hesabın var mı? giriş yap

  • "kürt oğlu kürdüm seni burada yaşatmam"diyor adam. şırnak'ta değil hem de. balıkesir akçay'da. türkiye'nin 30 sene sonrası için önemli veriler içeren bir haber.

  • 24 temmuz 2020 cuma günü tekrar ibadete açılacak olan ayasofya'da ilk namaz cuma namazı olarak kılınacak ve namazı diyanet işleri başkanı ali erbaş kıldıracak.

    buraya kadar her şey normal; (müze-cami dönüşüm tartışmasına girmiyorum mevzu başka burada)

    namaza katılacak 500 kişilik cemaate davetiye yollanmış. buyrun davetiye
    (yoğun tepki üzerine özışık bu twitini silmek zorunda kaldı)

    1. 18 yıllık akp döneminde vip müslümanlık (very imanlı person) diye bir müessese kurdunuz da bizim mi haberimiz yok?

    2. davetiye gönderilenler kimler? neye göre seçildi? işte ayasofya davetiyesi

    3. haydi namaza, haydi felaha diye günde beş vakit tekrarlanan ezan namaza çağrı/davet değil midir? allah'ın dinine yeni yorum getirdiniz de bizim mi haberimiz yok?

    4. davetiye gönderilmeyenler namaza iştirak edemeyecek mi? bu namaza katılmak isteyen onlarca inançlı/mümin insanın vebalini diyanet işleri başkanlığı üzerine almış mıdır?

    5. cami içerisinde saflar protokol derecesine göre mi belirlenecek? davetiye alanlar yada vip müslümanlar hangi bölümde namaz kılacak?

    6. vip davetiye alabilmek için müslümanlar hangi hatrı sayılır kişileri devreye sokmalıdır? diyanette çalışan akraba falan yeterli olmakta mıdır? yoksa bakanlık, cumhurbaşkanlığı seviyesinde mi adam sokmak gerek araya?

    7. vip müslümanlık kapsamında başka hangi icraatlarınız var? önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan kurban bayramında da vip listesi oluşturacak mısınız? kurban kesecekler-kurban kesemeyecekler diye?

    8. vip davetiye uygulaması ile olayın tüm maneviyatını silip süpürdüğünüzün farkında mısınız?

    9. türkiye'de ehl-i islam başka adam kalmadı da gazetecilere davetiye gönderiyorsunuz? başka kimler var davetiye listesinde buna benzer?

    10. davetiye gönderirken bir iman ölçer mi kullanıyorsunuz? yoksa sadakat/biat ölçer yeterli mi?

    özetle: ayasofya içinde namaz kılabilmek için gerekli şartlar nelerdir?

    not: bana böyle bir davetiye gelse utancımdan yerin dibine girerdim o ayrı.

    dipçe-1.: davetiye caminin açılı töreni için, namaz için davetiyeye gerek yok diyenler buyurun

    dipçe-2: davettiye tören için namaz için davetiye yok diyen çomarlar, bu soytarıların boynunda ne yazıyor?

    dipçe-3: yavuz bahadıroğlu kim amk

    dipçe-4: diyanet işlerinin davetiye arkasına yazdığı ayet (tevbe 9/18)

    keşke davetiye arkasına tevbe 107-108 ayetini yazsaydınız

  • evinde leopar beslerdi, kendi adamı tarafından bacağındaki atardamardan vuruldu. ihale mafyasının başındaki adamdı.
    cenazesine süleyman demirel gitmiş ya da çelenk yollamıştı.

  • hoşlandığınız çocuğu okulda görmek. evet bu kadar basit. 26 yıllık ömrümde bu kadar heyecandığım an sayılıdır.

    üniversitedeyim o zamanlar.

    yıllar evvel baya* hoşlandığım çocuğa uzun bir stalking sürecinden sonra bulup facebooktan mesaj atmıştım. o zamanlar facebookta ekli olmadığın kişilerin mesajları diğer kutusuna düşüyordu ve okuyup okumadığını bilemiyordun, tik işareti ya da okundu bilgisi yoktu. neyse. ben buna biraz komik biraz romantik bir şeyler yazmıştım kendimce. üzerinden bir gün geçti tık yok.

    mesajı gönderdiğimin ikinci günü okul çıkışında gördüm ben bunu uzaktan ama mesajını almadan onu görmeye hazır değilim ve hiç olmadığı kadar heyecanlıyım. nabız 120-130 kesin. kalbimin sesinden başka ses duyamıyorum. ondan başka kimseyi de seçemiyorum, önüme koca bir duvar koysalar duvara tek başıma girerim o derece. ayaklarımın bağı çözüldü titriyor resmen, topuklu da giymişim zar zor yürüyorum. bayılıp kalacam ondan korkuyorum, kaldı ki ben soğukkanlı diye geçinirim ama inme geldi o an. neyse ki farketmedi bu beni arkadaşlarıyla geçip gitti yanımdan.

