hesabın var mı? giriş yap

  • sonunda sözlükte takipçiler görünecek, dahası buna onay vermemiz isteniyor. ama onay vermezseniz de bütün takip listeniz silinecek. tam da sözlük tarzı demokrat bir uygulama.

    (bkz: ben yaptım oldu)

  • birbirlerine hastalık bulaşmasın diye video konferans ile toplanan bu ekip, okulları açar. camileri açar. insanların bir araya geleceği yerleri açar. kendilerine günde 4 test yaptırıp, millete test yok der.

    öyle müthiş bir ekip. ben bu hafta "salgına karşı en büyük önlem, evden çıkmamak" cümlesini bekliyorum bakalım.

  • beni adamdan sayıp alacak örgüte zaten ben girmem.

    edit:
    yukarıda yer alan repliğin ferhan şensoy'un efsanevi pardon filmine ait olduğu her ne kadar sözlük camiasınca anlaşılmış olsa da, bazı yazarlar yine de filme atıfta bulunmam gerektiği yönünde uyardılar.
    düşündüm ve haklı buldum.
    işte o repliğin geçtiği sahne
    bu muhteşem filmi hala izlemeyen varsa hemen izlesin diyorum.

    debe edit:
    çok sayıda yazar arkadaş, özelden mesaj yazarak bu repliğin groucho marx'a ait olduğunu belirtti.
    zaten sözlükte de daha önce yazılmış.
    (bkz: #22508435)
    woody alllen'da annie hall adlı filminde bu repliği kullanmış.
    bilmiyorduk, öğrenmiş olduk.
    bilgilendiren yazar arkadaşlara teşekkür ederim.

  • ümit besen den beklediğimiz bir atak. atmalı şu gölü artık. millet affedilmeyenin üçüncü versiyonuna geçiyor, biz hala tek bir nikah masası na sahibiz. olmaz! kendi yaratıcılık damarları tıkandıysa alsın benden söylesin:

    dul kaldın sen seneler önce
    unutmadım ben seni ömrümce
    bekledim benim olursun diye
    girersin kapımdan gelinliğinle

    ne derlerse desinler senin için
    dul kalmış olsan da sen benimsin
    çocuğuna da çocuğum bilirim
    yeter ki sen benim ol biriciğim

    bunları derken aldım ben haberini
    gelin oluyormuşsun etti mi iki
    damat yine ben değilim başka biri
    bu şarkının ismi nikah masası iki

    nikahına beni çağır sevgilim
    istersen şahidin olurum senin
    bu adam kim diye soran olursa
    allahın piskopatı dersin sevgilim

  • küçükken annem pazardan kırık yumurta alırdı daha ucuza geliyor diye. çok zor durumda olan insanları düşününce bu durumu fakirlik diye tanımlayamam belki ama zor şartlarda büyüdük. babamın fabrikada yemek yanında verilen 1 tek muzu yemeyip eve getirmesini, ablamla bana tam ortadan ikiye bölerek paylaştırmasını hiç bir zaman unutamam. yıllar geçti büyüdük üniversite okuduk(okutulduk), meslek sahibi olduk çok şükür halimiz durumumuz eskiye oranla iyi ama hayatta tattığım hiç bir şey babam tarafından ablamla ikimize paylaştırılan o muz kadar güzel gelmedi gelmeyecek. (bkz: ailenizin kıymetini bilin)

  • bu gece istanbul tozkoparan'da gerçekleşmiş olay. acil olarak bu suriyeli ve afganlar ülkemizden gönderilmezse türkiye'yi ve türk milletini gelecekte maalesef iyi şeyler beklemiyor.
    kaynak

    olayla ilgili bir yazarın bilgilendirmesi:

    tozkoparanda kentsel dönüşüm durumu mevcut halk ile bakanlık anlaşamıyor. bazı ev sahipleri imza vererek evlerini terk etti. 20 dairelik binalarda 3,5 daire boş ve afganlar bu dairelerde barınmak için bu boş evlere dadanmış, hali ile binalarda oturan hane sakinleri ile tartışma yaşayan afganlılar bıçak çekerek bizim türk vatandaşımızı yaralıyor.

    daha önceki günlerde otobüsler ile afganlar mahalleye bırakılmış ve insanlara pis gözlerle bakmaya devam ederek tartışma ortamları yaratmışlar emniyete şikayet edilmiş ama çözümsüz kalmış.

