""""""

  • (bkz: #95819691)
    (bkz: #95740668)

    serinin 3. adamı. kurtlar vadisi'nin az zamanda çok ve büyük etki yaratan kahramanı. oktay kaynarca tarafından hayat verilmiştir.

    * babası, bir camii avlusunda süleyman yanında iken sırtından vuruldu. kendi ifadesiyle o günden sonra hayatındaki ilk yol ayrımı gerçekleşmişti. "allah ile yollarını ayırmıştı" çakır. babası, memleketten laz ziya'nın da ahbabı idi.

    * babasının ölümünden sonra annesi ve kız kardeşi ile istanbul'a geldi. kız kardeşinin okuması için çakır nohut-pilav satmaya başladı. günün birinde belalı bir zabıta, süleyman'ı pilav satarken dövmeye başladı. kendisini korumak isteyen derya'yı da dövmeye başlayan zabıtayı sırtından bıçakladı ve içeri girdi.

    * hapiste iken kendisine duran emmi'yi şişlemesi söylendi. ailesine bakılacağını, çok para alacağı söylendi. önce reddetse de "ha biri ha beşi" diyerek kabul etti. duran emmi abdest alırken sırtından bıçaklayamadı. vazgeçti. duran emmi de çakır'ın emmisi oldu. emmi de dışarıdaki bacısına ve anasına baktı. bacısının okumasına, süleyman'ın yaşamasına sebep oldu.

    * yine hapiste iken, 4 kişinin kendilerine itaat etmesi için sıkıştırdığı memati baş'ı kurtararak can yoldaşı yaptı.

    * memlekette bir düğünde, nesrin'i görüp vuruldu. derya ile haber yolladı. nesrin "olur" dedikten sonra lacileri çekip yola düştü. yolda kavga dövüş, ağız yüz kan ter halinde laz ziya'nın yanına gitti. kızını istedi. daha sonra da kızı ile evlendi.

    * kumarhane açmak için konseyin verdiği görevleri eksiksiz yapan bir tetikçi idi. barış bulmaz, behiç türkcan ve önder zülfü koşar cinayetlerini gerçekleştirdi. bu 3 cinayet, kurtlar vadisi operasyonunun başlamasına sebep oldu. çünkü, kurtlar konseyi'nin üyelerine rakip olacak isimler ortadan kalkmış, konsey büyük güç sahibi olmuştu.

    (bkz: savaş buldan) pervin buldan'ın da kocasıdır.
    (bkz: behçet cantürk)
    (bkz: ömer lütfi topal)

    * bu 3 başarılı operasyondan sonra kumarhane izni alan çakır, istanbul sefiri olan şevko ile ters düştü. üsküdar'daki araziler yüzünden de emmi ile şevko'nun arası açıldı.

    * "çakır ortadan kaldıracağın bir hedef değil. onun dostu olmanı istiyorum yakın bir dost, çok yakın, bir nefes kadar..." direktifi ile polat alemdar, emmi ve çakır'ı ortadan kaldırmak isteyen şevko'nun silahlı saldırısına karşılık ikisinin hayatını kurtardı ve çakır'ın yanına yaklaştı.

    * binbir badire sonrası kumarhanesi açılan çakır, ilk gece baldızının kayınpederini vurması yüzünden baldızını öldürmeye karar verdi. kayınpederi de aynı niyette idi. polat, ikisinden de önce davranınca ikisi birbirine düştü.

    * uçaksavar sevkiyatında şevko, tuncay kantarcı ve nakliyeci sefer ile iş yapan tombalacı mehmet başarısız olunca herkesi ortadan kaldırıp, ihaleyi laz ziya'ya yıkmaya kalktı. laz ziya da çakır ve polat ile gerçeği öğrenince damadı ile birlik oldu. tombalacı da en sonunda çakır'ın kumarhanesini taradı. çakır'ın kız kardeşi dahil 38 kişi öldü. hapisler, savcı ölümü, suikastler derken sonunda tombalacıyı ortadan kaldırdı. istanbul sefirliği verildi.

    * sefirliği sırasında uyuşturucuya savaş açtı. uyuşturucu ile çok büyük kaynak sağlayan konseye karşı bir hamle olarak algılanan bu mesele yüzünden, çakır'ın kalemi kırıldı. aslında, taklaya gelmesinin sebebi, polat alemdar'ın perde arkasından konseye doğru ağır ağır yürüyor olmasıydı. baron da bunu açığa çıkartmak adına çakır'ın üstünü çizdi.

