hesabın var mı? giriş yap

  • durum güncellemesi sahibi esra

    "merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer.."

    altındaki yorumlar:
    erdem : kuyruksuz kedi, tuzsuz çekirdeğe benzer.
    emre : tuzsuz çekirdek, mürekkepsiz mürekkep balığına benzer
    halil : mürekkepsiz mürekkep balığı, karınca yemeyen karıncayiyen-e benzer
    erdem : karınca yemeyen karınca yiyen, patlıcansız karnıyarığa benzer
    emre : patlıcansız karnıyarık, tekerleksiz bisiklete benzer
    halil : tekerleksiz bisiklet,kanatsız kuşa benzer
    emre : kanatsız kuş, kafeinsiz kahveye benzer
    erdem : kafeinsiz kahve, pirinçsiz pirinç pilavına benzer
    emre : pirinçsiz pirinç pilavı, kurşunlu kurşunsuz benzine benzer.
    erdem : kurşunlu kurşunsuz benzin, çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytine benzer
    emre : çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytin, katı sıvı sabuna benzer
    erdem : katı sıvı sabun, merhametsiz erkeğe benzer
    emre : merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer
    esra : allahım benim nası arkdaşlarım var ne yaratıcı ne üretken maşallaahh :))
    emre : kaç la kaç sahibi geldi

  • f-35 vs. s-400 restleşmesinin sonucudur, bu konuda atılan en son adımdır.

    devletler arasında bu tür restleşmelerin olması normal diyeceğim de aslında konuyu geniş düşünürsek, hep aklımdan geçtiği gibi, türkiye'nin mümkün olduğu kadar askeri açıdan elinin zayıf tutulması stratejisine gidiyor olay. eldeki operasyonel askeri uçak envanterinin (nakliye ve eğitim uçaklarını saymazsak) giderek eskidiğini ama bu eskileşmenin zıttı bir oranda da askeri operasyonlara ağırlık verildiğini ve uçağa ciddi olarak ihtiyaç duyulduğunu bu adamlar çok iyi görüyor. netice buraya yazan çoğu askeri uzmanın bilemediği nokta şu ki biz hala fms kanalından eldeki askeri uçak filosu için sürekli malzeme siparişine ve/veya lru/sru onarım/değişimine devam ediyoruz ve bu filo için amerikalılarla kontak halindeyiz. sipariş edilen malzeme oranlarına bakarlarsa eldeki filonun aşağı yukarı ne seviyede olduğunu tahmin edeceklerdir. dolayısıyla eskiyen filonun bize askeri açıdan baskı yaratan bir faktör olması bu adamların f-35 kartını bize karşı böyle ufak tefek gıcıklıklarla devamlı önümüze atmasına neden oluyor.

    yeniden hatırlarsanız f-35 olayında satış kanalı tamamen kapatılmadı. sadece "bilerek" geciktiriliyor, zorlaştırılıyor.

    bu konunun çözümü "sen bana f-35 satmazsan ben de gider su-xx, mig-xx, rafale, eurofighter alırım, parasıyla değil mi?!" değil. parasıyla olmuyor o işler. isterseniz kamyon kamyon para dökün, çıkarlar ortak ya da yakın değilse zırnık vermezler. uluslararası hukuk, mahkeme demek de çözüm değil. askeri satışlarda uluslararası hukuk işlemez, 2 ülke arasında olur sorun ve çözüm. mevzu diyalogla çözülürse çözülür yoksa geçmiş olsun.

