hesabın var mı? giriş yap

  • geçen gün sirkeci'de bir mekanda 6 tl'lik bişeyler atıştırdıktan sonra hesabı ödemek için kasaya geldim ve 10 tl uzattım.

    -abi 1 liran var mı?
    +maalesef
    -artık 4 tane 1 liran var abi. afiyet olsun, yine bekleriz.

    seviyorum lan böyle yaratıcı, anlık espri yapan esnafları.

  • hepsini okudum. emrah aslan isimli vatandaşımız sorunu kendi açısından çözebildiği halde ülkesinin ve insanlarının da hakkını savunmak için konunun peşini bırakmamış. kendisine bu onurlu davranışı için kendi adıma teşekkür ederim.
    umarım medya ve konudan haberdar olan herkes onun gösterdiği duyarlılığı gösterebilir ve konunun takipçisi olur.

    “sulh şartlarımız şuydu: türkiye cumhuriyeti'ni, vatandaşlarını ve yargı erkini aşağılayan zihniyete daha fazla ortak olmamak adına; suzuki yetkili satıcısı ..otomotiv ve suzuki motorlu araçlar pazarlama a.ş tarafından “üreticinin geri dönüşüme göndermesi gereken defolu parçaları ülkemiz de dahil olmak üzere “üçüncü sınıf ülke” addettikleri ihracat pazarlarına gidecek araçlarda tüketerek üretimlerine dahil etmesi” tutumunu reddederek kınadıkları konusundaki resmi bir mektupları suzuki global'e iletilecek, suzuki yetkili satıcısı .. otomotiv ve suzuki motorlu araçlar pazarlama a.ş tarafından dava konusu bedel ve tüm tazminatlarımızın karşılığı olan tl tutarının: %40'ı lösev'e, %40'ı çare derneği'ne, %20'si bedensel engelliler dayanışma derneği'ne bizim adımıza yatırılarak makbuzları sunulacak, suzuki motorlu araçlar pazarlama a.ş; hala bayilerinde paslı ayıplı olarak satılmaya devam edilen 2023 model sıfır araçlar da dahil olmak üzere, şu an aynı sıkıntıda olan tüm suzuki tüketicilerinin araç koltuklarını yenileri ile değiştirmeleri amacıyla geri çağırmaya tabi tutacak.”

  • doğalgaz faturası az gelsin diyorsan hp al evde kalorifer petekleri benim hp loptopum kadar sıcak olmuyor. ben yandım siz yanmayım hp falan da almayım.

  • 4 kür aldığım kemoterapi( akıllı ilaç) 1 ay kadar nefes almamı sağladı. dayanılmaz karın ağrılarım geçtiği için, aldığım kemoterapiyi bir kez olsun kendime dert etmedim.
    tedavi bittikten sadece bir hafta sonra ağrılarım tekrar başladı. bunun ne anlama geldiğini biliyordum, işe yaramadı.
    yapabilecek hiçbir şeyim yoktu, oturdum ağladım. hıçkıra hıçkıra ağladım. elbet bir çaresini bulacaklar. teşhis konulana kadar 2 ay bu ağrıları çektim, ellerimi ısırdığımı, uluduğumu biliyorum. bir kez daha katlanabilir miyim? çok korkuyorum. çaresizliği yaşamayan bilmiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum. ne dua edecek bir tanrım, ne de oturup anlatabileceğim bir insan var. herkesi kendimden özenle uzaklaştırdım, çünkü çoğu bana "tabuta girmişim" gibi davrandı. sorun değil, kanser, adı bile korkunç. evimi kapattım, anneme taşındım. yanında hep güçlü durmaya çalıştım.
    bugün gidip balkonda sessizce ağladım.

  • az düşününce cevabı bulduğum sorudur.

