hesabın var mı? giriş yap

  • korku filmlerinde monolog öldürür. kendi kendinize konuşmaya başladınız mı öldünüz demektir. "hadi çocuklar şakanın tadı kaçtı artık çıkın ortaya" diyip sağ kalabilen olmamıştır, tıpkı kazık kadar adam olup "dur şuraya saklanayım da şunların aklını başlarından alayım" diyenlere rastlanamadığı gibi. öyle şaka mı olur lan ilkokul mu burası?

    karanlık bir ormanda yürüyorsanız "kim var orada" sorusunu sormanız da salak bi monolog örneğidir. gecenin köründe sinsice ortalıkta dolaşan adamdan ne hayır gelir? kimse kim lan sana ne dümbük. kaç git işte. karanlıktan bi sesin "benim ben, maria sharapova, tenis topum ormana kaçtı da onu arıyodum" demesini mi bekliyorsun?

    bi de ismiyle arkadaşı aramak vardır, o da ayrı bi dallamalık örneğidir. gece vakti çıkın evden dışarı, sevgilinizin adını söyleyip durun. ulan o sevgili azıcık adam olsa zaten gelir bulur seni. "bill? sen misin? bill, orada mısın?" haa evet bill orada, afedersin deli sikmiş bill'i, çıkmış gecenin köründe çalı çırpının arkasına saklanmış sana bakıyo. ulan bunu görünce benim bile öldüresim geliyo seni, katil naapsın?

  • bunu başka bir yere yazmıştım, buraya da göndermek istedim.

    beyaz yakayı çok net bir şekilde ikiye ayırmak lazım. genelde operasyonel işlerde çalışan, işi özel bir kabiliyet gerektirmeyen, dolayısıyla da kolay replace edilebilecek insanlar birinci grupta. bu gruptaki birinin zaten ay sonunu getirmek dışında yapabileceği pek bir şey yok artık, hele ki günümüz türkiye şartlarında alım gücü bu kadar düşmüşken, yaşam bu orta sınıf için git gide daha çok güçleşiyor. özellikle de geçmişte alışkın olduğu lükslerinden de uzaklaşmak zorunda kalınca çok ciddi bir sıkışmışlık bunalımına giriyor insanlar haklı olarak. ınstagram etkisi, mal mal insanların acayip zengin olması, kadınların beklentilerinin yükselmesi etc bunlar hep psikolojisini bozuyor herkesin. bu noktada olan arkadaşlara ikinci gruba pivot etmelerini önermekten başka çaremiz yok, o da yaş, istek ve çalışkanlıkla alakalı bir şey.

    ikinci grupta nispeten daha niche alanlarda çalışan, globalde geçerliliği olan (globalde de para eden) spesifik kabiliyetlere sahip olan, yaptığı işin aynısını yurtdışındaki x bi ülkeye gidip de bugün yapabilecek, çalıştıkları şirketlerde ya profit-center'larının kalbinde, ya da cost-center olsa bile operasyonun kritik noktalarında çalışan insanlar var. bu arkadaşlar birinci grubun yaşadığı daralmadan etkilenmedikleri gibi, genelde döviz kazandıkları için mevcut pozisyonlarını daha da sağlamlaştırdılar, üstelik beyin göçü sebebiyle bu adamlar daha da kıymete bindi.

    aramızda da ikinci gruba ait insanlar var, benim de bir sürü tanıdığım arkadaşım var bu alanda. ikinci gruba aitsen zaten world is my playground modunda yaşamaya devam ediyorsun ve dünyanın her yerinde para edecek bir yetenek setine sahip olmuşsun demek. şu anda uluslararası bir şirkette 90 bin dolar nete imza atsan (ki senior bir çalışan için avrupa standartlarında aman aman bi para değil), aylık yaklaşık 45 bin lira yapıyor. aylık 45 bin lira demek, eğer çar çur etmez de düzgün yatırım yaparsan aşağı yukarı 2 senede bu ülkede kalan hayatını garanti altına aldın demek. bu tarz işler var, amma velakin atıyorum türkiye'de 3 kişilik bi kadro var o alanda çalışan. o 3 kişinin ya yurtdışına gitmesini, ya emekli olmasını, ya da ölmesini falan bekliyorsun. ama var.

