hesabın var mı? giriş yap

  • laikler için:
    sahil rocks

    tezahüratları:
    sahil rocks
    bozkır sucks

    islamcılar için:
    green bursa rules

    tezahüratları:
    go green bursa rules
    gavur izmir always lose

    dtp'liler için:
    hakkari lakers

    tezahüratları:
    one two three
    let apo free*

  • hiçbir işe yaramayan, yaptığı bir tane elle tutulur eseri bulunmayan, ağzı bozuk bir mahalle karısı edasıyla konuşan, tüm bu vasıfsızlıklarıyla beraber, beğeni ve kalite yetisinden yoksun türk halkı tarafından şımartılan bomboş bir insandır efenim kendisi. sokaktaki mendil satıcısının ardından "mendilimi ver denyo" diye seslenebilecek kadar kaliteli biridir. kendi milyonlarını sayarken, arkamdan konuştular diyerek garsonları işten attırabilecek toplumsal vicdana sahip biridir.(gerçi tepki toplayınca yeniden işe aldırmış diye duydum.)

    olduğun yeri, senin gibi olan birçokları gibi haketmiyorsun. hatta daha da öteye gideyim, sen orta sınıfın altında biri olarak hayatını idame ettirmesi gereken biriyken, gerine gerine en gözde mekanlarda boy gösterebilecek, en güzel yerlerde tatil yapabilecek paraları kazanıyorsun. insanımız düşünmekten kaçtıkça, insanımız kendini geliştirmek gibi bir dürtüye sahip olmadıkça, insanımız kendine dayatılan tüm bu saçmalıkları reddedebilecek seviyeye erişemediği sürece, siz ve sizin gibiler işte sanatçı diye ortalarda dolanıyorsunuz, dolanacaksınız.

    git bebek'te üç beş tur at sevgili demet akalın. bi'de sinema yap. vasfın o kadar çünkü.

  • bir kere de ekmek için endişelenin be, bi bitmedi mağdurluğunuz. size akp müstehak, açlıktan ölene kadar oy verin.

  • ingilizceyi 10. sınıfta eşekler gibi kendim çalışıp öğrenip 12. sınıfta toefl'dan 106 aldım, o yüzden bu konuda açıklayıcı bir yorum yapabileceğimi düşünüyorum.

    8. sınıfa kadar devlet okulunda okudum. bir tane ingilizce öğretmenim vardı 4. ve 5. sınıfta, dünya tatlısıydı. ama en fazla öğretebildiği şey çatlak patlak bir present tense'ti. dersi çok seviyordum, tahtaya bakıp "bunun sayesinde bir gün yabancılarla konuşabilirim" diye hayal kuruyordum. ama gelin görün ki sınıfım 40 kişiydi. bir derste defterime yazdığım en kompleks bilgi "does mary have a bicycle?" "yes, mary has a bicycle. / no, mary does not have a bicycle." idi.

    sonra bu tatlı kadın gitti, yerine kolejli bir ingilizce öğretmeni geldi. telaffuzu süper, bilgisi süper ama bir egosu var ki anlatamam. sınıfım gecekonduda yaşayan, babası kapıcı olan, hatta çocuk esirgemeden gelen çocuklarla doluyken bu kadın bize haftada iki gün kolejindeki öğrencilerin nasıl iyi öğrendiğini, bizim iki kelimeyi bir araya getirip cümle bile kuramadığımızı anlatırdı. kitap özetleri hazırlatırdı, beğenmezdi. sınıfta bir keresinde özeti anlattırmak için beni tahtaya kaldırdı, "ingilizce anlat bakalım hikayede ne oluyor" dedi. boğazım nasıl kurudu, dizlerim nasıl titriyor. ki ben normalde derslerde en öne oturup her soruya el kaldıran bir öğrenciydim (hala öyleyim) ama o gün konuşamadım. sonra bir de telaffuzum kötü diye azar yedim. bizim yaşımızdaki kolej öğrencileri şu an roman okuyormuş, bizden bir şey olmazmış. hala unutamuyorum.

    8. sınıfta gittiğim özel okulda ingilizce dersleri iptal oldu, test çözdük. lisem özeldi, haftada 10 saat derslerde tamamen ingilizce konuşmaya başladık ilk kez. sınıf arkadaşlarımın hepsi şakır şakır, ben kekeliyorum, ellerim terliyor. çünkü pratiğim yok arkadaşım, pratik yapacak kaynağım, kaynak bulacak bilgim bile yok. öğrenmek istiyorum ama ileriye gidemiyorum.

    sonra bir gün, birinin ingilizcemle alay etmesi üzerine "yeter lan öyle bir ingilizce öğrenecem ki hepsinden iyi konuşacam" diye hırs yaptım. o sene de harry potter ve ölüm yadigarları çıkmıştı. onun ingilizcesini dünya para verip aldım, anlamadığım bütün kelimeleri tek tek yazıp öğrenmeye çalıştım. günde 3 sayfa okuyabildim. ama içimde artık o kadar birikmiş ki sürekli elimde olmayan bir durumdan dolayı aşağılanmak, bu çileye 1 sene boyunca devam ettim. şu an ise yeni tanıştığım insanların "ingilizcen çok iyi, kaç senedir amerika'da yaşıyorsun?" diye sorduğu bir seviyedeyim.

    ama ben bu noktaya, hırslı olduğum için gelebildim. o kolejli ingilizceci bizi derste her fırsatt aşağılarken "bir gün göreceksin" diye düşündüğüm için geldim. benim yaşadıklarımı yaşayan diğer çocukları, cesaretleri kırıldığı ve bir daha ingilizce öğrenmek istemedikleri, yabancı dili bıraktıkları için hiç suçlayamam.

    evet, sorun müfredatta. ama aynı zamanda da öğretmenlerde. bölümünü bitiren herkes öğretmen olabiliyor ama devlet okullarında doğru düzgün eğitimci yok. öğrenciye şefkat, anlayış, iyi niyet diye bir şey yok. mutsuz hayatlarının, doğru düzgün maaş ödemeyen işlerinin acısını 30-40 tane gariban çocuktan çıkaran memurlar var sadece sınıfta. materyal müfredat imkanlar artsa bile bunları tutkuyla, ilgiyle aktaracak öğretmen bulamazsanız hiçbir eğitim reformu bir boka yaramaz.