hesabın var mı? giriş yap

  • genelde 15 dakika içinde atış yap-saklan-atış yap-saklan ekseninde ilerleyen bir shooter olsa da aslında temel tank tasarımı dersinde okutulan bir konuyla çok alakalı olan oyun.

    şimdi bu oyunda başarılı olmak bir parça yetenek (%15) bir parça şans (%85) istiyor. adına random number generator -rng- denen ve atış yaptığınızda karşı tarafı delip delmeyeceğinize, ıskalayıp ıskalamayacağınıza ve eğer delerseniz ne kadar hasar vereceğinize karar veren bir alt işlemci sizin tüm matematiksel işlerinizi yapıyor. bunun maçta sizin lehinize işlemesi ve beyni olan takım arkadaşlarınızın olması işin şans tarafı. buraya müdahale şansımız yok. yetenek ise haritada nereye gidilecek, ne zaman hangi hareket yapılacak gibi şeylerde işliyor ama işte zurnanın zırt dediği yer yetenek de ortaya çıkıyor ve aslında oyun bu noktada tank tasarımının o en kritik sorusu ile ortak bir paydaya geliyor; bir tankın kaç kişilik mürettebatı olmalı?

    bu soru üzerinde yıllardır kafa patlatıp türlü varyasyonlar deneyen ülkeler var. işin özü şu; bir tankta sürmek, topunu doldurmak, nişan alıp atış yapmak ve bu işleri koordine ederken etrafı da gözlemleyip hedef tespiti yapmak ana işler. modern anlayışta tankı süren sürücü, topu dolduran yükleyici (veya doldurucu ne derseniz), nişan alıp atış yapan nişancı ve etrafı gözleyip bu işleri yöneten tank komutanı oluyor ve bir kişiye sadece bir görev veriliyor. eskiden bu böyle değildi mesela. modern tankın atası sayılan renault ft'de sürücü ve tank komutanı vardı. sürücü ft'yi sürüyordu ama garibim komutan kulede hem topu doldur hem atış yap hem de tanka komuta et görevleri altında eziliyordu. bu sayı sonra 3 oldu, 4 oldu hatta 5'e çıktı (telsizci) ama en optimal sayı olan 4 kişide şu anda. sovyet t-64 ve daha ötesi modellerde de otomatik doldurucuyu sayarsak mürettebat 3 kişi ve onlarda da yine herkesin yalnızca bir asli görevi var. bu arada ufak yan görevleri saymıyorum mesela sovyet t serilerinde nişancı kule makineli tüfeğini kullanıyor veya nato tanklarında tank komutanı da atış yapabiliyor nişancı yerine, doldurucu da kule makinelisinin mermi şeridini falan değiştiriyor. ayrıca tankın bakım, onarım, ikmal vs. işleri için de 4 kişi uygun bir rakam, daha azı mürettebatı yoruyor.

    neyse oyuna gelecek olursak başarısız olunmasının yetenek kısmındaki bir nedeni aslında sürücü, nişancı ve tank komutanı görevinin tek kişiye yani oyuncuya yüklenmiş olunması. oyuncu fazla görev yükü altında eziliyor. oyuncu haritada bir noktaya ilerlerken (sürücü rolünde) ekranda o anda ne varsa ona odaklanıyor ancak arkasında muhtemel bir pusu yeri var fakat ona dikkat edemiyor çünkü o anda komutan rolünde değil ve durumsal farkındalığı çok düşük (tespit edildiğinizi gösteren 6.his lambasını saymıyorum, tehlikeli yerlere odaklanmayı kastediyorum). normalde tank komutanının durumsal farkındalığı en üst seviyede tutatak etrafını sürekli kollaması ve arkasında kalan muhtemel pusu yerine odaklanıp kuleyi oraya çevirmesi gerekiyor fakat oyunda kuleyi kontrol eden de tankı süren de aynı kişi ve sürüş anında gidilen yöne bakıldığından kule aksi tarafa pek döndürülmüyor dolayısıyla beklenmedik bir yerden atış yenmesi çok normal bir durum haline geliyor. aynı şey atış anında da geçerli. oyuncu durup atış yaparken nişancı rolünde fakat yine tank komutanının fark etmesi gereken bir durumda mesela sağ tarafından çıkıp kendisine atış yapmayı hazırlanan düşman tankı göremiyor çünkü o anda rolü farklı ve sadece atış yapacağı tanka, o işe odaklanmış durumda.

    neticede çok profesyonelce olmasa da tank içi görevler konusunda oldukça yararlı çıkarımlar yapabileceğimiz bir oyun. onun haricinde yine yılbaşı moduna geçti ve hediye peşindeki kolsuzlar doluştuğu için bu aralar öylesine takılmakta fayda var.

  • 7 sene boyunca evden ise, isten eve birakmak. adim servisciye cikmisti. ayrildiktan sonra da belli saatler arasinda krize girmeye baslamistim. birilerini isine veya evine birakmaliydim. iste o gun bu gundur servis cekiyorum. bekarim. evim ve arabam var. gidecegi yere kadar birakabilecegim kadin taliplilerimi bekliyorum. tesekkurler.

