hesabın var mı? giriş yap

  • dün gece maruz kaldığım dizi. yamaç karakterinin mükemmelliği bende mide bulandırması uyandırdı resmen.

    pros:
    + yakışıklı
    + karizma ismi var
    + esprili
    + başarılı bir kimyager
    + istanbul'da bahçeli evde oturuyor
    + müzisyen ve sahneye çıkıyor
    + erkin koray'in kankası (yaşıyor mu lan adam?) ve onun gitarına sahip
    + bir kerede altı aylık kirayı çıkarıp sayabiliyor
    + herkesle çok iyi diyaloğu var
    + gamer
    + delikanlı, yeri geldiğinde gözü kara
    + şövalye
    + güzel sevisiyor
    + özel uçakla gezmeler falan
    + fluent fransızca
    + bu özelliklere rağmen yalnız (en azından kalbi)
    + prens (mafya ailesi veliahtı)

    affedersin erkek halimle ben bile hayır demem bu adama.

    kızın özellikleri ne?

    - güzel
    - kedi seviyor

    hass

  • insanı düşününce, hayretten hayrete koşturan bir akciğer mucizesi!

    hohlamada da püflemede de akciğere giren havanın, hohlarken ısınıyor olmasını mantık hafzala alırken, üfelerken nasıl oluyor da o hava ısınmıyor muazzam bişey!

    bu entrimle asrın tespitini bile yapmış olabilirim. tarihe not düşülsün.

    (bkz: ameliyatlı yerime çok vurmazsanız müteşekkir olurum)

  • ben de bu güruhun yılmaz savunucularındanım. ancak şahsen ben de'ler ve ki'lerin yazılışına göre karşımdakinin zekasını, eğitimini ve sosyokültürel yapısını %80 oranında çıkarabildiğim için üstlerine gitmiyorum, bırakalım öyle yazsınlar, biz de boş beleş adamlarla muhattap olmayalım.

    bende ki izlenimide böyle işte, ne yapalım.*

  • fanatizmden uzak çerçevede değerlendirilmesi gereken sorun. zaten sadece fenerbahçe değil ülkemizin çoğu basketbol takımı neredeyse türk oynatmıyor. fenerbahçeli arkadaşların bu kadar saldırmasına gerek yok. hatta takımın başardığı şey genç dimağları basketbola kazandıracak, oyunu sevdirecek hatta belki yeni jenerasyonların çıkmasına yol açacak kadar büyük. şimdi sadece fenerbahçe değil tek tek bütün tepeye oynayan takımlarımıza bakalım. biraz uzun olabilir ama akıcı olacağıma söz veriyorum sayın okurlar.

    fenerbahçe : en önde gelen türk oyuncusu euroleague'de çok fazla zaman bulamayan, final four'da dakika bile almamış olan melih mahmutoğlu. ardından
    barış hersek, berk uğurlu ve egehan arna gelmekte. bu 3 oyuncu fiilen bitmiş maçların son dakikaları ve kolay lig maçları dışında pek süre almıyorlar.

    anadolu efes : cedi osman rotasyonun ana parçalarından. bir go-to-guy olmasa da euroleague'de çoğu maça ilk 5 başlayıp 20-25 dk süre alıyor. ek olarak doğuş balbay da pek fazla olmasa da euroleague'de sezon sonuna doğru çift haneli dakikalar gördü.

    galatasaray odeabank : sinan güler takımın en önemli oyuncusu. onun dışında da maç başı 8-12 dk süre alan göksenin köksal rotasyonda yer buluyor. genç oyuncu ege arar euroleague'de takımın işi fiilen bittikten sonra süre buldu ancak düzenli forma giyen bir oyuncu değil. emir preldzic de sezon ortası sakatlık geçirdi ve pek düzenli forma giyemedi.

    darüşşafaka doğuş : neredeyse bütün veteranların toplandığı takım. oğuz savaş'tan tut ender arslan'a kadar uzanan bir türk listesi var. ancak düzenli süre alan oyuncu sayısı sadece iki. ikisi de maç başı 10-20 dk arası tamamlayıcı rolde süre alıyorlar. biri birkan batuk diğeri de furkan aldemir. genç oyuncu okben ulubay ligde ve avrupa'da pek süre alamadı.

    banvit : iki ümit veren genç oyuncumuz furkan korkmaz ve tolga geçim dışında rotasyonda türk yok. bu oyuncular da ikinci 5'ten gelip 15-20 dk arası buluyorlar. özellikle furkan'dan büyük bir patlama bekleniyor.

    beşiktaş sompo japan : yine yabancı ağırlıklı bir takım. en çok süre alan türk oyuncular yaklaşık 10-15 dk ile erkan veyseloğlu ve sertaç şanlı. bunun dışında bazı maçlarda birkaç dakikalığına veteran muratcan güler ve bir türlü üst seviyeye çıkamayan kenan sipahi kullanılıyor.

    pınar karşıyaka : maç başı 20 dk'ları gören tek isim muhammed baygül. bazen benchten soner şentürk de katkı vermekte.