    bu işin daha büyümemesi lazım ve uçakları bir an önce almamız gerekiyor. itidallı davranılmalı ve politika oluşturulmalı. f-35 ile ilgili eski yazılarımı okuyanlar bilecektir ki ben f-35 projesine, uçağın durumu ve projenin geneli itibariyle sonuna kadar karşı birisiyim çünkü hem uçak yamalı bohça durumunda hem de proje detayları milli güvenliğe zarar verici unsurlar içermekte ama bu seviyeye getirilmiş bir projenin de artık nihayete erdirilip zararın bir tarafından dönülmesi gerektiğini düşünecek kadar da realistim. ayrıca başta söylediğim gibi, ki bunu daha önce yazdım diye bana saçma sapan yığınla mesaj atıldı, bu sorunun ardında bölgede israil'le rekabet edebilecek ve ileride potansiyel risk oluşturabilecek bir hava gücü yaratmama planı var. israil "bağımsız" (neden böyle dediğimi anlamak için israil ve alis diye yazıp araştırın) f-35 filosu ile bölgedeki hava gücü en kuvvetli ülke şu anda ve bunun böyle kalması lazım geliyor ki bizim f-35 projesine taş koyuluyor. yunanistan'ın f-35 alması falan geçiniz, yunanistan hava gücünün neredeyse türkiye ile paralel oluşturulmasına bakarsak bu ülke hep türkiye aleyhine "çıkarlar için kullanılabilecek" bir emniyet subabı olarak görüldü ama şu anda ne yunanistan'ın f-35 maliyetini karşılayabilecek ekonomik gücü var ne de f-35 satın alınmasını yunan kamuoyuna mantıken açıklayıp kabul ettirebilecek bir siyasi ortam var. ayrıca ab fonlarıyla hayatta kalabilen yunanistan bu durumu ab'ye daha doğrusu almanya'ya açıklayabilir mi bir düşünmek lazım. ha yunanistan 10 seneye toparlar o ara fighter filosu eskir o zaman başka ama yakın-orta gelecekte f-35 için yunanistan faktörü bizim için risk olmaz.

    mevcut konjüktür gereği rus uçaklarını "kolay kolay" alamayacağımızı, eğer alırsak bunun çok çok ciddi bir eksen kayması anlamına geleceğini de yeniden hatırlatmalıyım. avrupa'dan da uçak muçak alınmaz. zaten onlardan mümkünse hiçbir askeri malzeme alınmasa keşke.

    yerli uçak diyen arkadaşlarımıza da hep yaptığım gibi şu tavsiyeyi vereceğim, elinizin altında google var. lütfen oraya usaf experimental fighter project vb.birşeyler yazın ve çıkanları okuyun. bir ülkenin havacılık kültürü kitaplardan okunan bilgilerle oluşturulmaz, 4-5 sene içinde "ben istedim oldu" denilerek oluşamaz, çok rollü savaş uçağı vikipedya okuyarak tasarlanmaz, bu tip silah sistemlerinin tasarım bilgilerine kolay kolay hakim olunamaz, doğru düzgün deneyim kazanmadan da ihtiyaçlarınızı karşılayacak savaş uçağı yapmak imkansız bir durumdur.

    ekleme: "zararın bir tarafından dönülmesi gerektiğini" demekle ne anlatmak istediğime dair bir mesaj aldım. anlatmaya çalıştığım şu, f-35 projesi bizim hem siyasi hem askeri hem de mühendislik anlamında çok emek verdiğimiz ve ilk defa bir silah alımında silahın tasarım aşamasından itibaren işin içinde olduğumuz bir proje. f-16'da kör-topal da olsa başladığımız çabanın daha ilerlemiş ve profesyonelleşmiş bir hali. zamanında bu ülke amerikan döküntülerinden çok çekti ama ilk defa f-35 projesi ile bize bazı teknolojileri sağlayacak ve mühendislik deneyimimizi çok ileriye taşıyacak bir fırsat yakalamıştık. evet ben bu projeye karşıyım çünkü hem uçakta ciddi yetersizlikler var hem de işin lojistik ayağında milli güvenliğe zararlı unsurlar var ama bu kadar da emek verilmiş bir projenin de bu kadar kolayca kenara atılmasına üzülüyorum. o nedenle zarardan dönülmesi gerektiğini vurgulamaya çalıştım.

  • 93 senesindeki efsane benim.

    önümdeki iki dallama ağlıyordu. arkamdakiler ağlıyordu. yanımdaki çekik tip tip bana bakıyordu. herkesin anası-babası sınıfta. gri önlüğüm ve ceplerindeki iyi ütülenmiş beyaz mendillerimle etrafı gözlemliyordum. annem yanımdaydı. işe gitmesi gerekiyordu. hayır duasını edip öptü ve gitti. her teneffüste çekimser adımlarla kapının önüne çıktığımda milletin annesini görüyordum orada burada. ama benim annem yoktu. gerçi olsa ne boka yaracaktı orası da ayrı. akşam olunca geldi, aldı beni.

