• --- spoiler ---

    "orada dört yüz milyar yıldız var. sadece bizim galaksimizde. eğer bunların milyonda birinin gezegenleri olsa ve eğer bunların milyonda birinde hayat olsa ve bunların milyonda birinde düşünsel hayat olsa orada milyonlarca uygarlık olur. eğer yoksa korkunç bir yer israfı demektir."

    --- spoiler ---
  • kırk bin kez izleseniz bile her seferinde david drumlin'e kırk bin kez küfretmeden duramayacağınız filmdir, na buraya yazıyorum.

    ---spoiler---
    arroway'ın "yahu koltuk nerden çıktı? şemalarda koltuk diye bir şey yoktu çıkarın bunu" diye tutturduğu; sonrasında da poddaki tüm titreşime koltuğun sebep olduğunun anlaşıldığı, koltuğun yerinden söküldüğünde titreşimin aniden durduğu ve hızla tavana yapıştığı sahnelere ise ayrıca dikkat.. belki de eleanor ablamız mendebur koltuk yüzünden ölecekti uzay ellerinde. yani üstat zemeckis ve sagan bir ağızdan diyorlar ki "olur da ilerde böyle mesaj falan gelir, şemada ne yazıyorsa onu inşa edin eksik fazla olmasın, belki de ayağımıza gelen tek şansımızı konfor yüzünden heba etmeyin"
    ---spoiler---
  • jodie foster'in canlandırdığı karakterin küçüklüğünde babasıyla yaptığı

    - baba, evrende bizden başka canlılar var mı?
    - eğer evrende yalnızsak, bu çok büyük bir yer kaybıdır.

    diyaloğundaki basit ama bir o kadar düşündüren yorumun unutulmadığı, carl sagan'ın nefis romanının nefis filmi.
  • bu muhteşem filmden muhteşem birkaç ayrıntı da şöyledir:

    -----kitabını okuduktan sonra gelen edit aşağılarda-----

    - filmin başlarındaki küçük ellie'nin ilacı almaya koşma sahnesi ve ayna sahnesi tekrar tekrar izlenecek derecede güzeldir. babanın ölüm sahnesinin gösterilmemesi ve sadece ellie'nin yüzüne odaklanılması, duygulara çekilen önemi gösterir. "güzeeel" hanesine bir puan daha koyar.

    - filmde ellie'nin iş arkadaşlarından gözlüklü abi sinyali bilgisayarda görünce ekrana "hello" der ve uzaylı abilerle ilk temas kurulur. yine güzel bir sahnedir.

    - görüntülü mesajın alınmasından sonra ekrana hitler'in gelmesi ile hükümetten görevli kitz'in biraz önce dışarı çıkarılan askerleri odaya geri çağırması "ordu olaya el koydu, dağılın lan!" mesajı verir. bunun hemen güvenliğe tehdit olarak algılanması toplumun ne derece paranoyak olduğunu gösterir.

    - kitabı okumadım ama filmden görülebileceği kadarıyla en ilginç karakterlerden birisi hükümet görevlisi kitz. kendisi her şartta kötü bir senaryo yazar. örneğin yazılı metinlere ulaşıldığında bunun vegalıların koloni projesinin bir kopyası olduğunu veya ulaşım aracının vega ordusunu getirecek bir araç olduğunu söyler. bürokrasinin o sıkıcı çarklarının ve sabit yapısının çok canlı bir göstergesidir bu karakter. nasıl ellie bilimin, palmer tanrı inancının, drumlin puştluğun simgesiyse bu filmde kitz de devlet faaliyetinin simgesidir. ama film boyunca aman vermediği bu sabit yapısı, filmin sonundaki "that is interesting, isn't it?" sözüyle yerle bir olur. bir "oh be abi" çektirir. neticede drumlin'den daha sempatik gelen bir karakter kendisi.