  • ben de bu olayı forum istanbul decathlon çıkışında yaşadım.

    aynen anlatıldığı gibi. benimki arabaya binecekken önümü kesti elim kolum dolu yeğene paten falan fıstık aldık iki büklüm haldeyim kapıyı açmaya uğraşıyorum. havaalanı kartını falan gösteriyor bana ben sormadan. dedim canım benim bende o kartın aslı var al sana kart.

    çıkar bakayım parfümü dedim, telefondan barkod okuma uygulamasını açtım okuttum barkodu, hani orjinaldi lan parfüm dedim. git zenciler gibi 20 liraya sat ama çakma olduğunu söyleyerek sat böyle şerefsizlikle para kazanmaya çalışma dedim, beyaz renault symbol şirket arabasına binip sktr oldu gitti.

  • dünyanın en akıllı insanıdır.

    dün markete gittim, alacağımı alıp kasada kuyruğa girdim. benim elimde sadece tek bir kalem mal var. hiç tenezzül edip, önümdekilere "şunu geçirebilir miyim?" falan demedim. ona buna yüz suyu dökmektense, dimdik durup sıramı paşa paşa beklemek bana daha hoş geliyor.

    ama ne oldu dersiniz? ben hiç talep etmediğim hatta buna niyetim bile olmadığı halde, kasiyer "gelin önce sizinkini geçireyim" dedi. önümdeki müşteriler de destek verdiler. ben tek kelime etme ihtiyacı duymadan, mağrur bir şekilde ödememi yapıp, çekip gittim.

    bir başka örnek ise bir zamanlar seyrettiğim cube adlı filmin ana temasını oluşturuyor...orada en akıllı ve becerikliler en erken ölüyorlardı. çünkü egoları şişkin olduğundan, gereksiz risk alıyorlar ve çabucak gidiveriyorlardı. evrenin düzenine saygısızlıklarının cezası idi bu. en sonda kurtulan, teşebbüs gücünden yoksun, hafiften geri zekalı diyebileceğimiz bir tipti.

    islami veriler de bu hükmü doğrulamaktadır. hadis-i şerifte, “cennet ehlinin çoğunluğunu, bühl(saftirik) kimseler teşkil eder” buyruluyor.

    yani demem o ki, başarının anahtarı tevazu içinde "beklemektir". ancak beklemekten kasıt durakta otobüs beklemek değildir elbet. güçlü bir niyet, yöneliş, teveccüh ile beklemek. bunun en iyi örneği, kedinin fare deliği önündeki bekleyişidir. pür dikkat, tetikte ama pasif...

    tasavvufta bu bekleyişe "murakabe" adı verilir. murakabeyi öğrenmemiş olan kimse istediğini elde edemez.

    sonuç?

    boşuna debelenip durma. nasipse gelir çin'den yemen'den. o lüzumsuz yere el attıkların zaten senin nasibin değildi. dolayısıyla çekip gittiler. hakkın olmayana el uzatmanın cezasını da, acı, keder, hayal kırıklığı, bela, musibet olarak ödedin.

    ne gerek var bunca lüzumsuz gürültü patırtıya? sen tetikte ol yeter.

  • çocuğa zaten istemediği şey yaptırılmış.haber yapıp milyonlarca kişiye bunu yaymak sosyal zorbalıktır. bilin istedim.

  • pazar akşamlarını hala sevemeyen nesildir.

    yarın okula gidecek olmanın huzursuzluğu ve banyo yapma zorunluluğu yetmezmiş gibi bir de şahane pazar izlerdik. seçme şansımız da yoktu. espri anlayışımızın bu kadar gelişebilmesi bile bir mucize.

  • şurada rastladığım olay.

    özetle, sınıf annesi, sevda öğretmene öğretmenler günü için sınıfça pahalı bir markanın montunu aldırır. ali kaan adlı çocuğun velisi inci hanım hediyeye katılmaz. çalıştığı yerden izin alamadığı için sınıfta yapılan öğretmenler günü kutlamasına da gelemez. öğretmen whatsapptan veliye "çıkarttığınız problemden dolayı üzgünüm" şeklinde mesaj atar. ardından, önceden hiçbir problem yaşamamış çocuğun "uyumsuz ve arkadaşlarına kötü örnek olduğu" gerekçesiyle sınıfının değiştirilmesine karar verilir.

    görsel

  • ıspanaktan açılan muhabbettir. nereye gideceği ise meçhuldur.

    baba: ya bu ıspanak yemeği ne kadar güzel oldu. ıspanaklar mı iyiydi, yoksa elimin bereketi mi?
    kızı: sevgini katmışsındır.
    baba: seni yaparken de sevgimi kattım, ama hiç güzel olmadın.
    kızı: (oha!?!?)