ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ibrahim tatlıses
-
hani bir sorsalar;
- sence fetö mü yoksa ibrahim tatlises mi ortadan kaldirilsa turkiye daha yasanilir bir memleket olur?
diye,
karar vermeden önce saçımı başımı yolarım. o kadar nefret ettigim bir karakteri var.
eski sevgilinin arayıp ben evleniyorum demesi
-
ilginç bi olay. mutluluklar dilenir, sonra kantıra dönülür.
2. el oto pazarına büyük operasyon geliyor
-
sadece kendi yandaşlarına ithalat izni verecek ve böylece ikinci el otomobil piyasasındaki ranttan pay alacaklar anlaşılan...
oysa yapılması gereken bu milleti avrupa'nın kullanılmış arabalarına mahkum edip bir de üzerinden ithalatçılara rant dağıtmak değil sıfır otomobildeki ötv oranını düşürmek ve böylece manipülasyonu önlemektir.
bir işiniz de şu milletin faydasına olsun be!
edebiyat dedikoduları
-
afyon'da "kudret" adlı yerel gazeteyi çıkarmakta olan cüneyt mollaoğlu, 1950 yılının mayıs ayında bir trene binerek eskişehir'e doğru yola çıkar... cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir trenin kompartımanında, cüneyt bey'in yanına kütahya garı'nda bir kız çocuğu oturur. cüneyt bey cebinden gazetesini çıkarır, okumaya başlar; kız çocuğunun gözü de gazete sayfalarındadır.. akrabası sinirlenerek dirseğiyle dürter, "evladım ayıptır başkasının gazetesi okunmaz, yapma etme.." ama çocuk gazeteyi okumaya devam eder, üstelik bununla da kalmaz, cüneyt bey'e dönüp "siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar..
çocuğa refakat eden akrabası çok bozulur bu duruma, kızın kulağına eğilip, "sen ne terbiyesiz bir kızsın, tanımadığın bir adamın gazetesi alınır mı?" der. konuşulanları duyan cüneyt bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve ardından "okumayı seviyor musun?" diye sorar. tarlalar arasından akıp giden trende bir sohbet başlar, gazeteci ve kız çocuğu arasında..
cüneyt bey anlar ki yol arkadaşı, okumayı çok seven, kitaplara ilgi duyan bir çocuktur. sohbet esnasında çocuk ona masallar yazdığını söyler, bu daha da hoşuna gider cüneyt bey'in. "peki," der, "yazdığın masallardan birini bana gönderir misin? eğer uygun görürsem gazetede basarım. ama masalını mutlaka daktiloyla yazıp göndermen gerekir."
bu sözler çok heyecanlandırır kız çocuğunu, masalının bir gazetede basıldığı düşüncesi günlerce süsler hayallerini.. ama daktilo, ulaşılması zor bir araçtır o günlerde; her yerde bulunmaz, ancak devlet dairelerinde, okullarda vardır. kız çocuğu, "nereden, nasıl daktilo bulacağım?" diye düşünürken bir gün kütahya'da, adliye önünde çalışmakta olan arzuhalcileri görür. arzuhalciler, okuma yazma bilmeyen insanların devlet dairelerindeki işlerine dilekçe yazan, daktiloyla geçinen emekçi insanlardır. küçük kız arzuhalcilerin yanına gider ve "benim bir masalım var, el yazısı, onu size getirsem bana daktiloda yazar mısınız?" diye sorar. "tamam," der arzuhalci, "ama 2 lira alırım."
2 lira o zaman büyük bir para, hele ki bir çocuk için.. ama kararlıdır kız çocuğu; haftalar boyunca harçlıklarını saklar, almak istediği karamelaları, bisküvileri yemez, içmek istediği gazozları içmez ve o parayı biriktirip yazdığı hikâyeyi arzuhalciye daktilo ettirerek gazeteye gönderir. yayımlanan ilk öyküsü budur.. ki yıllar sonra bu ülkenin çocuk edebiyatının en ünlü, en saygın ismi olacaktır. o kız çocuğunun adı, çok sevilen kitaplarının kapağında "gülten dayıoğlu" yazmaktadır..
gülten dayıoğlu, "kudret" gazetesinde yayımlanan ilk öyküsünü kaybeder. gazeteye başvurup arşivinden öyküsünü bulmak ister ancak gazete binasının yandığını öğrenir. ne gariptir ki dayıoğlu, gazetede yayımlanan ilk öyküsünde bir baca temizleyicisini anlatmıştır.