    ülkeye bu mültecileri sokuyorsan onların barınma beslenme ihtiyaçlarını devlet olarak karşılanmalısınız.mülteci kanuna göre mültecilere özel kamp kurulmalı ve onların bu bölgeden kaçarak yayılması durumunda sürgün edilmeli maddesi mevcut ama gel görelim mülteciler ülkenin her mahallesinde mevcut.

  • bugün engelli bir öğrenci geldi yanıma. otosmasyon şifresini hatırlayamıyormuş. üniversitenin ilk günü, öğrenci işleri çok kalabalık olduğu için girememiş içeriye engelinden dolayı. "yardımcı olabilir misiniz acaba? " dedi.
    şifresini sıfırlamak için sistemde kimlik bilgilerini dolduruyorduk çocuk "anne adı" kısmında duraksadı birden. hatırlamaya çalıştı. utandı, sıkıldı, hafızasını zorladı, birkaç isim söyledi girdik sistem yanlış dedi. çocuk da açıklamak zorunda hissetti kendini. "ya" dedi "kusura bakmayın, annem bizi küçükken terk etmiş ben böyle doğduğum için. hiç konuşmuyoruz onun hakkında ben de unutuyorum böyle bazen." içim parçalandı. öyle bir sessizlik oldu ki odada sağır olacaktım neredeyse. "müsaade ederseniz babamı arayıp öğreneyim." ... "baba" dedi "annemin adı neydi?" yine aynı sessizlikten oldu birkaç saniye. ben gözlerimi kaçırıyorum sürekli dolduğu belli olmasın diye. ama gerekçesi sürekli kafamda yankılanıyordu. "ben böyle doğduğum için..." bi isim söyledi babası. ama sesindeki sitemi duymalıydınız. böyle bir isim söyler gibi değildi, içinden bir şeyler kusar gibi söyledi.
    yazdık sistem kabul etti. çocuk aynı utangaçlıkla, sıkılganlıkla gitti. hiçbir şey diyemedim öylece kalakaldım.
    bu başlıkta yazılan şeylere bakıyorum şimdi. yok tipim şöyle burnum böyle, boyum şu kadar vs.
    yapmayın suserlar bunlar sadece kabuk, içinize bakın. o engelli çocuktaki olgunluğu görmeliydiniz. bakışlarındaki sadeliği, mükemmel diksiyonunu, tavırlarındaki nezaketi, "çirkinliğindeki estetiği" görmeliydiniz.
    etmeyin, zarfa takılmayın bu kadar. mazrufa bir bakın hele ne yazıyor içinde.

  • aşağıdaki yazıda doppler etkisi ni konu ile pek de ilgisi olmayan insanlara açıklamak amaçlanmıştır. bu amacın ne derece gerçekleştirilebileceği pek bir meçhuldur.

    doppler etkisi, çıkış yolu olarak bir anlamda izafiyet teorisine benzerlik gösterir. her iki teori de basit bir prensibe dayanmaktadır.
    ses ve ışık dalgalarının belirli bir ortamda (ör: havada ya da suda ) yayılma hızları, sabittir.

    yani, yürüyen bir adamın sesi de, saatte 150 km hızla ilerleyen bir arabanın camından kafasını çıkarıp bağıran bir adamın sesi de sn. de 340m yol alır. ali'ye durduğunuz yerden ali topu at deseniz de, koşarak bağırsanız da sizden yeterince uzaktaki ali, size kıl değilse topu aynı süre geçtikten sonra size atacaktır. benzer bir şekilde elinizde tuttuğunuz fenerden çıkan ışık, 300km ile giden bir arabanın farlarından çıkan ışıktan daha yavaş, ya da hızlı değildir. her ikisi de saniyede 300 bin km yol alırlar. arabanın hızı bu rakama eklenmez. bunun sebebi, herhangi bir ortamda ilerleyen dalganın yayılma hızı, sizin kaynağı iterek ya da çekerek değiştirebileceğiniz bir değer olmamasıdır. sesin ışıktan daha yavaş ilerlemesinin sebebi, bizim yeterince itemememiz değildir. bunlar kendiliğinden olur *.