    albert: doğum gününü bilmiyor. fakat bernard'ın bilmediğini biliyor. bunu nasıl bilebilir. şöyleki: albert düşünür. bernard'a hangi rakamlar verilebilir.
    14-15-16-17-18-19
    kendisine mayıs dense 19 doğru gün olabilir, olursa bernard bilir deyip kesin yargıya varamaz
    haziran dense 18 denebilir.
    temmuz dense olabilir.
    ağustos dense olabilir.
    bernard: doğumgününü bilmiyor.fakat albert böyle diyince temmuz veya ağustos olduğunu anlıyor.
    bildiğine göre bildiği günün temmuz ve ağustos'ta ortak olmaması lazım. ve ikisinden birinde olması lazım.
    14-15-16-17 günlerinde olabilir. bu günlere bakalım.
    14 olsa bilemez zaten,
    15 olsa bilebilir.
    16 olsa bilebilir.
    17 olsa bilebilir.
    tekrar albert'e dönersek.
    albert chery bildikten sonra bunları düşündü.
    15-16-17 olabilir dedi. fakat albert bizim bilmediğimiz birşeyi biliyor. hangi ay olduğunu, temmuz mu ağustos mu. bunu bildiğimizde doğru sonuca ulaşmamız lazım.
    ağustos olsa albert bilemezdi. 15 ve 17 var. ağustos 15 veya ağustos 17 diyebilir, kesin bir yargıya varamaz. biliyorum dediğine göre temmuzdur.
    15-16-17 olabilir demiştik.
    16 temmuz cherly'nin doğum tarihidir.

    madalyamı verebilirsiniz.

  • 1100 tl kazanacaksa zaten hiç boşuna 5 yıl okumasın girsin burger king'e ayda 900 tl kazanıyor zaten boşuna 5 yıl kaybetmez. nitekim ayda 200 tl fazla kazanmak için 5 yıl kaybetmesin. hatta beş yılda terfi bile alır büyük ihtimalle.

  • ben bu yazın izlerini hala topuklarımın üzerinde taşıyorum.

    lise sondayım. üniversite sınavına gireceğiz ama umrumda bile değil. diyorum ki kendi kendime, bu sene lise bitsin seneye dershaneye giderim, rahat rahat da kazanırım...
    bir erkek arkadaşım var o dönem. dört yıla yakın birlikteydik. neyse o da üniversitede okuyor o ara. ama gitmiyor. öyle kaydı var sadece. onu da kafaladım yılın başında, benim gittiğim dershaneye yazıldı bu. o sene öyle ısınma turu olacak, sonraki yıl ciddi ciddi sınava çalışıp, birlikte aynı şehire gideceğiz falan. plana gel. sonra o beni kafaladı. biz tüm yıl gezdik tozduk. yalandan okula gidiyorum, son sene diye kasmıyorlar zaten. dershaneye desen gitmiyoruz. işimiz gücümüz serserilik.
    annem iş kurmuş, onu oturtmaya çalışıyor, haftanın en az üç günü eve gelmiyor. eşinden boşanmış zaten psikolojisi dağınık. bin tane derdi var. benim de üzerime çok gelmiyor. liselidir, ergendir, ya sabır ya sabır...
    öğlen bizim oğlanla yemek yiyoruz. şaka maka çocuk üç sene özel aşçım gibi her öğlen yemek yaptı bana. öyle baştan savma da değil, özene özene yapıyordu. hey gidi... neyse efendim benim okul bitiyor, soluğu deniz kenarında alıyoruz. akşam oluyor, annem o gün eve gelmeyecekse sahaya gidiyoruz basketbol oynuyoruz. araba bulursak cümbür cemaat geziyoruz. cemaatimiz de nerde it kopuk, nerde lise terk, nerde hayatı yatış üzerine kurulu, baba parası yiyen tip var onlar... ama hayat çok güzel lan. tatil gibi böyle. gülüyoruz sürekli.

    derken... bir gün annem eve geldi kapıyı kırar gibi çarparak. annem değil sanki çizgi film karakteri. alevler çıkıyor gözlerinden. nasıl sinirli... sen dur dur, te mart ayı gelsin, git dershaneye, bizim kızın durumu nasıl diye sor. onlar da desinler mi senin kız aylardır piyasada yok... sıçtığımın resmi.
    bana saatlerce bağırdı. saatlerce. yani yerden göğe kadar haklı, yaptığım şey düpedüz hayvanlıktı o ayrı. ama işte... konuşmasını ''sınava giriyorsun, sonraki gün işe sokuyorum seni. üniversiteyi kazandın, kazandın... kazanamadın işten çıkmak yok. bu sene çalışırsın, dershane paranı, harçlığını biriktirirsin. sonraki sene de işten çıkar, kendi paranla dershaneye yazılırsın. bundan sonra benden sana tek kuruş yok.'' diyerek bitirmese iyiydi.

    ben bir tutuştum... sınava kalmış bir ay. ben nazarlık birkaç yaprak test çözmüşüm, kitaplar falan tertemiz. hesaplıyorum... yaş 16. o yaz 17'ye giriyorum. annemin planına göre, kazanırsam 19'da gidebiliyorum üniversiteye ancak. ohooo çok geç. 16'dan bakınca 19 çok büyük. ya da bana öyle geliyordu.

