hesabın var mı? giriş yap

  • yazın iyiden iyiye kendini hissettirdiği şu günlerde sağlıklı bir alternatifini ararsaniz benim güzel bir tarifim var.

    malzemeler:

    - 5-6 su bardağı su
    - 5 tatlı kaşığı çay (ya da iki poşet cay)
    - 1 şeftali
    - isteğe göre 4- 5 tane çilek
    - 1 dilim limon
    - 1 tatlı kaşığı bal ya da şeker( bu kısım damak zevkinize kalmış, miktarı daha da arttırabilir ya da hiç eklemeyebilirsiniz)

    çayı 2.5 su bardağı su ile demliyoruz. yaklaşık 10 dakika beklettikten sonra sürahiye aktarıyoruz. bu arada şeftali ve çilekleri püre haline getirip kalan su ile birlikte kısık ateşte kaynayana kadar pisiriyoruz. ince bir tulbentten geçirerek posasini alıyoruz . (tülbent yoksa ya da ben meyveli severim derseniz meyveleri dilim dilim kesip püre haline getirmeden suyunu çıkartın, meyvelerle birlikte çaya ilave edin) bal ya da şeker ekleyecekseniz bu aşamada ekleyip iyice karıştırıyoruz. meyveli suyu da sürahiye ekledikten sonra bir dilim limonu 4 parcaya ayırıp içine atıyoruz.

    karışımın bir kısmını buz kalıplarına koyup buzluğa atıyoruz. sürahideki çayı 10 dakika oda sıcaklığında beklettikten sonra birkaç saat buzdolabında bekletiyoruz. icecegimiz zaman cayli buzları da içine ekliyoruz. isterseniz limon ya da şeftali dilimi de ekleyebilirsiniz.

    hem sağlıklı hem ferah hem de lezzetli bir icecegimiz oluyor. deneyen herkese şimdiden afiyet olsun efendim .

  • açılın, pripyat belediye reisi sözcüsü geldi.

    vnimaniye druzya!

    evvelâ yangının 4 nisan’da 20 hektarlık bir alanda başlayarak birkaç gün içerisinde 35 hektardan fazla bir alana yayıldığı açıklandı. 13 nisan’a gelindiğinde ise bu yangının pripyat şehrine oradan da rüzgârın etkisi ile çernobil’e doğru ilerlediği belirtiliyor. aynı zamanda yangının çernobil bölgesinde bulunan son derece aktif olduğunu belirtilen atıkların da bulunduğu depolardan yalnızca 1-2 kilometre uzakta olduğunu söyleyenler var. tüm bunlar yaşanırken kolluk kuvvetleri etraftaki köyleri tahliye ediyorlar. yangının söndürülmesi çalışmalarında 400’e yakın insan ve uçak da dâhil olarak üzere pek çok kişinin çalıştığı belirtiliyor. ukrayna yetkilileri kiev ile etrafındaki radyasyon geçmişinin normal sınırlar için olduğunu ve gama ışını dozunun güç seviyesinde bir değişme yaşanmadığını açıklıyorlar. elbette, bölgedeki radyasyon seviyesinin 16 kat arttığını söyleyen kaynaklar da mevcut. ukrayna kolluk kuvvetleri yangının nedeninin kundaklama olduğunu açıkladılar. yine haberlere göre kimliği de tespit edilmiş ve yakalanmış. kolluk kuvvetlerinin yakaladığı 37 yaşındaki bu yerel sakin, köyünde yaktığı ateşin kalıntılarını el arabasıyla köyün dışına taşıyor ve kuru çimlerin üzerine döküyor. böylece yangın başlıyor. ama bilin bakalım ne oluyor? adam yangının yayıldığını görmesine rağmen görevlileri aramıyor ve yangını kendi başına söndürmeye çalışıyor. elbette başaramıyor. şayet bu hikâye polislerin uydurması değilse.

    tabi bu esnada ülke epey bi’ karışıyor. ukrayna nükleer enerji ve sanayi gazileri derneği (derneğin ismi muazzam), ülkede kritik bir durum olduğunu belirterek devlet yetkililerine bir mektup yazıyorlar. bu mektupta başka bir çernobil tehlikesi olabileceği üzerinde duruyorlar elbette. yine ukrayna devlet ajansı kamu konseyi üyelerinden biri facebook hesabından yangının pripyat şehrine ulaştığını ve atıkların bulunduğu depoya yaklaştığını açıklıyor. fakat içişleri bakanı yardımcısı yangının nükleer atık depolarını tehdit etmediğini belirtiyor. şimdilik haberlere düşenler bunlar.

