hesabın var mı? giriş yap

  • hizmet olarak "maaşın bende dursun. gaspçısı var, uğursuzu var. sen istediğin zaman, istediğin köşe başından, istediğin kadar vereyim ben sana" olayını sunan banka. benden aldığı parayı da ben çekene kadar başkalarına kiralıyor. sonra da "sen çekene kadar parayı kasada güvende tuttum. bedelini keseyim dur" diyor.

    evet aynen mahalle berberi mahmut gibiymiş. o da hep değdiriyor zaten.

  • filmlerle (aynı zamanda dizilerle de) ilgili aşağıda yer alan kavramların bir açıklığa kavuşturulması gerekiyor. çünkü bu terimlerin çoğunun tam olarak türkçe karşılıkları henüz mevcut değil. o yüzden hangisinin ne ifade ettiği bazen kafa karışıklığına yol açabiliyor.

    ilk olarak "franchise" ile başlayalım. franchise filmler, aynı evrende geçen filmleri anlatmak için kullanılır. bu kurmaca evrenlere örnek olarak marvel sinematik evrenini ve star wars filmlerini verebiliriz.

    "sequel", en basit anlamıyla devam filmi demektir. örnek olarak, en sevdiğim örümcek adam filmlerinden olan spider-man 2 (2004) ve spider-man 3 (2007) filmleri, spider-man (2002) filminin devam filmleridir.

    "prequel", bir filmin öncesini anlatan filmlerdir. karıştırıldığını düşündüğüm için the thing (2011) filmini buna örnek olarak vermek istiyorum. genelde insanlar bu filmi john carpenter'ın bir korku klasiği olan the thing (1982) filminin yeniden yapımı zannederler. aslında carpenter'ın filminde geçen hikayenin öncesini anlattığından the thing (2011) gerçek anlamda bir "prequel"dır. aynı şekilde, bu yıl gösterime giren prey (2022) filmi de bir "prequel" örneğidir.

    "remake", dilimize yeniden çekim (yapım) şeklinde çevrilebilir. yine en sevdiğim korku yönetmeni olan john carpenter üzerinden bir örnek vermek istiyorum. üstadın the thing (1982) filmi aslında the thing from another world (1951) filminin yeniden çekilmiş halidir. ancak carpenter orjinal filme çok bağlı kalmamış ve kendine has muazzam bir film ortaya çıkarmıştır. buradan şunu anlarız ki "remake" filmler referans aldıkları filmi birebir kopyalayadabilir, o filmden sadece esinlenedebilirler.

    "reboot" ise genelde "remake" ile karıştırılan bir kavramdır; ancak ikisi birbirinden çok farklıdır. "reboot", var olan bir evrene bambaşka karakterler ve hikayelerle sil baştan başlanması anlamına gelir. örneğin tobey maguire'in yer aldığı ilk örümcek adam serisinin ardından gelen andrew garfield'lı filmler ilk reboot iken; tom holland'ın yer aldığı filmler ise ikinci reboot yapımlardır.

    "spin-off", bir filmin ya da dizinin içinde var olan bir karakter ya da karakterler hakkında yeni bir proje yapılmasına denir. güncel olması açısından better call saul, breaking bad dizisindeki avukat saul goodman karakterini başrole taşımasıyla çok iyi bir spin-off örneğidir. filmlerden de aklıma ilk olarak fast & furious presents* (2019) geliyor. hızlı ve öfkeli serisinin sevilen bu iki karakteri bu filmde bambaşka bir hikayeyle karşımıza çıkmıştı.

    "crossover" ise aynı evrende yer alan ve kendilerine ait filmleri olan karakterlerin tek bir film ya da seride bir araya gelmesidir. avengers ve justice league filmleri bunun en güzel örnekleridir.

  • artık kendisine baby jokic denmemeli. o artık kendine ait bir tarz ortaya koyacagina dair güçlü mesajlar veren, gösterdiği gelişim ile mutlu eden, gün gün ilerleyen ve gelişen bir pivot. yolu açık olsun.

  • çocukken vardı bende bu hastalık. bir kıza aşıktım çok, annesi beyazlar giydirir, salardı sokağa. ben diğer bütün kızlarla iyi anlaşırdım ama bir tek onunla geçinemezdim. nerde görsem ellerimi toza bulayıp o beyaz elbiselerini elimle damgalardım. felaketi olurdum, ağlardı. yıllar geçti ama sevgimi ifade edişimdeki bu başarılı tavır değişmedi. amıma koyayım, stop.

  • yarım saattir izlediğim şeyin tarlabaşı'ndaki vinç ışıkları olduğunu yeni anladığım yağmur.

  • çok fazla ünlünün icloud'larının hacklenmesiyle özel fotoğraflarının internet ortamlarına sızdırılması olayıdır.

    en popülerleri arasında jennifer lawrence var.

    not: sanırım gece yarısı operasyonu gibi bir şey oldu.

    not2: kaynak jennifer lawrence başlığının son on sayfası, lol.

    not10: ssg icloud'a dair: (bkz: #45384344)

  • 2 sene önce istanbul-stockholm arasıydı benimki. uçuş boyunca en korktuğum an tuvalette işimi hallettikten sonra sifona benzeyen bir şeye basmam sonrası kopan gürültüydü. o kadar derinden, o kadar dehşet vericiydi ki "uçağı düşür düğmesine mi bastım lan!!!?" diye sırtımdan kıçımın arasına doğru anında bir ter süzülmüştü. gürültünün sürdüğü o 5,6 saniye içerisinde national geographic'deki "uçak kazası raporu" programının bizim uçağın düşüşünü konu alan bölümünü bile kafamda canlandırmıştım. hem bok yoluna gidecek, hem de uçağı benim düşürdüğüm ortaya çıkınca "dünyanın en gerzek uçak yolcusu" olarak anılacaktım. sesler kesildiğinde yanlış bir şey yapmadığımı anlayıp, 40 yıllık uçak yolcusu gibi gözüm kapalı sifona basabildiğim için övündüm kendimle. tuvaletten çıkıp koltuğuma doğru yürürken de herkesin suratına "işte bu iş böyle yapılır. tuvaleti yaptıysan sifonu çekecen abi." gibisinden bakarak gururlu bir tavır takındım.