    * cerrahpaşalı halit tarafından 5 kurşunla vuruldu. ameliyatı 3 bölüm sürdü. polat alemdar'ın 34 plt 34 plakalı bmw x5 jeepi meşhur oldu. hastaneye ilk ziyarete gelen testere necmi idi. böbreği ile uğraşan doktorun, böbrek üstü bezlerine yanlış müdahalesi yüzünden durumu kötüleşti ve hayatını kaybetti. kendisi toprağa girmeden, istanbul konseyinde bulunan diğer babalar da toprağa girdi.

    * kendine ait bir adalet anlayışı vardı. tecavüzcüyü, tacizciyi yaşatmazdı. uyuşturucuya karşıydı. "adem'den beri" çocukların, babalarının günahını çektiğini söylerdi. devlete kurşun sıkmazdı. ölüme bile türkü söyleyerek gitmişti.

    * diziden ayrılmasının gerçek sebebi osman sınav ve şaşmaz biraderler dışında kendisinin bildiği bir hadisedir. lakin, çakır ölmeden bir süre önce tombalacı mehmet'in elini öptüğü sahne yüzünden alaattin çakıcı tarafından "ben çakır gibi el öpmem" şeklinde bir açıklama yapması ve gerçek hayatta alaattin çakıcı ile tanış olan oktay kaynarca'nın da role kendisini çok çok fazla kaptırması olarak lanse edilir. diğer taraftan da devletin baskısı da vardır. haftalık dergisi röportajında da oktay kaynarca bunu dile getirir.

    * dizide aslan akbey ile hiç karşılıklı sahnesi olmamıştır.

    * azdan az çoktan çok gider.

  • star tv'deki benzemez kimse sana isimli programda sahnede sarki soylerken birden durup "ay ben olmiycem galiba" diyen insan. uzun suredir bir tv programinda bu kadar gulup eglenmemistim, sen cok yasa seyfi dursunoglu.

  • güzel başlamış bi günün sabahında, ders arasında, öğrencilerden biri çıldırmış gibi gelir, sınıftakilerden birisinin aniden yere yığılmış olduğunu söyler, yüzündeki ifade zaten çok şey anlatır. koşarak gidildiğinde, daha önceden de kalbinde kasılma problemi olduğu bilinen ama hiç bir hayati riski olmadığı söylenen öğrencinin koridorda, yerde, inanılmayacak kadar gri bir suratla yatıyor olduğu görülür, aynı anda tesadüfen olay yerinde bulunan hem master öğrencisi hem de acil servis hemşiresi olan iki kız öğrenci olaya müdahale eder, hoca deli gibi ambulans arar, kampüs* alanı içinde 200 metre ötedeki üniversite hastanesi "biz ambulans hizmeti vermiyoruz" şeklinde bir cümle sarfeder, bir yandan ambulans için yalvarırken bir yandan da seferber olmuş hocalardan biri kapının önüne arabasını getirir, bilmemkaçıncı aramada hastane sonunda ambulans göndermeyi kabul eder, ama hemen ardından, "şoför yok" gerekçesiyle vazgeçer, hoca, telefonda acil servis sekreterine deli gibi "çocuk ölüyor" diye bağıran sesin kime ait olduğunu bile çok sonra anlar...

    en fazla iki dakika sonra, tekrar olay yerine dönüldüğünde çocuğa kalp masajı ve suni solunum yapıldığı görülür, delirecek gibi olunur. olay yerindeki öğrenciler henüz farkedememiş de olsalar, aslında olan olmuş, ve daha 20 yaşındaki, pırıl pırıl bakışlı, güleryüzlü,doğal neşesi ve hafif utangaçlığıyla dikkat çeken güzelim çocuk buraları terkedip gitmiştir. kalp masajı kısa bir süreliğine geri döndürse de sadece filmlerde göreceğimizi zannettiğimiz o elektroşok aletine ve daha sonra öğrenildiğine göre göğsün o tam ortasına saplanan dehşet görünüşlü iğneye gerek vardır, ah, ambulans gelse, hemen müdahale de mümkün olacaktır. en fazla 3 dakika içinde olup biter her şey. öğrenci kucakta taşınır, arabaya yerleştirilir, hemşire kızlarımız da yanına bindirilir, arabada da ellerinden geleni yapmakta bir yandan da ağlamaktadırlar. bir de bakarız o sırada ambulans, gezintiye çıkmış edalarında, sallana sallana gelmektedir. olsundur, hiç değilse müdahale mümkün olacaktır. ama hayır, kazın ayağı öyle değildir, ambulanstan sadece şoför iner, ne doktor, ne hemşire, ne alet edevat vardır. arabadan indirmenin sadece zaman kaybı olacağı görülür, hastaneye gönderilir. ama çok geçtir. her şey için.