    ne diller döktüm dostlar... dedim anne bi orta sonda dershane parası ödedin, lise 1 ve 2'de zaten sınav kazandım bedava gittim. bi de lise sonda dershane parası verdin, etti iki. millet yıllarca dershaneler, özel hocalar, neler neler yapıyor çocukları için :( sömürüye bak... dedi ki, valla güzelim milletin anası var, babası var. senin tüm masraflarını ben yıllardır tek başıma karşılıyorum. ha git babanı bulursan, ondan iste. verirse git dershaneye seneye. ben bu kadarını yapabiliyorum. kusura bakma.
    diyorum, anne lise mezunu mu kalmamı istiyorsun :( salak madem umursuyorsun, oturup çalışsaydın değil mi... annem diyor ki, hayat senin hayatın. ister lise mezunu kal, ister üniversiteye git. sen bana bunu yaptın ya, artık umrumda bile değilsin.
    araya adam sokuyorum (teyzeler, dede, anneanne, annemin arkadaşları...) yok, evde sürekli yalvarıyorum yok... kızgın, kırgın. çok da haklı. naparsın naparsın... ben bir kapandım odama. uyumuyorum, yemiyorum içmiyorum, ders çalışıyorum. manyak gibi ders çalışıyorum. delirircesine çalışıyorum. arabada sınava giderken bile formülleri ezberlemeye uğraşıyordum.

    neyse sınava girdik, çıktık. ertesi gün sabahın köründe kaldırdı annem. haydi, dedi. işe gidiyorsun.
    beş yıldızlı dev gibi bir otel. yüzlerce müşterisi var. beni de koymuş mu ana restorana komi olarak... housekeepinge koyacakmış aslında da doluymuş. sabah 7'de ordayız, akşam 10'a, 10 buçuğa kadar. annemin isteğiyle her gün mesaideyim. ilk günün sonuna doğru tak diye düşüp bayıldım yorgunluktan, düşün. ben ki gencim, çeviğim, yıllarca basketbol antremanlarında it gibi koşturmuşum ama iş o kadar yorucu ki bünye kaldırmadı. annem bizim şefi tanıyor. ona da tembih etmiş, süründür şunu, diye... adam göz açtırmıyor. günde zaten öğle ve akşam yemeği için toplam 45 dakika falan molamız var. onda da koştur koştur yemekhaneye gidiyorsun, koştur koştur ana restorana dönüyorsun. orada iş bitince şef havuz barına yolluyor, orada bitince çocuk restoranına, orada bitince lobiye... üniversitede de çok işte çalıştım ama o tempoyu bir daha görmedim.

    yemek saatinden önce kumaş peçeteleri katlıyoruz, yüzlerce... masaları yerleştiriyoruz, baharatları dolduruyoruz, tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak düzenlemelerini yapıyoruz, şarap kovalarına buz dolduruyoruz, sandalyelere sapık gibi giysi giydiriyoruz, onlar bitiyor arka tarafa gidiyoruz çatal, bıçak, kaşık, bardak siliyoruz sıcak sudan çıkartıp. müşteriler geliyor, onlara hizmet ediyoruz. votka getir votka getir votka getir... otel ruslara hitap ediyordu da... yazın bağrında, karınca mıyız insan mıyız belli değil. bak ben o günlerden yadigar, topuklu ayakkabıdan tiksiniyorum. görünce tüylerim diken diken oluyor. zorunluydu çünkü. elli derece antalya sıcağında kat kat personel kıyafetini giydirdikleri yetmiyormuş gibi, bir de topuklu ayakkabı giydiriyorlardı. onlar da bir vuruyor bir vuruyor... normalde o tempoya can zor dayanıyor, bir de ayakların acıyor, yara olmuş arkaları, cırt diye kesiveriyor ayakkabı, derin kalkıyor, kanıyor falan... iki hafta sonra artık dayanamadım, arka tarafta yere oturdum ağladım, benim ayaklarım acıyoooo diye. şef dayanamadı da sen babet giyebilirsin dedi, öyle kurtuldum.

    gün geldi çattı. sınav puanları açıklandı. puana bakıyorum tamam, sıralamaya bakıyorum tutuyor. uçuyorum mutluluktan. en yüksek ankara veteriner, onun üzerindeyim. istanbul veteriner zaten tutuyor. ooh diyorum ya tamam bu iş. bu kadar işte. başardım. oldu. normalde olsa bursa'yı da yazıp bırakırdım ama ne olur ne olmaz diye van'a kadar tüm veteriner fakültelerini yazıyorum tercihlere.