    kariyer planlamasındaki en büyük problemimiz, insanların "iş alanı geniş" alanlara odaklanması. misal inşaat mühendisi olmak istiyor adam çünkü çok inşaat yapılıyor. genele gidiyoruz hep memur kafasıyla. kpss'de ne kadar çok alana başvurabilirsen o kadar iyi diye bakılıyor (ki yıl 2020 olacak, bir torpil olmadan kpss'ye bel bağlamaya ben inanılmaz bir pollyannacılık olarak bakıyorum) lakin dünya, genel işlerin ya otomatikleştirildiği ya da değersizleştiği, spesifik işlerin ise standarda göre çok daha fazla kazandırdığı bir noktaya geldi. herkes yapabiliyorsa zaten bir para etmiyor o iş, inşaat o yüzden patladı. o yüzden spesifikleşmek lazım. inşaat diyorsan atıyorum gökdelen inşası üzerine bir şey yap. yılda 1 gökdelen inşa edilsin ama o projede de seni çağırsınlar, gibi. (inşaat bilmediğim bir alan olduğu için saçma bir örnek vermiş olabilirim)

    buna örnek vermek gerekirse de: misal bir sürü sap danışmanı var piyasada, ama türkiye'de hiç "sap security professional" görmedim. linkedin'de aratınca dünya çapında sadece 116 kişi çıkıyor, muhtemelen kafayı ve parayı kırmış 116 tane manyak. her yıl yapılan yüzlerce milyon dolarlık sap işinin içerisinde, güvenlik için 3 milyon dolarlık iş dönse, sizce türkiye'de bir bu danışmanlara ne kadar para vermeleri gerekir? binlerce sap danışmanı içerisinde farklılaşmak için böyle bir argüman fena olmaz mıydı?

    https://www.linkedin.com/…results/people/?keywords="sap security professional"&origin=faceted_search

    https://training.sap.com/…tem-security-architect-g/

  • erkin koray, bir yakınımızın yan komşusudur. annem ile arasında geçen konuşma:

    yakınımız olan abla: geçen sene aşure yapıp tüm apartmana dağıtmıştım. erkin bey'in kapısını da çaldım.. açtı. bir bana, bir de elimdeki tepsiye boş boş bakmaya başladı. sonra da "bu nedir acaba?" diye sordu.
    annem: a-aaa! görgüsüz!
    y: ben de "aşure bu" dedim. "ee napıcam bunu?" diye sordu.
    a: alıp kafana geçireceksin! deseydin?
    y: içimden dedim zaten. ama neyse ki sabır çekip "buyrun, yemeniz için getirdim" diyebildim. sonra "peki tabağı napıcam?" diye sordu. yine sabırla "daha sonra getirebilirsiniz. şu katta, şu numarada oturuyorum" dedim.
    a: ee sonra? getirdi mi tabağı?
    y: evet. kapıcıyla gönderdi ertesi gün.
    a: boş mu geldi tabak? (genelde bizim buralarda dolu gelen bir tabak, boş gönderilmez. gönderen, toplumdan dışlanır filan)
    y: evet!
    a: görgüsüz herif! insan içine bir cd'sini koyar en azından!.

    (bkz: mavi ekran)

  • sonuçları trajikomik olabilir bunun. çocuk solak işte ne zorluyorsun sağ elini kullandırmaya.

    evet efenim gelelim olayın gerçeklik boyutuna. insanlarımız sol eli kullanmanın, yemek yemenin vesairenin haram olduğu düşüncesiyle çocukları sağ el kullanmaya zorlarlar genelde. pek sık görünür bu durum toplumumuzda.

    arkadaşlarımla birgün yürüyoruz yolda. bir tanesinin cep telefonu çaldı. çocuk durdu konuşmaya başladı; ama bildiğin durdu, yürümüyor. "hadisene cem, hadi yürü cem" dedik çocuk kıpırdamıyor. neyse sonra kapattı telefonu. neden yürüyerek konuşmuyorsun diye sordum. sonra başladı anlatmaya:

    "ben küçükken solakmışım, sol elimle yazmaya çalışıyorken bizimkiler 'oğlum sol elle yazı yazılmaz sağ elle yaz' diyerek zorladılar beni. şimdi iki elimle de yazı yazabiliyorum; ama böyle aynı anda iki işi falan yapamıyorum. yürürken telefonla konuşamıyorum, yürürken merdivenden çıkarken falan sakız çiğneyemiyorum" diye döktü içini garibim.

    sonra en bombası geldi:

    "bir gün patates kızartıyorum tavada. sol elimde kızarmış olan patatesleri aldığım tabak duruyor, sağ elimle de tavadan kızaranları alıyorum kevgirle. hani yağını süzmek için aşağı yukarı sallarsın ya kevgiri; ben de başladım sallamaya. sonra farkettim ki kevgiri değil, sol elimde tuttuğum tabağı sallıyormuşum, bütün patatesler yere döküldü."

    işte böyle de dengesiz olabilir çocuğunuz. aman diyim zorlamayın*.

  • 615.9 milyonluk vergi borcunu bir kalemde 7 milyona düşürebilen hükümetin bir kalemde öğrenim kredilerini silmesi kampanyasıdır.

  • şimdiye kadar yaptığım ama bu başlıktaki entryleri okuduktan sonra derhal son vereceğim eylem.

    zaten tüm davranışlarımı ekşi sözlükte yazılanlara göre şekillendiriyorum. geçen gün de tüm kısa kollu gömleklerimi ateşe verdim.

