hesabın var mı? giriş yap

  • aslında bana zararı olmamasına rağmen ağzının ortasına ayağımın altıyla yapıştırmak istediğim arkadaşdır bu insan. nedenini anlayamadığım bir şekilde bulunduğu yeri insanlara duyurma merakıyla yanıp tutuşur. gerçi nedeni konusunda bazı fikirler yok değil tabii. misal twitter ve facebook'un nasıl insanların hayatına bu kadar adapte olduğuyla ilgili bir şeyler okumuştum. kilit cümle, bu ortamların insanlara kendilerini "önemliymiş gibi" hissettirmeleriydi. bir nevi özgüven pompası yani. ama çok gerizekalı değilsen insanların senin "herkeşlere ne kadar sosyal olduğumu göstermem lazım" triplerinden sıkıldığını da biliyor olman lazım artık. hele ki bir de "ne ekşınlı hayatım var be" tadında yorumlarını da eksik etmiyorsan..

    misal bir yere eğlenmeye mi gitti arkadaşlarıyla bu, çaaaaat "kopmacaaa - tuğçe is @bilmemneresi w/43 others". vay anam vay.. biz evde arka sokaklar izlerken tuğçe kopuyor, seratoninin dibine vuruyor.. onu da geçtim, yemin ediyorum facebook'da kendisiyle birlikte 23-24 kişiyi tagleyeni gördüm. iş için bir mail istesen 3 gün sonra cevap döner ama...

    daha acayibiyle metrobüste karşılaştım. 200 kişi yekpare halde yolculuk ediyoruz, ben orada nefes almak için son çırpınışlarımı yaparken, köprüye geldiğimiz an 3-4 kişinin birden telefonlarına saldırıp check-in yaptıklarına şahit oldum. zannedersin köprünün üstünde parti veriyoruz anasını satayım. ulan metrobüstesin be kıçımın kenarı, millet dayıyor sana o esnada, sen gidip "kıtalar arası yolculuk eki eki - buğracan is @boğaziçi köprüsü w/299 others"

  • + neden şaktar?
    - çünkü okunduğu gibi yazılması lazım.
    + neden mönşengıladbah değil.
    - çünkü latin o.
    + peki neden latin olan okunduğu gibi yazılmamalı ya da sadece başka alfabelerden dönüşenler böyle yazılmalı?
    - çünkü biz de latin alfabesi kullanıyoruz.

  • erkek lisesi. çirkin kız bulunmazdı bizim sınıfta, güzel de bulunmazdı. binaenaleyh kız bulunmazdı.

    edit: izmirde bulunan kullanıcı arkadaşların yardımcı olması ümidi ile;

    kan anonsu

  • yine japonya'dan bir güzellik... japonya demiryolları, tek bir öğrenci yolcusu kalan tren hattını kapatma kararını, öğrenci mezun olana kadar ertelemiş...
    ekleme; kapatma kararı istasyonla ilgili ancak o yöre insanı için istasyonun kapanmasıyla hattın anlamı kalmayacak...

  • 'bütün vaktinizi sizi sevmeyen ve asla sevmeyecek adamlara harcıyorsunuz. bu kadar vakti ilime bilime harcasanız evde uygun niteliklerde adam yaratacaksınız zaten'

  • sözlükte yanlış anlaşıldığını gördüğüm kavramlardan biri. asosyallik sanki bir "tercih"miş gibi "insanların özünde ne kadar tiksinç olduğunu görmektir." çizgisinde arabesk, atarlı, ama özünde "lütfen biriniz gelin ve beni insanların aslında iyi olduğuna tekrar inandırın." alt mesajı ile yazılmış entryler ve asosyalliğin ne olup ne olmadığından çok "asosyallik cool mudur değil midir?" sorusuna cevap arayan, bunu bile bir tür self-marketing problemine çevirenler doluşmuş.

    asosyal olmayanların anlayamadığı en önemli kısımlar sanırım şunlar:

    1) asosyallik bir tercih değil.
    2) asosyallik mutlaka insanlara karşı negatif duygular beslemek demek değil.
    3) asosyallik kurtulunması gereken bir özellik değil, zira asosyal için sosyalleşmek önemli bir ihtiyaç değil.

    şimdi mutlu bir asosyal olarak üstteki maddeleri kısaca açayım.

