hesabın var mı? giriş yap

  • olay bakırköy-taksim sarı dolmuşlarında geçmektedir ...
    thug love cep telefonu ile bir arkadaşı ile mesajlaşmaktadır ...

    thug love: tl
    psikopat yolcu : py (30 yaşlarında iyi giyimli bir bayan)
    dolmuş şöförü: kaptan

    tl mesaj yazmaktadır ..
    py: başka zaman yapsan olmuyo mu o tıktık ı ?
    tl: buyur?
    py: kapat şu telefonu yaa
    tl: ahah size mi soracam hanfendi ne diyosunuz yaa
    py: telefonu kapat dedim rahatsız oluyorum kardeşim tıktık
    tl: bu şekilde söylediğiniz için inadına kapatmam efendi gibi rica etseydiniz kapatabilirdim
    py: gençliğin haline bak bunlardan bişey olmaz be
    tl: sizin gibi olcaksak hiçbişey olmıyalım zira daha güzel bişey olsa gerek
    py: ne terbiyesizmişsin sen ya cep telefonuyla mesaj yazıcaksan in taksiye bin hayret bişey
    tl: siz rahat seyahat etmek istiyosanız taksiye binin hanfendi dolmuşta cep telefonu yasak değil dimi kaptan ?
    kaptan: değil valla abi
    tl: al işte
    py: bak birlik olmuş bunlar terbiyesizler
    kaptan: abla in aşaa yaa ne konuştun iki saattir trafik var zaten
    py: ......
    kaptan durur kapıyı açar : abla valla in çekemem senin dırdırını ben
    py: tamam sustuk bee allah allah
    kaptan: allahım sen sabır ver bana yaa

    tl mesaj yazmaya devam eder ...

  • bir abim anlatır. birgün pazarda kıyafet satıyorken koşa koşa bir kız gelip, etek stantının arkasına girer. "abi, peşimdeler burda olduğumu anlarlarsa, nişanlısıyım yada erkek arkadaşıyım gibi bişey de" der, çömelir.
    neyse bir iki dakika içerisinde iki delikanlı gelip burdaymış derler.

    a: abi
    o: onlar

    o: burdaymış burayı gösterdiler.
    a: hop hop n'oluyor.
    o: *
    a:dağalın lan rahat bırakın kızı
    o: sen kimsin
    a: ben onun erkek nişanlısıyım.

  • cidden çok enteresan yıllardı.

    sonra turkcell telsim'e karşı bir kampanya yaptı. turkcell'den turkcell'e dakikası 4 kontör oldu, turkcell harici aramalar gene 10 kontör ücretle devam etti.

    sokaktaki adamın bu kampanyaya tepkisi ise şu oldu:

    - abi 1.5 dakikadır konuşuyorsun, girdi kol gibi.
    + abi turkcell kampanya yapmış, dakikası 4 kontör. girmiyor yani.
    - yürü git lan! nasıl 4 kontör oluyor?
    + vallaha bak!
    - vay amuğa goyyim.

    evet, beklentilerimiz buydu, düşüktü. sonra uzaklardan bir yerlerden aria ve aycell adlı iki kahraman çıktı.

    aria : "günde 10 kontör bedava" gibi akıl almaz bir kampanya yaptı. aklımızı başımızdan aldı.
    aycell : cüzi bir paraya öğretmen hattı sattı. sınırsız denen kavramı hayatımıza soktu.

    başlarda turkcell "zengin hattı" olduğundan, marka pantolon, ayakkabı giymek gibi bir şey olduğundan, bazıları kazık da olsa, hattını değiştirmeye kıyamadı ama o kitle de zaman içerisinde azalınca, turkcell pazarı kaptırmamak için kampanyalara başladı.

    o yüzden ne zaman avea ile ilgili sözlüğe kötü bir şey yazasım gelse, yazar, silerim. adamlar bizi nerelerden kurtardılar, ahde vefa denen bir şey var. turkcell'i ise geçmişten gelen kinle petrol milyarderi olsam kullanmam.

  • (bkz: sus ve yalamaya devam et)

    dünyaya kücücük bir mahalleden, hadi bilemedin sehirden bakan yoz insan söylemi.

    keske bu insanlara, ileride olma algisinin, aslinda ne kadar ileride oldugu görme sansi verilse. mesela o cok ileride dedigi ve yasadigi ülkede evine ayda bir- kilo et alabiliyor veya alamiyorken, ileride sandigi ülkesinin disinda, misal avrupada, sirf almak icin olsun diye bile onlarca kati et alabilme ekonomisinin olabildigini, bu gücün bireysel insanlara verildigini, ürünün bireylerin alabilecegi oldukca uygun fiyatlarda olabilecegini bilse.

    bugün sen evine, et, süt, peynir, hatta cok ilerlemeyelim unu bile avrupalidan daha pahaliya alabiliyor veya alamiyorken, sen kim? ileri kim?

    sen bu kafayla devam et, senden can degil, ancak patlican olur.

    not: bu basligi acan tip ucuruldugu icin, baslik basa kalmistir.

