hesabın var mı? giriş yap

  • metroda kulak misafiri olduğum iki yaşlı amcanın arasındaki şu konuşma;
    -benim bir arkadaşım var gazeteyi gözlüksüz okuyor.
    -gözlüksüz müü?
    -eveet.
    -vay bee...

    gülümseyerek dinledim çünkü gerçeklik budur, çok içten geldi bu muhabbet. bizim de böyle diyeceğimiz günler gelecek...

  • death metal
    "sabah uyandım annemi doğradım, babamı doğradım, bakkala gittim bakkalı doğradım. mutluyum huzurluyum... "

    doom metal
    "sabah düşümde annemi doğradım, babamı doğradım, bakkala gittim bakkalı doğradım. bu yuzden bunalımdayım"

    gothic metal
    "sabah uyandim ne göreyim annem dogranmış, babam dogranmış, bakkala gittim o da dogranmış bu yuzden şüpheliyim karamsarım.."

    black metal
    "sabah uyanamadım. hala uyuyorum umarım annem, babam, bakkal doğranmıştır.
    bu yuzden zevk alırım "

    heavy metal
    "sabah uyandım annemi babamı bakkalı kesmişler... kimin umrunda ben maiden dinleyip biramı içerim...uyku mu? salla, annem mi? amaan, babam mi? hic sevmezdim. bakkal mi? dukkanini da soymuşlarmi. "

    power metal
    "uyanmaz olaydim, annemi dogramislar, babami dogramislar, tavernayi dagitmislar, bu yuzden kını kılıcı alıp öç almaya gideyim... "

    grindcore
    "beorghborghbeeeeorghorghoerherrbog boggrehoooorroooo. bu yuzden boooorghooogr "

    progressive metal:
    "sabah uyandım annem ağlıyo, babam aldatmış. bakkala gittim meğer gerçek babammış. akşam uyandım hepsi rüyaymış, ama artık daha olgunum "

  • güzel bir gelişmedir. adamlar yiyor ama çalışıyor.

    darısı temaya.

    edit: yaklaşık 254 tane 'bana da atsana bir bakayım' mesajı aldım. şizofreniden yattığım zamanlardan biliyorum. kendinize mesaj atabiliyorsunuz. yalvarırım artık mesaj atmayın..

    edit 2: hala kendime mesaj atma olayı yok bende diye mesaj yağıyor. bakın anlatıyorum.
    1) mesaj butonuna bas
    2) sağda 'yeni mesaj' kısmına nickini yaz.
    3) altındaki boşluğa 'mesaj yeşilimi görmek istiyorum' yaz.
    4) yolla butonuna bas.
    5) bana mesaj atma.

    edit3: mobilden kendimize atamıyoruz diye hala mesaj atıyorlar efendim durduramıyoruz. mobilden girenler için anlatıyorum:
    1) pc'den girin.
    2) bana mesaj atmayın.

    edit4: mesaj kutusunun bir annesi var mı bilmiyorum ama varsa şu an cayır cayır ağlıyor. follofoş bir mesaj kutusu üzerine istatistik:
    -bana mesaj atsana ehuehuhee %28
    -tamam atmayız kardeş sıkıntı yapma %21
    -ahahahaa iyi güldüm % 15
    -eyvallah panpa %10
    -ne mesajı? %8
    -diğer %13
    -beni 'diğer'e yaz kanka %5

    edit 5: atma. elini ayağını seveyim atma... mesaj kutusu_son_son hali__ensonhali_(38)
    http://i.hizliresim.com/d3x4nn.jpg
    http://i.hizliresim.com/qmbalz.jpg
    http://i.hizliresim.com/pkmal8.jpg
    http://i.hizliresim.com/j3nmwn.jpg
    http://i.hizliresim.com/wky5g8.jpg
    benim mesajı neden yayınlamadın diye mesaj atan var ya. keşke bir görseydiniz burayı. yayınlamadıklarım kusura bakmasın random seçiyorum.

    edit 6: mesaj yeşilinden bıktırdınız. emeği geçen herkesin. teşekkürler.
    (bkz: mesaj yeşili gitsin çingene pembesi gelsin)