    dedim, anne artık gitmeyeyim işe yeaa kazandım ben istanbul'u. hadi bakalım, dedi. umarım öyledir.
    o iş öyle olmadı tabii... yerleştirme sonuçlarına ekrandan baktığım an hala ne dünü, bugün gibi aklımda. van yüzüncü yıl üniversitesi veteriner fakültesi... ulan sınavı kazandık mı, kaybettik mi belli değil... yani ben yine mutluyum bi yerde. otel yok, işten kurtuldum, e istediğim bölüm zaten ne olmuş yani... ama annem oturdu ağladı ya onu unutamıyorum. tebrik de etmedi. ben olsam camdan atardım. onca yıl emek ver, besle büyüt, sınav yılı serserilik yapsın, kaç bin kilometre uzaktaki okulu kazansın... van'a gittik, kaydımı yaptık, yurt açılmamış daha. tadilat mı bitmemiş ne olmuş. annem beni öğretmen evine bıraktı, ertesi gün döndü gitti. van'ı bilmem, insan tanımam... okulun açılmasına bir hafta var. çıktım dışarı. her yer birbirine benziyor. etrafı göreyim diye gezmeye başladım. huylu huyundan vazgeçmez. dışarı çıkış o çıkış... ilk iki yıl doğru düzgün eve girmedim. van merkezin her sokağında anlatmaya değer en az üç anım var. neyse...

    liseden üniversiteye geçilen yazın üzerinden altı yaz geçti. o topuklu ayakkabıların yaptığı yaraların izleri geçmedi. kırmızı kırmızı duruyor hala. basit yara izleri olarak değil, hayatımın dersinin izleri olarak duruyor. bu yüzden, estetik durmasalar da seviyorum galiba. yaz günü de olsa van'da geceler biraz serin. çorap giyerken takıldılar gözüme... bir yerlerde, vaktiyle benim gibi eşek olan bir ergenin anne-babası, abisi, ablası ''ne yapıcaz bu salakla?'' diyorsa, fikir olsun. ben o yaz bir yeri kazanamasaydım bile, burnum kısacık zamanda o kadar sürtmüştü ki bir dahakine boğaziçi tıp falan değil, harvard kesindi. hem de burslu...

  • bu gece san fransisco'da bilmemne odulunu aliyormus..
    ayrica mahir tshortleri, mug'lari, mouse pad'leri 12$'dan cafepress.com'da yok satiyormus..
    kafama siciim..

  • pek hinzir anne babanin minicik yavrusuna yaptigi en dusuncesizce sakadir. niye mi dusuncesiz? kendimden biliyorum.

    olay soyle baslar. 80 darbesinin yasandigi yillar... tek cocuk olma saltanatı sona ermistir. evet anne 9 ay karni sis gezdikten sonra bir gun ortadan kaybolup ertesi gun kucaginda minik bi kardesle eve gelmistir. tum ilgi kardesin uzerinde toplanmistir. ve her gelen ya anneye ya babaya benzetmeye baslar ufakligi... "aa burnu anneye benziyooo" "yoook canim bak tıpkı babası" miriltilari arasinda evin 5 yasindaki artik pabucu dama atilmis olan cocugu uzuntu ve kiskanclikla izlemeye baslar durumu. kimse ablaya benzetmez cunku bebegi. dislaniverir aileden bi anda... sonra kendini incelemeye baslar. yahu benim burnum kime benziyo? gozlerimmm??? peki annem beyaz tenli ben niye bu kadar esmerim? annemin saclari dümdüz benimki niye kivircik? sorularini takiben minicik beyni soru isaretleriyle siser. paranoyaya ilk adım atisidir.

    acaba bunlar benim gercek anne babam mi diye dusunmeye baslar kiz. bi kac gun boyunca delirecek kadar suphe eder anne babasindan. dayanamaz ve bi gun babaya sorar.