    spasiba za vnimaniye!

    yangın kontrol altına alındı düzenlenmesi:

    rusya acil durumlar bakanlığı’ndan bir temsilci yangının bulunduğu bölgeden 190 km uzakta bulunan bryansk’ta radyoaktif arka planın normal olduğunu açıkladı bu süreçte. aynı açıklamayı rusya tüketiciyi ve insan sağlığını koruma kurumu da yaparak rusya’daki radyasyon durumunun sabit kaldığını ve kontrollere devam edildiğini açıkladı. elbette bu resmî açıklamalar ne kadar gerçeği yansıtıyor bilemeyiz. yine 86’daki patlama sonrası çalışmalara da katılan isimlerden olan ivan lebedev de devam eden yangınların insan sağlığını etkileyecek büyüklükte olmadığını söyledi.

    tüm bu açıklamalardan sonra çernobil bölgesindeki yangının söndürüldüğü açıklandı. yangının söndürülmesinde yağan yağmurların etkisinin büyük olduğunu söylüyor kaynaklar. yine radyasyon seviyesinin sürekli ölçüldüğünü ve ellerine ulaşan verilerin normal olduğunu vurguluyor ukraynalı yetkililer. kurtarma çalışmaları kapsamında 405 personel ve 96 adet ekipman kullanılmış. ayrıca itfaiye ekiplerinin 227 sorti yapmış ve toplamda 500 ton su kullanılmış. ukrayna acil durumlar servisi başkanı nikolay çeçetkin'in ukrayna cumhurbaşkanı vladimir zelenskiy'e sunduğu raporda yangının kontrol altına alındığını fakat çalışmaların birkaç gün daha devam edeceğini ifade etmiş.

    vladimir zelenskiy de yaptığı açıklamada durumun tamamen kontrol altına alındığını; istasyon ve insanlara yönelik hiçbir tehdidin bulunmadığını belirtti.

    son olarak da nükleer ve radyasyon güvenliği merkezi'nden alınan verilere göre çernobil bölgesindeki yangından dolayı kirlenen havanın güney ve güneydoğu yönünde hareket edeceği belirtiliyor.

    yapılan bu açıklamalar doğru ise şayet olası bir felâketten böylece kurtulmuş oluyoruz, en azından şimdilik.

  • trafikte nasıl insanlarla birlikte sürüyoruz işte kanıtı. kadın resmen zombiye dönüşmüş. yanında birisi olsa boynundan et koparması işten bile değil.

  • birebir şahit olduğum iki olay ile biraz olsun anlaşılabilecek durum;

    mekan : barcelona'da bir cadde.

    bir adam 6-7 yaşlarındaki 4-5 çocuğu gezdiriyor. çocuklar yorulmuş olmalı ki el ele tutunmuşlar ve taksiye binmek içim kampanya yapıyorlar:

    taksi porfavor!
    taksi porfavor!

    diye küçük küçük bağırıyorlar.

    adam onları yürütmekten vazgeçip taksi tuttu mu bilmiyorum ama bu kadar sevimli bir şekilde ihtiyaçlarını dile getiren çocuklara karşı geldiğini sanmıyorum.

    şimdide ikinci olay.

    yer : istanbul, ikea.

    5 yaşında falan bir çocuk, ter içinde kalmış, yürümekten yorulmuş, babasının önünü kesip bacaklarına sarılıp kendisini kucağa aldırmak istiyor. babanın eli kolu dolu, kucakta yer yok. bunun üzerine çocuk çığlık atarak ağlamaya başlıyor. baba çocuğu sakinleştirmeye çalışıyor ama çocuk ancak kucağa alınırsa susacak. sonunda baba dayanamayıp elindekileri bırakıp çocuğa tokatı çakıyor. çocuk daha da bağırmaya başlıyor. ama baba rahatlamış gözüküyor.

    "şimdi ağla" deyip yoluna devam ediyor. yani "ağlamaya değer bir şeyin olsun" der gibi.

    bu kadar.

  • babası o güne ait 112 komuta merkeziyle ambulans şoförünün konuşmasını bulmuş, kendi imkanıyla devletin yapması gerekeni bir baba olarak yapıyor. bu babaya karşı ben vicdanen borçlu hissediyorum. elimizden gelen tek şey, ki şu an mahkemelerden de değerli aslında, sosyal medya aracılığıyla kamuoyu oluşturmak. lütfen görmezden gelmeyelim, unutmayalım, bu baba için bu küçücük kız için bunu yapalım, gündemden düşmesin bu olay. babasının tweeti

  • şu an engelliler için özel yayın yapan program.
    "destek" yazıp 5633'e mesaj atarsanız, 5 lira destek olabilirsiniz.
    slogansa "engelleri kaldıralım"

    tanımı yaptım, bilgiyi verdim. şimdi cevaplarımı döşeyeyim.
    yaptığınız iş çok güzel. birçok engelli maddi yetersizliklerle tekerlekli sandalye, protez vb. araçlara sahip olamıyor. aynı şekilde bazıları da tedavi olabilecekken maddi yetersizliklerle olamıyor. hepsine eyvallah.

    ama 2 büyük sorun var. profesyonel bir engelli olarak itiraz edeceğim.

    -1) art arda gelen vtr'lerde minörlerden giden acıklı keman sesi üzerine, "tüm fragmanları seslendiren adam"ın, belgesel seslendiren tarkan tonuyla, zaman zaman da çoşarak ajite metinler okuması ve akabininde hadise'nin bi bok varmış gibi ağlaması çok çirkin ve sinir bozucu.

    -2) tüm bu toplanan paralar şahane! ama engelleri kaldırmıyor.
    daha bugün taksim'den geldim. talep ettiğim rampalar yapılmış diye gittim. yapılmamış. meydana çıkmak için 1 saat dolandım.
    hatırlayınız: taksim metrosu'ndan meydana 61 dakikada ulaşmak

    nihayet gerekli çalışmanın yapıldığı haberi geldi ama yalan çıktı. bugün güncellenmiş haliyle tüm süreç şurada: http://www.simtoalev.com/…lli-erisimi-surec-takibi/

    ha keza başbakan'ın "reform"una cevabım da burada: (bkz: #32144171)

    bir tekerlekli sandalyem var. az buçuk bir eğitimim, kültürüm de yok değil. zengin olduğumu söyleyemem ama yoksul hiç değilim. çalışıp paramı kazanıyorum. yani bu kampanyalar ile sahip olunabilecek araç, eğitim, para ve işe sahibim.

    ama,
    - şehir içinde bir noktadan diğerine geçemiyorum.
    - tiyatro, sinema, konser vb. etkinliklere katılamıyorum.
    - canımın istediği restoran, kafe vb. bir yere girip yiyip içemiyorum.
    - trafiğe karışmadan yol bile gidemiyorum.

    o halde nereye kaldırıyorsunuz engelleri allah aşkına?

  • - petro,olum buz gibi lan yemin ediyorum taşşaklarım boğazıma kadar çekildi bak, bademcik taşşak oldum
    - alyoşka ne dedin sen?
    - dondum diyorum mna koyim, soğuğun göbeğinde tutturdun denize girelim diye
    - yok yok en son ne dedin?
    - boğazıma çekildi?
    - boğazlar alyoşka...tabi yaa...kurtulucaz olum bu çileden yürü sıcak denizlere iniyoruz
    - öyle ha diyince inemeyiz usta bi plan lazım bize
    - hmm truva matruşkası yapsak? kocaman bi bebek içine askerler doluşmuş hı?
    - abi çok rica edicem denizden çıkıp konuşsak, bak buzul yüzüyo yanında penguen dalıp çıkıyo,sen farkında değilsin durumun ciddiyetinin
    - içiçe geçen bebeklerin içinde koca bir ordu, kocaaa!
    - abi çıkıyorum ben
    - müthiş petro olarak anacak tarih beni! muhteşem petro! dahi petroooo!
    - hah tam orda ince bi çizgi var abi,dahi'nin hemen orda
    - amaaan petro,canııım petro artık sana sana muhtacım petroo diye şarkılar yapacaklar!
    - hah,sanırım geçtin abi o çizgiyi. gel hadi gel havlunu tutuyorum bak.

  • 1.5 yıl baykuş besledim. yuvasından düşmüş, annesi terk etmiş bir yavruydu. uzun süre ben besledim, büyüdüğünde gözü hep dışarıdaydı. açıkcası pek dışarıya salmak istemiyordum çünkü ev kuşu olmuştu.
    iyi dedim madem çok istiyorsun, ne olur ne olmaz diye ayağına bilezik ve hafif zincir bağladım, omzuma oturttum. 1 ay kadar hiç hareket etmeden omzumda dolaştı, sürekli etrafı izledi. mahalleli ekşisözlük halkı gibi çok korkuyordu. cesaret edenlerin sevmesine eğer o izin veriyorsa ben de izin veriyordum. seçiciydi. sonra yavaş yavaş hareketlendi, bisiklet sürerken ön sepete tüneyip kanatlarını açıyordu. yakında evden ayrılacağını ikimiz de biliyorduk, orman bölgesinin nerede olduğunu bile gösterdim ona.
    bölgesini benimle gezerek tanıdıktan sonra rahatlamaya başladı. ayağındaki zinciri çıkarttım. öğle vakti ben okuldayken evde uyuyor, akşam geldiğimde biraz oyun oynadıktan sonra dışarı çıkmak istiyordu. iyii dedim, açtım pencereyi, oturdu pencerenin dışına. ilk defa kendi başına dışarı adım atmış oldu. bunu bir hafta kadar yaptıktan sonra da ilk defa yalnız başına mahallede uçtu.
    her akşam beraber yemek yerdik ama uçuşları başladıktan sonra yemek yemez oldu. karnına baktım, paşam yemiş “bir şeyler” karnı tok, güzeelll.
    1 ay kadar süre de oğlanı her gece dışarı saldım, sabah ışıklarında da eve geri uyumaya aldım. bazen eve erken geliyordu, cama tık tık yapmazsa imkanı yok gelişini duyamam. çook sessiz uçuyordu. baykuşla yaşadığımı bilen misafirlerim pencereden dışarı baktığında içeriyi gözetleyen bir çift gözü görünce korkarlardı.
    sonrasında da ikimizin de beklediği o gün geldi. nasıl anladık bilmiyorum ama ikimiz de birbirimizle vedalaştık. pencereyi açtım, bana uçarken hünerlerini sergiledi ve gitti.
    3 ay gibi uzuuun bir sürede hiç denk gelmedik. belki de geldi ama uzaktan izledi, ben görmedim. bir gece odamda takılırken bir baykuş sesi, cama tık tık, yatağımdan zıplarken ağlayacaktım neredeyse. evett paşam gelmiş hem de misafiriyle. yanında tanımadığım daha küçük boyutlarda bir baykuş daha vardı ama o bana hiç yaklaşmadı, 5 metre ileride ağaç dalında benim oğlanı bekliyordu. oğlan sevgilisini tanıştırmaya getirdi galiba. eve çağırdım, gelmedi.
    sonrasında bazen hanımla, bazen yalnız, ayda bir ziyaretime geldi. o herkesin korktuğu sesi, cama iki tık tık sedini duymak ve kocaman gözlerini görmek için sabırsızlanıyordum.
    arada bir pencereme hediyeler geliyordu, sahibini biliyorum ama görüşemiyorduk.
    gelelim kalıcı ayrılışımıza, okulum bitti. evi alttan dersi olan arkadaşıma devrettim. sırf onu son kez görmek için mezun olduğum halde gelmesini günlerce bekledim ama gelmedi, denk gelemedik. veda edememiş olmak beni gerçekten üzüyor. onu çok özlüyorum. ben gittikten sonra arkadaşıma 2 sefer hediye bırakmış, sonra bırakmış bir daha da gelmemiş.

    çok hayvan baktım, çok hayvanla beraber yaşadım ama baykuş tanıdığım en ilginç en özel hayvandı. saniyesinde vahşi bir yırtıcı olabilirken bir saniyede bebek moduna geçebiliyordu. eğer yaşıyorsa bu sene 7 yaşına girmiş oldu. batıl inançlara inanmayın aslında inanılmaz tatlı hayvanlar.
    o baykuş sesini çok özlüyorum çoookkk.

  • karşılaştırma yapılamaz. başlığın açılması bile hatalı. aysun kayacı diye aşağıladığınız kişi yıllar önce doğruları söylediği için linç edilmiş yine de çizgisinden sapmamıştır. diğerinin ne olduğunu hala anlayamadık, bakırköyde tedavi oluyor diye haberini okursam şaşırmayacağım.

    edit: hastane kapanmış sanırım, erenköye gitsin o zaman