hesabın var mı? giriş yap

  • bu adam ya da kadın;

    ortak bir hobinin paydasında buluşup, yıllardır kurduğun hayallerine baş rol olmayabilir.

    senin yerken mutluluktan gözünü yaşartan balığı, ağzına sürmeyebilir.

    tuttuğun takımı tutmayabilir.

    en sevdiğin filmi hiç izlememiş, en sevdiğin kitabı hiç koklamamış, en sevdiğin şarkıda hiç göz yaşı dökmemiş olabilir.

    aynı dili bile konuşmuyor olabilir.

    senin ak dediğine o kara bile diyebilir.

    ama günün sonunda, sana sarıldığında içinde yılların kırdığı ne varsa iyileştiriyor ise , dünyanın en güzel ipeğini onun teninde, en güzel kokusunu onun boynunda buluyorsan, evlenmek için geçerli ve güzel nedenin var gibi.

    " senin bir yönün var, orada durur yaşarım"
    (bkz: turgut uyar)

  • zeynep bastık'ın menajeri falan burayı okuyorsan lütfen parayla böyle entry girdirmekten vazgeç. kız ilk başlarda deri koltuğunda kendi kendine şarkı söyleyip giderken şimdi herkes ondan nefret etmeye başladı.

  • bvb - madrid macinda sesini mesut ozil'e duyuramayinca, marcel schmelzer'e ''mesut'a daha seri olmasini soyler misin'' demis, naif insan marcel schmelzer de bu istegi yerine getirmistir. kendi oyuncusuna, rakip takimin oyuncusu araciligi ile taktik veren ilk teknik adam olarak da tarihteki yerini almistir.

  • farklı dönemlerden olan iki genç ortak bi arkadaş grubu vesilesiyle tanışır. olay aslında basit bi tanışma olayıdır ancak;

    a: merhaba veyis.
    b: veysi.
    a: veyis...
    b: veysi...
    a: veyisss!
    b: veysiii!
    a: tamam aq veysi olsun ya!*
    ...

    daha sonra araya giren arkadaşlar ikisine de isimlerini ayrı ayrı söyleyip olayı bağlarlar. gençlerden birinin adı veyis diğerinin ise veysi'dir.

  • 60 ila 120 ml arası değişen hacimlerde fincanlardır. porselen olanları makbuldür.

    espresso fincanının aksine türk kahvesi servisi için ince cidarlı fincanlar tercih edilir. bunun nedeni kahvenin sıcaklığını daha uzun süre korumak ve telvenin dibe çökmesi için zaman tanımaktır. halbuki espressoda benzer bir şeyi yani sıcaklığı korumayı ince değil çok daha kalın fincanlarla yapıyoruz. tezat gibi görünse de açıklaması oldukça basit. espresso, filtreden geçmiş olması nedeni ile türk kahvesi gibi telveli bir kahve değildir, hazırlanır hazırlanmaz tüketilmesi gerekir. ancak espresso da türk kahvesi gibi yüksek ısılarda demlenir (ortalama 94 santigrat) yani espresso makinesinde portafiltre musluklarından çıkan kahveye parmağınızı dokundurmanız pek de akıllıca olmaz. olur da yaparsanız kimse size tazminat ödemez. bu kadar sıcak bir içecegin anında tüketilmesi pek de mümkün değildir, bu durumda içeceğin ısısını hızlıca düşürecek bir şeye ihtiyacımız vardır, bu da ısıyı hızlıca emip hapsedek olan kalın cidarlı fincandır. espresso fincanı içeceğin ısısını düşürüp anında tüketilebilir hale getirirken bir yandan da fincan duvarlarına ısıyı hapsedip içecegin sonuna kadar belli bir sıcaklığın altına düşmesine de mani olur. türk kahvesinde ise yukarıda da dediğim gibi, ağza telve gelmemesi için içimden önce telvenin fincan dibine çökmesi gerekir. zira siz pişirme esnasında karıştırmamış olsanız bile cezveden fincana aktarım sırasında telve kahveyle bir daha karışacaktır. fakat bu çökme gerçekleşene kadar kahvenin içilebilir ısıda kalması da şarttır. ince cidarlı fincanlar içecekten daha az ısı emecekleri için kahveyi daha yavaş sogutur ve daha uzun süre sıcak kalmasını sağlar. türk kahvesi fincanını espresso fincanı gibi önceden ısıtırsanız bu süre çok daha uzayacaktır ancak pek de tavsiye etmiyorum zira telve ile su birbirine temas ettiği için bitter tatlar ön plana çıkmaya başlar. özetle hem türk kahvesi fincanında hem de espresso fincanında tüm mevzu tüketim biçimi ile alakalıdır.

    türk kahvesi fincanları zaman içerisinde giderek daha da hacimlense de uzun süredir 80-90ml civarı fincanlar tercih edilmekte. fakat şahsi görüşüm bu kahvenin telvesi ve köpüğü de dahil 60ml olarak hazırlanması yönünde. olur da 60ml lik ince fincanlar bulursanız (ki oldukça zor) kaçırmayın alın derim.