  • güney koreli yönetmen joon ho bong'un (the host, snowpiercer, okja) bu sene cannes film festivali'nden en büyük ödül altın palmiye ile dönen filmi. film, tıpkı bir önceki sene aynı festivalde yine altın palmiye alan shoplifters gibi, bir bodrum katında yaşayan işsiz ve yoksul bir ailenin hikayesi ile açılıyor. ve yine tıpkı shoplifters gibi bir kara komedi tadında başlayıp, ağır bir trajediye evriliyor. yoksul ailenin dört üyesi teker teker sahte kimliklerle zengin bir ailenin yanında işe giriyorlar. bir parazit gibi zengin ailenin yaşamına ortak olup, işleri yoluna koyduklarını düşünürlerken, beklenmedik bir gelişme planlarını alt üst ediyor.

    joon ho bong senaryosunu da kendi yazdığı parasite'da, shoplifters'dan farklı olarak, aile içi bağlardan ziyade, modern kore'de sosyal adaletsizlik ve sınıf çatışmasının yıkıcı etkisine odaklanmış. bir festival filmi olmasına rağmen, parasite'ın bong'un en "erişilebilir" filmi olduğu söylenebilir. kore'de tüm zamanların en çok seyirci toplayan filmi olması sürpriz değil. gerçekten de, ilginç bir hikaye daha ilk dakikadan itibaren seyirciyi avucunun içine alıyor, yönetmenin akıcı dili sayesinde sonuna kadar da bırakmıyor. filmdeki tüm karakterler iyi yazılmış ve o karakterleri canlandıran tüm oyuncular da çok iyi işler çıkarmışlar. eğer kore sinemasına (daha da genellersek uzak doğu sinemasına) mesafeli yaklaşanlardansanız, parasite bu farklı lezzetlerin dünyasına adım atmak için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

  • öğrenci dediğin saygılı ve efendi olmalı. bu tür olaylar ülkemizde de olmuştur ki türkiyemiz gençliğin dejenerasyonu ve kalitesizleşmesi anlamında birçok ülkeden daha beter durumda. günümüz lise öğrencilerinin çoğu serseri. mafya özentisi. efeliğe hevesli. bir de sırtlan gibi sürüler halinde geziyorlar yani sürü halindeyken çok kahraman ve cesurlar lakin tek olunca kuzu gibiler. aile terbiyesi yok hatta bunların yaptıklarını serseriliklerini destekliyen ve arkalarında duran aferin aslanım aferin paşam diyen aileler bile var. bu paşam hitabı da son yılarda moda oldu ya her taraf paşalarla doldu nasıl paşaysa bunlar. neyse. öğretmenlerin eli kolu bağlanmış. bir disiplin bir yaptırım uygulayamıyorlar. başlarının belaya girmesinden de korkuyor öğretmenler. öğretmen biraz dizginleri eline almaya çalışırsa öğrencilerin tvlerden internetten öğrendikleri her türlü iftira çamur atma yöntemlerini uygulamaları ihtimali de var ki en tehlikelisi de bu. böyle yaşanan vakaları duyuyoruz izliyoruz medyada. ülkemizin bütçeden en yüksek payı alan kurumu milli eğitim. bütçede birinci sırada ve eğitim öğretime yüzlerce trilyon harcanıyor sağlam ve kullanılabilir haldeki okul binaları dahi yıkılıp yerlerine daha yeni ve modern binalar yapılıyor ki öğrenciler en konforlu ve sıcacık ortamlarda eğitim öğretimlerine devam etsinler diye.okullarda her türlü teknoloji ve olanak mevcut. fakat gelgelelim belki hepsi değil ama liselerin çoğu sanki bir serseri toplanma merkezi gibi. milli eğitim sisteminde öncelikle bu zorunlu eğitim öğretim saçmalığı kaldırılmalı. eskiden olduğu gibi ilkokul 5 sene olmalı onu bitiren isterse ortaya liseye devam etmek zorunda olmamalı. zorla eğitim öğretim mi olur. bana yetki verseler okulların çoğunu kapatıp okul binalarını halk için hayırlı hizmetlerde kullanırım. hastane olur misafirhane olur halk eğitim kursları olabilir. okul binalarında boşu boşuna doğalgaz kömür elektrik yanıyor. çakallar keyif yapıyor. ülkenin serveti bunlar okusun adam olsunlar diye harcanıyor lakin harcanan paralar verilen emekler boşuna. öte yandan genç kızların çoğununü durumu daha vahim ve onlar tamamen kayışı koparmışlar gibi neyse ayrıntılara girmeyelim. velhasıl bu gençlik düzelmez artık ve daha kötüye gider iyiye gitmez. günümüz gençliğine birşeyler öğretebilmek için uğraşan, onları eğitip yararlı ve iyi insanlar olmaları için emek verip mücadele eden tüm öğretmenlerin allah yardımcısı olsun, ruh sağlığı ve sabır versin.

  • ona küçük küçük sürprizler yapın.
    şaşırtın onu.

    beklemediği bir anda arkasından sarılıp yanağından öpüverin mesela.
    veya çantanızdaki tarakla tüylerini tarayın, eski günlerden kalma jölenizi onunla paylaşın.

    ona, onu sevdiğinizi, değer verdiğinizi gösterin.

    eve ondan önce gidip, yemek hazırlayın mesela. elinizden geldiği kadar yapın farketmez, o elinizden gelenin en iyisini onun için yaptığınızı anlayacaktır.

    leoparlar yapıları gereği duygusal hayvanlardır, bu hoşlarına gidecektir.