hesabın var mı? giriş yap

  • benzer bir öküz sürüsüyle manisa'da ben de karşılaştım. düğün konvoyuydu benimkisi yolu kapattılar başladılar araba döndürmeye falan, arabadan inip oynamaya başladılar. yolda yüzlerce arabadan oluşan kuyruk oldu. aradım 155'i ihbarda bulundum. bekledim bir bok olmadı. nasıl bir sinirlendiysem artık yol açılınca gittim gelin arabasının önünü kestim, "hastası olan var, acelesi olan var, işi gücü var milletin, ne yapıyorsun sen mal!!!" diye bağırdım arabanın camlarını açıp. arabada hanım var, çocuk var. adamlar belki 20 30 araba konvoy... neyime güvenip de girdim böyle bir aksiyona ben de bilmiyorum. en son hatırladığım arkadaki arabalardan inen adamlar ve damadın gelin arabasının camından beline kadar çıkıp ağzından salyalar saçmasıydı. sonra 1. vitese takıp lastiklerimden dumanlar çıkararak uzaklaştım oradan. arkamdan uzun süre takip ettiler. kendi güvenli bölgeme geldiğimde indim arabadan ve kimsenin gelmediğini görünce derin bir nefes aldım. bu da böyle bir anımdır.

  • kremlin sarayı'nda öğrenilen ingilizce ile girilmesi sanırım pek akıllıca olmayacak sınavdır.
    buckingham sarayı olsa neyse..

  • 11 yıl olmuş burada yazmaya başlayalı. birçok insanla tanıştım, çok yazdım, çok okudum ve en önemlisi çok şey öğrendim.

    bence öğrendiğim en önemli şey özetle şu: "el sikini görmeyen kendindekini keser sapı zannedermiş."

    bir konuda çok heyecanlandığımda, o konuyu bir tek kendim bildiğimi ya da en iyi bildiğimi sandığımda ekşi sözlük'e bakıp boyumun ölçüsünü aldım. benim bilmediklerimi bilen, bildiğimin farklı yönlerini bilen ya da konuyu hiç anlamadığımı hissettiren o kadar çok entry gördüm ki. rahatladım artık, keser sapımı çıkarıp çıkarıp göstermiyorum.

    bu rahatlığa da alıştım üstelik. biri saçma sapan bir şeyler yazdığında, nasılsa daha çok bilen, daha doğrusunu bilen, bunu daha düzgün anlatan birinin gelip düzelteceğinden, uyaracağından, doğrusunu yazacağından (ya da belki çoktan yazdığından) o kadar eminim ki, sallamadan geçiyorum. bu da güzel bir şey.

    gel gör ki bu günlük hayatıma da yansıdı. bu aralar kafamı yoran bu. yeni insanlarla, hele de ekşi sözlük dışından insanlarla diyaloga girmekte zorlanabiliyorum bazen.

    misal biri heyecanla bir şey anlatmaya başlıyor. bi şey öğrenmiş, bi şey fark etmiş ve çok emin ortamdakilerin bilmediğinden. hani bakıyorsun, troll de değil. bütün içtenliğiyle anlatıyor. uzun metrajlı çaylak entrisi gibi. bitmiyor da. konuşuyor, konuşuyor, sonra birileri katılıyor, konuşuyorlar, konuşuyorlar... kimse gelip gazlarını da almıyor. o aslında öyle değil ya da onun bu boyutu da var diyen kimse çıkmıyor. alışmışım ya, bekliyorum ben de. sonra dinlemeyi de bırakıyorum.

    yaşın ilerlemesinden kaynaklanabileceğini de düşünüyorum bazen, ama yok. o bahsettiğim ortamlardaki insanlar da aynı yaşta. eee?

    üstüne bir konuda bir şey anlatma heyecanıyla dolduğumda, bunu hemen buraya yazıp rahatladığım gerçeği de var. fıldır fıldır dolanmıyorum, kimi yakalasam da kime anlatsam diye. ben burada anlatıyorum. anlattığım birinin ilgisini çekerse okuyor, çok ilgisini çekerse mesaj atıyor da üstüne konuşuyoruz. hiç ilgisini çekmeyen bakmadan geçiyor. sırf bir şeyi anlatmak için yanıp tutuşuyorum diye kimsenin zamanını almıyorum, kimseyi bıktırmıyorum... ama gel gör ki artık kimseye de bir şey anlatmıyorum.

    bir sonuca vararak bu entriyi bitirmeyi çok isterdim. ama açıkçası ben de sonucu bilmiyorum.

    e onu yapamadıysam başka türlü bitireyim: bunca zamanda farklı birçok konuda keser saplarını buraya koymuş ve gazımı almış herkese teşekkür ederim.

  • genellikle 2-3-1 düzeninde dizilirler.

    ------ merve ------ ağlayan kızımız -------- hülya ------
    ---- ayşegül ---------- ceren ----------- fulya ------------
    --------------------- bahar ----------------------------------

    öncelikle başroldeki ağlayan kızımızdan bahsetmek gerekir. bu kız sınıfın en güzel iki kızından biridir genellikle. tabi güzellik başa bela olduğundan haftada bir diğer güzelle dönüşümlü olarak sürekli ağlar.

    merve: tahmin edeceğiniz üzere şişman olanıdır. şeytandır. ateşe körükle gider. acıdan beslenir. sınıfın erkekleri amaçlarına ulaşmak istiyorlarsa merve ile iyi geçinmek zorunda olduklarını bilirler.
    hülya: sınıfın diğer güzel kızıdır. bir hafta sonraki sırasını usulca bekler.
    ayşegül: merve'den çok hazetmez ama açık açık düşmanlık yapacak cesareti yoktur.
    ceren: merve kadar olmasa da şişmandır. balık etli diyelim başımıza bela almayalım. onun da gözü merve'nin sahip olduğu konumdadır. fakat bunun yolu ilave poğaçadan ziyade ilave kötülüktür.
    fulya: bu da hülya'nın yancısıdır. sonraki hafta merve'nin yerinde oturacak kişi kendisidir.
    bahar: gruba kendisini kabul ettiremeyen kızımız budur. bu tür felaket günlerinde şansını denemektedir.

  • insan sevgisiyle dolu bi' hoca, cemaatini de bu şekilde yönlendiriyor. hümanist. evet.

  • stad kaldırılsa sanki yeşil alan yapılacak. burası türkiye. ali sami yen’e yapıldığı gibi yerine 50 katlı kuleler dikerler. sadece maç günleri olan trafik her gün olmaya başlar.

  • sabah çay servisinde çay yerine kahve istemek için çay ocağı aranır ama telefon açılmaz. bir kaç dakika sonra serviste çay yerine kahve gelir. "telefona yetişemedim, sen az çaldırıyorsun, aradığında da kahve istiyorsun, kesin sensindir diye kahve getirdim" der emekçi ablam.

    ben mi çok basit yaşıyorum o mu çok zeki bilemedim.