hesabın var mı? giriş yap

  • nüans kelimesi fark demek olmadığından, bu ifadenin kullanımı her zaman anlatım bozukluğu olmayabilir.

    nüans, iki kavram arasındaki ince fark, ayrım demektir. yani orada bir nükte, bir incelik vardır. oysaki fark, ince olmakla kayıtlanmaksızın "ayrım" demektir.

    örneğin siyahla beyaz arasında bir nüans vardır denmez, fark var denir. ancak biri beyaz, biri krem rengi olan iki nesneden bahsediyorsak, "hayır, renkleri aynı değil, orada bir nüans var" denebilir.

    bu durumda, gerçekten bilinçli bir şekilde, özel bir hâlden, mesela nüanslar arası fark gibi bir durumdan bahsetmek üzere "nüans farkı" ifadesini kullanan biri, anlatım bozukluğuna sapmamış olabilir. ancak günümüzde bu şekilde kullanan pek olmadığı için, duyduklarımızın yüzde 99,9'unun yanlış veya gereksiz kullanım olduğunu söyleyebiliriz.

  • ister ağlasınlar ister masaya çıkıp tepinsinler, hiçbirine hakkım helâl değil.

    her şey olup bittikten sonra pişmanlığın fayda etmeyeceğini öğrenmesi gereken bir teyzenin sözleri. size bunları zamanında 2010 ve 2017 referandumlarımda, genel ve yerel seçimlerde anlatmaya çalıştık ama her seferinde vatan haini olduk!

    edit: tanım

  • hank williams, marty robbins, johnny cash'li classic country müzik, rock müziğe boyun eğip piyasadaki popülaritesini yitirdikten sonra oldschool abilerimizin icra ettiği bu taşra müziği artık yaşlı işine dönmüştü. güneyli kimliğiyle gurur duyan, biz hâlâ buradayız diyen, southern soul akımının inatçı hard workerları ne gitarı bırakmış elinden, ne de country'yi bırakmış dilinden. yalnızca zamana biraz adapte olmak babında country müziğe zenci babaların işi jazz, blues ve rock and roll öğeleri eklemişler. aslında bu classic country müzisyenlerinin karşı çıktığı bir durumdu. zira özellikle davul afro-amerikan (political correctness was here) kültürünün bir parçası olduğu için kasten reddediliyordu. hank williams, jonny cash, marty robbins, the carter family, jimmy rodgers gibi erken ve orta dönem sanatçıları davullu ritim yerine gitarlı vals ritmini kullanıyordu. zamanla country müzik, blues ve rock and roll'un piyasayı domine ettiği dönemde gömlek değiştirip artık shotgunla birini vuran, hapisteki anılarını anlatan, yoksulluğu betimleyen, amerikalılığı öven, tanrıya ve isa'ya ilahiler yakaran bir müzik olmaktan çıktı. içindeki taşralıyı öldürmemiş ancak texas'ın, alabama'nın, oklahoma'nın, nashville'in tozlu yolları ve duman altı barlarını anlatan, içine aşktan, aileden, hayattan, geçmişten, hayallerden, umutlardan öğelerle daha mutlu, daha duygusal, belki biraz hüzünlü yeni dönem country ortaya çıktı. loretta lynn, waylon jennings, don williams, allman brothers band gibi isimler country'yi diri tutmaya çalışmış olsa da 90'larda piyasadan iyice silinmiş, üstündeki ölü toprağı atamamış ve artık rağbet görmeyen bir müziğe dönüşmüştü. tabii ki bunun en önemli nedenlerinden biri de politika. ikinci dünya savaşından vietnam'a, soğuk savaştan sovyet tehlikesinin bitişine kadar büyük bir korkuya ve kutuplaşmaya mahkum edilen amerikan toplumu bu ahval ve şerait içerisinde dinleyeceği müziğini de seçmek zorundaydı. konfederasyon bayrağı country müziği çoktan terk etmiş, country güneyli işi olmaktan çok uzaklaşmış, pop müzik batağına saplanmış, korkunç bir hakarete uğramıştı. ancak country müziğin o keman gibi uzun uzun dalgalanan hülyalı gitar tınılarına tav olan birtakım müzisyenler o tınıları psychedelic bir rüyaya dönüştürdüler. paisley underground, americana, dream pop tam da country'nin fişinin çekildiği erken dönem 90'larda çiçek gibi bir bir açıp özlem gidermeye geldi.

