hesabın var mı? giriş yap

  • eskiler hakkinda ne dusunuyordur bilemem ama sirada bekleyen caylaklarin neler dediklerini, neler dusunduklerini az cok tahmin edebiliyorum.

    onay bekleyen caylak 35060...

    simdi usendim aramaya, zamaninda bir moderator su minvalde bir sey demisti; "sozluge pozitif etkisi olacagina inandigimiz, tanidigimiz ve guvendigimiz kisilere taniyabiliyoruz bu onceligi". entryler uzerinden gitmeyeyim ama boyle pozitif katkinin mina koyim. caylaklik entrylerini bile siliyorsa bu torpilli... boyle mi oluyor ulan pozitif katki? bahanelerinize selam olsun sizin.
    ha derseniz ki "can ciger kuzu sarmasiyiz, verdik. sanane ulan?", "caniniz sagolsun"'dan baska ekleyecegim bir sey olmaz. ben ne dersem ayni halti yapmaya devam edeceksiniz cunku.

    karti kim verdi bilmiyorum ama eksi sozlugun en cok da bu kart dagitma hakki olanlarina kilim bu sebepten dolayi (muhtemelen sadece moderatorler ve hatta sadece bazi moderatorler).
    torpil mina koyim bu? sen burada yapiyorsun, sonra baska yerde karsina cikti mi avazin ciktigi kadar bagiriyorsun; "hakkimi yiyorlar", "x partisi tum kadrolari tutuyor", "bu ne bicim devlet" diye. bu ne perhiz be oglum? sayet torpili isteyen yazarsa, onun icinde gecerli soylediklerim.

    ne diyim abicim ben size. illa bir kose tutacagiz! illa bir deligimiz olacak! illa bir babamiz/dayimiz/amcamiz olacak! eeehh eytere be mina koyim.

    dilimin kemigini de kirdiniz, sagolun varolun.

  • malları sergilemesi ve ürün çeşitliliği bim'i andıran çok ucuza kaliteli malların da bulunabileceği(şarap,çikolata,peynir gibi), arada bir gidilip göz atılması gereken, hatta marka tutkusu yoksa toplu alışverişler için gidilmesi gereken, kredi kartı kabul etmeyen ucuz market. plastik poşetine kadar satın almanız gerekir.

  • 2 gündür inanılmaz bir şok içindeyim. hissettiklerimi kelimelere dökmem imkansız. ama olanları yazmam lazım. paylaşmam lazım.

    dün sabah şu entry'i girdim. (bkz: #29405594) yanan polat tower'ın fotoğrafı. tam bizim ofisin karşısında yanıyor film gibi izliyoruz. sabah 10 buçuk suları. ama nereden bilebilirdim ben bu yangını film gibi izlerken üst katımda daha büyük bir trajedinin yaşandığını.

    ofis çalışanıyım. video editörüyüm. hayatım bilgisayar başında video montajlamakla geçiyor. ofisteki üç çalışandan biriyim. diğerlerinden biri fotoğraf editörü öteki de sekreter arkadaş. bir de patronumuz var. ama benim gözümde patrondan çok daha öte, ağabeyim. patron-eleman ilişkisi değil ağabey-kardeş ilişkisi var aramızda. onca zamandır ne onun bana bir kez sesi yükselmiştir, ne benim ona en ufak saygısızlığım olmuştur. çok özeldir benim için.

    ofisimiz dubleks. alt kat çalışma alanı, üst kat patronun evi. içeriden merdivenle çıkılıyor ama patronun evini kapatan bir kapı var, zaten hiç çıkmayız yukarı işimiz olmaz. patronum 46 yaşında, eşinden boşanmış yalnız yaşıyor. kızı var sık sık ziyaret eder. akşam olunca evine çıkar kapısını kilitler, sabah olunca 11 sularında aşağı iner odasına kurulur. ben de sık sık ofiste sabahlarım. özellikle yaz dönemi işlerimiz çok yoğun olduğu için son iki aydır üç günüm ofiste bir günüm evde şeklinde geçiriyorum.

    16 temmuz pazartesi günü geldim işe. akşam patronla yedik içtik muhabbet ettik. akşam 10 gibi evine çıktı ben de odama geçip sabahladım çalışarak. 17 temmuz salı günü 10-10 buçuk sularında sekreter arkadaşın yangın feryatlarıyla kalktım yataktan. dehşetle manzarayı izliyoruz. ofisimizin en fazla 100 metre ilerisi. inanılmaz bir manzara. hemen paralel hattan yukarısını aradım abi gel yangın var diye. açmadı. fazla çaldırmadım zaten uyandırmayayım diye. eyvallah. geldim sözlüğe entry'i yazdım işte.
    (bkz: 17 temmuz 2012 polat tower yangını)
    (bkz: #29405594)

