• çok fazla bisikletten düşen biri olarak söylüyorum; bir merdivenden düşmek değildir.
  • yıllar sonra yapma şansı bulduğum şey. ulan ne büyük değer olduğunu düşeceğini anladığın anla başlayıp yere çarpıp adeta sektiğin ana kadar geçen periyotta anlıyorsun. iki saat önce falan eve dönüyorum bisikletle, önümde yan siteme gidecek olan can arkadaşım. benim de lastik inikti son zamanlarda, patladığı için değiştirip şişirdim vesselam. bildiğiniz üzere controlls menu'den senstivity arttırmışsın gibi oluyor şişik lastik. manevralar el bırakmalar çocuk gibi şaklabanlıklar falan. zik-zak esnasında arkadan gelen araba aradaşımı panik etmiş olacak ki yolun solunda, hala sola manevra yapmakta olan benimle kaldırım arasından geçmeye çabalarken bisikletime güzelce çarpıp beni üzerinden fırlattı.

    en güzel an havadaki. nasıl düşeceğini düşünüyorsun falan. böyle bi zamanı durdurup "calculating potential damage" olayına girmek gibi. ben hesapladım abi. ya sol eli kıracaktım ya da belimi sakata atacaktım. beli seçtim, ilk şoku diz aldı ve ardından omzumla elim güzelce sıçtı. ah bile diyemedim lan zevkten. oğlum bildiğin yaşadığımı unutmuşum. saçmasapan işlerle uğraşıyoruz yaş ilerledikçe. esas mevzu düşmek kalkmak diyorsun. yarmak bir yerlerini. düşmekse de hızından, muzipliğinden düşmek. orospu çocuğu hayat ideallerini kovalarken yaşadığın hayal kırıklıklarından eski sevgiline her şey bir soyut, bir yersiz geliyor.

    en sevdiğim tişörtümün omuz kısmında yırtıklar var şimdi. kaprimin dize değen kısmı kırmızıydı, şimdi siyah. en sevdiğim; kuru kan rengi.

    yapacağım edebiyatı sikeyim. daha detaylı anlatmak istiyorum ama yeterince saçmalamışım. özetle en güzel fiziksel acılardan biridir bisikletten düşmek. uzun zamandır düşmediyseniz nasıl güzel düşerim diye düşünmeyin. aynı bisiklete binmek gibi..
  • hayir! inmiycem bisikletten ve fren de yapmiycam, hirsliyim asicam bu engeli. yokusun bitip duzluge ulasmama artik en fazla 3-5 pedal kalmis. ama o kadar takatim var mi belli degil. son nefeslerimle asiliyorum sanki pedallara. biraz daha yaklasiyor duzluk ama gelmiyor bir turlu. hani 0'a giden bir limit olayi gibi. bir pedal daha derken tamam diyorum son kez ceviricem ayaklarimi ve bitecek bu eziyet.

    ceviremiyorum. ayaklarim bosaldigi anda kendimden geciyorum sanki. zaman ve mekan kavramlari yok beynimde. sadece geriye dogru yokus asagi yardiriyorum bisikletle. acaba arkamda ne var belli degil. ama o an umrumda da degil.

    derken umrumda oluyor kendime geliyorum. frene basmaliyim evet. refleksler ah refleksler... yanlislikla arka frene asilmamla bisikletin on tekerinin havaya kalkip beni arkaya atmasi bir oluyor. yerdeyken havada saha kalkmis bir kuheylan gibi geliyor bana kirmizi tekerlerini o zamanlar asla sevmedigim bmx'im. yerdeyim zaten her sey bitik. ne olacaksa olsun diyorum yine ama bi yanlislik var. saha kalkan atlar geri one iner lan arkaya dusmez! en azindan dusmemeli. ama benimki bana dogru suzuluyor. suratima mi gelecek, baby facem scar face mi olacak diyorum ama 1 karis yanima dusuyor.