    - filmde bill clinton'ın konuşmaları nasa'nın bir projesi ile ilgilidir ancak robert zemeckis'in "lan bu konuşmaları filme koyarsak çok şekil olur be" düşüncesiyle filme konulmuş ve çok da güzel olmuştur. aferin diyoruz. [1996'da yapılmış, mars projesi ile ilgili konuşmalarmış. filmde bill clinton'ın son olarak göründüğü sahnedeki konuşma ise bosna savaşı ile ilgili bir konuşmaydı sanırsam ama çok sallıyor olabilirim o yüzden doğru bilgiye erişildiği an yenilenecek bi madde bu]

    - 3 tane sahnede arkadan gümbür gümbür gelen bir müzik var. birincisi hadden'ın ellie'ye şifreyi açıkladığı, diğeri makinede joseph'in bombayı patlatmadan önce farkedildiği, sonuncusu da yine hadden'ın mir'den hokkaido'daki ikinci makineyi gösterdii sahne. ben bu kadar gaza getirici bir müzik görmedim arkadaş. ya da şöye yaklaşılabilir olaya, o sahneler filmin can alıcı, en gaz sahneleridir.

    - filmin sonlarında ellie ifade verirken "bir tecrübe yaşadım, ne kadar küçüğüz, bizden daha büyük şeyler var ama yalnız değiliz onu anladım" konuşmasını yaparken palmer'ın ona inanmaya başladığı sahne de gerçekten güzel. kamera ona odaklanır ve o sahneyi hissettirir.

    - "wanna take a ride?" diyen hadden'a "hell yeah!" diyor ve bu güzide filme ait tespitlere şimdilik son veriyorum.

    kitabını okuduktan sonra gelen edit:

    öncelikle baştan bir şeyi söyleyeyim. kitap ve film arasında önemli farklar mevcut, bu farkları da aşağıda spoiler gözetmeksizin iliştireceğim. ancak öznel değerlendirmemi söylemem gerekirse giriş ve gelişme açısından film benim gözümde daha başarılı yansıtmış hikayeyi. sonuç aşamasında ise verilmek istenen mesaj kesinlikle kitapta daha başarılı. ayrıntılar aşağıda.

    - hikayenin baş kahramanı ellie olduğundan kanımca en önemli fark, filmde ellie'nin annesi henüz doğumda öldü diye bize tanıtılırken kitapta hikayenin sonuna kadar yaşaması. hatta ve hatta ellie'nin dış dünyadan gönderilen mesajı çözmesinde başat bir rol oynuyor annesi. [özellikle öldükten sonra ellie'ye verdiği mektup onun yaşama ve amacına olan bakışını değiştiriyor, bilimsel düşüncesinin doğası gereği taşıdığı şüpheciliğin ve bunun ister istemez yaşamında yarattığı tatminsizliğin bir anlamda son bulmasına vesile oluyor. gayet şık bir bağlama olduğunu düşünüyorum]

    - bir diğer fark, filmde çok başarılı işlendiğini düşündüğüm palmer joss karakterinin kitapta çok ön planda olmaması. filmde tanrı inancı bu karakter üzerinden temsil edilirken kitapta farklı karakterler (palmer joss dahil) ve ellie'nin iç çelişkileri üzerinden temsil ediliyor. peki bu hikayeye ne katıyor veya filmden alıştığımız hikayeden ne götürüyor? götürdüğü kısım palmer ve ellie arasındaki aşka varan duygusal bağın kitapta yer almaması. buradan hareketle de ellie'nin kırılganlığını kitapta sona kadar çok da göremiyoruz. tanrı inancının birden fazla karakter üzerinden temsil edilmesinin hikayeye kattığı nokta ise farklı bakış açılarının, farklı ulusların inanış biçimlerinin biraz da olsa bize tanıtılması.

    - filmde puştluğun simgesi olarak bize tanıtılan drumlin karakteri kitapta daha soft bir karakterde. ancak yine de ellie'nin ona olan mesafesini, ellie'den rol çalma çabalarını yine görüyoruz. filmdeki gibi sonu da aynı oluyor, bir tatmin duygusu yaşıyorsunuz.

    - filmde ellie'nin en büyük destekçilerinden ken karakteri (hani şu gözleri görmeyen, dünyalar zekisi abimiz) kitapta devlet kurumuna bağlı çalışan bir karakter. kanımca hikayeye bir katkısı pek yok kitapta. filmde daha başarılı işlenmiş.

    - devlet faaliyetinin simgesi abimiz, erol taş kalpli kitz karakteri kitapta da filmde olduğu gibi ellie'nin ve çabalarının dimdik karşısında. ancak filmden farkı, sonunda asla ve asla tatmin olmuyor, üstüne üstlük ellie'ye tımarhaneye tıkmakla tehdit ediyor. neticede filmde drumlin'e hissettiğiniz duyguları kitapta kitz'e hissediyorsunuz.

    - en bariz farklardan biri elbette ki filmde yalnızca ellie contact kurarken kitapta 5 kişi contact kuruyor. bunun yarattığı farklılık ise 5 farklı kişinin verilmek istenen ana fikre giden 5 farklı yolu temsil etmesi. filmde de bu şekilde işlense çok şık olurdu kanaatindeyim ancak sinemada bunu yapmak için 4 saati aşkın bir süre gerekirdi [hem karakterleri tanıtacaksınız, hem süreci anlatacaksınız hem de sonuca bağlayacaksınız] bu da izleyiciyi sıkabilir, ancak gerçek sinefillere yönelik bir yapım olurdu contact. zannımca box office mantığıyla hareket edilmiş, kabul edilebilir bir husus. neticede bu bir belgesel yapım veya 4-5 bölümlük mini dizi olsaydı aynen kitabı sahneye koyabilirlerdi.

    - gözüme çarpan, hikaye açısından söz etmeye değer bir başka fark, filmde yine çok başarılı bir şekilde işlenmiş s.r. hadden karakteri. hadden filmde ellie'inin araştırmasını yürütmesinde, mesajın içeriğinin çözülmesinde başat bir roldeyken kitapta birçok aktörden, ayaktan biri. yine çok zengin, yine ticari bir deha [özellikle kitapta anlatılan hikayesinden, reklamcılık sektörüne vurduğu derin darbe ve bir anda istenmeyen adam olması] olarak sunulan bu karakterin neden dünya devletlerince, sistemce sevilmediği kitapta çok daha iyi işlenmiş.

    şimdilik aklıma gelenler bu kadar. nihayetinde benim kitaptan çıkardığım sonuç (filminden farklı olarak) şu oldu: gönderilen mesaj, verilmek istenen alt metin, her şeyin üzerinde (buna bilimsel düşünce, tanrı inancı, yaratılış felsefesi, varoluş felsefesi dahil) yer alan ortak bir zeka kavramı olduğu, bu zekanın insanda ortak olduğu ve carl sagan'ın bizi bu zekayı kullanıma teşvik etmesi. filmde varılan nihai sonuç ise insanın evrende yalnız olup olmadığı sorusuna bir cevap niteliğinde.
  • bilim kurguya daha doğrusu bilime karşı merakı olanların kaçırmaması gereken bir film. ben onu bunu anlamam, bilimle de işim olmaz yolda görsem selam vermem diyenler için ise pek bir şey ifade etmeyecektir. o yüzden kişisel ve özel bir ilginin filmden alacağınız hazzı arttıracağını söyleyebilirim.

    her ne kadar 13 ghosts ve ghost ship ile hayal kırıklığı yaşatmış olsa bile robert zemeckis'in elinden çıkması bünyeyi heyecanlandırıyor. contact tam da onun aradığı ve çekmek isteyeceği türden bir film olmuş çünkü herbir sahneyi özenle çekmiş. mükemmelliyetçilik konusunda stanley kubrick'i aratmıyor hani.

    film ise bilim adamlarının/kadınlarının karşılaştıkları zorluklardan, din çatışmasına (ateizm/inanç) ve idealist bir kadının araştırma teçhizatlarını elde edebilmek adına karşılaştıkları zorlukları gösteriyor. yani bilim yapmak öyle kolay değil demek istiyor. üstelik bu rüyalar ve özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyledir. araştırmalarınızda mücadele edeceğiniz ve aşacağınız engeller sadece maddi değil, bir takım manevi yaklaşımlar ve değerlerdir aynı zamanda. bilimin aslında en büyük sorunu budur.

    --- spoiler ---

    jodie foster'ın(eleanor arroway) o sinyali duyduğu an, beni kendisinden daha çok heyecanlandırmıştır. şayet orda o sinyali ben yakalasaydım, şener şen gibi götüme tekme vura vura merkeze doğru koşar "ananııı skiymmm" diye bağırırdım.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmde sevgili eleanor'un solucan deliğinde seyehat ettiği dışarıdakiler tarafından kuşkulu görülmüş olsa da aslında şöyle bir hata yapılmıştır: koltuğu yerinden çıkaracak kadar güçlü manyetik alandan geçerken ellie için zaman yavaşlamasa, kemerini çıkartıp ayağa kalkacak zaman bulamazdı. geri döndüğünde ise koltuğa bağlı ve ölü olması gerekirdi. öyle değil demek ki ellie o yolculuğu yapmış olmalıdır. qed.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    -mesajdan sonra cape canaveral'a akin eden kalabalik. bu kadar mi gercekci olur ? nazisinden tut, elvis'ine kadar her tarz insan..

    -uzaylilarin yolladiklari mesaj. daha ne kadar detay dusunulebilirdi bilmiyorum. bikere bizim dikkatimizi cekmek icin asal sayilar yollamalari, o sinyalin ustune bizden aldiklari goruntuyu "sizi duyduk" diye gommeleri, onun icine de kare sayisini (bkz: frame rate) iki katina cikararak makine planlarinin datasini gommeleri, butun bu sinyali alabilmemiz icin siddetini arttirarak geri yollamalari..

    -filmin finalindeki uzayli elciyle gorusme sahnesi.

    -vega'nin dunya disi zeka olusumundan ote, gezegen olusumu icin bile fazla genc bir yildiz olmasindan dolayi sinyalin ordan gelmesine anlam verememeleri, filmin sonunda aydinlatilmaktadir. ellie ilk worm holedan ciktiktan sonra vegayi izlerken uzay gemisi turevi bir cismi cok kisa bir sureligine gorebilmistir. sonraki tunellerle uzaylilarin gezegenine gitmistir.

    -ellie'nin tunellerdeki yolculugu sirasinda gecmisteki ve gelecekteki repliklerininin duyulmasi.

    -makineye binecek insanin secimi icin komisyon karsisina cikan ellie'nin kendisine sorulan "tek bir soru hakkin olsa, ne sorardin ?" sorusuna verdigi cevap.

    --- spoiler ---
  • filmdeki makinanin (bkz: the machine) firlatma sahneleri cape canaveral ussunde cekilmis. cekimler icin gunler oncesinden orlando (usse sadece 1 saatlik mesafededir) ve civarindaki sehirlerin yerel gazetelerine "figuran araniyor" ilanlari verilmis. butun o cumbur cemaat halk goruntuleri bu ilanlara cevap veren bir dolu insanla cekilmis.

    film piyasaya verildiginde, bill clinton goruntuleri yuzunden beyaz saray kiyameti koparmisti. goruntuler kendilerinden habersiz olarak kullanildigi icin "bizden izin almadan resmen baskan'in sozlerini kopyalayip yapistirarak filminizde rol yaptirmissiniz" derken, yapimci robert zemeckis "evet, belki izin almadik ama o goruntuler kamuya mal olmus goruntuler. ustelik film piyasaya cikmadan once size* goruntuleri gonderdik, o zaman itiraz etmemistiniz. ayrica biz baskana kimseyle (forrest gump'da oldugu gibi) el sikistirmadik, dolayisiya rol yaptirdigimiz soylenemez." diyerek cevap vermisti.

    butun bunlarin ardindan beyaz saray "buyukluk bizde kalsin" diyerek dava acmadi ama hollywood sirketlerine de "boyle bir seyi yaparken bir daha dusunun" mesaji verdi.
  • "oysa ben, biz nasılsak dünya öyledir sanıyordum" der jodie foster bu filmde. insan aklının varabileceği en güzel düşüncelerden biridir bu. inanmak için bundan daha güzel bir dogma olamaz sanırım.
  • başlangıcında(bir nevi intro/başlangıç jeneriği) kamera dünyadan evrenin derinliklerine doğru geri geri gitmeye başlar ve geri gittikçe duyulan sesler günümüzün seslerinden, geçmişin seslerine, şarkılarına, radyo yayınlarına doğru değişir. bu ise daha ilk baştan verilmiş bir spoilerımsıdır. hayran kalmamak mümkün değil...
hesabın var mı? giriş yap