    şimdi gördüğümüz üzere durum bu. bu kadar uzun uzun yazdım çünkü bu yazının sığ bir şekilde fenerbahçe düşmanlığı olarak algılanmasını istemiyorum. benim takımımda da (beşiktaş) doğru düzgün türk oynamıyor. hatta buraya yazmadığım ted ankara, istanbul belediye, uşak sportif gibi daha ligin alt seviyesinde bulunan takımlar bile ana rotasyonlarını kimsenin tanımadığı amerikalılarla doldurmuş durumdalar. bu yukarıda yazılan türk oyuncuların da sinan ve cedi dışında neredeyse hepsi üst seviye için yetersiz adamlar. yani sen göksenin ile birkan ile avrupa şampiyonasında iyi bir derece zaten yapamazsın. işte bir para verip aldığımız bobby dixon var. o belki 1-2 maç alırsa alır.

    hadi ligimizde oynamıyor bari dönüp bakalım dışarıya ihraç ettiğimiz kaç oyuncu var. nba'de ömer aşık,ersan ilyasova ve enes kanter oynuyor. 1.isim hastalık kaptı 20 kilo verdi şu an hayalet gibi, 3.sü istanbul'a gelse taşlanarak linç edilir, 2.si de allahtan var yoksa dört numarada oynatacak adamın yok. avrupa'ya ihracımız var mı ? bir tane var. alba berlin'e giden engin atsür. takımın neredeyse her maçında 15-20 dk arası süre almış. onun dışında yok.

    pekii şimdi diğer ülkelerin takımlarına gelelim. mesela dünkü rakip olympiakos. spanoulis, printezis, papanikolau, papapetrou, agravanis, mantzaris yunan oyuncular ve bunların agravanis-papapetrou dışındaki diğer dört isim takımın en önemli adamları... cska'ya bakalım.. khyrapa, kurbanov, kulagin, antonov, fridzon, vorontsevich var. panathinaikos'a bakıyoruz calathes, bourosis, fotsis, pappas ana rotasyon oyuncuları. hatta koçları xavi pascual bir maç ilk 5'te yunan oynatmadı diye kendi taraftarı tarafından ıslıklandı. real ve barça bu sene geçen senelere nazaran daha az ispanyol barındırdılar. ama şöyle bir nba'e bakacak olursak gasol kardeşler, ricky rubio, sergio rodriguez, nikola mirotic, hernangomez, abrines gibi bir sürü adam var. ayrıca real madrid yine de normal sezon mvp'si sergio llull, rudy fernandez ve felipe reyes barındırmakta. barcelona ise lokalde artık yaşlanmış navarro, claver ve bu sezonun çoğunu sakat geçiren pau ribas'tan ibaret.

    daha sırp takımları var. kızılyıldız mesela... lazic, mitrovic, kuzmic, jovic, bjelica, dangubic, simonovic, guduric... hadi bunları geçtim ihraçlarına bakalım.. nikola kalinic ve bogdan bogdanovic... dün maçı kazandıran iki adam. biri kızılyıldız diğeri partizan'dan çıkmış. bunların dışında beşiktaş'ı normal sezonda ikinci yapan adam vladimir stimac . nba'ye bakıyosun nemanja bjelica ve nikola jokic duruyor karşında. hatta cska'ya baktığında milos teodosic var. var oğlu var adamlarda.