    kalkiyorum kmsenin beni gormedigine emin olduktan sonra elimle cikariyorum duzluge bisikleti ve asagi suruyorum bu sefer de.
  • bazen öyle kötü düşersiniz ki hayatınızın geri kalanını müzmin bir bel ağrısı ile geçirmek zorunda kalırsınız.
    edit: düşüşünüz neticesinde sahip olduğunuz bel fıtığınız sizi tam 15 sene sonra ameliyat masasına yatırabilir , benden söylemesi , hiç de öyle tehlikesiz bir spor değildir yani. en iyisi golf bacım , en iyisi.
  • halinden ancak bisikletten düşen birinin anlayacağı durumdur.
  • 25 yaşında bisiklete binmeyi öğrenmeye kalkarsan, bırak oturmayı, tuvalete gitmeyi bile imkansız hale getiren durumdur. çevreye verdiğim zarardan bahsetmiyorum bile.
  • henüz 7-8 yaşlarındayken, bisikletim yoktu. arkadaşın altınsarısı rengindeki pinokyosuna biniyordum. bisikletin selesinden tutup bana gaz veren bir aile ferdim de bulunmuyordu. kendi kendime komşu çocuklarının bisikletlerini alıp öğrenmeye çalışıyordum. işte o günlerden birinde, bisikletten düşülebilecek en acımasız yerlerden birine düştüm. bir gül bahçesinin tam üzerine. çok canım yanmıştı onu hatırlıyorum. ağzım burnum çizilmişti. en utanç verici kısmı da, suratım ve bacaklarımdaki tentürdiyot nedeniyle yürüyen bir portakala dönüşmüş olmamdı sanırım. ah bi de o oksijenli suyun acısı.. işte böyle sancılı bir şeydir bisikletten düşmek.
  • hayatımda yaşadığım en acı veren deneyimdi allahtan sadece bir kere düştüm onda da şu bitkinin http://farm3.static.flickr.com/…8219_80efb6720f.jpg üzerine. kaktüsümsü bi şey. düşerken olayı anladığımda elimin üstüne mi sırt üstü mü, dizlerimin üstüne mi düşsem diye düşünürken o bir kaç milisaniyede komple olarak yapıştım. annem gelip resmen kucaklayıp kaldırdı beni. kedi taşır gibi. çünkü kalkmak için o yapraklara abanmam lazımdı. bunu çocuk parkının kenarına diken zihni seveyim. o oldu. bir daha da düşmedim.
  • güllerin arasına doğru yapılmaması gereken harekettir. aghh
  • bisikletten düşmenin gerçekten şakaya gelir bir yanı yok. ileri düşüş teknikleri gibi bir takım ileri seviye bilgileriniz yoksa nasıl düştüğünüz ve dolayısıyla nerenizin kırılacağı ya da lafını bile etmek istemediğim daha kötü olasılıklar aslında neredeyse tamamen şansa bağlı. alınabilecek çeşitli önlemler mevcut, ancak bunları pek çoğumuz kötü tecrübeler yaşamadan önce düşünmüyoruz. okuyan biri olur da belki ufak bir faydam dokunur diye kendi tecrübelerimden bahsedeyim...

    bisiklete gerçek anlamda binmeye başladığım ilk zamanlar kaskı anlamsız ve rahatsız buluyordum, sonra bisikleti daha yoğun kullanmaya başladığımda kendi kendime "ulan, bisiklete bu kadar biniyorum, zaman zaman sendelediğim falan da oluyor. birinden birinde mutlaka düşeceğim, en azından beynim dağılmasın, ne olur ne olmaz" diye düşünerek istisnasız her binişimde kask takmaya başladım.

    bir sene falan sonra yardıra yardıra dik bir yokuştan inerken yol kenarında bir grup çocuk gördüm ve bir an bana doğru şakadan ani bir hamle yapıp "höt!" deseler ne olabileceğini düşündüm. sonrasında yaptığım bir olasılık hesabına göre binde bir düşme şansım varsa o sıralar düşme ihtimalimin yüksek olduğuna kanaat getirip yanımda içinde temel bir takım malzemelerin bulunduğu ufak bir ilk yardım çantası taşımaya başladım.

    anlayacağınız tamamen bilinçsiz değildim bu konuda. ancak bir musibet bin nasihatten iyiymiş gerçekten, ki ilk düşüşümü yine yardıra yardıra yokuş inerken karanlıkta farketmediğim bir hız tümseğinin üzerinden uçarak gerçekleştirdim. yanımdaki ilk yardım malzemelerinin inanılmaz faydası oldu, ancak düştüğüm yerin hemen yakınında bir restoran olması ve onların yardımı da benim için büyük bir şanstı. bu olaydan sonra derhal eksikliğinin bilincinde olup sürekli ertelediğim bir ön ledli far satın aldım, ve yokuşlarda biraz daha dikkatli olmaya başladım.

    üstüste ikinci düşüşümü de offroad yaparken tamamen tecrübesizliğimden yaşadım ama yine yokuş aşağı inerken oldu. ilk yardım çantam yine çok işe yaradı. bunda da ilk düşüşümde olduğu gibi bir yerimin kırılmamış olduğunu ve ayağa kalkabildiğimi farkettiğimde inanılmaz şaşırdım. izleri hala duran bir takım ciddi yaralar oldu ama bu düşüş anlarımda aklıma gelenlerin yanında hiçbir şey.

    bu ikinci kazamda yanımda bir arkadaşım da vardı. ben yalnız binmeyi hep tercih etmişimdir, ancak kaza yaptığımızda birinin yanımızda olmasını emin olun hepimiz istiyoruz. arkadaşım kaza sonrası kazamın kritiğini yaparken bana "ne tür bir kaza yaparsan yap, ne kadar yavaş olursan o kadar ucuz atlatırsın" demişti. "haklısın lan" demiştim, zira ben o kazamda da ilkindeki gibi oldukça hızlıydım. bu kazalardan sonra performansımı yokuş aşağı değil yokuş yukarı giderken sınamaya başladım. hem bunu herkes yapamıyor.

    demem o ki bisiklete binerken en tehlikeli şey özgüven. bisikletin üzerindeyken diğer koşullar sabitken evet düşmezsiniz, ancak çevremiz maalesef sabit değil, ve düşmek cidden tehlikeli olabiliyor. siz bana sorarsanız millete "ben asla düşmem" diye artistlik de yapsanız sinsice aksesuar ve mantalite olarak önlemlerinizi mutlaka alın.
hesabın var mı? giriş yap