    çevredeki öğrenciler, sınıf arkadaşları, ve en çok da kahkahasının ortasında kucağına yığıldığı o şaşkın çocuk, yüzlerinde ne olduğunu anlamadıklarının göstergesi ifadelerle bir yandan olayı izlerken, bir yandan da hocalarının koluna yapışıp "hocam! bişeyler yapın" diye bağırırlar, zannederler ki herşeyin çaresi var. o yaşta ölümü kondurmazlar arkadaşlarına, akıllarına bile gelmez. hala sara nöbeti, basit bir baygınlık falan sanmaktadırlar. ya da belki daha ötesini düşünmek o anda işlerine gelmez. ama hoca bilir ki yapılacak bir şey yoktur, bunu söylemeye cesareti de yoktur, zaten öğrencilerin sesleri hayal meyal gelir kulağına. tek istediği arabaya bindirirken yüzünü son kez gördüğü öğrencisinin yakasına yapışmak, kuvvetlice sarsmak, "geri dön" diye bağırmaktır, sanki bişeye yarayacakmış gibi gelir o anda. durduran tek şey de zaman kaybetmelerine neden olmak korkusudur.

    dumur böyle bir şeymiş meğer. 20 yaşında bir insan kahkahasının ortasında yere yığılıp 3 dakika içinde çeker gidermiş, sanki hiç var olmamış gibi. burnunun dibinde tam teşekküllü bir hastane varken ambulans bulunmaz, bulunsa da herhangi bir minibüsten hiçbir farkı olmazmış. kimi insan pek umursamıyor gibi görünse de öğrencilerini o kadar severmiş ki aylarca kendisine gelemezmiş onları kaybedince. hissettiğini zannettiği sorumluluktan da fazlasını hissedermiş demek ki ki, günlerce kendini suçlamaktan kurtulamazmış. ve filmlerde biri ölürken ona sarılıp "gitme!" diye bağırmak son derece insani bir tepkiymiş, olurmuş öyle. uykuyu kaybeder, günlerce nereye baksa aynı şeyi görürmüş insan. çaresizlik korkunç bi hismiş ve çaresi de yokmuş.

  • yıl: 1996
    yer: kayseri fen lisesi

    mabeyihumayun ve oda arkaşları o gün farkli bir sesle uyanır.normalde “ kalkın yavru kuşlaaar!” diye bağıran nöbetçi hoca, “ bu ne laaan, manda boku mu laaan!” diye bağırmaktadır.derken daha önce uyanmış olan angeleyes kahkahalarla odaya girer:

    - nooluyo lan dışarıda?
    - hahahahaaa
    - ne var lan nooluyo?
    - bok var! hahaha.vallaa git bak istersen..

    bunun üzerine mabeynihumayun yataktan kalkıp koridora çıkar.ortalık ana baba günüdür.koridorun tam ortasında ise bir yığılma vardır.o tarafa gidenler “ öğhh, iğrenç” gibilerinden söylenerek ortamdan uzaklaşmaktadır.mabeyn kalabalığın ortasına geldiğinde yerde kocaman bir bok kütlesiyle karşılaşır.sabah sersemliğiyle beraber herkes gibi söylenip hemen uzaklaşır,odaya döner.

    halen mayışık bir halde olduğu için tekrar yatmayı düşünür.normalde nöbetçi hoca milleti sabah etüdü için uyandırmıştır ve kahvaltıya yaklaşık 1 saat vardır.herşeyi göze alıp yatmaya karar verir ( sabah etüdüne gitmeyenin haftasonu izni iptal ediliyordu)

