hesabın var mı? giriş yap

  • ç: çocuk, 3 yaşında, dişi
    b: bob, yani ben
    a: çocuğun annesi, benim ablam
    mekan: seyir halindeki arabanın arka koltuğu

    b: (çocuğun elindeki tüylü ve biçimsiz oyuncağı göstererek) ay oyuncağın çok tatlıymış adı var mı?
    ç: (önde oturan annesine yönelerek) anne biz dışarıda mıyız yoksa içeride mi?
    a: dışarıdayız ama biz bize olduğumuz için de içeride sayılırız.
    b: bunun oyuncağın adıyla bir alakası var mı?
    ç: bunun adı aslında tüylü bok. ama biz dışarıda ona tüycük diyoruz.
    b: anladım.

  • net bir bilinç tanımına göre yanıtının değişebileceğini düşündüğüm sorudur. bu konuya ilgi duyup da bir şeyler öğrenmek isteyenlere john archibald wheeler'ı araştırmalarını önerebilirim. ben biraz daha farklı bir açıdan yanaşacağım.

    bilim insanlarının bakteriye veri depolayabilmesi gibi bazı deneyler burada da konuşuldu biliyorsunuz. verinin canlı bir varlığa aktarılmasına f fonksiyonu dersek, bu fonksiyonun tersini almayı başardığımızda kendimize dair bir şeyleri dijital ortama aktarmış oluruz. peki bu fonksiyon terslenebilir bir fonksiyon mu? öyleyse bile günümüzdeki teknoloji tersini almamıza imkan vermiyor gibi duruyor. ancak dediğim gibi önce kümelerin ve fonksiyonun net tanımı yapılmalı ki süreç hakkında fikir yürütebilelim.

    bir metin dosyasını ele alalım. boyutu küçüktür değil mi? word'de 2000 kelimelik bir yazınız 24 kb kadarcık yer tutabilir. bunu notepad'de yazarsanız daha az yer tutması lazım. görünmez bir katibin var olduğunu ve fi tarihinden beri insanların ağzından her çıkanı metin dosyası olarak bir yerlere yazıp kaydettiğini varsayalım. hah, tahminlere göre bu dosyanın büyüklüğü 5 exabyte kadar olacaktır. yani bir kentrilyon byte kadar. bir kelimenin boyutu 10 byte olarak kabul ediliyor. şimdi düşünün, zihnimizde neler var? geçmişe ve şimdiye dair vidyo görüntüleri (144 piksel falan da değil ha full+full hd), fotoğraf görüntüleri, dinletiler (ses dosyaları), geçmişe dair pişmanlıklar ve hesaplaşmalar, on dakika sonrasından tutun da on yıl sonrasına dek uzanan gelecek planları ve olasılık hesapları, bir yandan sosyal ilişkilerimize dair bir sosyal ağ yapısı, bir yandan her an maruz kaldığımız birçok uyartı, say say bitmez. daha bir de veri olarak tanımlayamadığımız ağrı hissi, koku algısı gibi durumlar var. buna buzdağının görünmeyen kısmı olan bilinçaltımızı da ekleyin.

    insan ömrünü ortalama 80 yıl kabul edelim, yukarıdaki bilgiler ışığında sizce ortalama yaşta, 40 yaşında olan birinin zihninde ne kadar veri olabilir? çok. şimdiye dek matematikte o büyüklükte bir sayı kullanıldığını zannetmem. e peki bunca bilgiyi nasıl bir bilgisayara aktaracağız? biraz büyük ve depolama hacmi geniş bir bilgisayar olması lazım. e daha bunun aktarma teknolojisi var, evet kızılötesini geride bıraktık ama yine de vaziyet belli. saniyede en fazla ne kadar veri iletebilirsiniz? diyelim ki saniyede 10 gigabyte veri aktarabiliyoruz, süper değil mi. nöron sayısına dayanarak insanın hafıza alanının 2.5 petabyte kadar olduğu söyleniyor, 2,500,000,000,000,000 byte civarı. eğer hesapta yanlışlık yapmıyorsam sırf hafızayı aktarmak bile 28 gün kadar vakit alıyor. 28 gün uzun bir süre, bu esnada birçok yeni bilgi daha eklenecektir zihnimize, ek olarak onların da aktarılması var. e bir de hayallerimizi, planlarımızı, algılarımızı falan ekledik mi ohooo ölme eşeğim ölme.

    işte, günümüzdeki teknolojinin pek elvermediğini düşünmemin sebebi buydu. ha bundan yaklaşık 35 yıl önce bill gates 640 kb hafızalı bilgisayarın herkese yeteceğini söylemişti. oysa şimdi 1.44 mb'lik disketin yüzüne bile bakmayız. zamanla yukarıda saydığım veri depolama ve aktarma sorunları da çözülecektir. eğer bilincin net tanımını yapabilir, nerede nasıl var olduğunu da saptayabilirsek, bilgisayara aktaramamak için ne sebep olabilir ki?

