hesabın var mı? giriş yap

  • efem bu tipler bakkalı arayıp pirinç varmı diye soracak olsalar,önce ben avukat buyum, ben doktor kemalim, ben profesör moronum çabuk yanıt ver baskısı kurmaya çalışırlar. gereksizdirler.

    -danyal markettt.. dinliyorum
    -market mi? evet ben doktor baturum, kaşar var mı?
    -doktor mu?
    -evet doktor batur önalp iç hastalıkları mütehasısı
    -kardiolog mu yani?
    -onu da kapsar ama uzmanı değilim..
    -neden doktor bey kalp de içimizde bir organ..
    -o uzmanlık ister.. aslında benim hanım kardiolog..bilgilerinden oldukça yararlanıyorum..
    -çok şanlısınız doktor vakur bey..
    -vakur değil doktor batur..
    -ooo çok özür dilerim doktor batur bey..
    -neyse önemli değil iyigünler bakkal..
    -iyi günler efem..

  • bir gün kürt yolda yürüyormuş
    tartışan 2 çocuk görüp yanlarına yaklaşmış ve sormuş; "niye kavga ediyirsiniz çöcüklar?"

    çocuklar da "paralarımızı birleştirip tost aldık ama hangimizin ilk ısırığı alacağına karar veremiyoruz" demişler. kürtte kaş altından gülmüş, tostu çocukların elinden almış, ikiye bölmüş ve gülümseyerek birden arkasına dönüp kaçarak tostu eşşeğiyle birlikte yemiş.

  • rezalet puanım 10000/10.

    net sözlükte okuduğum en büyük rezalet.

    umarım adalet* yerini bulur. gündemde kalması gereken rezalet

  • ülke gündemini, belirli bir süre boyunca meşgul etmiş, esasen çapının, bazen ise gerçekliğinin nerelere uzandığı bilinmeyen olaylardır.

    şarbon: biyolojik savaş yöntemlerinden biri olarak addedilmişti. insanların, kapalı zarflar içinde, kapılarına şarbonlu mektuplar bırakıldığı iddia edilmişti. ana haber bülteninde günlerce konuşuldu bu durum. insanlar tedirgindi.

    deli dana: orijinali bovin spongiform ensefalopati olan salgın hastalık. özellikle tedavisinin olmaması ve bir anda, türkiye'de infial yaratacak düzeyde, yaygınlaştığının duyurulması, insanları, et yeme noktasında paranoyak hale getirmişti. sığırların kulağına sağlıklıdır manasında onay küpesi takmak bu haberlerden sonra yaygınlaşmıştır.

    van gölü canavarı: bir dönem, ana haber bültenlerinin vazgeçilmezi olmuş fantastik yaratık. zırt pırt birileri bu canavarı gördüğünü iddia ediyordu. gazetelerde düzenli olarak haberi yapılıyor, van gölü'nden geçimini sağlayanlara uyarılar yapılıyordu. iş o kadar ciddiye vardırıldı ki, iyi tirajlı gazetelerimizde bu canavarın sözümona fotoğrafları yayınlanıyor, reha muhtar konunun üzerine gidiyor, hatta birtakım denizaltı araştırma organizasyonları çağırılıp, işin aslı öğrenilmeye çalışılıyordu.

    kuş gribi: tavuk piyasasının dibine vurmasına neden olmuş bir olaydı. ülke çapında kafes hayvanları itlaf edildi. hastalığın mevcut olarak nasıl bir yüzdeye sahip olduğu belirlenemedi ama infial yaratmaya ve tavukçuluğun dibe vurmasına yetti. tabii sonra sektörün bu kolunu kalkındırmak için bir çok kamu spotu benzeri reklamlar ve yayınlar yapıldı.

    domuz gribi: türkiye'de temizlik paranoyasını başlatan ve antibakteriyel sabunların piyasaya girmesine neden olan olaydı. tüm bir ülkede, okullarda el yıkama zili projeleri bile düzenlenmişti.

    medyum, büyücü, falcı, bonus olarak mesih: 80 döneminin politize olmuş, ideal arayan toplumu, artık iyice apolitik olmuş fakat gitgide bu toplumda paranoya ve paranormallik baş göstermeye başlamıştı. bu dönemi, tv'lerde,çivici katil'in filan gösterildiği sıcağı sıcağına, cam yiyen adamın gösterildiği ister inan ister inanma ve ne bileyim gözünden metrelerce iplik çıkaran çocuğun gösterildiği teksoy görevde ile birlikte anmak gerekir.

    işte bu dönem toplum olarak psikolojimizi bozdu. manyak olduk resmen. medyumların düellosu olurdu televizyonlarda. insanlar bu tarz paranormal olaylara büyük ehemmiyet veriyordu. bu tarz insanlara güveniyorlardı sanırım. ama yine de keto, memiş'in ters yumruğunu önceden göremedi. insanlar bütün gün işlerinde güçlerinde yorulduktan sonra, prime time'da işte bunları izliyordu. ulan teksoy'un a4 kağıdının altına çakmağı yakarak, a4 kağıdında cinlerin suretinin oluştuğunu iddia ettiği bir adamı bile gördüm; cin çarpan bir ailenin görüntüleri filan vardı.

    bu dönemin sonunu ise reha muhtar, hasan mezarcı'yı video konferans ortamında konuk ettiği programda sonlandırmıştır: "yahu adama soruları soramadık; asasıyla beraber uçtuuu gitttiii. evet, tarkan ve askerlik haberiyle devam ediyoruz"...