    - ali olum ben yatıyom, beni kahvaltıya uyandır
    - oh beyim yatsın biz kaldıralım.neyse yat sen ben gelir uyandırırım seni.
    - :)

    mabeyn uykuya tekrar daldıktan sonra birinin dürtmesiyle uyanır, karşısındaki milleti etüde aldıktan sonra son kontroller için yurda dönen nöbetçi hocadır:

    - nooldu olum niye yatıyon hala?
    - ee kem küm..
    - nooldu olum hastamısın?
    - e evet hocam
    - hmm.karnın mı ağrıyo?
    - evet hocam ( asıl sıçtığım an budur.yazı bitiminde bu parantez içini tekrar okuyun)
    - tamam yat sen.
    - :)

    kahvaltıdan ve ilk iki dersten sonra biyoloji yazılısı için gelen anonsla herkes koşmaya başlar: “ 2c ve 2d sınıfları sınav salonuna gidiniz..”
    herkes yer tutmak için salona koşarken (bkz: pole position/@mabeynihumayun) mabeyn bi ses duyar, ses müdüre aittir:

    - mabeyn efendi gel bakalım buraya
    - hocam sınavımız var
    - sınavdan sonra odama gel

    mabeyn, muhafazakar olan müdürün kendisini bir gün önce kız arkadaşıyla gördüğü için okulda böyle şeyler yapmaması konusunda uyaracağını düşünmektedir.

    sınav sonunda millet derse giderken mabeyn müdürün odasına gider:

    - hocam beni çağırmıştınız
    - gel senle bahçede konuşalım

    (kısa bi hal hatır sorma işinden sonra)
    - söyle bakalım neden pisledin koridora?
    - !”^”$^”$???
    - tamam olabilir yetişememişsindir, ama niye temizlemedin?

    sabah koridordaki görüntü, nöbetçi hocayla yaptığımız diyalog gözümün önünden film şeridi gibi geçti.ihalenin bana kaldığını anlamıştım..
    o şaşkınlık ve sinirle müdüre ne cevap verdiğimi tam olarak hatırlamıyorum.ama müdür benim yapmadığım konusunda ikna olmuştu ve kendisine de müdür yardımcısının benim ismimi verdiğini söyledi.soluğu müdür yardımcısının yanında aldım:

    - hocam benim adımı nasıl verirsiniz müdür beye?
    - dur oğlum sakin ol
    - hocam kolay mı adam harcamak o kadar?
    - dur oğlum.bana ahmet bey (nöbetçi hoca) senin yaptığını söyledi

    soluğu bu kez nöbetçi hocanın yanında aldım:

    - hocam nasıl olur benim adımı verirsiniz?
    - heeheeee
    - hocam gülmeyin nolur
    - olum sen söylemedin mi bana karnım ağrıyo diye, başka da yatan yoktu ben sen olabilirsin dedim.sen yaptın demedim.
    - mnskym…

    derken bir anons daha: “ tüm lise 2 erkek öğrencileri erkek yurdunda toplanınız..”
    yaklaşık 70 kişi temizlenmiş olan bokun olduğu yerde toplandık.müdür yardımcısı geldi ve güzel bi nutuk attı.

    - çocuklar, olabilir yetişememişsinizdir.ama neden temizlemediniz?
    - şimdi çıkmasın zaten kim yaptıysa yalnızken beni görsün.
    arkalardan çatlak bi ses: hocam herkesten numune alın, labaratuarda bulalım kim yapmış..

    öğrenciler arasında fiskos başlamıştı bile.herkes sabaha karşı birilerinin apar topar odalara kaçtığını anlatıyordu..ama hiç kimse isim telaffuz etmiyordu.

    aradan yıllar geçti, faili halen meçhul.ama yeni jenerasyon kendisine bir kahraman seçmiş bile..

    pilav günleri için okula gittiğimiz zaman okulun öğrencileri yanımıza gelir:

    - abi mabeyn abi kim?
    - benim
    - abi valla helal olsun, süper bi protesto…

  • 11 eylül saldırısını müteakiben müslüman kelimesine kin bilenirken muhabirin biri muhammed ali'ye;
    - teröristlerle aynı dine mensup olmaktan dolayı ne hissediyorsunuz? diye bir soru yumurtlar.
    - siz hitler'le aynı dine mensup olmaktan ne hissediyorsunuz? cevabı ile omleti eline alır.