    * * *
    1) asosyallik neden bir tercih değil?

    asosyallik en basit tanımı ile günlük yaşamında insanlarla sosyal etkileşime girme ihtiyacını hissetmemek veya minimal olarak hissetmektir. peki sizce herhangi bir insan günlük yaşamında neye ihtiyacı olup olmadığını, neyi istediğini kendisi mi belirler?

    cevap bariz bir şekilde hayır. schopenhauer'ın da söylediği gibi; "der mensch kann tun was er will; er kann aber nicht wollen was er will." (insan istediğini yapabilir ancak ne istediğini belirleyemez)

    nasıl yazın daha fazla susamak, rock müzik sevmek, brokoliden hoşlanmamak sizin tercihiniz olamıyorsa asosyallik de öyle. hâliyle buradaki "insanlar beni çok kırdı, bundan sonra asosyal olayım." entrylerinin içi boş. ortada çok ciddi bir travma yoksa bu yaklaşım geçerli değil; şayet siz iki dedikodunuzu yaptılar diye, kız-erkek meseleleri gibi basit sebeplerden veya hastanede çiçek göndermediler diye insanlarla etkileşiminizi %90 oranında kesebilen biriyseniz muhtemelen zaten introvert birisinizdir, bunda da genetiğiniz ve çocukluğunuz önemli ölçüde etkilidir. diğer yandan, asosyalliği bir "sitem" aracı hâline getiren kişi ise büyük olasılıkla içten içe sosyalleşmek istiyordur ki bunun yasını tutuyor, tribini atıyordur. asosyal insan asosyal olduğu için sitem etmez zira sitem ederek geri kazanmayı amaçlayacağı bir şey yoktur.

    asosyallik büyük ölçüde introvertlükten doğan bir sonuç olduğundan bunun en basit biyolojik açıklaması da introvertlerin ve extravertlerin stimülantlara karşı geliştirdikleri reaktivite seviyelerindeki varyasyonlardır. daha kolay uyarılan çocukların yalnızlığa yönelme olasılıkları da daha yüksek olabilir. bu konuda daha önce de yazmıştım: (bkz: introvert/@highpriestess)

    2) asosyallik neden mutlaka insanlara karşı negatif duygular beslemek demek değil?

    burada asosyal olduğunu iddia edenlerin çoğu diğer insanları gömmüş. insanlar şöyle kötü, insanlar böyle bilmem ne edebiyatları yapılmış hep. bu kişilerin çoğu antisosyal tandanslarını asosyallikle karıştırıyor.

    normal koşullarda, bir platformda asosyallerin asosyalliğe dair yazdıklarına baktığımızda gördüğümüz şey agresyon olmamalıdır. burada asosyal olduğunu zannedenlerin ekseriyetinin asosyal olmadığından ve başka problemleri olduğundan ne yazık ki eminim. asosyal insanın başkalarına karşı aktif düşmanlığı veya saldırganlığı olması için bir neden yoktur. asosyallikte nötral bir tavır, sosyalleşmeye karşı ilgi eksikliği ve umursamazlık gözlemlenir daha çok.

    elbette insanları sevmemiz gerekmiyor. itiraf edeyim, ben de bir asosyal olarak insanları sevmiyorum. lâkin sevmemek sadece sevmemektir, bir negativite belirtmez özünde. sevmemek kayıtsızlıktan ibarettir. eve gelirsiniz ve dışarıdaki herkesi unutursunuz. kendi dünyanızda kaybolur gidersiniz.

    benim bu başlık altında gördüğüm ağırlıklı tavır ise bu değil, sevmemenin çok ötesine geçen bir öfke. sosyalleşmeye karşı ilgi eksikliği olan birinin diğer insanlara bu düzeyde öfkelenmesi pek tutarlı değil. bu aslında sosyalleşmeye yönelik ilgi eksikliğinin tam aksine, sosyalleşmek isteyip insanlarda aradığını bulamamış olmanın getirdiği bir hayal kırıklığının indikatörü.

    3) asosyallik neden kurtulunması gereken bir nitelik değil?

    öncelikle asosyalseniz bu özelliğinizden kurtulmanız zordur. burada anlaşılamayan nokta şu: davet edildiğiniz her partiye gitmek sizi gerçek anlamda bir "sosyal kelebek" yapmaz.

    şahsi tecrübemden bahsedeyim: evet aylarca aralıksız her hafta ağır partilediğim dönemler oldu hayatımda. ancak sosyal olmadığımı içten içe biliyordum çünkü gittiğim her partide diğer insanlara kıyasla çok daha kısıtlı bir süre dayanabiliyordum. yalnız kalmak isteyip terasa, balkona çıkıyor veya içkinin suyunu çıkarıp şezlonglarda uyuyakalıyordum ya da gecenin geri kalanını içimden topuklu ayakkabının bileğimde açtığı yaraya küfrederek geçiriyordum. çünkü her ne kadar sosyal bir ortamda olursam olayım sosyalleşme eylemi özünde ilgimi o kadar çekmiyordu.

    eğer siz de böyle biriyseniz, sizin de beyniniz muhtemelen asosyal olmanız için hard-wired hâldedir, dış uyaranlara ne kadar tepki vereceğinizi belirleyen değişkenler orada saat mekanizması gibi tıkır tıkır işleyip tahammülünüzün eşiğini de belirliyordur. bu da partiden partiye koşmakla, cafedeki muhabbetlere katlanmaya kendini zorlamakla kolayca değişecek bir nitelik değildir.

