hesabın var mı? giriş yap

  • sırrı sakık'ın ağrı belediyesi'nde gerçekleştirdiği olaydır.

    ağrı belediyesi'nde çalışan 156 işçiye önce bir yıldırma politikası uygulanmış, bu fayda etmeyince de toplu olarak işten çıkarılmışlardır. işlerinden edilen işçilerin yerlerine ise bir kısmı da il dışından olmak üzere kendi partilileri doldurulmuştur tabi ki.

    http://www.memurlar.net/haber/494664/

    bu olayı dün sırrı sakık başlığına da yazmıştım. (bkz: #47871862) ama tabi kimsenin ilgisini çekmedi. bu ülkedeki basının da, sözlükçülerinin de akp'den falan şikayet etmeye hakkı yok! şu olay akp'li bir belediyede yaşanmış olsaydı bütün muhalif gazetelerde haberdi. eğer chp'li bir belediyede yaşanmış olsaydı bizzat chp'liler de dahil herkes o belediye başkanına gömerdi. (örnek olarak (bkz: murat hazinedar)) mhp'li bir belediyede olsaydı bütün basını, sosyal medyası yakardı ortalığı resmen. ama bu olay bdp'li bir belediyede meydana gelince herkes sus pus! malum şimdi buna bir şey söylersen solculuğuna halel gelebilir, ima yoluyla ırkçılıkla suçlanabilirsin, neme lazım?!

    1 mayıs'ta bdp kortejini seyrederken kış kıyamette ekmeğinden edilen bu 156 işçi de gelsin aklınıza!

    debe editi: (bkz: otizmli çocuklara öğretmen kampanyası/#47787671)

  • down sendrom, sma yada benzeri bir hastalık ile çocuk aldırmak en mantıklı yöntemdir. kimse böyle bir çocuğu sahip olmadan atıp tutmasın tarifi bile olmayan çok zor yaşam ki bu anneler, babaların en büyük arzusu çocuklarından uzun yaşayabilmektir.

  • kurgularında sıklıkla bir aldatan kadına ve bir ölü genç kıza rastlarız. gerçek hayatıyla örtüşen bu kadınlardan başka, gizemli ve güçlü erkek karakterlerin tekrarı dikkatimi pek çekmemişti. en azından bu karakterlerin hayatındaki gerçek bir kişiyle ilişkili olacağını düşünmemiştim. barn burning hikayesini faulkner'ın barn burning'iyle birleştiren bir filmi* izledikten sonra bu adamların babası olabileceğine dair bir şüphe oluştu içimde.
    şurada murakami'nin babası hakkındaki bir yazısı var. link
    alkolik demese de alkol problemi olduğunu söylediği babasına ait iki anısından bahsetmiş.
    ilki kedisini, deniz kenarındaki ıssız bir yere terk etmek üzere babasıyla çıktığı bisiklet yolculuğu hakkında. babasının kediyi terk etmeleri gerektiği konusundaki kesin yargısı ve onun bir çocuk bile olsa itiraz etmeden bu karara uyuşundan ötürü yaşadığı pişmanlığı anlatmış.
    ikinci anısında da yine bahçelerindeki çok yüksek bir ağaca tırmanan kedisinin aşağı inemediğinde babasından yardım isteyişini anlatıyor.babası bunun imkansız olduğunu söylüyor ve kedi tüm gece miyavladıktan sonra ertesi sabah ortadan kayboluyor.
    çocukluğundan çıkarıp getirdiği bu anılar, hayal kırıklığı yaratan babasından başka kedileri de kurgularında önemli bir yere oturtmuş.
    babasını inatçı, soğuk ve uzak bir insan olarak tanımlıyor. oğluna anlattığı savaş anılarıyla devrettiği travmalar dışında, babasının murakami'de yarattığı hayalkırıklığına eş, murakami de babası için hep bir hayalkırıklığı olmuş. yine de bir isyan ve öfkeyle değil sakin bir kabullenmeyle anıyor babasını. hayatımızda olanlar kazara ve tesadüf eseriydi diyor. babasını ve kendisini toprağa düşen yağmur damlalarına benzetmiş. "adı olmayan, önemsiz ve yeri doldurulabilir yağmur damlaları olarak her birimizin duyguları, geçmişi ve o hayat içinde sürdürmek zorunda olduğu görevi var. ve toprağa düşünce yok oluyoruz, daha doğrusu daha büyük bir şeyin parçası oluyoruz."
    her ne kadar o babasını affetmiş gibi görünse de kurgularında hep ondan bahsetmesi akla şu sözü getiriyor "geçmiş asla ölü değildir. hatta geçip gitmiş de değildir"*

  • aslan akbey'in meşhur istihbaratçı hiram abas'ı canlandırdığı söyleniyordu fakat biraz önce çok güzel bir ayrıntı fark ettim. daha önce yazıldı mı bilmiyorum fakat 57. bölümde aslan öldükten sonra polat ve abdülhey aslan'ın evinde bir ipucu ararken polat kitaplığa doğru feneri tutuyor ve fener hiram abas'ı anlatan "bay pipo" kitabını aydınlatıyor. dizide gerçekten de fark edilmesi zor bir çok ayrıntı mevcut. izlemesi daha da bi keyif veriyor bunları fark ettikçe.