    özetle, hareket eden bir ses kaynağından çıkan ses, her yönde aynı hızla yayılır. ancak hareketin yönüne göre ses dalgalarının hızı değişmese de, formu değişir. kaynağın hareket ettiği yönde ,ses dalgaları sıkışır (bir yayı iki ucundan bastırarak sıkıştırdığınızı düşünün) sıkışmış dalgaların frekansı ve genliği * artar. frekansı arttığı için daha ince (tiz), genliği (bkz: genlik) arttığı için daha şiddetli duyulur. ses kaynağının hareket yönünün tersine yayılan dalgalar ise sıkışmaz, yayılırlar (bir yayı iki ucundan çekerek uzattığınızı düşünün). yani, frekansı, genliği * azalır. sesin frekansı azaldığı için daha kalın (pes), genliği azaldığı için de daha zor duyulur. yukarıdaki dalga frekans sıkışma genleşme vs. bir anlam teşkil etmediği takdirde, kişi rüzgara karşı işeyen adam ile rüzgarı arkasına alarak işeyen adamı düşünmekte serbesttir.
    açıklanmaya çalışılan olaylar aşağıda harika bir örnekle özetlenmiştir.

    yakın bir arkadaşınız sizden 1 km uzaklıkta saatte 60 km hızla * size doğru gelmektedir. bu hızla giderse, kendisi tam tamına 1 dk. sonra yanınızda olacaktır. deneye başlamadan hemen hatırlatalım, 1km uzaklıktaki bir ses kaynağından çıkan ses yaklaşık 3 sn sonra tarafınızca duyulacaktır. arkadaşınız, kendisine daha önceden söylediğiniz üzere sizden tam 1 km uzaktayken arabanın kornasına basmaya başlasın. arkadaşınız kornaya bastığı andan 3 sn sonra siz korna sesini duymaya başlayacak, araç yanınıza geldiği anda arkadaşınız kornaya basmayı bırakacak,ikiniz de aynı anda korna sesinin kesildiğini duyacaksınız*. ancak arkadaşınıza sorduğunzda kendisi 60sn boyunca kornaya basmış, siz ise sadece 57sn boyunca korna sesi duymuşsunuzdur. 3sn. ye ne olmuştur?* ses dalgalarının titreşimleri, frekansı, 57 saniye içine sıkışmış, daha tiz ve daha şiddetli duyulmuştur. benzer bir şekilde arkadaşınıza yanınızdan geçerken kornaya basmasını ve sizden tam 1km. uzaklaştığında elini kornadan çekmesini söyleseniz, arkadaşınız yine 60sn boyunca kornaya bastığını söyleyecek, siz ise arkadaşınız elini kornadan çektikten 3sn sonra sesin kesildiğini anlayacak, dolayısıyla 63sn korna sesi işiteceksiniz*. merak etmeyin yine zamanda bir atlama vs, gerçekleşmemiş, sadece duyduğunuz sesin frekansı ve şiddeti düşmüştür.

    bu örnek sadece ses dalgaları için değil herhangi bir elektromanyetik dalga için de geçerlidir. radarlar belirli bir frekansta gönderdikleri dalgaların, cisimlere çarpıp yansıdıktan sonra geri gelen dalganın frekans değişimine bakarak objelerin radara yaklaşıp yaklaşmadığını ve hızlarını belirler.
    izafiyet teorisi ise ışığın hızının değişmemesine dayanır. yukarıda anlatılanlara ek olarak ışığın duran yda hareket eden gözlemciye göre hızının hep sabit olduğu var sayımı vardır. bu varsayımla örneğimize geri dönersek, aracın şoförüne göre, aracın hızı ne olursa olsun, yanından geçen bir ışığı yine ışık hızında görecektir (bkz: görecelik) (bkz: bağıl hız). ses için bu önerme geçerli değildir, ses hızını geçen bir uçağın önündeki bir plot, arkadaki motorun havada çıkardığı gürültüyü duyamaz. bu varsayımın altında, geriye değiştirelebilen tek bir değişken kalmaktadır. zaman. aynı deney, makro ölçülerde ve ışık hızına yakın süratlerde gerçekleştirildiği takdirde, aracın gittiği yönden bağımsız olarak arkadaşınız, araç içerisinde 57sn geçirmiş ve yaşamış, siz ise kendisini 60sn mal gibi beklemiş olursunuz. (bkz: ürkütücü ama gerçek). bu hadise bir çok bilim adamı ve okuyucuda aynı duyguyu uyandırmıştır (bkz: hadi len). günümüz atom saatleriyle (uydularda ve haberleşmede kullanlır saniyenin milyon x milyon da birini ölçer) yapılan deneylerde, yörüngede yüksek hızlarda dolaşan bir atom saati, yerdeki esine gore, einstein tarafından bulunmuş olan denkleme bağlı olarak geri kalmaktadır.

    kaynakça:

    malcolm in the middle: dewey bir bölümde doppler olayını anlatmıştır.

    trt2: bir programda araba deneyi yapılmıştı. (isik hizinda olan degil, oteki)