hesabın var mı? giriş yap

  • dün gültan kışanak'ı konuk ettiği programında yüzünde güller açmaktaydı. karşılıklı acaba yarınki nevruz mesajı ne olacak? ayy çok heyecanlı diye konuştular (izlediğim 10- 15 dakika boyunca). gültan hanım'ın yüzündeki gurur ve nereden nereye geldik duygusu hakkında bişey yazmak lazım mı bilmiyorum. ben şirin hanıma yoğunlaştım.
    hani insan hayvan kesilmesine dayanamaz ama et yemeğe bayılır. mesela ben balık tutmaya kıyamam ama çinekop çok severim. bu kentleşmenin sanayileşmenin falan bize kazandırdığı bir riya olsun. ya da özümüzden koptuk mu diyelim. ağız tadıyla bir tavuk bile kesemiyoruz. o dehşeti yaşayıp, şükredip allah ne verdiyse yiyip hayatımıza geri dönemiyoruz.
    kendisinde bu tarz bir kopukluk var bence kürt siyasi hareketini demokratik, özgürlükçü ve heyecan verici bulmasından kaynaklanıyor. heyecanla mesajını bekledikleri kişi gültan hanım için belli ki önder. ama o kişi aynı zamanda türk ordusuna düşman diyen, türkiye devletini düşman olarak gören, bunu da saklamayan bir kişi. öcalan'ın şimdiki barış güvercini halleri pek çaktırmıyor olabilir ama eski görüntülerinde açık ve net düşman diye bahsediliyor türkiye devletinden. böyleyken böyle yani. şirin hanım devleti pek sevmiyor diyeceğim. evet devletin bayılacak bir tarafı yok ama başka devlet de yok.
    kendi budunuzun kesilmesine dayanamıyorsunuz, bakamıyorsunuz. zaten siz şiddete militarizme falan da karşısınız. sonra biri o budu size demokrasi sosu ile pişirip getiriyor. ne kadar hoş, adamlar bunu otuz yılda pişirdi, helal olsun diyorsunuz. karşılıklı heyecanla bakalım menüde daha neler var falan diye konuşuyorsunuz. bence olayın kendisi böyle bir çarpıklık, anlamıyorum.

    edit: imla

  • efsane geri dönmüş. yayını biraz geri alınca geldiğim ilk sahnesi:

    kadın: tekneyi de sen yaktın değil mi?
    kürşat: evet, yakhhtımm, ben yaktım. önce malını yaktım, şimdi de canını yakacağım.
    kadın: yaktın ya! daha ne yapacaksın! bana baksana sen..
    kürşat: şşşşşş.. sakin ol yenge, bilmemkimi kastetmiyorum. sen şimdi şunu düşün; kendi kanımdan birine bunu yapabildiğime göre, senin kanından birine neler yapabilirim...

    helal olsun be reyiz. 15 sene geçti ama itlikten, puştluktan bir adım kaymamışsın. adamsın adam!

  • yüzelliye yakın yazar,uzman ve bilginin diderot önderliğinde kendi istekleriyle seçtikleri maddelerini yazarak oluşturduğu amacının her alanda gelişen insanlığı düzenleyebilmek ve değiştirmek olan 18 yy.'nin insanlığa bıraktığı en büyük eserdir.bu eser yazılırken ilerlemeyi engelleyen herşeye karsı çıkılmış,yobazlıgı,gericiliği yok etmek amaç edinilmistir.bunu yaparken de bayle’nin,karşı çıkılan maddenin bile bile zayıf bırakılmasını,onun yerine desteklenen maddenin ise aksine güçlü kanıtlarla desteklenmesi mantığına dayanan yöntemi izlenmistir.bircok badire atlatılarak uzun yıllar suren bir uğraş sonucu yazılan encyclopedie 1789 devrimi’nin gerçekleşmesine de önayak olmuştur.gelenekler ve mutlak krallık sarsılmış,ilerlemeye dönük insancıl eğilimleri arttırmıştır.1750 yılında diderot yapıtın tanıtımı icin prospectus’u yazmıştır,1751’de ise ilk cilt yayımlanmıştır.büyük ilgi görmeye başlayan yapıtın düşmanları artmış ve bu yüzden 1752 yayımlanan ikinci cilt din karşıtı unsurlar öne sürülerek toplatılmış ve yakılmasına karar verilmiştir.bu durum karsısında ansiklopedicilerin saygın dostları araya girmiş,yasaklama kararını kaldıramamışlarsa da diderot’un calısmalarına devam etmesini sağlamışlardır.bu olaydan sonra ansiklopediciler bir başka olayın yasanmaması icin göz boyayıcı bir önlem olarak üç tanrıbilim uzmanını görevlendirmişlerdir.1753-1756 yılları arasında dört cilt daha basılmıs, cenevre maddesini yazan d’alembert’in jean jacques rousseau’yla atışmasının haricinde gözle görülür bir zorlukla karşılaşılmamıştır.1759 yılında yeni bir yasaklama kararı cıkmışsa da hükümetin göz yummasıyla bu durum atlatılmıştır.rahiplerin ve kilisenin baskısıyla geçen önbeş sene içersinde yirmi üç cilt daha yayımlanmıştır.yapıtın her anlamda önderliğini yapan diderot birbirinden çok farklı konular hakkında binin üzerinde madde yazmıştır.encyclopedie’nin önsözünü yazan d’alembert matemetik ve fizik konusundaki maddeleri ve sert tartışmalara yol açan cenevre maddesini yazmıştır.helvetius bu yapıta condillac ile birlikte felsefe maddeleri yazarak katkıda bulunmuştur.baron d’holback kimya,rahip morellet felsefe,condercet matematik ve iktisat,dumarsais ise dilbilgisi maddelerini kaleme almıştır.bu isimlerin yanı sıra daha onlarca bilgin bu eserin yapımı icin yardımcı olmuştur.encyclopedie yazılırken hemen hemen her türlü hata yapılmış ,gereksiz yinelemelerin ve maddeler arasındaki dengesizliğin önüne geçilememisse de yukarıda adı geçen isimler ve daha onlarcası gelecekteki yeni calışmalara yol göstermek,gelecek nesillerin daha bilgili olması icin eksiğiyle-fazlasıyla bu 60.200 maddelik kutsal bilgi kaynağını yazmış ve insanlığa armağan olarak bırakmıslardır.