    bu uzun girizgâhtan sonra asıl anlatmak istediğim meseleye başlayalım. country'nin bu uzun ömrünün gölgesinde sessiz sedasız ancak dikkate şayan birtakım isimler özellikle vietnam savaşı'nın yarattığı yıkımın gölgesinde nispeten daha farklı konularda country müzik icra etmiş. öylesine tatlı, öylesine hoş ki bu abiler, ablalar arkada çalıp dursa ne güzel çalıyor ya dersiniz, kulak verip dinlerseniz protest sözler, peri masalları, pastoral betimlemeler, dağlar, ormanlar, nehirler neler neler... o kadar çok isim var ki, sığdıramam buraya. derli toplu bir listem de olmadığı için işte hepsi burada da diyemiyorum. ancak alt-country isminde classic country müziğe alternatif, içerisinde yeni dönem pek çok güzide sanatçı ve parçanın da olduğu dev bir spotify playlisti paylaşabilirim. bu listenin içerisinde sadece kıyıda köşede kalmış eski alternative country şarkılar yok, aynı zamanda the white buffalo, cowboy junkies, mazzy star, yo la tengo gibi tanıdık isimler de var. bir de wayne hancock gibi hank williams'ı mezarından kaldırıp sahneye çıkaran honky tonk erbabı isimler, colter wall gibi amerikalılığı amerikalılardan daha güzel anlatan ağzı viski kokan tok sesli kovboy kardeşlerimiz ve sera cahoone gibi amerika'nın uçsuz bucaksız dağlarına, kanyonlarına, nehirlerine, vadilerine, patikalarına, çöllerine, ormanlarına aşık trekking sever yanaklarından öpülesi singer-songwriterlar da var.

  • aslında özgüven eksikliğinin en kötü yanı kendini kötü görmek değil, diğer herkesi mükemmel görmektir. en boktan, en saçma insan bile size göre sizden iyidir.

  • şanlı türk ordusunun korkusuz askerlerinin kaybettiği prestij kadar hiçbir şey değer kaybetmemiştir bu ülkede.

  • `reisçi almancılarla türkiye'de yaşayan laik türklerin nüfus mübadelesi` şeklinde olacaktı karakter sınırına takıldı.

    almancı dediysem, tanım olarak söyledim. hollanda, fransa, belçika'daki reisçiler de bu tanıma dahil.

    fikir çok basit. adamlar türkiye özlemi ile yanıp tutuşuyor, ee zaten rte hastası bunlar, adam yol yaptı bi kere, ayrıca adam dünya lideri. alıyoruz bu reisçi topluluğu, türkiye'ye getiriyoruz. türkiye'den de kafası çalışan ama bulunduğu sosyal/siyasi ortamdan artık bıkmış ne kadar kişi varsa avrupa'ya taşıyoruz.

    almanya zaten bunu direk kabul eder. reisçi almancıların çoğu almanya'nın istediği entegre topluluk değil, çoğu kalifiye değil. rte de bunu direkt hoş karşılar. milyonlarca sevdalısı geliyor lan, ayrıca pis laiklerden kurtuluyor. türkiye'deki laik-kalifiye kesim de bunu hemen kabul eder.

    ama ortada bir tek tepkisinden emin olamadığım avrupa'daki reisçiler var. lafa gelince hepsi türkiye ve erdoğan sevdalısı ama hepsi avrupa'da yaşamaya devam ediyor. samimiyetsiz bir durum var yani.

    onları da ikna edebilirseniz oldu bu iş.

    mali/ekonomik kısımları ile de başka arkadaş ilgilensin onu da ben mi yapacağım?

    not: almanya'da yaşayan reisçi olmayan bir türk

    debe editi: (bkz: elmalık ortaokulu kitap kampanyası)
    debe editi 2: (bkz: oyuncaklar otostopta)

  • + ya bu elbiseye o kadar para verip aldım ama küçük geliyor bana. fermuarı kapanmıyor! kıçım başım gözüküyor. oysa ne hayallerim vardı....
    - senin hayallerinin bittiği yerde benimkiler başladı...

  • şaka değil. komik değil zaten. daha önceden özelleştirilen ido'nun yabancı ortağı souter ınvestments türkiye'yi dava etmeye hazırlanıyormuş. çünkü özelleştirme yapılırken onlara da bir garanti verilmiş(!).

    demişiz ki biz bu adamlara, "biz bu köprünün ücretini 42 dolar olarak belirledik. bunun altına düşmeyeceğiz. yani sana bir etkisi olmayacak, çünkü kimse o parayı verip bu köprüyü kullanmaz. sana da bunu ihalede garanti ediyoruz, merak etme."

    osmangazi köprüsü içinde yapan firmaya bir güvence vermişiz. kimse kullanmıyor, ama parayı ödememiz lazım. kur da yükseldi. ne yapacağız? bari günde 5-10 kişi daha fazla kullansın diye indirim yapmışız. ne olmuş, 121 tl olması gereken ücret, 64 tl'ye düşmüş. ido'dan daha fazla. ido ne yapmış? "sen bana bunun garantisini verdin, bu indirimi yapman suçtur" diyerek bizi washington'da ki mahkemeye veriyormuş.

    yani ne olursa olsun biz kaybediyormuşuz. ordu'da oturan ve belki bu köprüyü de, ido'yu da hayatı boyunca hiç kullanmayacak hikmet amca kaybediyormuş. çoğ güzel projeğ. megağğğğ proje.

    haber linki