    ama şimdi evliyiz ve çok mutluyuz. iyi ki atmışım o mesajı.. demek isterdim ama diyemiyorum amk. acayip g.t oldum, bir insan ne kadar g.t olabilirse ben daha büyük g.t oldum. yıllar geçti üstünden hala gelen giden mesaj yok. mal. mal diyorum çünkü o mesaja ancak bir mal kayıtsız kalabilirdi.

    debe editi: ay yine bi heyecanlandım. sayesinde ilk debem. bi işe yaradı sonunda :)

  • epic'in bedava vermesiyle uzun bir süre tekrar gündemde olacak oyun.

    bana göre oyun tarihinin en iyi 5 oyunundan birisi. kişisel zevkler tabi ki insandan insana değişir. bu oyundan nefret edene de bir şey diyemem. ancak bu oyun "ehehe kargoculuk simülatörü" denilerek aşağılanacak bir oyun değil. yazı özellikle oyuna şans vermek isteyen ya da bu kargoculuk muhabbeti yüzünden emin olamayanlar içindir.

    - oyun zor bir oyun. bu zorluk oyunun seviyesinde değil, oyuncu tecrübesi olarak ağırlığında. oyunun ilk 2 saati, oyuncunun oynadığı kısım belki 15 belki 20 dakika. geri kalanı ise sinematikler. bu oyun, eşi benzeri görülmemiş bir evren kuruyor. hop oturup oyuna başlayım olayı yok. sabırlı olmalısınız. kojima ince ince bir ağ gibi kurgulamış oyunu. o yüzden uzun sinematikleri görüp kaçmayın.

    - oyunu zor yapan diğer unsur size serbestlik tanındıktan sonraki 3-4 saat. burada kargo taşıma işlerini hiç bir ekipman olmadan yapıyoruz. haliyle de zor oluyor. a noktasından b noktasına bir eşya taşımak çoğu kimsenin ilgisini çekmiyor. zaten oyunu bırakan insanların çoğu bu noktada bırakıyor.

    - şimdi çok konuşulan kargo muhabbetini biraz açayım. kojima öyle bir oyun yapmış, öyle bir hikaye yazmış ki, ben bu oyuna farklı bir oynanış mekaniği getireyim demiş. oyunun hikayesinin en üst çatısı "bağ kurmak" üzerine. bu bağ kurma olayı, bir felaket yaşayan toplumdaki insanların fiziksel olarak iletişimlerini tekrar sağlamaktan tutun da duygusal olarak bağ kurmaya kadar pek çok alt metni içeriyor. oyuna dair spoiler vermeyeceğim, ancak bu bağ kurma olayının önemini kavrarsanız, küçümsenen kargo mekaniklerini daha iyi özümsersiniz.

    - şimdi "bağ kurma" teması sıradan gelebilir insanlara. işin ayağı o şekilde değil. biz kargoları görünürde bir "elektronik ağın" tamiri için teslim ediyoruz. yani a noktasındaki insanlarla b noktasındaki insanların tekrar iletişim kurabilecekleri "bağ kuruyoruz". yalnız bunu yaparken yaptığımız iş sadece kargo taşımak olmuyor. bb isimli küvezde taşıdığımız bir bebeğimiz var. mutsuz olduğunda, korktuğunda onu sakinleştirmemiz gerekiyor. bizim asıl kurduğumuz bağ bb ile.

    - oyun mekanikleriyle ne alakası var diyeceksiniz bu anlattıklarımı. şöyle anlatayım. kojima öyle bir sistem kurmuş ki oyuna. madem benim bağ kurma temam bu kadar önemli, ben bunu oyunun en temel mekaniği haline getireyim. oyunda merkez şehire bağlamanız gereken bölgeler var. işte onlarla "elektronik" bağ kuruluyor. bunu yaptınız mı? elektronik ağ açıldı mı? o da ne. sağda solda yapılar belirliyor. bu yapılar yollardan tutun merdivenlere, yağmurlardan saklanmak için yapılan barakalardan tutun içi araç dolu garajlara kadar başka oyuncular tarafından yapılan yapılar. işte kojima burada çok az oyunda olan belki de olmayan bir şey yapıyor. siz bu oyunu oynayan diğer oyuncularla aynı dünyayı şekillendiriyorsunuz. diğer bir oyuncunun yaptığı yapı sizin dünyanızda belirliyor. böylece o ilk 3-4 saat çile çekerek yaptığınız kargo taşıma işi inanılmaz kolay hale geliyor. bu esnada bir de fark ediyorsunuz ki başka oyuncular için yapı yapmaya başlamışsınız. çünkü oyun "bağ kurma" olayını aşılıyor.

    - bunca yazdığımdan sonra hala bu oyunun a noktasından b noktasına eşya taşımaktan ibaret olduğunu düşünüyorsanız sizin kendi tercihiniz. bu kadar bütünlüklü bir hikayeyi, sırf hikaye dokusuna hizmet etsin diye insanların burun kıvıracağı bir konseptle getirmiş kojima. yoksa bu oyunda kargo taşımayıp, sağa sola motorla da gidebilirdik. o zaman ne olurdu. o ilmek ilmek işlenmiş hikaye bok olurdu. "bağ" kurma olayı sanal ortamda kalırdı.

    - işin hikaye kısmına gelelim. öyle bir dünya yaratmış, öyle bir hikaye anlatmış ki kojima, bu bir oyun değil film olsa ciddi anlamda uzun yıllar konuşulurdu. zaten film gibi oyun. kadro inanılmaz. oyunculuk performansları inanılmaz. hikaye ise emin olun hiç bir oyunda göremeyeceğiniz kadar şahane. hani oyunu oynamak istemiyorsanız da izleyin derim hikayesini. aynı etkiyi vermez ama yine de ucundan da olsa bu harika hikayeye şahitlik edersiniz.

    - peki kötü tarafları yok mu oyunun. tabi ki var. zaten kusursuz bir oyun değil bu. hiç bir oyun kusursuz değildir. mesela silah mekanikleri zayıf, "gerilim" unsurları olması gerektiğinden zayıf vs. ama lütfen ne olur "heheh kargo simülatörü" yorumlarına kanıp eşsiz bir tecrübeden mahrum etmeyin kendinizi.

  • muş'ta, cebinde mama taşımayan 73 yaşındaki provokatör yaşlı kadın, patili dostlarımızın keyfini kaçırmak için evinden çıkmaya cüret ediyor. tabi ki yapacak bir şeyi kalmayan masum patili dostlarımız tarafından ısırılıyor ve ağır yaralanıyor. yapılan tetkiklerde de kuduz teşhisi konuluyor.
    artık yeter, bu insanların sokaklarda ne işi var? çocuklar ne diye okula gidiyor? patili dostlarımızın keyfini kaçırmaya, onları yormaya ve dişlerini ağrıtmaya ne hakları var? insanları toplaması için belediyeleri göreve davet ediyorum.

    https://twitter.com/…ber/status/1735159505166405772

    edit1: kadın kuduz da değilmiş. o zaman sorun yok. rahat rahat yiyebilirler köpecikler
    istek üzerine edit2: , kuduz aşısı kıtlığına dikkat:

    https://www.birgun.net/…de-kuduz-asisi-kaosu-415617

  • olay üniversite yıllarında yaşanmıştır. sene 1999 ya da 2000 tam hatırlamıyorum.

    mevsimlerden kış, yeni yağmur yağmış, sabah 8 civarı. okula gitmek için otobüs durağında bekliyorum. durak okuldan önceki 4. durak. benimle beraber durakta 2-3 kişi daha ya var ya yok. bu sırada etrafımızda bir adet normalde beyaz olan ama kirden artık grileşmiş bir sokak köpeği dolanıyor. ufak süs köpeğini andırdığı ve tehlike yaratmadığı için kimse sallamıyor, dolanıyor kendi kendine. ama köpek ısrarla durak çevresinde dolanıyor, uzaklaşmıyordu. neyse otobüs yanaşır, herkes biner, otobüs tam hareket edecek, o ne, bizim köpek de arkamızdan otobüse atlar. millet şaşkın şaşkın bakarken köpek söföre yanaşır, şöyle bir bakar, sonra otobüsün arkalarına gidip koltuklardan birinin altına yatır. yol boyunca arada kalkar otobüsü falan dolanır sonra tekrar yerine döner. okula gidene kadar otobüs 3 kez daha durup yolcu almıştır fakat bizim köpek hala daha otobustedir. sonunda otobüs okula varır, herkes iner tabii bizim köpek de arkamızdan. bir de ne görelim, okul önünde çimlerin üzerinde 2 köpek daha, bizimkinin arkadaşları, meğer bizim köpeği bekliyorlarmış, hemen kaynaşırlar ve oynaya zıplaya uzaklaşırlar. biz dumur, otobüs kullanan köpek görmüşüzdür.

  • son dünya sampiyonlari;
    löw: 3.8 milyon euro
    deschamps: 3.6 milyon euro

    üstelik yukarida saydigim isimlerin maasi cok büyük ihtimalle brüt, yani maaslarinin yüzde 40'a yakini vergiye gider.

    diger yandan almanya ve fransa'da insanlarin kazanclarinin türkiye'ye oranla 5 katina yakin oldugunu varsayarsak senol'un ne kadar sacma sapan bir maas aldigini anlayabiliriz.

    edit: bu isin piyasasi bu diyen kasiyer kardesim. hemen bugün git patronuna, avrupa'da muadilim aylik 2000€ kazaniyor, ben de aynisini istiyorum de.