    - baba annem beyaz tenli ben niye esmerim? benim saclarim niye kivircik? ben hanginize benziyorum? anneme mi, sana mi?
    (anne de bi taraftan dinlemektedir. ve babayla gozgoze gelirler. baba cocugun sorusunu yanitlamak yerine espiri yapmayi tercih eder. duraklar. cok onemli bi seyi aciklayacak gibi derin bi nefes alir)
    - kizim... sen, evet bize benzemiyorsun... biz seni cingenelerden aldik yavrum!
    - ???

    kiz boynunu buker. kulaklarinda seni cingenelerden aldik yavrum cumlesi yankilanir, yankilanir, yankilanir. artik iyice emindir. tum supheleri dogrulanmistir. gercek anne babam kim acaba diye dusunmeye baslar. hayati bi film seridi gibi gozunun onunden gecer... anneannesi dayi kizini aman da pamuk prensesim, karbeyaz kizim diye severken, gel gel seni de seviyorum sen benim karabocugumsun diyorsa... karabiberim diye seviyorsa teyzeler. gel bakalim cimcime diyorlarsa hep. cimcime nedir ki? cingene gibi bi sey mi acaba??? eveeeet parcalar iyice tamamlanmaya baslar. offff artik kesindir. emindir. o bir cingenedir. kuzenlerin teni de beyazdir. yeni gelen bebegin de. hepsinin saclari pirasa gibiyken onunki kivircik mi kivirciktir.

    baba yaptigi sakayi unutmustur. ama gel gelelim kiz cingene yavrusu oldugunu kabullenmistir. gercek anne babasini dusunmekten kendini alamaz duruma gelmistir.

    kosebasindaki cingene cicekci teyze ona pek bi yakin gelmeye baslar. cicekcinin yalinayak gezen, kacaman gözlü, sümüklü yavrusuna bakip bakip kendine benzetmek kacinilmazdir. eve gelen bebekle hic bi ortak noktalari yokken cicekcinin oglunun kocaman gozleri onunki gibidir. rengi de aynidir. o da miniciktir. cicekci teyezeye daha bi isinir ici, yavrusuna da korkulu ve sorgulayici gozlerle bakmaktan vazgecer sanki kardesiymis gibi hissetmeye baslar.

    gece yatagina yattigi zaman cicekci teyzenin catlak patlak elleri gelir gozunun onüne. basma etegi, kirli bluzu... ciceklerin guzel kokusuna ragmen yanina yaklasinca beliriveren keskin ter kokusu... gercek kardesi diye benimsedigi cocugun ayakkabisiz ayaklari... sonra yillardir anne dedigi kisinin yumuşacik ellerini dusunur. mis gibi kokusunu... kendi ayaklarina bakar, topuklari pespembedir. bi suru de ayakkabisi vardir. gidip gelir bi kosebasina bi evine... sonra yine sorgulamaya baslar. e bu insanlarin cocugu oluyorsa niye cingenelerden alsinlar beni... yooook bana saka yaptilar diye dusunur. dusunmeye calisir... cünkü kabullenmek istemez cingeneligi... dogrusu sokaklarda yasamak zor gelir.

    kendini bu sacma dusunceden uzaklastirmaya calisir. cesaretini toplar ve babaya tekrar sormaya karar verir ayni soruyu. bu kez daha mantikli cumleler kuracaktir. evde yeni kardes nedeniyle teyze, amca bilimum tanidik vardir. herkesin ortasinda sormayi tercih eder. ve baslar konusmaya...

    - baba, beni cingenelerden mi aldiniz?
    (baba sasirir. )
    - ???
    - gecen gün oyle soylemistin de... sizin cocugunuz muyum ben?
    (baba nedense sakayi kaka yapmayi tercih eder. yine espirituel bi gunundedir demek ki!)
    - evet. seni cingenelerden aldik yavrum.
    (kizin gozleri dolar, dudaklar bukulur. aglamamak icin direnir)
    - peki madem cocugunuz olabiliyor, neden aldiniz? yalan soyleme.
    (baba pek sogukkanlidir, devam eder)
    - sokakta gorduk. cok sevimliydin. minnaciktin. yerdeki taslarla oynuyordun. burnundan sümükler akmiss. cok sevdik seni. sorduk aldik.
    (kiz arkasinda sakladigi bebeklik fotografini cikarir. sesi titrer.
    - peki bu ne? (der) cingeneler fotograf cektirmez. (nerden ciktiysa oyle der iste...)

