hesabın var mı? giriş yap

  • beni mahvetmiş illet. 2003'te bu spora başladığım zaman zenciydim, şimdi japonum. allah belanı versin vücut geliştirme!

    aleti küçültmekle de kalmadı kendimi bi' anda ninja warrior'da yarışırken buldum allah belamı versin. ki ben harlem sokaklarında silahı yan tutarak beyaz kıçı tekmeleyen bir adamdım.

  • sağlam yamuk yapmıştır, tanımadan&tanışmadan gönül koyduğum yazarlar kervanına katıldı..

    14 aralık ekşi sözlük kemal kılıçdaroğlu buluşması için kendisine katılmak istediğimi belirten bir mesaj attım. 1-2 gün sonra dönüş yaptı ve beni listeye aldığını söyledi. çok mutlu oldum. uzun zamandır istediğim bir görüşme olacaktı. kılıçdaroğlu'na yöneltilecek sorularımı hazırlamaya başladım. sonra benden iletişim bilgilerimi istedi, gönderdim. günü biliyordum ama saati sordum. cumartesi günü de çalışan bir kapitalizm kölesiyim. özellikle yılın bu zamanları çok daha yoğun oluyoruz. saati de söyledi ve o saat için yöneticimle görüşüp izin aldım. yaklaşık 3 saat izin aldım ve o 3 saate gelen müşteri randevularımı arayıp tek tek erteledim özür dileyerek.

    neyse sonra kendisi 20 kişilik listeyi açıkladı, heyecanla adımı aradım ama bulamadım. listeyi açıklamasından 120 saniye sonra mesaj attım kendisine, o derece bekliyorum çünkü. unutmadım seni, sen de varsın, geliyorsun dedi. ben de çok absürd birşey sormadım, acaba dedim yedek listeye mi attın beni. yok bildiğin varmışım ekipte ama ne hikmetse ismim yazılmadı. editlesin diye bekledim editlemedi. iletişim bilgilerimi vermiştim, buluşma yeri ve saatini bekledim haber gelmedi.

    şu an galiba görüşme yapılıyor ve ben işyerinde çalışıyorum. galiba beni yedek listeye koyduğunu [eğer böyle bir liste varsa] dahi söyleyebilecek kadar bile kıymet vermiyor karşısındakine, diyalog kurduğu yazara. çok daha farklı şeyler yazabilirdim ama yazmıyorum, sağlık olsun. bu vesileyle tanımış oldum kendisini. belki de makul bir mazereti vardır, kim bilir..

  • ortada "oglumuz kayiptir, yasamindan supheliyiz" dememis bir garipoglu ailesi varken
    ortada cinayet saatinden beri kayip olan bir cem varken
    ortada kesik bir bas, bir de govde varken
    ortada kan kokulu bir villa varken
    ortada her gun, hatta hayatlari boyunca o kesilme olayini hatirlayacak, dusunecek bir karabulut ailesi varken,

    kimse kusura bakmasin, hukukcularla degil karabulut ailesi ile empati kurarim ben.

    ha bir de ben onun hukuken masumiyetini yerim.

  • müthiş bir karardır.
    imamoğlu farkıdır.
    bu gözler her haftasonu caddebostan sahilde kızartma yapıp arkasından yağını çimlere döken şoparlar görüyor.
    bir de o tavaların etrafını tüp sönmesin diye kartonla çevirmezler mi...

  • özgüven, kişinin kendi varlığına, zihnine, kararlarına, varoluş şekline inanç duyması anlamına geliyor.

    çocuk büyürken ruhsal yapısı ebeveynin çocuğu ve kendini algılama biçimine göre şekillenir. her ebeveyn bir aynadır. çocuk ebeveyne bakarak, onun yüzünde kendini görür. ebeveynin olumlu duyguları ne kadar fazlaysa, çocuk o aynada kendini o kadar olumlu görür ve algılar. bu yüzden ebeveynin kendi mutluluğu, çocuğun ruhsal gelişimi için en önemli unsurlardan birisi.

    her ebeveynin zihninde bir çocuk hayali vardır. ama çocukların bu hayale uyup uymayacağını bilemeyiz. bu fantezi ne kadar keskin kenarlıysa, çocuğun buna uyması o kadar güç olacaktır. bu da ebeveynin çocuğa bilinçdışı bir öfke ve sitem duymasına neden olabilir. bu ebeveyn- çocuk ilişkisini bozan en önemli faktörlerden biri bana kalırsa.

    'hocam şöyle ateş gibi bir delikanlı olsun istiyorum. dışa dönük, konuşkan'
    bunu söyleyen ebeveyn, 16 yaşındaki oğluyla ilgili kurduğu fanteziyi anlatıyor bana. 16 yıldır çocuğunun nasıl biri olduğuna dair gözlemleri bile o hayali törpülememiş. oysa çocuk zeki, içe dönük ve hassas bir insan. bunu ilk görüşmede ben görebilirken, ebeveynin 16 yıldır bunu görmemesi çok ilginç değil mi?
    üstelik hissettiği süreğen hayalkırıklığı, çocuğa da yansıyor. özgüvenini düşürüyor, kendini yetersiz bulmasına neden oluyor. çünkü tüm çocuklar, ailelerinin istediği ve onayladığı biri olmak isterler.

    sevilen, değer gören bir cocuk kendini mutlu hisseder. kendine güvenir. olduğum gibi yeterliyim der kendi kendine.

    çocuk yetiştirirken yapılan en katastrofik hata, çocuğu arzuladığımız şeye dönüştürmek için uğraşmak diye düşünüyorum. bazen bizim olamadıklarımızı onlar olsun isteriz, bazense bizim kadar 'iyi' olsun.

    çocukları oyuncaklara ya da hediyelere boğarak, yaptıkları yanlışları görmezden gelerek özgüvenli yapamazsınız.

    çocukları özgüvenli yetiştirmenin yolu,
    onların biricik olduğunu, birbirlerinden ve bizden farklı birer insan olduğunu kabullenmek ve oldukları halleriyle sevmekten geçer.