  • bundan 12 yıl evvel muhteşem bir ekibin çıkardığı, hala eski sayılarını hayranlık ve kahkahayla okuduğum müthiş bir mizah dergisini, ekşi'yi 11 sayı çıkardıktan sonra çok satmadığından kapatmak zorunda kalmıştık. derginin ekibinin bir kısmı tv programlarına metin yazarı oldular, hatta bazı talk show'larda arz-ı endam ettiler. bir kısmı da dergiden sonra aynı mizahı kullanarak dijital bir proje ürettiler: zaytung. online dünyada ekşi dergisinden daha büyük bir marka oldu.

    penguen'in kapanma haberini ilk duyduğumda bencilce üzüldüm. bencilce çünkü aslında uzun zamandır mizah dergisi okumuyorum. hayır amerika'da yaşadığımdan değil. hepsinin yurtdışına abonelik seçenekleri var. yani penguen'i pınar gibi boykot etsem de en fazla bu kadar zarar verebilirdim. kısacası yok olmasına dair umursamazca hareket ettiğim bir derginin yok olmasına üzüldüm.

    insan hatıralarından bir daha onlara tekrar kavuşamayacağını bilerek ayrılmaktan dolayı üzülüyor. bu üzüntüye de hiçbir zaman hazırlıklı olmuyor. her seferinde hayatımızın fotoğrafının bir parçası siliniyormuş gibi hissediyoruz. penguen benim için bir dönemin genç mizahı, yeni soluğuydu(bkz: penguen/@ssg). "biz bu işi daha iyi yaparız" iddiasıydı. leman'daki vasat kadroyu geride bırakıp genç, kaliteli kadrosu ve erdil yaşaroğlu ile çıkmıştı. sonra aynı hareketin bir benzerini uykusuz penguen'e yaptı. en son umut sarıkaya uykusuz'dan ayrılıp tek başına kendi dergi çıkarmaya başladı. sanırım artık matruşkanın sonuna geldik.

    12 yıl önce basılı yayını anlamadığımı düşünmüştüm. "herhalde bilmediğimiz dinamikler, bu işin kaşarı değiliz ondan" demiştim. bugün ise penguen'in açıklamasını okuyunca anladım ki, basılı yayın, hatta dijital bile olsa periyodik yayının sonuna gitgide artan bir hızda yaklaşıyoruz. bittiğini de ilk olarak bağımsız yayınların batmasından anlıyoruz çünkü maddi olarak dayanıksız olan onlar. ekşi dergisi 2005'te kapandığında satış rakamları aynı gruptan çıkan elele dergisinden daha fazlaydı. ancak grup daha az satan dergiyi prestij gerekçesiyle parasını bastırarak yayında tutma gücüne sahipti. oysa bağımsız adamda öyle bir sermaye yok. mecbur ilk o batacak. depremden önce havalanan kuşlar gibi ilk bağımsız yayınların uzaklaştığını görüyoruz.

    penguen'e üzüldüm ama bize müthiş mizahçılar, yeni dergiler, muhteşem kapaklar (ara: penguen kapağı) güzel hatıralar bıraktı. kapanmış mizah dergileriyle sulanmış bu topraklar onu da bağrına basacaktır. huzurla uyusun.

    dergiler biter, kağıt biter, mizah bitmez. efsane kadrosunu yeni başka daha güzel projelerde görmek dileğiyle.

  • tupac‘ın hayatını anlatacak bir filmde tupac‘ın beyaz bir aktör tarafından canlandırılması kadar saçmadır.

    edit: bazı arkadaşlar “neden tupac?” diye soruyorlar. siyahi bir örnek olsun istedim. muhammed ali, martin luther king, malcolm x de olabilirdi. bazı arkadaşlar ise “beyaz aktris” olsun diyorlar, işler o noktaya gelecekse o da olabilir yani.

  • mehmet şimşek de kapı kapı para dilensin bu ülkeye yatırımcı sittin sene gelmez ... özgür özelin ilk sınavı olabilir yargıtayın önünde bütün milletvekilleriyle birlikte gitmeli bu kararı protesto etmeliler gerçek bir muhalefet yapılacaksa eğer bu şekilde olmalı

  • dünyanın en geniş insanı. bundaki gam keder siklemez hava hiçbir insanda yok. ne derseniz deyin umurunda olmaz. saçları dökülmez. içine dert etmez. fena özeniyorum böyle insanlara.