hesabın var mı? giriş yap

  • alın size öğrenince ufkunuzu beşe katlayacak bir bilgi deyip o bilgiyi vermeyen avelin yanında esamesi okunmaz.
    avel bilgi vericem deyip telefondaki bi özellik diye kestirip atmış. ne özelliğin adını söylemiş, ne nasıl kullanılacağını anlatmış, avel işte.

  • genelde yazarlar unlu rom markasindan bahsetmis ama bu markaya adini veren unlu korsan captain henry morgan'dan hic bahsedilmemis. captain morgan gallerin fakir bir koyun'de dogduktan sonra bir sekilde gemici olur ve yolu karayip adalari ve civarina duser. korsanlik yapar yillarca o donemin en gelismis 2 deniz gucunden biri olan ingiliz armadasina zor gunler gecirtir bolgedeki ticari gemi ve sehirleri yagmalar . donemin britanya krali kendisi ile bas edemeyip anlasma yolunu secer ve captain morgan britanya donanmasin'da amiral ve sir unvani alir. isminin unlu bir rom markasina verilmesi hakkinda ise gercekligi bilinemeyen soyle bir rivayet anlatilir. savasta hayatini kaybeden morgan , onemli bir sahsiyet oldugu icin ulkesinde gomulmek ister o donemde gemi yolculuklari aylar surdugu icin cesedin bozulmamasi icin bedeni karayip adalarin'da yaygin olan rom ficisinda saklanir .gemi ingiltere topraklarina gelince'ye kadarda basindaki nobetci gemiciler ficidaki rom'u bitirir ve cesedi bozulur.

  • üzerine yoğun stres binen malzemenin moleküllerinin kohezyonunu (bir arada tutucu kuvvet) kaybetmesi düşünüldüğünde geçerli olmayan olasılık.

    dolayısıyla deprem atlatan binada sağlamlık bağlamı, atlatılan depremle ilişkili değil kullanılan malzeme ve teknik ile alakalıdır. bu sonlu bir ilişki ve zaman bu konuda pozitif bir destek sağlamamaktadır.

  • sosyal medya öncesi yoktu böyle avamlar. camlara süs ve resim asmalar falan noluyoruz ya ben anlamadım. hadi resim asarsın masumane bir eylem fakat o yemeği yaparken kokunun yayılacağını, erittiğin tereyağından ve yemeğinden sıçrayan yağların türlü türlü yerlere sıçrayacağı ve eğer iyi temizlenmezse senden sonra o vagonu kullanacak kişiyi rahatsız edeceğini düşünmüyor musun? düşünmüyorsun çünkü beyinsizsin.

    empati yeteneği olmayan yaratıklardan nefret ediyorum. kesin yanında jbl go tarzı bir ses bombası da getirmiştir akşam da ledleri takıp parti yaparlar. ulan çok mu zor başkalarını rahatsız etmeden yaşamak gerçekten anlayamıyorum.

  • "dehanın en önemli göstergesi, olduğun yerde sakince bekleyip kendi başına zaman geçirebilmektir."
    lucilius annaeus seneca

    insanlar olarak muhakkak ki sosyal varlıklarız. çevremizde olup biteni anlama ve çevremiz tarafından anlaşılma (çoğu zaman nafile olsa da) ihtiyacımızı inkar edemeyiz. ama bir birey olarak kendimizi var edebilmek için de kendi başımıza kaliteli zaman ayırmaya ihtiyacımız var. bu bağlamda, yalnızlık hissiyle bir başınalık arasında önemli bir ayrım var:

    "yalnızlık, etrafınızda hiçkimsenin olmamasından değil, sizin için önemli olan meseleleri anlatamamaktan veya etrafınızdakiler kabul edilemez buldukları için bu meseleleri kendinize saklamanızdan ileri gelir."
    carl gustav jung

    zira yaşadığımız toplumdan beslensek bile, beslendiğimiz düşünce ve davranışları olduğu gibi irdelemeden benimsediğimizde öğrenmiş değil taklit etmiş oluyoruz. her bir düşünce ve davranışa kendi imzamızı atıp kendi benliğimizin bir zenginliği haline getirebilmemiz için de kalabalıklardan uzaklaşmamız gerekiyor. öyle ki bu kalabalıklara, (varsa) eşimiz/sevgilimiz, ailemiz ve en yakın dostlarımız da dahil. tabii bunun için de bir başınalığa yüklediğimiz anlamları değiştirmemiz gerekir:

    "çocuklar bir başına kaldıklarında ne yaparlar? taş ve kumları alırlar ve bir şeyler inşa ederler. sonra onu yıkıp yenisini yaparlar. ama asla sıkılmazlar... öyleyse, bir başınayken neden yalnız hissedesin ki, elinde taş ve kum yok diye mi? bu zavallılığın sebebi sana bahşedilen aklı yeterince kullanmadığındandır."
    epiktetos

    yalnızlık dahil, pek çok konuda çoğunluğun atfettiği peşin yargılarla hayatın içinde bulunan olgulara iyi veya kötü diye anlam vermek büyük bir tembelliktir. bir başınalık iyi veya kötü değildir; bir başınalığı iyi veya kötü yapacak olan bizim ona atfettiğimiz anlam ve bir başınayken zamanımızı ne kadar kaliteli geçirdiğimizdir. bir başınalığa atfettiğimiz anlamı her an değiştirme gücüne sahibiz. eğer bir başınalığı, bir dışlanma hali görürsek mutsuz oluruz elbette. ama bir başınalığı, kendimizi ve çevremizi daha iyi tanıma fırsatı olarak görürsek öylesine keyifli ve doyurucu bir deneyime dönüşür ki. çünkü gerçekten önemli olan şeylere odaklanmamızı sağlıyor:

    "başkalarının söylem, düşünce ve davranışlarını önemsemeyi bırakınca gelen huzur... yalnızca, kendi eylemlerin (bu adil mi, doğru olanı mı yapıyorum?) üzerine düşünüp; başkalarının karanlığından endişeye düşmeden, kendi yolundan şaşmadan kararlı adımlarla hayatın bitiş çizgisine kadar yürümeye devam etmek..."
    marcus aurelius

    sürekli bir bombardımanın altındayız günümüzde. teknoloji, bilginin iletim hızını artırırken, iletimin maliyetini de azalttı. haliyle her an her saniye, yepyeni uyaranlar geliyor önümüze. kendimizi bu uyaranların çoğuna tepki vermek zorunda hissediyoruz. oysa, bu uyaranların çoğu elimizde olmayan meseleler. elimizde olmayan şeyler üzerine düşündükçe daha da çaresiz hissediyoruz, çaresizlik arttıkça kaygımız da artıyor mutsuzluğumuz da...

    bu otomatik bir tepki olarak gerçekleşiyor çoğu zaman. ama bir başımıza kaldığımızda, bizi üzen ve/veya kaygılandıran durum/olayın elimizde olup olmadığı üzerine düşünme fırsatı bulabiliyoruz. eğer elimizde değilse şayet, hayatın olağan akışı dahilinde bu durumu kabul etmek; bir kadercilik değildir! bilakis, elimizde olmayan şeyleri kabul etmek, değiştirebileceğimiz şeyleri değiştirme gücü ve odağını bulmamızı sağlar. ancak, neyi değiştirebileceğimiz üzerine düşünmek ve eyleme geçmek için de bir başınalığın sakinliğine ve berraklığına ihtiyaç duyarız:

    "mutluluk ve özgürlüğe giden yol, hayatta bazı şeylerin elimizde olduğunun; bazılarının ise kontrolümüz dışında gerçekleştiğinin kabulüyle başlar."
    epiktetos

  • "oğlunun ölümünden 3 gün sonra tekirdağ’daki evlerine 2 kişinin geldiğini anlatan baba murat oğraş “tarım bakanlığı adına başsağlığına geldik’ dediler. bir kişi de adalet bakanı’nın danışmanı olduğunu söyledi. her türlü maddi manevi yardımı yapacaklarını fakat basında otelin adının kullanılmamasını istediler. antalya’ya savcılığa gidip olayı anlatıp dilekçeyi verdim. tehdit edenlerle ilgili soruşturma başladı” dedi."

    sen ne biçim bir adalet bakanlığı yetkilisisin ki öleni değil öldüreni korumanın derdine düşüyorsun?

  • nasıl yalan çıktı? anlamadım.

    çocuğu tutup zorla "annem karne hediyesi olarak et aldı diyeceksin" falan mı dediler?

    farz edelim ki bu haber yalan.

    türkiye'de çocuklarına karne hediyesi alamayan, yeterince et yiyemeyen ailelerin olduğu da yalan mı?

    edit: evet, gerçekten muhabir çocuğa " ayazcığım bize şey der misin? annem karne hediyesi et aldı" diyerek kendi istediğini dedirtmiş.

    o değil de muhabir çocuğun adını nereden biliyor? garip garip işler.

    https://twitter.com/…?t=jb0vfniemi73mpir927wjg&s=19

    yine de ikinci söylediğimin arkasındayım.
    bu ülkede evine ayda yılda bir et giren, çocuğuna karne hediyesi alamayan aileler var. hiç zafer kazanmış gibi davranmayın aktroller.

  • anne, bunun sadece basit bir saç kapatma değil, köleliği kabul etmek olduğunu bildiği için tepki göstermiştir. açın normal bir dini sohbet dinleyin. sohbetin yarıdan fazlası kadının tahakküm altına alınmasıyla ilgilidir. kızı için doğru olanı yapmıştır. haklıdır.