    artik anne kizin aglamak uzere oldugunu hisseder ve olaya mudahale eder. amca, teyze, dede karisir lafa... kiz salya sümük aglamaya baslar. ve ikna sureci baslamistir. oh olsundur, kardes unutulmus herkes onla ilgilenip “bak senin gözlerin annene benziyor.” demeye baslamıstir bile... “bak dudaginin ustundeki minik ben anneninkinin aynisi... gördün mü?” “bidir bidir bidir”... “bla bla bla” veeee kiz ikna olur. olmak ister cunku butun mucadelesi bunun icindir. biraz daha uzatirsa baba yine yeni bi sey yumurtlayabilirdir cunku. sokaklarda yasamak istemez. dogum saatinden itibaren tutulan hayat agaci albumu cikar ortaya. "bak bu senin ilk dogdugun gun. annen yazmis." "bak bu 3 aylikken elinin izi." "bak su zaman asi olmussun." "bak fotografin da var. "

    ve tamamen yok olmasa da soru isaretleri kiz gercek anne ve babaya tekrar kavusmanin sevincini yasar. kardesi de ona benzemektedir iste kim ne derse desindir.

    seneler gectikce anneye benzemeye baslar sekli semali... esmerdir yine olsundur. arnavut damari anne tarafindandir. detayci ve iddiaci tarafi tamamen babadan gelmistir. evet dudaginin ustundeki ben annesininki gibidir. gözler anne. babasinin boynundaki minik lekenin aynisi onda da vardir. hem de ayni yerde. ici rahattir.

    ancak hala cozemedigi bir detay vardir 30 yasina ragmen.. bu cingene pazarligi dedikleri ve gercekten basarili oldugu sey nedir? bu huyu nerden kapmistiiiirr? bilinmez.

    (bkz: based on a true story)

  • coin piyasasına giren herkesin hayalidir 100x gibi sayıları görmek. varlığını dahi tam olarak kestiremez insan. gerçekten bir coin 100x yapıyor mu?
    coin piyasasına girmeyen insanlar 100x gibi bir sayının tamamen kumar olduğunu düşünür. kendisi dışarıda kaldığı için pek fazla kabullenemez. düşünsenize 500 dolarınız 50 bin dolar oluyor. kim inanabilir ki?

    arkanıza yaslanın ve bunun mümkün olduğuna inanmaya hazırlanın.

    şimdi size, adeta bedava ekmek kuyruğu gibi sırası olan coinlist'ten bin kat daha kaliteli olan bu sitede kademe kademe bir coini ön satıştan almayı anlatacağım.

    tabii ki bu yazacaklarım kendi araştırmalarımı yansıtır. herhangi bir yatırım tavsiyesi içermez. hiçbir zaman kendi araştırmanızı yapmadan yatırım yapmayınız.

    bu sitede alışverişler metamask cüzdanıyla mümkün olabiliyor. genellikle erc-20 ağı kullanılır. google chrome'ye metamask eklentisini indiriyoruz. metamask'a üye oluyoruz. üye olurken size verdiği kelimeleri sırasıyla not ediyoruz. bu notu mutlaka ama mutlaka hardcopy olarak da saklamamız gerekiyor. (bir başka bilgisayardan o hesabınıza girmeniz için şart. )

    şimdi gelelim polkastarter'e... görüldüğü üzere burada birçok coinin ön satışı mevcut.

    herhangi birisine tıklıyoruz. ben mesela polkadex'e tıkladım ve twitter hesaplarını buldum. twitter hesaplarında aradığım şey "polkastarder whitelist ". yani belli miktardaki coini satın alacak kişilerin listesi. eğer geç kalmamışsam buna katılabilirim. geç kaldıysam da yapacak bir şey yok, başka projelere yönelirim.

    nihayet aradığım o paylaşımı buluyorum. "whitelist open" işte şu hesabı takip et tarzı belli başlı görevler veriyor. en sonunda da form bulunuyor. en önemli yeri burası. foruma girip istenilen bilgileri ve kyc doğrulamarını yapıyoruz. kyc yani kimlik doğrulaması. her proje kendi anlaştığı kuruma yönlendirir kyc yapmak için. yılmadan üşenmeden yapmak gerekir.

    bunun gibi sağlam diyebileceğimiz birçok projeler buralarda çok ucuza satılıyor. bunun için siteyi sürekli olarak takip etmek gerekiyor.

    diyelim ki herhangi birisinden whitelist'e seçildiniz (ki umarım seçilirsiniz. sonradan 15 dolar olacak projeleri 0,015'ten alma şansınız oluyor. ) ve mutlaka satın alma hakkınız olacak. diğer borsalardaki gibi siteye hit kazandırmak için çakallıkları yok yani. seçilmediysen alamıyorsun, sıraya girme diye bir durum yok. metamask cüzdanınıza para atıp oradan alışveriş yapıyorsunuz. dikkat edilmesi gereken yer alışverişin etheryum üzerinden olması. bunları da anlatmaya gerek yok sanırım.