    (bkz: copy paste degil alınteri)

  • sanatçı olunması için istidadı şart koşanların sözlerini bir karga sesi kadar rahatsız edici bulan van gogh'a göre, sanatçı olmak için sabretmek ve "yeteneğin yok" diyenlere kulak asmadan gelişmeye devam etmek gerekiyormuş.

    "ama gelişmek istiyorsak toprağın içine dalmalıyız. onun için sana diyorum ki: drenthe* toprağının içine dik kendini, filizleneceksin, kaldırımın üstünde solup kuruma."

    insanın daima gelişen bir varlık olduğunu ve doğuştan getirdiği bir yetenek ile birdenbire sanatçı olamayacağını savunuyor van gogh. ona göre sanatçı olmak için emek ve sabır gerekiyor. "insanların benim hakkımda ne düşündükleri konusuyla uğraşamam, ileriye doğru gitmeli ve yalnız onu düşünmeliyim." derken de çevresinde "bu sanat, bu sanat değil." şeklinde yorum yapanlara kulak asmayacağını söylüyor. bir otoritenin onun yetenekli olup olmadığına karar veremeyeceğinden bahsediyor ve gerçekten rahatsız oluyor istidatlı sanatçı ifadesinden çünkü bu ifade emeği ve çabayı değersizleştirip yok sayıyor ve kimin sanatçı olup olmayacağına bir anda, tek bir eserle karar veriyor; yani bu oldukça katı, keskin, köşeli bir ifade.

    ben sanatçı dediğimiz kişilerin doğuştan getirdikleri bir farklılık mı var yoksa yaşadıkça diğer insanlardan farklı görüp duyma kabiliyeti(ruh) mi kazanıyorlar bilmiyorum ama sabreden her derviş muradına ermiyor. yani "ben sanatçı olacağım" diye çıktığın bir yolda kendin için dahi hiçbir şey olamayabiliyorsun. bu yüzden van gogh'un bu sözlerini daha çok döneminin sanat otoritelerinin kimin sanatçı olduğu ve eserlerinin para getireceği üzerindeki belirleyici rollerine karşı bir tepki olarak yorumluyorum. her sabreden ve çok çalışan kişiye sanatçı denilebileceğine kesinlikle katılmadığım gibi, hiçbir çabası olmayan, kendini geliştirmeyen bir kişinin de sırf yetenekli diye sanatçı olabileceğine inanmıyorum.

    *drenthe: hollanda'da bir idari bölge.

  • hakan şükür'ü sahnelerden kesmek için çok ciddi bir çalışma yapılmış. yanı sanırsın ki bütün golleri ümit davala falan atmış. bu biraz sınır bozucu. o golleri sanki hakem hediye etmiş gibi. üstüne hiç bir şampiyonluk kutlamasında gözükmüyor. bu artık kör göze parmak gibi olmuş. ister istemez "hakan nerede?" diye izlemeye başlıyorsun. artık konu fatih terim den çıkıp hakan şükür e evriliyor bir yerden sonra. bir insanı böyle silmek belki tarihte en son hititlerin tarihten silinmesi ile yarışır hale gelmiş. vardı olm bu adam. o kupalarda en çok gölü o adam attı. vardı hepimiz biliyoruz. adam milletvekili de oldu teröristte bu bizi bağlamaz ama bizi salak yerine koymanız biraz sınır bozucu.

  • erkek lisesi. çirkin kız bulunmazdı bizim sınıfta, güzel de bulunmazdı. binaenaleyh kız bulunmazdı.

    edit: izmirde bulunan kullanıcı arkadaşların yardımcı olması ümidi ile;

    kan anonsu

  • instagram'a bugün koyduğu doğumgünü fotosunun altına "doğumgünün kutlu olsun lord eddard stark" yazan çılgın beni bulsun. ahahdhahds. haykırıyorum.