    şimdi gelelim " değiştirebilecek olsaydınız, asosyalliğinizi değiştirmeye değer miydi?" kısmına.

    asosyalliğin de sosyalliğin de kendisine göre avantajları ve dezavantajları vardır.

    sosyal biri yeni deneyimler ve kişisel gelişim için fırsatlarını büyük ölçüde sosyal faaliyetlerde bulunarak, networking ile yaratır. bu durum kişinin kariyerinde ilerlemesini kolaylaştırabilir. gelgelelim sosyal faaliyetlerde bulunmak, duygusal olarak zorlayıcı olabilecek olumsuz sosyal deneyimler ve dramalar yaşama riskini de yükseltir. aynı zamanda sınırlar iyi çizilmezse sosyal normlara ve beklentilere uyma baskısı da kendisini daha fazla gösterebilir.

    buna karşılık asosyal kişi benliğini tanıma sürecini ve kişisel gelişim için zamanını kendisiyle geçirir. asosyal insan sıkılmamak için üretkenliğini ve yaratıcılığını artırabilen kişisel projelere ve ilgi alanlarına yönelir. hâliyle yalnızlığın ve bağımsızlığın entelektüel gelişime katkıda bulunan ve stresi azaltan bir yönü olabilir. ancak profesyonel yaşamda network yetersizliği sorun teşkil edebilir veya kişi işin dozunu kaçırıp çevresinden çok izole olduysa acil durumlarda destek alabileceği birileri de kalmamış olabilir. (ben de gecenin 3'ünde hastanelik olduğumda kimseye söylemeden kendim gidiyorum çünkü senede 1-2 defa zor duruma düşeceğim diye her hafta birkaç kez ortamlara akıp kendime işkence etmeyi beynim irrasyonel bir takas olarak kodlamış durumda)

    dolayısıyla "asosyal olmak mı iyi, sosyal olmak mı iyi?" sorusunun objektif bir yanıtı yoktur özünde. birinin dezavantajlarından kurtulsanız diğerinin dezavantajları ile uğraşırsınız. bunları salt iyi veya kötüymüş gibi düşünüp tedavi edilmesi gereken bir şeymiş gibi tanımlamak yanlıştır. zaten herkesin biyolojik olarak programlı olduğu ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçların düzeyi de farklıdır. binaenaleyh herkes kendisi için optimal olan yol ne ise ona yönelmeye eğilimli iken bu yönelimlere gereğinden fazla anlam yükleyip, muhyiddin abdal modunda "insan insan derler idi insan nedir şimdi bildim." diye söylenmeye de pek lüzum yoktur.

  • sovyet sinemacı lev kuleshov'un adını taşıyan deney. deneyde birbiriyle ilgisiz çekimleri montajlayarak izleyicide bunların bir bütün olduğu izlenimini elde etmeye çalışmıştır kuleshov. örneğin 1918’de ivan mozhukhin adlı dönemin ünlü oyuncusunu oyuncak ayı, bir kase çorba vs gibi görüntülerle yan yana getirince kuleshov, bu görüntülerin farklı ifadeler meydana getirdiğini, oyuncunun aslında aynı olan yüz ifadesinin onun bu objelere olan duygusal tepkisini veriyormuş gibi göründüğünü fark etmiştir.

    (bkz: montaj)
    (bkz: sergei eisenstein)
    (bkz: pudovkin)

  • galatasaray, o sezon ankaragücü'nü istanbul'da 3-0, ankara'da, ligin son maçında 8-0 yendi.
    11 gol attı, hiç gol yemedi.
    averajla şampiyon oldu...
    beşiktaşlılar'a göre, 'şaibeli şampiyon' oldu.
    * * *
    beşiktaş, o sezon ankaragücü'nü istanbul'da 4-0, ankara'da, ligin bitimine haftalar kala 6-0 yendi.
    10 gol attı, hiç gol yemedi.
    averajla ikinci oldu...
    yine beşiktaşlılar'a göre, 'şerefli ikinci' oldu.
    * * *
    o sezon, son maçlardan önceki tabloya bakalım:
    galatasaray'ın attığı 66, yediği 21, averajı 45...
    beşiktaş'ın attığı 65, yediği 22, averajı ise 43...
    galatasaray'ın hem 2 gol artı averajı, hem de gol fazlası avantajı vardı.
    son maçlarda, galatasaray ankaragücü'ne 2 fark yapsa, beşiktaş'ın gençlerbirliği'ne 5 fark yapması gerekiyordu.
    yani averaja ihtiyacı olan beşiktaş'tı.

    yazarin editi: gercekler neden kotulenir? gercekler kotulenerek saklanabilir mi?