    şimdi asıl ağlamama nedenime geleyim. annem ağlamazsam bana kardeş yapacağını söylemişti. ben de ağlamadım tabi ki. eve gitti kardeş yok. kardeşimi sorunca karnenin hepsini beş getirirsen kardeş yapacağım dedi. karne günü eve gittim, yine kardeş yok. bu sefer ikinci sınıfta aynı döngüye soktu. sanırım 4. sınıfta çocuğun ısmarlama bir olay olmadığını öğrendiğimde artık çalışkan bir öğrenciydim. bu vesileyle iyi bir not ortalamasıyla 8 yıllık zorunlu eğitimi bitirdim.

    bu kadın yıllarca pepsi kola şişesine koyduğu siyah üzüm suyunu bana kola diye içirmiş kadın. ben mi aptaldım, bu kadın mı akıllı hala emin değilim. belki ikisi de. *

  • blok f-16 varken keriz gibi f-35 almışlar.
    dış politikadan hiç anlamıyor bunlar.
    bizde mesele dünya lideri var içinde olduğumuz ve satılan her f-35’ten pay aldığımız projeden bizi çıkartıp f-16 için kuran yakan isveç’i nato’ya aldırdı.
    öyle büyük lider

  • edit: ekşi şeyler'de yayımlandığını öğrendiğim bu entryi beğenen arkadaşlar, mockumentaryler hakkında ad hoc dergi için yazdığım daha geniş kapsamlı yazıyı şuradan okuyabilirler:
    http://www.erdemakintemel.com/…geseli-mockumentary/
    ----------

    ilk defa this is spinal tap'in yönetmeni rob reiner tarafından 1983 yılında ortaya atılmış kelime. rockumentary kelimesi de aynı günlerde yine reiner tarafından ortaya atılmıştır.

    kelime mock ve documentary kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. mock kelimesi sahte, imitasyon ve dalga geçmek anlamlarında kullanılırken, documentary bildiğimiz belgesel demektir.

    buradan çıkarılacak ilk ders mockumentary türündeki filmlerin salt dalga geçme amacı taşımadıklarıdır. mockumentary türündeki filmlerin amacı, belgesel türünün kodları kullanılarak ortaya çıkarılmış filmler ile genelde kurgu veya gerçek şeklinde kategorizasyona uğrayan filmlerin bu kadar keskin bir ayırıma uğramasına eleştiri getirmektir. mockumentary üretimi belgesellerin gerçeği yansıttığı inancını vurgulamaya, bu neredeyse alternatifsiz inancı sorgulatmaya ve imajların gerçekliğinin sorgulanması konusunda yeni bir sosyal anlayış gerektiğini belirtmeye yöneliktir.

    mockumentaryler gerçeklik algısını yaratmak için bazı belgesel tekniklerini kullanırlar. bunlardan bazıları:
    · voice-over / dış ses,
    · tanınmış sunucu ve oyuncular,
    · açıklamalar (disclaimer),
    · müdahil olmayan fakat sürekli izleyen kamera tekniği (bkz: cinema verite ve fly on the wall),
    · arşiv görüntü kullanımıdır.

    mockumentarylerin 3 alt türe sahip olduğu düşünülmektedir. bunlar parodi, critique mockumentary ve deconstruction mockumentarydir. bu üç alt tür seyirciye gerçeklik hissiyatının geçirilme seviyesine göre sıralanmıştır. parodiler sahte oldukları mesajını direkt olarak verirken critique mockumentaryler seyircileri sahtelik-gerçeklik kavramlarının arasında bırakır. deconstruction mockumentarylerde ise gerçeklik had safhadadır.

    kronolojik olarak bazı önemli örnekleri şunlardır:

    1967 - david holzman's diary/#58852461
    1978 - the rutles: all you need is cash
    1980 - the falls
    1983 - zelig
    1983 - this is spinal tap
    1992 - man bites dog
    1995 - forgotten silver
    1999 - the blair witch project
    2000 - the simpsons: behind the laughter/#6807444 (s11e22)
    2001 - the office (birleşik krallık, 2001-2002)
    2001 - the office (amerika, 2005-2013)

    bir de bunlardan önce bbc'nin swiss spaghetti harvest diye bir haberi vardır ki o da mockumentary grubuna dahil edilebilir. bu haber, isviçre'de spagetti hasadını, insanların spagetti yetiştirmekte çok ustalaştığını, hatta hasatta toplanan spagettilerin aynı uzunlukta olmasını bile ayarlayabildiklerini anlatmaktadır. bahçesinde spagetti ağaçları yetiştirmek isteyen ingiliz kardeşlerimizin bbc'nin telefonlarını kilitledikleri vakidir. (bkz: isviçreli çiftçiler spagetti ağacı yetiştirdi/#64430500)

  • eğer gerçekse mükemmel bir cesaret. borç batağına saplanmadan evlenmeye müsaade etmeyen topluma karşı güzel bir duruştur bu.