    peki bu durumun sebebi sadece kötü niyetli koçlar mı ? hayır efendim kesinlikle değil. sen koça hem bütçe içinde kal, hem takımı başarıya ulaştır diyorsun. bu hedeflere bir de yerli oyuncu oynatmasını eklersen diğer iki hedefle çelişki oluşturuyorsun. peki yerlilerimiz niye bu hedefleri zora sokacak derecede kötü ? işte burasını profesyonel basketbol camiasının içinde olmadığımdan tam bilemiyorum. oyuncu disiplinsizliği, maaş beğenmemeler, kendini geliştirmeye çalışmamalar vesaire hepsi mümkün ama hiçbiri hakkında bilgim olmadığından kesin konuşamam.
    diyebileceğim şey şu ki en azından alt yaş kategorilerinde bu kadar parlayan gençlerimizin a seviye maçlara da bir şekilde entegre edilebilmesi lazım. artık federasyon bir kota mı koyar, gençlere zamanında 78 jenerasyonuna yapıldığı gibi özel ilgi mi uygulanır orası yönetimin takdiri. ama hazır fenerbahçe böyle büyük bir başarı yakalamışken basketbolun insanımıza ve gençlerimize sevdirilip gelecek nesillere aktarılacak bir yapı içerisinde bulunmasının tam sırası, özellikle de basketbolda ülke olarak yüksek profilli ve rekabetçi bir yapı benimseyeceksek.

  • istanbul dışında üniversite okuduğum yıllardı. annem yeni yeni namaz kılmaya başlamış, sabah namazlarına kalkamıyor henüz. bir sabah ben gelip annemi sabah namazına kaldırıyorum. kalkıyor, abdestini alıyor, namazını kılıyor... sonra tekrar uyumak için yatağa yattığında birden fark ediyor; 'iyi de bu çocuk evde değil ki!'. bir titreme alıyor kendisini. sabahın kör vaktinde koştur koştur yan komşuya gidiyor.

    işin ilginç yanı, istanbul'a geldiğimde bana bu olayı anlattı ve hayretler içinde hatırladım ki söz konusu gece ben de rüyamda evdeydim ve annemi uyandırıyordum... şimdi siz bunu okurken çok saçma geliyor biliyorum. hatta bana da saçma geliyor şu an. tek başıma böyle bir şey yaşasam hayatta inanmazdım ama annem de olayın içinde ve olayın şahidi olunca ne desem bilemedim. astral seyahat falan mıdır bilmem ama böyle şeylere inanmayan, bu tür hikayelere gülüp geçen biri olarak nasıl bir anlam vereceğimi de bilemiyorum bu olaya...

    doğaüstüne inanmıyorum ama bir supernatural var.

  • bir tanrı düşünün ki koskoca evreni ve zamanı yaratıyor, içine neredeyse sınırsız sayıda yıldız ve gezegen dolduruyor. türlü fizik kanunları, kimyasal tepkimeler koyuyor. yetmiyor, evrenin kimi bölgelerinde biyolojik faaliyetler yaratıyor ve bunların içinden biri kendini sorgulayabilir hale geliyor. bu tanrı öylesine kudretli ki yukarıda bahsedilen, yarattığı şeylerden sınırsız sayıda tekrar üretebiliyor. yok edebiliyor. üstelik hepsinden münezzeh, yani bu yaratımları kendisinden hiçbir şey eksiltmiyor.

    öyle bir güç.

    ve bu tanrı kendini savunmuyor ancak koskoca evrende, sınırsıza yakın yıldız içerisinde, küçücük bir kayalık gezegende, şans eseri yaşayan bir canlı o tanrının savunulmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyor.

    be arkadaş, bu ne biçim bir saçmalık?

  • çok az kişi sonunda evlenip evlenmediğinizi anlayabilir, bir çokları için de evliliğiniz önemi olmayan bir ayrıntı olur.

  • "hiçbir sevdiğim insanı, sevdiğim arkadaşı, dünyamızı terk etmiş olsa bile unutmadım. hala ve hala sevgiyle hatırlamaya devam ediyorum. hiç olmazsa rüyamda görüyorum yahu. bu da bana mutluluk veriyor. ve rüyamda gördüğümü sabah olup kalkıp da hatırladığım anda bütün günü onunla geçiriyorum neredeyse."

    bunları ilker gümüşoluk'un apartman sohbetleri'nde söylüyor. 94 yıla çok şey sığdırınca insan, ağızdan çıkan hemen her söz daha bir etkileyici oluyor sanırım.

  • akılla bir konuşmam oldu dün gece;
    sana soracaklarım var, dedim;
    sen ki her bilginin temelisin,
    bana yol göstermelisin.
    yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
    birkaç yıl daha katlan, dedi.
    nedir; dedim bu yaşamak?
    bir düş, dedi; birkaç görüntü.
    evi barkı olmak nedir? dedim;
    biraz keyfetmek için
    yıllar yılı dert çekmek, dedi.

    ...

    ömer hayyam

    adamm taaa 1100 yıllarında olayı çözmüş, bizimkiler halen mal mülk peşinde...