• iflah olmaz bir trekkie olarak heyecanla beklediğim filmdir.

    700 küsür bölüm star trek'in ardından gemicilik raconu, kaptan-mürettebat-gemi ilişkisi gibi şeylere aşina sayılırım. en azından bir kaptana, köprüsünde, gözünün içine baktırarak "i am the captain now" denildiğinde kaptanın ruh halinin nasıl olacağını hayal edebilirim.

    star trek ile giriş yaptım çünkü bu güzide, kaptan-gemi ilişkisinin en güçlü şekilde işlendiği, dizimizde geminin kontrolünü kanunsuzlara kaptırma temalı -hiç yoksa- bir düzine bölüm vardır ve neredeyse hepsi zevkle izlediğim bölümlerdir. adaletsizlik ve zorbalığa karşı çaresiz kalma durumu şahsımı en çok etkileyen şeylerden birisi olduğu için olabilir. bakalım beklediğim şeyleri verecek mi captain phillips...

    filmle ilgili tek çekincem; kör göze parmak şeklinde bir sistem eleştirisi yapacakmış gibi bir havası olması. yapmasın...
  • gercekten cok gercekci bir film, hem de cok etkileyici. kesinlikle gidip gorun diyorum.

    --- spoiler ---

    film oyle inandirici ki korsani oynayan oyuncularin korsan olduguna rahatlikla inaniyorsunuz. filmi klasik bir hollywood filmi gibi degil de belgeselmiscesine izliyorsunuz. ayrica tom hanks bu filmdeki oyunculuguyla kesin bir odulu hak ediyor, ozellikle filmin son 15 dakikasi icin.

    --- spoiler ---
  • bugun itibari ile izledigim ve begendigim film. uzunlugu 2 saat 15 dakika imis ama pek de hissetirmedi.
  • tom hanks'in emekliliğini altınoluk'ta geçiren chp'li amcayı oynadığı film.
  • bugün 19:00 seansında metrocity'de izlediğim güzide film. cuma akşamı olmasına rağmen 5-6 kişi vardı sinemada, ilginçtir.

    --- spoiler ---
    filmin ilgi çeken, izleyenler tarafından bu kadar beğenilmesinin * * en önemli sebebi bence olaya sadece kaptan phillips ve mürettebatı ya da onu kurtarmaya gelen donanma tarafından değil de, korsanlar * tarafından da bakılıyor olmasıdır. muhtemelen belirli bir kişi tarafından yönetiliyor bu somalili insanlar; ki muse de 30 bin dolar'a razı olacağını ama patronlarının buna razı olmadığını belirtiyor. bir yunan gemisinden yanlış hatırlamıyorsam 6 milyon dolar aldığını phillips'e söylediğinde, phillips'in 'o zaman burada ne işin var?' sorusunu geçiştirmesi de bunu gösteriyor.

    diğer bir nokta ise amerika'nın, ya da diğer gelişmiş ülkelerin somali'yi ve halkını ezdiklerini, küçümsediklerini düşünmelerinden dolayı bir aşağılık kompleksi de oluşmuş bu insanlarda ve kendilerini bir şekilde kanıtlamaya çalışıyorlar; filmin sonuna kadar 'bizim hâlâ oyun oynadığımızı mı düşünüyorlar bunlar?' gibi soruları sormaları bunu açıklar nitelikte. ve kurtarma ekibinde olan pazarlıkçının cankurtarandaki tüm korsanların isimlerini, nerede yaşadıklarını vs. söylediklerinde yüzlerinde oluşan ifade açıklıyor her şeyi. 'bizi tanıyorlar.'

    ve en önemlisi, diğer devletler tarafından sömürüldükleri için yapacak bir şeyleri yok artık. balıkçılık mesleği üzerine basıla basıla konuşuluyor zaten cankurtaran içinde. tutacak balık yok artık onlar için, muse'nin açıkladığı gibi. var olan işlerini de elinden alıyorlar, onlar da para kazanmanın böyle pislik bir yolunu seçiyorlar. bu arada 'sen sıradan bir balıkçı değilsin' diyor phillips muse'ye, üstte değindiğim aşağılık kompleksini yıkmaya çalışarak belki de.

