ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
gökyüzündeki esrarengiz parmak izi
-
videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
bkz: esrarengiz parmak izi
edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?
crash bandicoot
-
remastered sürümünü oynayabilmek amacıyla ps4 satın almış bulunmaktayım.
küçükken oynadığımız versiyonuyla neredeyse birebir aynı. sadece bazı yenilikler eklenmiş, 1 ve 2.oyunlara relicler eklenmesi çok iyi olmuş. 3.oyunda relic kavramını öğrendiğimde başlarda gıcık olsam da (sürekli 1-2 saniyeyle kaçırırdım.) sonradan ustalaştıkça hepsini goldlamıştım. tabii oyun o kadar kanser edici zorluk düzeyi vardı ki (3.oyun aralarında en kolayı olmasına rağmen) mutlaka istemsizce elim kayıta gidiyordu emulatorla oynadığım dönem. (ps1'de relicleri umursamazdım.)
ama benim aralarında en sevdiğim ilk oyundu ve sanırım ilk oyun 3'leme arasından en zoru. ancak biraz kolaylaştırılmış gibi geldi n.sane trilogy'de. zaten aynı şekilde yapsalardı çoğu yeni oyuncu oynamazdı büyük ihtimalle. ancak bu hali bile yeni kolaya alışmış oyuncular için çok zor. kolaylaştırılan kısımlar arkadan kayanın geldiği bölümde kutuları da kayanın kırması. bilen bilir ps1 versiyonunda o bölümde elmas yapmak ne kadar zordu. hem kayadan kaçacaksın hem de önüne gelen kutuları kıracaksın. arkadan gelen kaya zaten oyun boyunca insanı strese sokan bir şey bir de kutuları kırmak bölümün zorluğunu 2 kat arttırıyordu.
oyunun zorluğu gerçekten zor ancak yıllarca ps1'de o kadar saat oynadığım ve artık (her ne kadar ocak'tan beri oynamasam da) ustalaştığımı düşünüyorum. en son oynadığımda düz ilerliyordum artık oyunu ezbere biliyorum.
cuma namazından kaçar gibi çıkan topluluk
-
her cuma ibretle seyrettiğim insan topluluğudur. cumaya gitmesem "içerde ne yaptılar da bunlara böyle birbirlerini ezercesine dışarı kaçıyorlar" diyeceğim. ama içerde bir şey yaptıkları yok, biliyorum. adamın biri hutbeye çıkıyor, önce sadece ben ve benim gibi arapça bilenlerin anladığı bir metin okuyor. sonra da birileri tarafından (diyanet oluyor bu birileri) eline tutuşturulan kupkuru bir metni okuyor. iki rekat da namaz kılınıyor hepsi bu. peki bu adamlar neden imam selam verir vermez yardım kuyruğunda birbirini ezenler gibi davranıyor? bizim milleti bilmeyen birisi olsa "adamlar bir saniyeyi boşa harcamamak için işlerine koşuyor" diyecek ama değil. nedir bu acele arkadaş, nereye yetişeceksin? o namaz hep birlikte senkronize olarak eğilip kalkabiliyor musunuz bakalım diye farz kılınmadı ki. cuma demek toplanma günü demek, bir araya gelip birbirinizin halinden haberdar olun diye farz kılındı o namaz. salat demek dayanışma demek.
bir cuma günü camiden çıkan müslümanlara bakın ne durumda olduklarını anlarsınız, başka bir şeye ihtiyaç yok. cumadan çıkınca yedikleri naneleri saymıyorum daha.
yıllar sonra editi: akp kongresi gibi hutbeleri sebebiyle cuma namazlarını çoktan bıraktım. 3 yıldır gitmiyorum.
son edit: agnostisizm durağında biraz oyalanıp hayatın anlamını arıyorum. dinin kültürü, psikolojisi, sosyolojisi, felsefesi ve tarihi dışında hiçbir şey gündemim ve ilgimde değil artık. gavur oldum ben, bazılarının anlayacağı dilde.
hayali dünyayı gezmek olan üniversiteli kız
-
öncelikle kendi yaşadığı şehri gezmeli bence. misal, benim bir arkadaşım vardı bu hayalini gerçekleştirmeye çalışan, havaalanına gitmeye çalışırken kurtköy dolaylarında kayboldu.
