hesabın var mı? giriş yap

  • https://prompt.noonshot.com/ adresinden midjourney'de yaratabileceğiniz görseller için bir prompt generator mevcut.

    styles: 4-bit, 16-bit, 80's, 90's, anatomical drawing vs envai çeşit çizim stili mevcut

    lighting: farklı ışıklandırma şekilleri

    camera: farklı kamera tipleri

    artists: caravaggio'dan, daliye, da vinci'den botticelli'ye envai çeşit sanatçı çizim tarzları

    color: farklı renk promptları

    materials: metal , tahta, deri vs ne ararsanız

    size: aspect ratio veya direkt yükseklik genişlik verip görsel oluşturabiliyoruz

    depth of field: derinlik etkisi

    quality: detay seviyesi

    stylize: less artistic ile hands of the wheels gibi bir sklalası var. snaırım kafana göre takılma ayarı olsa gerek. highest yapınca kafasına göre takılıyor, lowest yapınca ne istediysek onu veriyor gibi algıladım.

    upload image : buraya esinleneceği fotoğrafı yüklüyoruz.

    avoid: buraya da oluştururken kaçınmasını istediğimiz terimleri yazıyoruz.

    en altta da bize mis gibi promptu oluşturuyor afiyet olsun.

    (bkz: bluewillow.ai)'da da çalışıyor .

  • yıllar önce konya'da saray çarşısı'nın oradaki akbank'ta sıra bekliyordum. bankada inanılmaz bir kuyruk vardı. müthiş sıcak bir yaz günüydü. bankada klima çalışmıyordu, leş gibiydi ortalık. en az 4-5 vezne olmasına rağmen, 1 veya 2'si aktifti. işin en çileden çıkartıcı tarafı ise, şubede mevcut q-matik denen sistem kurulu olmasına rağmen, banka yönetimi niyeyse sistemi çalıştırmıyordu. herkes ayakta, kıç kıça bu kuyruğu bekliyorduk. artık sabredemediğim ve önümdeki ihtiyarın epey zorlandığını anladığım bir an, "ne biçim iş bu, şu q-matiği bari çalıştırın, neden bütün vezneler çalışmıyor" minvalinden söylenmeye sesimi yükseltmeye başladım. anında bütün yüzler, tüm içerideki insanlar, hepsi birer mirket refleksiyle bana döndü. gişe memuru vızırdanırken, "yok mu senin müdürün?!?" dedim, hay huy falan bir tartışmadır sürerken ve bu mirket konya insanları yüzüme bön bön bakıp hiç bir söylemde bulunmazken:

    sırada arkamda bulunan bir karabıyıklı 35-40 yaş adamı "ne var birader? bi sen mi sıra bekliyon? bak hepimiz bekliyoruz, ne gonuşup duruyon??" diyerek bana çıkıştı. bu gücetapan kardeşimize dönüp "birader soyadın sabancı mı?" diye sordum. "yııoo" diye karşılık verdi. "lan o zaman asdaicaaewadazxc!!!!!" şeklinde çıkışmaya başlamıştım ki, önümdeki ihtiyar kolumu tuttu, "diklenme, dik dur. hoo diyecen altını kürüyüverecen" nasihatlarine girişti ve ben de bu kalabalıkta hak aramanın manasızlığını gördüm...

    işte o insanların beklediği sıradır. anlayamazsınız.

  • urfa'nın bu durumu pek sürdürülebilir görünmüyor. bu ilde sıkıyönetim ilan edilip tüm silahlar toplanmalı ve aşiretlere sıkı kontrol getirilmeli. başka türlü düzelmeyecek.

  • ah sizin derdiniz dert midir, benim derdim yanında?

    çıktığım ilk kızdı, ilk ve son randevumuz oldu...

    danışman göreviyle midir, bodyguard niyetiyle midir bilmem, yanında çam yarması gibi bi kızla çıkageldi. davet benden gelmişti, serde de centilmenlik var, hayatta hesabı ödetmem ama bu üçüncü şahıs yoktu ki gündemde? bütçe desen kısıtlı, finans nanay o günlerde...

    sonradan öğreniyorum yemek işini halletmişler; benimle buluşmadan önce ikisi kadıköy’ün ara sokaklarından birinde bişeyler atıştırmak istemişler, abla da orda dört tane kıymalı gözlemeyi gömmüş. yarasın.

    ama yaramamış işte... biz oturduk kafeye, bişeyler içtik, lakin iki lafın belini kırmak ne mümkün? abla devamlı karnını tutup inliyor. ben o an gözleme olayından bihaberim, regl sancısı diyorlar bana. abla gözlerimin önünde boncuk boncuk terliyor, titreme de var hafiften, durum iyi değil...

    derken bi hışım kalkıp tuvaletin yer aldığı ikinci kata yöneliyor, fakat döner merdivenin metal basamağına attığı ilk adımla beraber tökezleyip düşüyor ve düştüğü yerde bildiğin altına sıçıyor abla.

    çıkmaya çalıştığım kızla kafeden çıkıyoruz, karşı sokağa geçip cebimdeki son parayla alış veriş yapıyoruz, uygun bi don seçip ablaya getiriyoruz. özürler, kusura bakmalar, mahcup oldumlar... ya gözleme dokundular, ya açık ayran bozdular...

    ne demek canım diyorum, insanlık hali. apar topar vedalaşıyoruz çıkmaya çalıştığım kızla, artık kafam nasıl allak bullak olduysa bilek güreşi tutuşu gibi bi tokalaşmayla ayrılıyorum mekandan. bir daha ne o beni arıyor, ne ben onu soruyorum...

  • ahilikte çıraklıktan itibaren ciddi bir eğitim verilir ancak belli şartları tamamlayarak kıdem alan yamaklar zamanla çırak, genel olarak 1001 gün eğitim süresi olan çıraklar ise önce kalfalığa daha sonra kalfalıktan ustalığa geçip o bölgede izin verilen sayıda bulunan dükkan sayısını geçmemek şartıyla dükkan açabilirlerdi. örneğin o bölgede 10 fırıncıya izin verildiyse kalfalar bir ustanın işi bırakması sonrası ancak usta olup dükkan açabilirlerdi.
    ahilik teşkilatı sadece bir esnaf odası veya meslek kazandırılan bir kurs gibi değil aynı zamanda ahlaki kuralların aşılandığı hatta ata binme, kılıç kullanma gibi askeri eğitimlerinde verildiği bir teşkilat olmasıyla bir eğitim ve en önemlisi öğretim yuvası özelliği göstermiştir. özellikle bölgede bulunan düzenin bozulması durumunda merkezi hükümet olaylara hakim olana kadar asayişi sağlayan bir yapıları da vardı. örneğin ankara savaşı(1402) sonrası tokat ahilerinden ahi bayezid’in oğlu hacı ivaz paşa bursa’nın savunmasını üslenerek karamanoğlu mehmet bey’e karşı bir ay şehri savunmuştur.