    tüm bunların ötesinde filmin son 15-20 dk'sında tom hanks'in sergilediği oyunculuk bambaşkaydı gerçekten. hele revire gittiklerinde o şoka girmiş insan davranışları, izlemeye değerdi. onunla ilk konuşan doktorun da hakkını vermek lazım tabii.
    --- spoiler ---

    türkiye'de hak ettiği değeri görmesini dilediğim bir film olmuştur captain phillips.
  • bir aksiyon/gerilim filmi istiyorsanız gidin izleyin. sürükleyici bir film. kaliteli değil, berbat demek mümkün değil. kesinlikle teknik açıdan da, yönetmenlik açısından da, müzikleriyle, tom hanks ve barkhad abdi'nin oyunculuklarıyla kaliteli bir film bence. yıllardır idare eder performanslar ortaya koyan hanks özellikle son beş dakikada çok iyi oynamış. abdi ise somalili korsan muse rolünde döktürüyor. greengrass'in bourne'daki kadar kamerayı çok sallamaması da iyi olmuş. zira filmi izlemeden önce bundan korkmuştum. pek sevmiyorum sallanan/sürekli hareket eden kamera hareketlerini.

    bloody sunday ile bu filmi ister istemez karşılaştıracağım. ingiliz yönetmen ingiltere işgali altındaki irlanda'nın hikayesini anlatırken ingiltere'ye giydirmekten korkmuyordu. sonra greengrass abd'ye transfer edilir ve oraya (christopher nolan vd ingilizler gibi) uyum sağlayıp herkes gibi abd hikayeleri anlatmaya başladı. united 93'de resmen yaladı durdu abd'yi. üzüldük. ardından bourne filmlerini çekti. bu kaliteli filmlerden sonra green zone'ı çekti, ki epey kötüydü o film. ve bu film geldi. bu iki filmden anlaşılacağı üzere greengrass ingiltere'ye giydirdiği kadar abd'ye giydiremiyor. giydirmek istiyor mu, bilemiyorum ama sorun bu değil. sorun united 93'nin, green zone'ın ve bu filmin kahrolası, lanet olası, o.ç. amerikan askerlerini ve amerikan ordusu'nu "valla sevin ya da sevmeyin! beğenin ya da beğenmeyin! biz buyuz. bizden birisini alırsanız küçük bir bota dahi bir orduyu göndeririz, bizden korkun!" şeklinde yansıtması ve böyle mesajlar veren filmler çekiyor olması. bloody sunday'i çeken greengrass abd'ye adapte olmuş, christopher nolan ve daha niceleri gibi bir amerikalı olup çıkmış, filmleriyle gözdağı veriyor. yazık, çok yazık diyorum. üzülüyorum greengrass böyle altmetinli filmler çektikçe.

    böyle ordu'nun elindeki araçları (helikopter, uçak falan) filminde kullanmak istiyorsan senaryonda abd ordusu'nu, amerika'yı öveceksin. milliyetçi olacaksın. kesinlikle eleştirmeyeceksin. yoksa sana o araçları vermezler. vermezlerse kalkıp da araba satın alar gibi helikopter, fırkateyn satın alamazsın, 2.elcilerde satılmıyor bunlar. bunları biliyoruz. hollywood'un abd ordusu'nu eleştiren filmleri sadece işine geldiği zaman çektirdiğini de biliyoruz. greengrass'in koskoca yapımcılara abd'yi yerden yere vuran bir filmi kabul ettiremeyeceğini de biliyoruz. ama gene de böyle tehditkar bir film sona ererken perdede "paul greengrass" yazması üzücü. ne hale geldin be usta!

    bizim elimizde ne kalıyor peki film bitince? bir kaç küçük eleştiri. hani faşist spielberg'in de "garibanlar sevinsin" diye filmlerine dahil ettiği o küçük, sayıları az olan ve hemen üzerileri örtülen eleştiriler. burada muse "ben balıkçıyım ama amerika balıkçılığı bitirdi burada" diyor, daha sonra "sizin orada balıkçılık ve insan kaçırma dışında işler olabilir ama burada yok" diye ekliyor. bu şekilde bir kaç eleştiri var. ama tatmin edici değil. özellikle o amerikan ordusu'nun övüldüğünü görünce midem bulanmadı değil. haliyle bir tarafa büyük bir amerikan ordusu reklamı, diğer tarafta saniyelik eleştiriler olunca bu altmetinden memnun kalmak pek mümkün olmuyor.