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
ege (5) çay bahçesinde sandalyesinde otururken bir yandan da bacaklarının arasını tutmaktadır...
romica: oğlum çişin mi geldi?
ege: hayır, çişim gelse sağa sola sallanırım böyle.
romica: eee, neden pipini tutuyorsun o zaman?
ege: aşağıya bastırmaya çalışıyorum beni dinlemiyor!
babası: çadır mı kurdu pipin oğlum?
ege: saçmalama, burası orman mı, senin kulağın kamp yapıyor mu?
karabekir'in torunundan 15 temmuz tepkisi
-
gündem editi: öncelikle şunu bilmek gerekir ki, kazım karabekir paşa olmasa idi ne doğu anadoluda türk varlığı ne de türkiyenin türk dünyası ile bağı kalırdı. ancak en önemlisi türkiye cumhuriyeti var olmayabilirdi. tarihimizde bu kadar müstesna bir rolü olan adamı bazı şeylere alet etmek, rolünü küçültmeye çalışmak, silah arkadaşı atatürk'e karşı kullanmaya çalışmak, ailesinin ve kendisinin aziz hatırasını suistimal etmek en hafif tabiri ile terbiyesizlik en ağır tabiri ile hainlik ve kansızlıktır.
***
bir klasik daha. kazım karabekir belediyesi'nin paşayı anma töreninde söz alan bakan, kazım karabekir paşayı andığı konuşmasını bir şekilde 15 temmuza bağladı. bunun üzerine söz alan torunu ferhan ayasbeyoğlu "bugün 15 temmuz hakkında konuşmamanızı rica ediyorum. yarın, öbür gün istediğinizi yapın ama lütfen buna alet etmeyin. böyle bir konuşma yapılması benim kanıma dokunuyor" deyince yer yerinden oynamış adamı adeta linç edip salondan kovuyorlar.
oraya insanlar kazım karabekir için toplanmışlar. türkiye'de neredeyse her toplantıda olduğu gibi mevzudan kenara çıkıp konuşma ayrı bir rezalet olmakla beraber çevre ve şehircilik bakanının tarihi birikimi olmadan sırf siyasi gündemle orada konuşması ayrı bir pot kırmadır. ayrıca orada bulunan şakşakçıların kazım karabekirin torununu kovması ise sadece türkiyede olabilecek bir olay. kızı timsal hanıma bunu yapsalar timsal hanım oracıkta hepsini yerine oturturdu diye düşünüyorum.
oda tv haberi
yandaş medya başlıklı haber
hoşlanılan yazarın nick'ini mouse ile okşamak
-
platonik aşkına kendi çapında şefkat gösteren duygusal yazar hareketidir. ayrıca bu platoniğe sürekli "eheh bu entrynizde çok güldüm :)" gibi mesajlar atar ama bundan fazlasına gözü yemez, mouse ile okşamaya devam eder gelecek adına hayaller kurarak...
yaran facebook durum güncellemeleri
-
umarım bu belam verilmiş halimdir.
acımasız gerçekler
-
'mutlu oldum' zannediyorsun ya ; aslında 'razı oldun'.
kalp kırılınca çıkan ses
-
ses çıkmaz. zira gerçek manada kırılınca konu kapanır ve tamamen susulur artık. garip bi histir.
liverpool kalecisiyle yanlışlıkla yapılan röportaj
-
40 yılda bir olabilecek, hoş bir tesadüf. her iki tarafında absürt bir durumu olgunlukla karşılaması da hoş olmuş.
ben mesela şimdi bir düşündüm de, bundan 50 sene sonra birisi aynı şeyi volkan demirele sorsa muhtemelen bastonu kafaya yerdi.