hesabın var mı? giriş yap

  • ilk olarak 2007 yılında isviçreli işletme danışmanları peter werder ve philippe rothlin tarafından ortaya atılmış sendrom. bu sendrom genelde ofiste çalışan beyaz yakalılar arasında görülmekte olup stresten ziyade anlamsız işlerle iştigal etmekten kaynaklanıyor. çalışan, yaptığı işi yeterli görmemesi, yaptığı işten tatmin olmaması, can sıkıntısı, yaptığı işlerin kendisini zorlayacak nitelikte olmaması neticesinde işine olan ilgisini yitiriyor. öyle ki çalışan potansiyelini gerçekleştiremediğini hissediyor. böylelikle çalışan yetenek ve bilgilerini kullanarak şirkete fayda sağlayamadığı gibi bireysel olarak da takdir edilmemekten dolayı gocunuyor. (bkz: demotivasyon)

    bunun neresi sendrom dediğinizi duyar gibiyim. işte boreout sendromunun kilit noktası da bu sendromu taşıyan insanlardaki akıl almaz mantık hatası. şöyle ki; bu sendromdan muzdarip çalışanlar yaptıkları işten zerre haz etmemelerine rağmen işverenlerinden daha ciddi görevler talep etmedikleri gibi başka iş de aramıyorlar. klasik anlayış bu insanların tembel olduğuna ve sorumluluktan kaçtığına işaret ederken isviçreli bilimadamlarımız sendromdan muzdarip çalışanların bu eylemsizliğinin işe ilgilerini yitirmiş olmasından kaynaklandığını öne sürüyorlar. atalarımız ise bu ne perhiz what is this şeklinde evvelce konu hakkında görüş bildirmişler.

    şahsi görüşüm işte sıkılan insanlar kendini iyi hissetsin diye oluşturulmuş, bilimsel olmayan bir teori. eylemsizliğin ilginin yitirilmiş olmasından kaynaklandığı kısmı benim çarpıtmam olabilir. zira kendime teşhis koymaya çalışıyorum.

    her halükarda benzer hislere tercüman olacak bir şarkımız var.

  • ünlü bir futbolcu olmasa eğer, haftasonları ottoman nargile cafe'de takılacak, ''sıkıntı yok karşim, adamsın, hallederiz o işi. olmadı ya merveyle, bana ne abi yoluma bakarım'' diye gezecek, muhtemelen facebook profiline takım elbiseyle çekilmiş, çatık kaşlı halinin fotografını koyup, '' acılardan öğrendik senden öğrenecek değiliz'' diye açıklama yazacak, ''osmanlı torunuyum,ecdad, 1453, '' diye gönderiler atacak, ''dririliş ertugrul'' hayranı olacak, 27 'sinde evlenip, haftasonu karısıyla yaptığı selfie'leri yine sosyal medyada paylaşıp '' allah bozmasın, çok güzelsiniz'' yorumlarına ''sağol karşim, darısı senin basına '' yazacaktı.

    ünlü futbolcu oldu. forması istenen adam oldu. ünlü kadınlarla yatıp kalktı. çevresi değişti, zengin kankaları oldu. iyi arabalara biniyor, pahalı saatler takıyor. sonunda da ''değişmedim'' diye prim yapıyor ama, o aslında dünyayı feth etti. aynada kendine bakıp ''sensin oğlum'' diyor. ''başarı diye bişey varsa o sensin. bayrampaşa'dan çıktın ama bak şimdi nerdesin, helal lan sana, helal oğlum. '' diye gazlıyor kendini.

    barış manço'dan gelsin:

    ''sapa kulba kapağa itibar etme dostum
    içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
    para pula ihtişama aldanıp kanma dostum
    içi boş insanların bu dünyada yeri yok''

    edit: ne zaman arda yazsam debe'ye giriyorum. hesap soracak kesin.

  • restoranda kuver açılır
    lokantada masada ekmek dolu bir kova ve birkaç şişe su olur

    restoranda paltomuzu vestiyere asarız
    lokantada paltomuzu yandaki sandalyeye koyarız

    restoranda masa hazırlanır / hazırdır
    lokantada masa ıslak bezle silinir

    restoranda yemekten sonra çay, kahve ne arzu ettiğimiz sorulur
    lokantada fazla sorulmaz, çay zaten getirilir

    restoranda çeşit çeşit tatlı olur
    lokantada kemalpaşa ve sütlaç olur

    restoranda garsondan hesabı rica ederiz,
    lokantada "usta günahımız neymiş bilelim" deriz.

  • son yılların yeni trendi.

    dobrayım, açık sözlüyüm ayağına insanların kalbini kırmak moda olmuş durumda.

    özellikle kendinden zayıf ve güçsüz insanlara karşı uygulanan bir çeşit güç gösterisidir bu.

    açıksözlü olmak ile patavatsız ve küstah olmak arasındaki farkı dahi idrak edemeyen insanlardır bunlar.

  • boş duyar kasıcı.
    neymiş; rahmi koç kulübüne 10 milyon lira bağışlarken hasta çocuklara da yardım yapmayı düşünür müymüş.

    koç ailesi'nin, koç vakfı'nın çocuklara ve gençlere yaptığı yardımlar buradan uzaya yol olur. bırak da şahsi servetini istediği gibi harcasın insanlar. biz sana ''paranı tekne tatillerinde harcamak yerine falancaya verseydin.'' diyor muyuz; demiyoruz. o halde sen de insanların şahsi harcamalarına karışamazsın.

  • aynı zamanda pek kimsenin asgari ücret almadığı,
    örneğin bir işçiye asgari ücret veririm dediğiniz zaman gülerek uzaklaştığı,
    insanların gerçekten 'maaş' aldığı,
    inanmazsınız belki ama maaşla kahvaltılık bile alınabildiği,
    ve şaka değil bak gerçekten emekli ikramiyesiyle ev alınabildiği dönemdir.
    emekli ikramiyesi ve ev.

    @malibudur ve @kasmayagerekyok nickli arkadaşların hatırlatması üzerine;

    dolarda da bir enflasyon olduğunun ve doların alım gücünün de seneler içinde azaldığının, o günün 100 doları ile bugünün 100 dolarının da aynı şeyi ifade etmediğinin altını çizmek gerekir.

    buradan
    artan dolar miktarını ve haliyle doların değerinin düşüşünü görebilir,

    buradan da
    yıllara göre aşağı yukarı bir hesaplama yapabilirsiniz ki asgari ücretin dolar bazında da değer kaybettiği çok net görünüyor.

    edit: ekleme

  • arkadaş keçiören'de oturuyor

    --- spoiler ---

    geçen yıl bizim mahallede bir aile vardı adamın karısı, oğlu, kızı, damadı, kardeşi, bacanağı, kayınçosu hepsi hırsızdı neyse başka bir semte taşındılar da kurtulduk.
    --- spoiler ---