  • uzayda yaşam,vücudumuzun alışık olmadığı bir durum.vücudumuzun alıştığı dünyadaki kütle çekim etkisi olmayınca vücudumuz farklı tepkiler gösteriyor.

    astronotların uzay yolculuklarında maruz kaldıkları durumlar:

    -astronotların omurgadaki diskleri yer çekimi baskısından kurtulacağı için boyları uzar.

    -dünyada bulunan kütle çekiminin olmamasından dolayı kalp daha güçsüz çalışabilir.bu sebeple kalp küçülür.

    -astronotlar atmosfer dışında olduklarından uygun kıyafetleri olsa dahi, yeryüzündeki insanlardan daha fazla radyasyona maruz kalırlar.

    -uzay istasyonu dünya etrafında bir günde 16 kez dolaşır.bu durum 16 kez güneş'in doğup-batmasına neden olur.kısacası gün algıları karışır.bu durum uyku bozukluğuna neden olur.

    -aylarca yürümeyen astronotlar dünya'ya döndüklerinde kucakta taşınır. bir noktaya sabit bakamama, ayağa kalkamama ve dönmede zorluk çekme yaşadıkları diğer sorunlardan bazılarıdır.uzayda daha az çalışan kaslar da giderek büzüşür.

    -kütle çekimi değişimi sebebiyle vücut sıvıları üst tarafta toplanır.bacak çevresi %30 incelir.

    -güneşlenemedikleri için d vitamini takviyesi almak zorundadırlar.

    uzayda 520 gün geçiren scott kelly,"sağlık sorunlarının çoğu belirti göstermiyor, kendi kemik kütlenizi hissedemiyorsunuz" dedi.

    scott kelly dünyaya döner dönmez, ayrıntılı testlerden geçirildi. uzayda kaldığı uzun süre, vücudunda bir sürü belirti ortaya çıkarmıştı.kelly bu belirtileri "vücudumda ağrılar, sertlikler, biraz kemik biraz da kas kaybı oldu. şişme ve kafatasımın içindeki baskıda artış olmuştu" diye anlattı.

    ayrıca kelly,dünyanın atmosferine uyum sağlamaya çalşırken döküntü ve kurdeşen gibi deri hastalıkları, mide bulantısı ve baş dönmesi de yaşadı.

    kaynak: nasa

  • bir çocuk için yaşanabilecek zor durumlar herhalde babasının işsizliği hastalığı güçsüzlüğü dirayetsizliği falandır. her çocuk babam güçlü demek ister.
    benim babam akıllıdır diyen istisna 1 çocuk bile görmedim. dursun benim çocuğum. çocuğum derken evladım, yani öğrencim. iki aydır uğraşıyorum hepsiyle.. ceplerine para koyuyorum, onların yanında olduğumu hissettiriyorum. bazen kızıyorum… neyse dursun fark edilmesi zor bir çocuk. sorunsuz vasat üstü. haylazlığı yok. çok başarılı ya da başarısız denilebilecek bir yeteneğini henüz görmedim. kısa siyah saçlı, kalın kaşlı kısa boylu durgun bir çocuk. bahçede yanıma geldi. kulaklık vardı kulağımda müzik dinliyordum. söyle oğlum dedim dikilince karşımda. öğretmenim ben fotoğraf paralarını geç getirebilir miyim dedi. tabi dedim. bir sorun mu var söylemek ister misin? dudakları titredi. bana sarılmak istediğini düşündüm iki kolu aynı anda hareket edince ama toplayamadı kendini herhalde. odaya aldım mesafeli durdum bu sefer. anlat oğlum dedim. babam böbrek hastası diyecekken gözyaşını gördüm. saklıyordu kendince. dizlerimin üzerine çöktüm üzerime atladı. sarıldı beklemediğim kadar sıkı. beklemiyordum çünkü dursunu tanımıyordum. kimse hiçbir şey anlatmamıştı hakkında. şaşırdım cidden. eğitimsizim bu durumlarda doğrusu nedir bilmiyorum. ama izin verdim bir müddet sarılmasına. belli ki epeydir yapmak istediği bir şeydi bu. ayağa kalktım elimle gözyaşını sildim. ve tüm içtenliğimle kendi çocukluğumu anlattım. ben onun gibi cesur davranıp bir öğretmenime sarılmamıştım. para verdim kola aldı içtik beraber. 1 kolayı 2 kişi içtik. sonra babası aradı akşam. ağlamaklıydı ses tonu. izin vermedim ağlamasına. iyi bir baba olmak için çaba sarfettiğini oğluna bakıp anladığımı söyledim. teşekkür etti ama teşekkürün anlatmak istediği şeye yetmeyeceğini düşünüyordu. yeteceğini hissettirdim. çocuğu halk oyunlarına, oradan dersaneye, oradan da basketbol için bir kulüp çalışmasına kaydıracağımı söyledim. bursu o söylemeden ben söyledim. ve ekledim.

    - teşekkür etmek zorunda bile değilsiniz. ben devletim ve bu söylediklerimi 5 kuruş talep etmeden çok daha önce yapmam gerekirdi. eşşek gibi yapıyorum ve zorundayım.

    – hocam estağfurullah

    - yok estağfurullah. allah pişman olmayanı affetmez. geciktiğim için özür dilerim dedim.

    sussun diye söylemiştim zaten böyle. sustu. başka bir arzunuz olursa çekinmeyin dedim kapattım.

    keşke dursunu tanısaydınız. ertesi gün ses tonunun, yürüyüşünün nasıl değiştiğini bir görseydiniz.

    dünyayı değiştirmek bir çocuğa tebessüm ettirmek kadar kolay.