gülten dayıoğlu ailesiyle beraber istanbul'a gelir ve ortaokula başlar. türkçe öğretmeni onun edebiyata olan ilgisini kısa sürede keşfeder. bir gün, türkçe dersindeyken müfettiş gelir sınıfa. öğretmen ders anlatırken müfettiş, gülten dayıoğlu'nun yanına oturur. ders bittiğinde, sınıftaki çocuklar teneffüse çıkarken, öğretmen gülten dayıoğlu'nu müfettişle tanıştırmak için durdurur. "biliyor musunuz müfettiş bey, bu çocuk edebiyatla çok ilgili ve inanıyorum ki ileride çok büyük bir yazar olacak."
müfettiş, çocuğa bakar ve şöyle söyler: "madem edebiyatı bu kadar seviyor, o zaman bu çocuğu kütüphanede görevlendirelim."
gülten dayıoğlu o müfettiş sayesinde kütüphanede görevlendirilir ve raflardaki kitapları tek tek okumaya başlar. o gün derse giren müfettiş, reşat nuri güntekin'dir...
sunay akın
ekşi itiraf
-
az önce, çamaşır makinesini izlemekten sıkıldığımı fark edip, biraz da download izleyeyim diyerek çamaşır makinesinin önünden kalkıp bilgisayarın başına oturdum. son bi kaç haftadır çok tembelleştim diye hayıflanıyordum. iyi geldi hareketlilik.
tc kimlik numarasını ezberlemek
-
11+0 şeklinde yaptığım eylem. birine söylediğimde garip garip bakıyor ama bu yolla tam 4(dört) kız düşürdüm.
game of thrones
wilhelm scream
-
hakikaten nerdeyse bütün filmlerde kullanılmış ses efekti. aşağıdaki linkde kullanıldığı sahneleri arka arkaya seyredebilirsniz. bu şekilde izleyince bayağı bir komik oluyor:
http://www.cracked.com/…ood-reuses-more-than-plots/
19 nisan 2023 kılıçdaroğlu alevi tweet'i
-
başlık, (bkz: 19 nisan 2023 kılıçdaroğlu alevi tweet'i) olacaktı, ama ne sikime yaradığını anlamadığım sansür sebebiyle sol frame’e düşmüyor.
arkadaşlar, geri mi zekalısınız! her islami terimi sansürleyerek nereye varmaya çalışıyorsunuz.
neyse gelelim sadede:
kılıçdaroğlu’nun alevi olduğunu söylediği, gençlere kimliklerimizi seçemeyiz ama ahlaklı olmayı seçebiliriz dediği, ülkeyi can yakan ayrımcılık tartışmalarından tek bir oyla çekip çıkarabileceğini, birleşe birleşe kazanacağımızın altını çizdiği çok önemli bir açıklama.
buradan.
kendinin sıradan biri olduğunu fark etmek
-
insanın huzur dolduğu bir andır.
çekoslavakyada iş aramaktan, otostopla kübaya gitmekten, evde taze fasulye yerine çin yemeği yapmaya çalışmaktan, beslemek için satılık iguana aramaktan, uzakdoğulu ya da zenci sevgili arayışından, senden başkasının okumadığı dergilere abonelik ücreti ödemekten vazgeçildiği andır.
evet, hayat kısa ama beyhude yere yormamak lazım bünyeyi; farklılık uğruna kafayı bite sokmamak lazım.
belki de naif değişikliklerle arada sıradanlığı kırmak daha caziptir.
ne adamlar gördüm bir sene çinde yaşamış mesela; tek tespiti; -abi yemekleri çok kötü- oluyor. ne hayatı vasat görünen insanlar var; öyle bir keyif alıyor ki oturma odasını boyamaktan, insan onu tom sawyer sanıyor.
fiziksel olarak ne çok güzel ne çok çirkin olmak, benzer 30 insanla aynı servise binerek aynı fabrikaya çalışmaya gitmek, gümüşlüğe bardak dizmek sıradanlık gibi gözükebilir ama alınan keyif tüm geyikliğini nötrler.
vazgeçilebilir bir insan olduğunu fark etmek de iyi gelir bünyeye, -ben böyleyim o' lum- kaprisleri yerini belki de -özür dilerim yaaa- lara bırakır.
sıradanlık rutine binmediyse güzeldir. kirlenmek kadar olmasa da.
anti narsist bir eylemdir; sıradanlığın farkında olmak.
siz cumhurbaşkanı olursanız kuran iptal olacak mı
-
trabzon'da ekmeleddin ihsanoğlu'na sorulan soru. yok arkadaş, türkiye'de bu zihniyet oldukça rte ölene kadar devam.
soru mu daha saçma yoksa bunu cuma namazı çıkışı sorması mı bilemedim.
http://www.sondakika.com/…da-sasirtan-soru-6225505/
yaran facebook durum güncellemeleri
-
ulan sırtımda 10 m2'lik halıyla, nefes nefese halı yıkamacıya dalıyorum, adam "buyur kardeş ne vardı" diyor. halıyı gezdirmeye çıkardım da, geçerken bi selam verelim dedik amk.