  • hazırlık sınıfı ingilizce dersinde aynen yaşanmıştır.
    sınıfta uğultulu bir ortam vardır. hoca, yanındakiyle konuşan ve dersten bihaber olan arkadaşı kızgın bir şekilde kaldırarak başlar sormaya

    + bla bla blaa... good idea or not ?

    - ..... ? ? ?

    + ( hoca daha bi' sinirle tekrar sorar parçayla ilgili sorusunu ) bla bla bla... ok or not ?

    - ...? ... ?

    + ( hoca dişlerini sıkarak ve tane tane ) okey ... or ... not ... ??

    - (ve arkadaş bir cevap vermesinin zorunluluğunu dibine kadar hissederek o tarihi cevabı verir ) or.

  • hikayesinin şu şekilde olduğunu düşündüğüm video:

    yılmaz: paylaşılamyan erkek
    ayşe: yılmaza yanık
    yılmazın gacesi: eski gacesi olmuştur
    sibel: yılmazın gacesinin kankası
    suzi: fitneci, kameraman
    şuküfe(şükriye): zamansız gelen çağrının sahibi

    yılmaz gacesinden ayrılmış ve ayşe ile konuşmaya, görüşmeye başlamıştır. gace bunu öğrenir ve soluğu can dostu sibelde alır. sibele ağlar, zırlar. genç yaşına aldırış etmeden kendini içkiye verir. sibel kankasının acısına karşı duyarsız kalamaz.sibel kankasının içine düştüğü buhrandan ayşeyi sorumlu tutmaktadır. yanına fitneci suziyi de alarak ayşeyi bir köşede sıkıştırır. ayşe o gün sibel ve suzi tarafından yeterince korkutulur. ayşe yılmazla, sibelle, suziyle bir daha uğraşmaması ve gözlük takması konusunda fazlasıyla uyarılmıştır. hatta akıllı durursa sibel tarafından korunacağı da taahhüt edilmiştir. aradan zaman geçmiş, yaz bitmiş ve kış gelmiştir. ancak gel gör ki ayşe tüm olanları unutmuş ve yılmazla görüşmüştür. bunu haber alan sibel, suzi ve yılmazın eski gacesi akıllanmayan ayşeye bir ders vermek için o gün kaydettikleri videoyu ocak 2009 itibariyle internet ortamında paylaşıma açmıştır.

    peki tüm bunlar kimden ötürüdür? kimden ötürü yaşanmıştır?

    söz konusu videoyu çok karışık ve çok karşıt hislerle defalarca izlememin sonucunda tüm bunların suziden ötürü olduğu kanaatine vardım. ortada bir aldatma yoktur. yılmaz gacesinden ayrılmıştır. bunun akabinde ayşe ile görüşmeye başlamıştır. tahminime göre, yılmazın eski gacesi sibele ağlarken suzi de oradadır.suzi bu iki kankanın arasında varlık gösterebilmek için olaya müdahale etmek ister, suçluyu bulur ve cezasını keser. suzi fitnecidir. zaten suzinin tüm olanları kayda alırken sibeli gazlayan sözleri gözden kaçmamaktadır.

    bu arada bu videoyu her ne kadar kendim defalarca izlemiş olsam da karışık hislerimin bazılarının etkisi ile fazla yayılmamasını temenni ettiğimi de belirtmeliyim.

  • birkaç ay önce r4bia diye dalga geçiyorduk, simdi r4bia olsa “dolar dip yaparken sesi cikmayan eksici” derler bizle dalga geçerler.

    griz mriz yoh, ehonomi çoh eyi.

  • basit bir çözümü olmayan ve son kalan yağların depolandığı bölgedir kendileri.

    tek çaresi şekerden uzak durmak, kaliteli karbonhidrat tüketmek ve spordur. başka bir imkan yoktur.

    edit: soranlar oluyor ufak ipuçları vericem. bu arada yazmak lazım; her zaman profesyonellerle çalışmak gerekir. yazılanların tamamı herhangi bir sağlık sorunu olmayan insanlar için geçerli olan tavsiyelerdir. bir diyetisyen gerektiğinde spor hocası veya doktora danışılmalı. bu kadar beğeni alacağını düşünmemiştim. daha müsait bir zamanda uzun ve detaylı bir şekilde bildiklerimi ve tecrübe ettiklerimi aktarmaya çalışıcam siz sevgili suserlere. (bkz: kilo verirken bilinmesi gerekenler)

    bol su. sabahları ilk iş koyu bir fincan kahve (içerisine hindistan cevizi yağı koyulursa yağ yakımını kuvvetlendirir). kaliteli yağ (avokado, ceviz, badem, omega 3, hindistan cevizi vs.) ve kaliteli karbonhidrat (yulaf, kinoa, tam tahıllı ürünler, muz, meksika fasulyesi, bezelye, bütün yeşil sebzeler.) .