  • durup durup zaytung'un esprilerine hislenen, ağlak duygusalları ortaya çıkaran espridir.

    sloganı dürüst, tarafsız, ahlahsız haber olan bir yerden ne okumayı bekliyordunuz? okuma kardeşim adamların tarzlarını beğenmiyorsan. oturup sözlükte başlık açıp duyarlı vatandaş numarası yapmak niye?

    çatır çatır gülümsediğimiz espridir. anlayamazsınız.

    not: bir kanser hastası yakınıyım. dergiyi beraber okuduk ve güldük. zira, adamların mizah tarzlarını biliyoruz. biz alınmıyoruz, size ne oluyor?

  • türkiye cumhuriyeti'nde yaşayan biri olarak hiçbir türk siyasetçinin veremediği güveni bu adam veriyor.

    yapmacık değil gerçek bir acı var bakışlarında. kınayacak gibi değil; buradan çıkıp bunu yapanların 7 ceddini yok edecek gibi bir bakış var. büyükelçiye söz veriyor gözleriyle. "şehit oldun daha ne istiyosun" demiyor, "moskova'da bir sokağa ismini veririz" demiyor, "bunu yapanlara lanet olsun" demiyor. bunu yapanlara cehennemi, bu dünyada yaşatacağına söz veriyor. gerçek bir dünya liderine yakışır şekilde.

    debe editi : fethi şahin ve sefter taş'ı unutmayacağız. sizi kurtaramadık, mahcubuz çocuklar. bizi affetmeyin.

  • 2022 yılında "kameralar çalışmıyordu" diyen mekanın saklayacak bir yalanı vardır.

    mahkeme demek "nasılsa birkaç yıllık mevzu, unutulur gider" demektir.

    inandırıcı olmayan açıklama.

  • 21. yüzyıldayız.

    her gün yeni bir bilgi edinebiliyoruz. fikirlerimiz her an değişiyor.

    dahası fikirlerimizi tek kaynaktan beslemiyoruz. bu da ideoloji dediğimiz kavramın geçerliliğini yitirmesine yol açıyor. zira artık en genelgeçer doktrinler bile kendi içinde onlarca kola ayrılıyor, en zıt ideolojilerin bile bazı kolları birbirine benziyor.

    bugün toplumunuzda kendisini sosyalist, kapitalist, anarşist, fundamentalist vb kavramlarla tanımlayan insanların hiçbirinin düşünceleri bu ideolojilerle birebir örtüşmüyor. aynı ideolojiyi takip ettiğini belirten insanlar çok temel konularda zıt düşebiliyor. bunun sebebi elbette çok fazla bilgiye ve kaynağa sahip olmamız.

    hali ile sağ ve sol gibi zıt kutup da kalmıyor. yeri geliyor bir türkçü ile bir kürtçü, bir islamcı ile bir sükülerizm yanlısı aynı paydada buluşabiliyor. aynı şekilde x görüşüne sahip insanlar kendi içlerinde yüzlerce farklı fikir barındırabiliyorlar.

    sonuç: 21. yüzyılda artık toplumu, siyaseti ve düşünceleri sağ-sol sınıflandırmasına tutmak hayli yanlıştır. bugün türkiye siyasetinde dahi tam olarak sağ ve tam olarak sol şeklinde sınıflandırabileceğimiz partiler azalmıştır. seçmen tercihlerinde de sağcı solcu ayrımından ziyade parti programı önem kazanmıştır. elbette bunu eski kuşak için söylemiyorum, onlar alışkanlıklarını devam ettiriyor ancak yeni kuşak bu ayrımın -bilinçli veya bilinçsiz- çoktan dışına çıkmıştır.

  • işe servisle gidip işten servisle gelen, kahvaltısını evde yapıp çıkan ya da 2 poğaça ile geçiştiren, öğle yemeği çalıştığı yer tarafından verilen ve akşam da eve geldiğinde yemeği hazır olan sigara içmeyen kişidir. çok abartı bir durum yoktur yani.