  • küçükken, şişenin dibinde çok az görünen kolanın, bardağa dökünce bardağın tamamını doldurması.

  • önce bir kavga çıkar.kavgada kendini üstün olarak gören taraf horozlanmaya başlar,diklendikçe diklenir,artisliğin kralını yapar.
    bu durum karşı tarafdan birinin kelebeği çıkarıp şakır şukur sallayıp açmasıyla bi anda değişir,ya biz sorun istemiyoruz abi ye döner,kavga etmeye hiç gerek yok a döner.
    buna halk arasında kelebek etkisi denir

  • yemin ediyorum recep tayyip erdoğan'ın beyanatı sandım.

    hatta açıklama olarak ta şöyle demiş olabileceğini düşündüm. "mona lisa'yı da vinci yapmadı , onu yapan girit'ten sürülen müslüman bir ailenin çocuğu olan berberi sultan yaptı,araştırmıyorlar,tarihimize sahip çıkmıyorlar,utanıyorlar osmanlı'dan, müslümanlardan korkuyorlar tri tri tri hey hey hey...."

    ama çok şükür böyle bir şey dememiş. belki lüzum olur diye şuracıkta dursun bu entry.

    debe edit: dünden beridir rus sitelerinde dolanıp duruyorum gözünüzü gönlünüz açıp debe ye girebilmek için kısmet bu saçma enrty'in miş.

    (#46353259)

  • buyrun bu da yeni bir haber.

    başka bir minibüsçü, başka bir genç kız, yine yoldan ayrılan bir dolmuş ve minibüsçünün inmek isteyen kıza söylediği cümle..

    sonuçta kız minibüsten inmeyi başarmış. yani tecavüze uğramamış, yaralanmamış, ölmemiş. ve bunlar başına gelmediği için mahkeme bu minibüsçüyü tutuksuz yargılanmak üzere bırakmış.

    kızın isyanı çok haklı değil mi?
    "şikayetçi oldum ve olay mahkemeye taşındı. ama tutuklanmadı bile. tutuklanması için illa benim ölmem mi gerekiyordu."

    unutulmaması için
    #özgecanyasası

  • kucuk olcekli tipik turk esnafidir. alisverise gitmissinizdir ve misal kazak alacaksinizdir. kazagi denersiniz, hosunuza gider ve almaya karar verirsiniz. ancak hemen hemen her turk insani gibi pazarlik yapacaksinizdir dukkan sahibiyle etiket fiyati uzerinden indirim yaptirabilmek icin. olaylar gelisir;

    siz: "bu kazak guzelmis? etiket fiyati uzerinden ne kadarlik bir indirim yapabilirsiniz?"
    esnaf: "valla, biz, bize gelis fiyatiyla satiyoruz bu kazagi" (ic sesiniz: at yalani .... inanani seklindedir)
    siz: "olur mu ya? bu cok pahali. alaman ben bu kazagi bu fiyatiyla. yapin artik bir indirim (israrlar, israrlar, israrlar)."
    esnaf: (imana gelir) "tamam o zaman bakalim ne yapabiliriz" der

    ve hastasi oldugum surec baslar. esnaf, masasinin ustunde duran devase hesap makinesini (devasa hakikatten, boyle kafam kadar, devasa olmasina devasa ancak ironik bir sekilde ancak dort islem yapabiliyor) alir ve diffirential equation cozermis edasiyla bir o tusa bir bu tusa pasar. derin dusunur. ve

    esnaf: "valla en son bu olur, daha azi bizi kurtarmaz" der ve hesap makinesinde cikan sayiyi size gosterir. (ic sesiniz: hani lan size gelis fiyati buydu? seklindedir ve hala inanmazsiniz o kadar cok tusa basip bu sayiyi bulmasina)
    siz: "tamam o zaman aliyorum" der, odemenizi yapar ve iyi gunler dileyerek dukkandan ayrilirsiniz. esnaf ise bir sonraki musterinin gelmesini ve bu baglamda bir sonraki hesap makinesini kullanimini dort gozle beklemeye koyulur.