    eğer yağ yakımı istiyorsanız liss cardio yapmanızı tavsiye ederim. yani düşük ama düzenli yoğunlukta kardiyo olarak çevrilebilir. 1 saatlik koşu temposundan bir tık yavaş yürüyüşler. dikkat edin koşu demiyorum. bunun nedeni yoğun egzersizlerde vücut öncelikle hızlı yakabileceği şekere yüklenir. yavaş ve rutin egzersizlerde ise önce depolarındaki yağı kullanır. yağ yakımı 25 dk.sonra başladığını göz önünde bulundurarak bunun üzerine koyduğunuz her dakika size yağ yakımı olarak döner. kendinizi aç bırakmayın aksine düzenli beslenmeye çalışın ve vücudu bu beslenmeye alıştırın. sonrasında ihtiyaç duydukça 1-2 kaşık daha az yiyerek kalorinizi azaltın.

    edit2: protein tarafını yazmamışım. ben ağırlıkla uğraştığım için bu tarafını es geçmişim. vücut ağırlığınızın 1 ila 1,2 katını geçmeyin. 80 kilo biri için 100 gr protein alımı yeterlidir. ayrıca et ne eti olursa olsun eti et olarak tüketin. örnek kırmızı et yiyecekseniz adana kebap değil biftek tercih edin ya da en kötü köfte yiyin. döner gibi yağlı gıdalardan uzak durun. kendi yemeğinizi kendiniz yapmayı öğrenin. böylece yemeğinizi yerken kontrolü elinizde hissedeceksiniz.

    edit3: konu uzuyor git gide ama çok söyleyen olduğu için şunu belirtmek lazım mekik gibi bölgesel hareketler bölgesel yağlanmayı azaltmaz. sadece o bölgedeki kas yoğunluğunu arttırır ve kaslarınızın daha görünür olmasını sağlar. örnek vermek gerekirse tüm gün boyunca herkes bacaklarının üzerinde hareket ediyor ama bu yağlanmasına engel olmuyor. fakat daha fazla kas = daha fazla enerji ihtiyacı = daha fazla kalori yakımı demektir.

    edit4: liss cardio video eklendi. 2:10 dan sonrasına bakabilirsiniz.

    edit5: size bir bilgi daha veriyim. vücudunuz bunca yıldır şekeri yakarak enerji üretmeye fazlasını yağ olarak depolamaya alıştı. bunu değiştirmeniz için yapmanız gereken vücuda şeker girişini tamamen durdurmalısınız. buna süt, meyve, nişastalı her türlü gıda (patates, havuç dahil) ve özellikle alkol dahil. yerine ne koyucaz diyeceksiniz. işte asıl olay şimdi başlıyor. vücut yine kolay olan yolu seçerek kaslara yönelmeye başlayacaktır. bu noktada vücudunuza günlük 50 gr. aşmayacak şekilde kompleks karbonhidrat, bol miktarda su, kaliteli yağ ve protein almanız gerekiyor. saçma geliyor biliyorum ama vücut yüksek oranda kaliteli yağın fazla miktarda alınması ile yağı depolamak yerine yakmayı öğreniyor. nasıl olsa sürekli vücuda yağ alımı var bunu depolamama gerek yok diyor.ilk 15 gün çok önemli. baş ağrısı ve halsizlik başlayacaktır. ağız kokunuz değişecektir. halsizlik ve baş ağrısı geçtikten sonra kendinizi sabahları çok daha dinç hissetmeye başlayacaksınız. işte bundan sonra şeker almadığınız her an vücut daha fazla yağ yakacak. bunu kahve, hindistan cevizi yağı, sporla iyice arttırabilirsiniz. 1-2 aydan sonra az miktardaki basit şekeri kabul edebiliriz. ama aldığınız her şeker yakılana kadar yağ yakımı duracaktır. bu söylediğim beslenme metodu böbrekleri yorar o sebeple en az 2,5- 3 lt su tüketmek ve rutin yürüyüşlere desteklemek gerekir. bu sistemin işe yarayıp yaramadığını soranlar oluyor. bu sistem bir beslenme düzeni değildir ve uzun süre yapılmamalıdır. ben bu rutinle 5,5 ayda 29 kilo verdim. sonrasında istediğiniz bir beslenme düzenine geçmenizi tavsiye ederim.

  • --- spoiler ---

    "ne mal bıraksın, ne mülk bıraksın, hepsini değeri varken, hepsini satsın gitsin"

    --- spoiler ---

    kime satalım hocam? ölmesini istediğimiz birisine mi?

  • bugün sabah aklıma gelip hayata geçirdiğim uygulama. 3 arkadaşıma meydan okuduktan sonra 1 semaver dolusu kaynar vaziyetteki çayı kafamdan aşağı döktüm. bu iletiyi özel güngören hastanesinden bir hemşireye yazdırıyorum, meydan okuduğum arkadaşlarımın telefonu kapalı, gözlerim ellerime aktı ekşiciler. ellerime aktı.