    peki hayattakisansim çıkıyor mu bu? yani oluyor mu böyle şey?
    evet çıkıyor arkadaşlar. çıkmasa buraya gelip yazmazdım. benim gibi her alanda şansız bir insana dahi çıkabiliyor*. önemli olan doğru adımları yapmak. zaten whitelist çıkarsa mutlaka o coinden alabiliyorsunuz.

    tokeni alır almaz satabiliyor muyuz?
    şartlar hepsinde değişiyor. bunu bilmek için tokenlerin tokenomics'lerine bakmak gerekir. en net bilgi oradadır. mesela bakalım cere'nin tokenomics'ine. burada diyor ki 12 ay kilitli kalacak. tokenlerini satamayacaksın ama %7,7'si bu token herhangi bir borsada yayınlandığı zaman satabileceksin. eğer ki aldığımız tokenimiz 15x yaparsa mesela aldığımız fiyat 0,015 dolar. diyelim ki bu token 0,25 dolara satışa sunuldu bir borsada o zaman yatırdığımız parayı %7'lik bir satışta çıkarmış oluyoruz. tabii her zaman risk vardır. belki yapmaz 15x. bunun için cere'nin ya da hangi tokeni alacaksanız onun araştırmasını iyi yapmalısınız. mutlaka ama mutlaka riski göz önünde bulundurmak gerekir.

    diğer entry'lerde 3 bin adet pols'e sahip olmak gerek gibi şeyler var. var mı öyle bir şey?
    eğer token/coin 1000 kişiye satılacaksa bunun 500'ü elinde pols tutanlara satılıyor. bunun için de mesela whitelistte sorar pols tutuyor musunuz diye. kalan yarısı ise public'e dağıtılır. yani elinde pols tutmayanlara. tabii elinde pols tutanlarda public'e göre daha az başvuru olacağı için eğer pols tutuyorsanız şansınız biraz daha fazladır.

    100x yapmış bir proje?
    aynı sitede daha önce satışı olan polkamon'a gelin birlikte bakalım. polkamon 14 gün önce satışa sunulmuş. o zamanki 1 etheryumla yaklaşık 5181,35 adet polkamon satın alınabiliyormuş. hemen o güne gidip etheryum'un fiyatına bakalım. gerekli hesaplamaları da sözelciler için şöyle ekleyeyim. yani bir polkamon 0,37 dolara satılmış arkadaşlar. peki satın aldığımız günden 1 gün sonrasına bakalım. (borsaya girdiği zamana) şöyle tıklayalım. gördüğünüz sayı şaka değil * yaklaşık 160 katına çıkmış.

    29 nisan eklemesi refinable diye bir projenin tokenleri satıldı. "#fine " kaç x yaptı biliyor musunuz? gelin bakalım;
    öncelikle 1 bnb ile 16424 fine tokeni alındı. bu da demek oluyor ki 1 fine'nin fiyatı yaklaşık 575/16424= 0,035 dolar. peki şu an kaç dolardan işlem görüyor bakalım. evet 2 dolar. an itibariyle 57x yapmış durumda. peki ilk çıktığında kaç dolardı? 8,5 dolar. yaklaşık 250x yapmış. kaldı ki önümüzdeki günlerde güzel listelenme haberleri dolaşıyor. buradan alabilen birkaç yazar ve çaylak olmuş. mesaj atarak teşekkür ettiler. demek ki alınabiliyormuş.*

    sorularınız olursa yazabilirsiniz. sık sorulan soruları buraya ekleyeceğim. umarım whitelist çıkıp hayatınızın en azından bir kısmının değişebileceği günleri görürüz.

    önemli edit: şöyle bir düzenleme yaptılar. 10 mayıs'tan itibaren artık whitelist public şekilde olmayacak. elinde mutlaka ama mutlaka pols tutma şartı aranacak. ayrıntılar;
    polkastarter ıdoları için beyaz listeye alınma şansınız eskiye oranla çok daha arttı!

    250 pols = 1 bilet

    artık ıdo'larda beyaz liste kazanma şansınız % 86,3'e kadar yükselecek

    bugün sizinle paylaşacak çok şeyimiz var ve bunun için daha heyecanlı olamazdık. ama aceleniz varsa, hemen söyleyelim; 10 mayıs 2021'deki dfyn ıdo'dan başlayarak artık yeni bir sisteme geçiyoruz:

    - yalnızca pols havuzları olacak ve bu durum token sahiplerinin beyaz liste şansını maksimize edecek.