    filmin diğer sorunu richard'ın rehin alınmasıyla başlıyor. o kadar uzatılmış ki rehine kurtarma operasyonu gerilime rağmen "e yeter amk, kurtaracaksanız kurtarın da bitsin bu iş" demeye başlıyoruz. o noktaya kadar diken üstünde ilerleyen film aksamaya başlıyor. bu sahneler gerçekte yaşanmış olsa da fazlasıyla uzatılmış ve uzatılmasının temel nedeni "ordu'nun gösterisini yapalım" isteğinden kaynaklanıyor.

    burak göral filmin bu altmetnini çok iyi özetlemiş. ondan alıntılıyorum (kaynak: arka pencere, sayı 209): "koca bir uçak gemisinin uğruna seferber edildiği 'zengin beyaz'a karşılık fakirliğe ve suç işlemeye mahkum edilen somalili balıkçılar... gemide afrika'ya yapılan yardımlar da var üstelik! hem fakir, hem suçlu, hem de nankör bunlar! bir de utanmadan new york'a gidip araba satın almayı hayal ediyorlar! oysa mesaj net: gidin ölün kendi mezbelenizde, denizlere açılırsanız tepenize biner, beyninizi de dağıtırız!"

    finalde kaptana değil somalilere üzüldüm. herkes kaptan'ın şokuna ve yaşadıklarına üzülürken ben somalilere, afrikalılara, ortadoğululara, suriye'ye, bizlere üzüldüm. kaptana değil.
  • gravity ile yakın zamanlarda vizyona girdiği için talihsiz olan film. çünkü yaşatmaya çalıştığı şeyi on kat başarıyla sunan bir filmi daha yeni izledik.

    --- spoiler ---

    film, böylesi bir filmden beklenmeyecek derecede sıradan başlıyor. bu kaptanın hayatının sıradanlığı değil sadece. film müziksiz, şık yönetmenlik numaraları olmadan, mümkün olduğunca gerçekçi ve olağan bir şekilde açılarak apaçık bir mesaj veriyor: bu izlediğiniz gerçek! zaten sonrasında da bu tavrını hikayenin belli bir kırılma noktasına kadar bir güzel sürdürüyor. rich phillips'in gemisine korsanlar çıktığında kaptanla bir oluyoruz, yüzde yüz onunla iletişim kuruyoruz evet, ancak film bir süre sonra kaptan-gemi düzleminden çıktığında fazlasıyla sarkıyor ve uzun süresinin hakkını verememesi sıkıntı yaratıyor. o noktaya kadar korsanları kendi çevrelerinde görsek bile kaptanın gözünden pek ayrıldığımız söylenemez. hatta o noktada kaptanla bütünleşmiş seyircinin o korsanları da onun gözünden gördüğü bile iddia edilebilir. ama ne zaman ki film gemiyi terk ediyor ve kaptan kaçırılıyor, o zaman zeka parıltılarından yoksun ortalama bir aksiyon filmine dönüşüyor. ki yönetmen paul greengrass bourne filmleriyle ne kadar iyi bir atmosfer kurucu ve aksiyon yönetmeni olduğunu kanıtlamış bir isim. zaten bu film kendisinden ve tom hanks'ten başka birine kalsaydı bu kadar güzel bir iş çıkması imkansızdı. ancak sadece kaptanın mı, yoksa iki tarafın da mı hikayesini anlatacağına bir türlü karar veremediğinden senaryo karman çorman bir hal alıyor. karakter derinliği hak getire. korsanların motivasyonlarına değinilse de ne yazık ki karakterleri geliştirilemediği için dramatik kurgu zarar görüyor ve karton düşmanlardan öteye film uğraşmasına rağmen pek geçemiyorlar. kaptanın mürettebatı da aynı probleme sahip olunca elimizde nispeten üç boyutlu tek karakter kaptan kalıyor, ki bu da yeterli olmuyor. tom hanks özellikle kurtarıldıktan sonraki oyunuyla bu sezon hem "saving mr. banks" hem de bu filmle oscar adaylıklarının güçlü bir ismi olacağını gözler önüne seriyor, hakkıdır da. sektörün en iyi olmasa da en performansına güvenilir oyuncusu olarak yine iyi bir iş çıkarıyor. fakat film son tahlilde bakıldığında heyecandan yenecek tırnak bırakmasa da ne üzerine dayandığı "olay"ı gravity kadar iyi verebiliyor, ne de yine aynı içeriksizlikle suçlanan gravity'nin hikaye derinliğine erişebiliyor. bir noktadan sonra hikayesinin ilk enteresanlığı da gidince, bir türlü bitmek bilmeyen bir film kalıyor elimizde.