  • california'da yaşamış alexander ve jeanette tozcko adındaki çifttir. erkeğin kalçası kırılınca kadın da yatağa düşmüş ve aynı gün içerisinde birbirlerine sarılarak ölmüşler. 8 yaşından beri de birbirleriyle flörtleşiyolarmış.

    ne aşklar var be

  • bugün öğleden sonra işyerime bir amca geldi. tip alenen ihsan yüce. (çöpçüler kralı filminde hacer'in babasını oynayan üstad)

    buyrun amca, ne istemiştiniz? dedim... oğlum dedi, bana iş gerek.

    amcam dedim, personel aramıyorum? oğul dedi bu kez, ben bu yaşta boynumu eğip kapı kapı iş arıyorsam var elbet bir sebebi. sesi, yahu o da ihsan yüce!

    hele sen anlat amca derdini, ne iş yaptın, ne yaparsın, nerelisin, nerede oturuyorsun falan, gel bir çay içelim önce dedim. geçtik masalardan birine, başladık sohbete... derdini, ihtiyacını, ailesini... neler neler anlattı... ne iş olsa yaparım, ben çalışmaktan gocunmam ya, sen bu ihtiyarı yanına alır mısın, buraları sosyete yeri gocunur musun bilemedim dedi...

    o nasıl laf, ne gocunması?! düşündüm. mutfak desem olmaz. garson/servis elemanı desem olmaz. vale yapsak olmaz... değnekçi yapsak, yakışmaz. amca dedim, bak hemen şuraya bir masa koyalım, gelen misafirlerin araçlarını valeler çekiyor, sen de anahtarları alır sahip çıkar, emanet alırsın, valeleri hal yoluna sokarsın. şu kadar haftalık veririm, sigortanı da yaparız hemen, aldığın bahşişin hepsi senin, hem senin derdin çözülsün, hem de ağabeylik yaparsın çocuklara? olur mu?

    - olur!

    yarın öğleden sonra gel, başla.

    el sıkıştık, şef garsonla tanıştırdım ve sair. uğurladık... 2 saat oldu olmadı, baktım birisi, elinde de teneke içinde büyükçe bir gül, çevirmiş şefi, darladıkça darlıyor. meğer amca gelmiş, dediğim yere koymak için masa soruyormuş, hemen işe başlayacak! *

    cemal amca dedim, ne acelen vardı, yarın gelsen olurdu? olur mu oğul dedi, işi bulmuşken paçasını bırakmayacaksın! hem işin yarını mı olur?! bu elindeki ne? şu girişte dedi, orası bir şey istiyor, pek bir boş! bu çiçek güzel durur dedim, benim evin bahçesinde duruyordu, taşıdım getirdim...

    peki...

    oğlunun lise ceketi belli ki, birazdan biraz fazla dar gelmiş, dirsekler meşinli, kolları uzatırsa manşetler kısa kalıyor. ilk geldiğinden daha iyi halde ama yine de epey eskice, ancak güzelce ütülü bir pantolon giymiş. ayakkabıları yeni boyamış, besbelli. ceketin yaka cebinde de beyaz mendili... özenmiş. gücü yettiği kadar... masasını bir çabuk hazırladık. rahat bir de sandalye ayarladık. garsonlara söyledim, cemal abinizi gözetin, "bu adamda bir şey var"...

    ardından içeri girdim, işin telaşına düştüm. müşteriler ağır ağır gelmeye başladı, göz ucuyla bakıyorum arada. cemal amca müşteri daha arabadan inmeden ayağa kalkıyor, ceketini ilikliyor. dikkat etmemiştim, ya ceketin düğmesi yok, ya da dar olduğu için önü kapanmıyor, eli hep ceketin önünde, ceketi tutuyor... tek tek hal hatır soruyor, gülümseyerek bahçeye kadar buyur ediyor... el hep cekette...

    akşam boyunca, arada masalara uğruyorum; birkaç masada aynı muhabbeti duydum "kapıdaki... ay ne tatlı adam!" cemal amca... gönlüne girmiş insanların. bu adamda bir şey var dediğim, doğruymuş.

    birazdan istanbul'a doğru yola çıkacağım. çıkmadan şefe tembih ettim, yarın gidin güzel bir üst baş halledin cemal amcaya. ama gönlünü, gururunu kırmayın. ilk hafta haftalığını da yarından verin. şefim yol yordam bilir, halleder... akşamları da dolmuş otobüs uğraştırmayın, araçlardan biri eve giderken onu da bıraksın.

    gülünü de dediği yere diktirdim. yalan yok, çok da güzel oldu, meğer gerçekten boşmuş orası, cemal amcanın gülü doldurdu. yalnız dedi, çiçeğin yanından eserekli geçmeyin! nazlı koymuş gülün adını, küsermiş çiçek. peki... o civardan değil koşturarak geçmek, civarında negatif şeylerin muhabbetini dahi etmek yok. kural koyduk ilk akşamdan.

    akşamdan beri yüzümde garip bir gülümseme. var bu adamda bir şey! hızır mıdır nedir?

    edit: 02/08/2023 günü cemal amcayı kalp krizi sebebiyle kaybettik. bir hafta önce, 26 temmuzda çok sevdiği eşini kaybetmiştik. "yokluğu zor" demişti, kavuştu. herkese böyle sevmek, sevilmek nasip olsun. sadece bu entry'i okuyup mesajlar atan, kendisiyle tanışmak isteyen, halini hatırını, durumunu soran herkese çok teşekkür ederim. bu dünyadan ve en önemlisi benim dünyamdan bir cemal amca geçti. 1 sene geçirebildim kendisiyle, abilik öğrendim, kıymet vermeyi öğrendim, çaba ne demek öğrendim, sayesinde inanılmaz biriyle tanışmak kısmet oldu. adalet abla ile birlikte nurlar içinde uyusun...

  • yüzmede, kollar kadar ayakların da önemi büyüktür. birbirini dengeleyen iki ayak arasında, başka bir ayak daha varsa tabii ki başarı elde edemezsin.

  • ping pong topunu sıcak suyun yüzeyinde bekletince şeklinin düzeldiğini hatırlamak ve elinde kibritle belki düzelir umuduyla yamuk topa saldırmak(su falan olmadan tabi)*. devamında ping pong topunun ateş topuna dönüşmesiyle dehşete düşmek.

  • olcay'ın gol attıktan sonra elleriyle kalp işareti yaparak rakip teknik direktörün kalp hastalığıyla dalga geçmesini görmezden gelenleri ortaya çıkarmıştır.

  • kamuda 10 senesi dolmak üzere olan birisi olarak gözlemlerimi belirteyim.
    belli yaşın üstünde, zamanın torpillisi (sağcısı solcusu farketmeksizin) bilgisayar ile araları iyi değil. yeniliklere kapalılar ve verim almak neredeyse imkansız.malesef ellerinden fazla iş gelmiyor.(gerçi iş yapma gibi bir dertleri de yok) 52 yaş üstü bu kesimi istisnalar haricinde yok kabul edebilirsiniz. genç memurlar ise ikiye ayrılmış durumda;
    a) genç torpilliler: burunlarından kıl aldırmıyorlar, herhangi bir işin parçası değiller, ortalıkta gezinip starbucks tartışmasından öteye gitmiyorlar, sırtları sağlam.
    b)genç torpilsizler: işte bütün yük bu kardeşlerimizin üzerindedir, her birimde bunlardan asgari 2, en fazla 5 tane bulunur. varolan işlerin bütün sorumluluğu bu arkadaşlara aittir. birimin işlerinde hata mı var? bu arkadaşlar yapmıştır. birimde iş ile ilgili bir tartışma mı var? tartışmanın göbeğinde bu arkadaşlar vardır. müfettişler soruşturma mı yapıyor? bu arkadaşları ve yaptığı işleri soruşturur. çalışmayan kesim herhangi bir iş yapmadığı için herhangi soruşturma vb. şeyler geçirmeden çay, kahve, tuvalet üçgeninde mesaisini bitirir. 657 değişirse ilk bu torpilsiz arkadaşlar topun ağzına gelir.