    - 250 pols'un 1 bilete eşit olduğu bir bilet sistemi getiriyoruz.

    - havuzlar için min gereksinim 3.000'den sadece 250 pols'a düştü.

    - 3.000'den fazla pols tutarsanız artık cüzdan bölme yok!

    - cüzdanları haftada en fazla 1 ıdo kazanmaya sınırlayarak kötü şans koruması ekledik ve tüm token sahiplerinde adaleti büyük ölçüde artırdık.

    yeni polkastarter beyaz listesi gereksinimleri ve geliştirilmiş sistem ile her polkastarter token sahibinin ıdo beyaz listelerinde bir yer kazanma şansı çok daha yüksek hale getirilecek.

    şu andan itibaren (10 mayıs 2021'de dfyn ıdo ile başlayarak), 250 pols başına bir bilet ödüllendiren bir sistemi uyguluyoruz. uygun olmak için, her bir ıdo beyaz listesine başvurmanız gerekir ve ne kadar çok tutarsanız, kazanma şansınız o kadar artar. öyleyse bunun hakkında daha fazla bilgi edinelim!

    sistem nasıl çalışıyor

    her bilet 250 pols'a eşittir. sahip olduğunuz her 250 pols için 1 bilet daha alacaksınız. dolayısıyla, cüzdanınızda 750 pols varsa, beyaz liste için gönderirken "adınıza" 3 biletiniz olacaktır. beyaz listeler adresleri rastgele seçer, bu nedenle adresinizde 1'den fazla bilet varsa, seçilme şansınız daha yüksektir. bir beyaz listeye başvurduğunuzda pols'unuzu harcamadığınızı unutmamak önemlidir; pols tutmanız, adınıza beyaz listeye gönderilen biletlerin sayısını ifade eder.

    cüzdanınızda ne kadar çok pols tutarsanız, yeni sistemde başarılı bir şekilde beyaz listeye girme şansınız o kadar yüksek olur. bu sadece sistemi negatif kullananları imkansız kılmakla kalmayacak, aynı zamanda bunu yapmadığınız için ödüllendirilecek, cüzdanları bölme ihtiyacı ortadan kalkacaktır.

    sistem :

    250+ pols = 1.0x
    1.000+ pols = 1,1x
    3.000+ pols = 1.15x
    10.000+ pols = 1.20x
    30.000+ pols = 1.25x & bekleme süresi yok

    dolayısıyla, cüzdanınızda 250 pols'a sahipseniz, 1 bilet alırsınız ve beyaz listeye alınma şansınız 1,0 kat olacak (yani aynı kalacak). cüzdanınızda 750 pols varsa, 3 bilet alırsınız(şansınızı artırır), ancak güçlendiriciniz 1.0x'te kalır. 1.250 pols'a sahipseniz, 5 bilet alırsınız (şansınızı artırır) ve güçlendiricinizin bir beyaz liste için onaylanma şansı 1,1 katına ayarlanır.

    kazanma şansı

    rakamları sıkıştırdık. halka açık havuzların kaldırılması, pols token sahipleri için kazanma olasılıklarını önemli ölçüde artıracaktır. sadece bu da değil, 250 pols kadar az tutmak artık size bir beyaz liste noktası kazanma şansı veriyor. şimdiye kadar, tek şansınız halka açık listeydi ve hepimiz bunun ne kadar zor olduğunu biliyoruz!

    mevcut token dağılımına ve ortalama 1.000 kişilik beyaz listeye sahip bir havuza bakarsak bu şu anlama gelir:

    250+ pols = 100 kazanan kişi
    1.000+ pols = 130 kazanan kişi
    3,000+ pols = 600 kazanan kişi
    10.000+ pols = 90 kazanan kişi
    30.000+ pols = 80 kazanan kişi

    lütfen bu sonuçların, yürüttüğümüz on binlerce teste dayanmasına rağmen, havuz boyutları ve token dağılımı değiştikçe optimizasyonlara tabi olduğunu unutmayın.

    likidite sağlayıcıları hesaplaması

    her likidite sağlayıcısı lp-v2 tokenı 100 pols değerindedir (değişebilir)

    250+ pols = 2,5 lp token
    1.000+ pols = 10 lp token
    3.000+ pols = 30 lp token
    10.000'den fazla pols = 100 lp token
    30.000+ pols = 300 lp token