    --- spoiler ---

    güzel, gereğinden uzun, haddinden fazla iki boyutlu bir film "captain phillips". ancak paul greengrass'in yönetmenlikteki başarısını görebilmek için izlenebilir.
  • amerikan ordusunun profesyonellik ve kararlılığına dair güzelleme. gözdağı.
  • filmin özetine şuradan ulaşılabilir:

    http://www.youtube.com/watch?v=7r5a0pg4on8

    (bkz: murica fuck yeah)
  • tom hanks, güzel konu ve rottentomatoes'taki %94 puanını görünce direk abandığım film. lakin beklentilerimi tam olarak karşılayamadı diyebilirim. film güzel kesinlikle ama bir 20-30 dakika fazlası var gibi.

    --- spoiler ---

    filmdeki atmosferi çok iyi hissediyorsunuz buna diyecek bi şey yok, hatta her şey oldukça gerçekçi. lakin çok ağır bir saçmalık var lan filmde; gemide silah yok lan bildiğin. abi tamam anlıyorum kargo gemisi bu herhangi ters bir durum olunca direk yetkilileri arıyorsunuz da yetkililerin gelmesi kaç saat sürer lan, hatta yetkililer telefonda sallamıyor bunları felan. ayrıca filmde kaptan bile rota üzerinde 5 tane somalili korsan çetesi olduğunu söylüyor. manevra yaparak ve gemiden su fışkırtarak mı koruyorsunuz lan kendinizi, bu kadar mı yani. hani rotanda korsanların olduğunu biliyorsun ve silahsız bodozlama bir şekilde gidiyorsun oraya, sonra korsanlar bizi niye kaçırdı.

    korsanların gemiyi kovalaması ve ele geçirmesi kısmı şahaneydi. kaçma-kovalama gerilimini iyi hissettiriyorlar müzikle felan. gemide mürettebatın saklanması, kaptanın elemanlarla çaktırmadan iletişim kurarak korsanları etkisiz hale getirme çabaları felan güzeldi. dinamiklerin her an değişmesi gerilimi üst seviyede tutuyordu, ta ki kurtarma botuna geçilene kadar. bota bi geçtiler olay 'amerikan donanması var ya ne kadar süper olm' durumuna dönüştü. bahsettiğim 20-30 dakikalık fazlalık da bu kurtarma botu bölümünde. gereksiz bi uzadı böyle. izlerken salondakilere de dikkat ettim 'artık ne olacaksa olsun şu bottan çıksınlar yeter' der gibiydi millet. tipik bir rehine kurtarmacaya dönüştü iş, o baştaki büyüsünü kaybetti film.

    muse ile kaptan phillips arasındaki 'iki denizcinin karşılaşması' olayına daha fazla değinebilirlerdi bence. hani muse sürekli bir 'ben de aslında süfer kaptanım da durumumuz yoktu, okuyamadım' tribinde geziyor. phillips'le aralarında buna dair sağlam bir diyalog geçecek diye bekledim ama geçmedi. bu daha fazla işlenebilirdi.

    film bence şu şekilde işlense daha başarılı olabilirdi; kurtarma botunu komple çıkar, bütün film gemide devam etsin. özel timler bu defa bi halta yarasın ve gemiye sızsınlar. koca gemide farkedilmeleri daha zor olur kolayca sızabilirler diye düşünüyorum. tayfadan biri vurulmuş olsun ve kan kaybından öleceği için zaman aleyhlerine işliyor olsun. böylece gerilim hep üstte tutulmuş olur. işte sonunda da muse'la phillips arasında sağlam bir diyalog geçsin ve muse iyice depresyona girsin, sinirlensin. diyalog bittiğinde muse artık phillips'i tam vuracakken sniperlar tarafından indirilsin. çok dramatik oldu gibi ama bu şekilde daha bir efsane olabilirdi gibi film :)

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap