ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tavadaki yengecin etrafındaki sebzeleri yemesi
-
bu yengeçte şu anki halimizi gördüm.
yanan bir tava üzerinde ölecek olan fakat her şey yolunda gibi yemeye devam eden bir yengeç. aynı türk halkı, her şey berbat fakat keyfe devam.
insanın zoruna giden şeyler
-
uğruna hayallerinizden vazgeçtiğiniz kişinin hayalleri uğruna sizden vazgeçmesi.
erdal özyağcılar
-
kendisine saygım iyice artmış olan, büyük oyuncu.
bu mal topluma karşı böyle bir açıklama yapmak bile büyük bir cesaret örneğidir. ustanın medeni cesaretine hayran olmamak elde değil.
vodafone park
1. köprüye hala boğaziçi demek
-
benim için her zaman boğaziçi olarak kalacaktır.
kocasının ortağından hamile kalan kadın
-
ben burada ortağa değil katil olan adama aciyorum keşke ikisinin de dünyasını mahkemelerde karartsaydi ama başa gelmeden konuşmak kolay
medeniyet göstergesi küçük detaylar
-
ne kadar egitimli, profesor, yonetici olsan da bilmedigin seye "bilmiyorum" diyebilmek buna ornek gosterilebilir.
sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar
-
on yıl falan önce, bir yaz vakti ailecek köydeyiz. o zamanlar babamın en sevdiği çocuğu olan tofaş marka 92 model doğanımızı alıp arkadaşlarla köyün üst taraflarında bir tepeye içmeye gidiyoruz. birkaç kişi daha katılıyor bize sonradan, kalabalığız, içip eğleniyoruz. tam sabahın dört buçuğunda araba yanmaya başlıyor alttan, muhtemelen kuru otlara atılan bir sigara yüzünden. hep birlikte güç bela söndürüyoruz arabayı, motordaki kablolar yanmış, kaporta falan kararmış. sabah altı gibi eve dönüyorum, ne işi varsa o saatte babam avluda karşılıyor beni, dikilmiş bahçenin ortasına, eller arkada bağlı, üstünde atleti, altında çizgili picamasıyla, benim yüzüm falan is içinde, üst baş rezil, kollarımda ufak yanıklar var ama o hiç bakmıyor bile yüzüme, "baba" diyorum, bi yalanlar falan kıvırıcam, fırsat vermeden "sus, içeri git" diyor gözlerini arabadan hiç ayırmadan, içeri giderken anneme sokuluyorum, "ne işi var ya bunun bu saatte ayakta" diye soruyorum, "ne bileyim oğlum, sabahın dört buçuğunda kalktı, içim yanıyor hanım dedi, bir daha da uyumadı, dikildi orda" diyor. ulan diyorum aşka bak, adam telepatik bir bağ kurmuş arabayla, saniyesinde hissediyor, orda yanan ben olsaydım umrunda olmazdı adamın yeminle, devam ederdi horul horul uykusuna ama arabanın lastiği bile inse kalkar sabah dörtte "nefesim kesiliyor hanım" diye.