  • 26) tuhaf ışıklar nadiren neşe ve eğlencenin emareleridir.
    27) sizi kurtarmaya gelenler genellikle canavarlar tarafından pusuya düşürülürler. bu yüzden onları tek kurtuluş şansınız olarak görmeyin. büyük ihtimalle kurtarıcılarınızın derisi yüzülmüş veya parçalanmış cesetleriyle karşılaşacaksınız ve bu yüzden kaçışınız gecikecektir.
    28) hiçbir şekilde gaza gelip birinin cesaret edemeyeceğinizi söylediği bir şeyi yapmaya kalkışmayın.
    29) yaşadığınız kasaba veya şehirdeki insanların zihinlerinin bir yaratık, doğaüstü bir güç vb tarafından ele geçirildiğini farkederseniz sakın polisi aramayın. çünkü
    a. zaten ele geçirilmişlerdir ve sizi de dönüştürmek/ele geçirmek isterler
    b. size inanmazlar ve dalga geçerler.
    her durumda problemle siz başa çıkmak zorundasınız.
    30) eğer bir grup çocuk ebeveynlerinden daha zekiyse, tedbirli olun. hele ki hep birarada bulunup, gizli kapaklı işler çeviriyorlarsa, grup haricindeki herkese, otoritelere, kiliseye düşmanca tavırları varsa kasabayı bir an önce terkedin. eğer kalmayı seçiyorsanız çocuklara mümkün olduğunca nazik davranın. bu durumda bile onlardan daha aşağılık olduğunuza inandıkları için sizi öldüreceklerdir.
    31) eğer filmdeki kötü karaktere yardım ediyorsanız çabalarınız için minnettarlık beklemeyin. alacağınız tek şey filmin son dakikalarında gelen ölüm olacaktır.
    32) eğer kuş, örümcek, piranha gibi hayvanlar insanlara normaldan daha saldırgan davranmaya başladıysa hemen yetkilileri arayın ve kasabadan kaçın. bu hayvanlar konusunda uzmanlaşmış bir bilim adamıyla konuşmak bilimadamı size inanmayacağı için boş bir çabadır.
    33) ne yaparsanız yapın kedi, köpek, hamster veya sevimli herhangi bir hayvanı yanınızda tutmaya çalışmayın. eğer zorunluysanız kaçmaması için gözünüzü bir saniye bile üzerinden ayırmayın.
    34) uzak bir gezegene iniş yaptığınızda yumurtaya benzeyen nesneler bulursanız, kurcalamayın.
    35) uzay gemisi mürettebatınızdan birine iğrenç bir parazit yapışırsa (bir önceki kurala uyulmamasının sonucu budur) sakın onu gemiye almayın. her durumda işi bitmiş demektir.
    36) iğrenç bir yaratık peşinizdeyse (bundan önceki iki kuralı ihlal ettiniz demektir bu) geminin kedisini aramaya kalkmayın.
    37) asla “oraya” gitmeyin. orası: tavanarası, dolap, ambar, bodrum, karanlık yol, karanlık herhangi bir yer, orman ya da koru, göl....
    38) eğer önemli biri size bir şeyi yapmanızı ya da yapmamanızı (sakın uyuma, sakın yanımdan ayrılma, sakın elektrikli testereli katili bulmak için tek başına dışarı çıkma) söylüyorsa –burada verilen tavsiyelerin tersini söylemediği sürece) dediğini yapın.
    39) arada vücudunuzdan bir ya da birkaç parça kaybettiyseniz üzülmeyin, kopan uzuvlarınızı elektrikli testere, zıpkın gibi silahlarla değiştirme fırsatını yakaladınız.
    40) heryeri yakıp yıkan kötülükle silah kullanarak mücadele ediyorsanız size hemen daha iyi bir savunma biçimi bulmanızı öneriyoruz. çünkü merminiz ne kadar çok olursa olsun, tam canavarı öldüreceğiniz sırada bitecektir.
    41) eğer insan eti/beyni yiyen zombilerden biri sizi ısırdıysa bütün umutlarınızı bırakın. çünkü ne kadar antibiyotik alırsanız alın er ya da geç onlardan birine dönüşeceksiniz.
    42) kapalı kapılardan uzak durun. özellikle de kapının diğer tarafından tırmalama, derin derin soluma ve benzeri sıradışı sesler duruyorsanız.
    43) asla karanlık bir odaya girmeyin.
    44) eğer bir erkekseniz bir an önce voltanızı alın. çünkü filmin sonunda tek sağ kalan her zaman bir kadındır.
    45) asla duşa girmeyin, özellikle de evde yalnızken.
    46) canavarlarla savaşmak konusunda silahlardan bahsedecek olursak; bir sopadan daha daha karmaşık hiç bir silaha güvenmeyin. uzaydan gelen canavar bitki tam elektrik verilmiş çitinize trımanırken jeneratörünüz bilinmedik bir sebepten arızalanır, karşınızda gulyabanilerden, zombilerden ve türevlerinden bilimum yaratıklar saf tutup üzerinize gelirken silahınızın tutuklukluk yapması kesindir.
    47) eğer bir kadınsanız asla göğüslerinizi göstermeyin; kolay kadınlar aynı zamanda harcanabilir kadınlardır.
    48) kızılderili mezarlıklarının üzerinde asla kamp yapmatın ya da ev inşa etmeyin.
    49) aldığınız emlağın neden bu kadar ucuza satıldığını sorun.
    50) telefon çalışmıyorsa, üstelik yalnız olduğunuz halde üst kattan ayak sesleri duyuyorsanız, “misafirinizin” kim olduğunu öğrenmek için yukarı çıkmayın. ölmek istemiyorsanız hemen evden uzaklaşın.

  • şehzade bilal'in buyruğudur. "herkes bir playstation'ı, xbox'ı olsun ister ama herkesin alabileceği şeyler değil." demiştir hazretleri. ps5'le aynı fiyattan, 500 euro'dan çıkış yapmış ps4 çıktığı sene 1400 tl'lik fiyatla, büyük oranda herkesin alabileceği bir şeyken ps5'in 8300 olması oyunlarının 600-700 lira olmasında babasının ve partisinin payı yoktur tabii. ilerleyen günlerde daha başka neleri alamayacağımızı da kendisi, babası ya da eniştesi açıklar umarım. biz de yerimizi biliriz böylece.

    edit: (bkz: sma hastası enis talha'ya nefes ol)
    sma savaşçısı öykü semra