    saat 12 sularında üst kapıyı tıklattım. gene cevap gelmedi. bazı geceler çok geç yattığı için uyuyordur diye düşündüm. saat 1 olunca kıllanmaya başladım artık. dışarı gittiği zaman üst kapıyı kilitlemezdi ama yine de aşağı inip arabası otoparkta mı diye baktım, evet otoparktaydı. koştura koştura yukarı çıktım. kapıyı sert vurarak ismiyle seslendim, cevap gelmedi. yumrukladım, böğürdüm, cevap gelmedi. yapacak bir şey yoktu. gerildim ve sağlam bir tekmeyle kapıyı kırdım. çok dandik bir kapıydı zaten. kapı açılır açılmaz ileride yatağında yatan patronumu gördüm. ilerleyemedim. sürüyemedim ayaklarımı. eli şuursuzca yataktan sallanmış, ağzı ardına kadar açık, gözleri fal taşı gibi sabit ve baygın şekilde tavana sabitlenmişti. üstü örtülüydü. gözleri o şekil olmasa uyuyor sanabilirdiniz.

    birkaç saniyelik dumurdan sonra böğürerek yanına koştum. tepki yoktu. sarstım, çok sarstım. yanağını tutup sarsayım derken elimi birden geri çektim. o an anladım hiçbir umudun olmadığını. buz gibiydi. soğukluktan öte başka bir gariplik vardı. oyun hamuru kıvamındaydı teni. yapacak hiçbir şey yoktu. umutsuzca 112 yi aradım vakit kaybetmeden. geldiler 45 dakka uğraştılar eksik olmasınlar ama sadece formalite işte.

    kalp krizi. allah kahretsin kalp krizi işte. ne zaman gittiği konusunda fikrim yok ama 2 saat önce ölmüş dediler pek sanmasam da. debelenmeden, yattığı yerde göç etmiş buralardan.

    bugün ikindi namazıyla beraber defnettik canım abimi. omzumda taşıdım onu gururla. gözyaşlarına boğuldum üzerine toprak atarken. onun nasıl bir insan olduğunu burda anlatsam hadi lan dersiniz. insan sevdiğini abartır dersiniz. hakikaten dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en iyilik ve güzellik dolu insanlardan biriydi.

    şimdi gözümü her kapadığımda canım abimin cansız suratını görüyorum. fotoğrafına bakıp bakıp hüzünleniyorum. biliyorum ki onun gibisi olmayacak hayatımda. ama olsun bende kalan her hatırasını ölene kadar yaşatıcam.

    2 yorucu ve berbat günde 2 saatlik uykuyla ancak bu kadar yazabildim. baya bir ayrıntıyı atladım hem de baya.

    herkesin patronu var ama benimki başkaydı be abi. ne zaman kendime gelebilirim bilmiyorum. aslında bunca şeyi yazmamın sebebi, acaba ilk yangın çıkışı onu uyandırmam için bir işaret miydi? neden bu kadar süre bekledim kapıyı kırmak için? ilk telefonu duymadığında biraz daha üsteleyip cevap alamasaydım kurtarırdık belki de. beynim kazan gibi sevgili sözlük uyumam lazım.

    güle güle canım abim.

    4 yıl sonra edit'i: bu entry'i okuyup, aradan geçen zamana rağmen baş sağlığı mesajları gönderenler var, hepsine tek tek teşekkür ediyorum.

  • evet, türkiye'dedir. meşhur olan en psikopat biliminsanları bile bu kadar makaleyi kariyerleri boyunca ancak yazabilirken, güzel ülkemizde farkedilmeyen dehalar bu sayıyı 5 yıla sığdırabilmekte. o değil de haftada bir bilimsel makaleye denk geliyor, çok merak ediyorum "buradan da bir skandal patlar mı acaba" diye (nitekim bkz: fizikte bilimsel aşırma skandalı) , umarım öyle bir şey değildir ama yine de bunca zamandır mustafa saltı da dahil olmak üzere bu derece kısa zamanda bu kadar fazla makale yazan birini görmemiştim.

    http://fen.ege.edu.tr/~jfourier35/

    edit: bu başlığı açtıktan sonra sayfa içeriği nedense uçuverdi.

    edit2: "editör"ü olduğu dergilerden birinin sayfasındaki makale listesi:
    http://www.sapub.org/…journalid=1070&personid=16145

    edit3: 1 haziran 2012 itibari ile universite ile ilisiginin kesildigi haberleri dolasmakta. bolum websayfasindan ismi de silinmis.

    edit4: doktora tezinin tamamen kopyala-yapıştır olduğu ortaya çıktı*. tezi de iptal edilmiş. ama hiç bir resmi kurumdan, tek bir resmi açıklama gelmedi. intihalin kendisinden ziyade bu sessizlik türkiye akademisinin utancı olarak hatırlanılmalıdır. bir makalesi çok prestijli bir dergi olan journal of mathematical physics'ten geri çekildi.

    edit5: leiden ranking'e göre ege üniversitesi matematik ve bilgisayar bilimlerinde kendisinin makaleleri ile dünya ikincisi oldu. olay türkiye'den insanların leiden ranking'i uyarması ile dikkatleri çekti, en sonunda milliyet ege'ye manşetten haber oldu: http://i.imgur.com/ew2pe0p.jpg (bkz: #35638118)