• 1881 doğumlu stefan zweig'in hayatını anlattığı, ancak arka fonda yaşadığı coğrafya ve toplum hakkında bilgiler veren kitabı. birinci ve ikinci dünya savaşları, dönemin viyana fransa, belçika gibi ülkeleri ve mektuplaştığı, görüştüğü şairler, yazarlar hakkında bilgi vermesi bakımından önemlidir. ancak dikkat edilecek bir nokta vardır, o da yazarın içinde bulunduğu sınıfla alakalıdır. kendisi dönemin burjuvası bir ailede doğmuş, iyi bir eğitim almış, hayatı boyunca neredeyse para sıkıntısı ya da açlık çekmemiş bir insandır. yahudi'dir. entelektüel bilgi birikim ve içinde olduğu maddi manevi koşullar savaşı zweig'in gözünde anlamsızlaştırır, değersizleştirir. dolayısıyla kitaptan dönemin koşullar, toplumları ya da savaş sebepleri hakkında öğrenebileceğimiz herşey görelidir. sosyal bilim uzmanı, öğrencisi ya da ilgilenen birisi olarak bu kitabı ele alıp okudununuz anda bu göreliliğin kişiyi yanıltması çok normaldir. o halde bu göreliliği nötrlemek ya da olaylara, toplumlara zweig'in tam tersinden yani çok aşağıdan, aç, parasız edebiyat ve sanatın dışından birinin gözünden bakmak gerekir, ancak bu şekilde tez-anti tez-sentez üçlemesi ve doğru bir yorum yapma şansı gerçekleşir. bu kitap da hemen hemen aynı dönem ve aynı olayların çok daha aşağıdan, farklı bir noktadan görüldüğü bir kitaptır, bu da hitler'in kavgam kitabıdır. dünün dünyası ele alındığında ve okunmaya başlandığında zihnin arkalarında biryerlerde mutlaka kavgam kitabı da su yüzüne çıkarılmalı. aksi halde tek bir bakış açısından herşey anlamsızlaşır.
  • --- spoiler ---

    dünün dünyasında başlangıç olarak zweig, 1. dünya savaşı öncesi güvenlik çağının güzelliklerinden bahseder. para uçmuş gitmiş durumu olan herkes istediği ülkeye rahatlıkla bir belge göstermeden gidebiliyormuş.. yahudi olan dreyfus'un fransız ordusundan alman ordusuna bilgi sızdıran bir casus olduğu öne sürülünce ve 4.000 askerin ve fransız halkının önünde apoletlerinin sökülüp kılıcının kırılmasıyla hareketlenmeler başlamıştır.. theodor herzl in siyonizme siyasal nitelik kazandırıp '' yahudi devleti '' planını halkın beğenisine sunmuştur. ilerleyen zamanlarda ise kitap victor adler'den ilk 1 mayıs yürüyüşlerinden, hristiyan-sosyalist partinin kurulmasından ve karl lueger'in yükselişinden bahseder. neyse gelelim 1.dünya savaşına.. 1.dünya savaşına katılacak insanların savaşın ne tür sonuçlar getirebilceğini bilmemesi ve oldukça toy olmaları sonucunda 1.dünya savaşı sonrası almanya ve avusturya'nın yenilgisi avusturya' da ekonominin çöküp alt-üst olması ve bir neslin yaşadığı berbat günleri konu alır yazar... zweig, dönemin bir çok sanatçısıyla buluşma sahnelerini ve korumak için topladığı birçok değerli koleksiyonu kitabına eklemiştir... dreyfus olayından sonra fransa'da natüralist akımının öncüsü emile zolaolmuştur.. kitap daha birçok dönem sanatçısını içermektedir.. hitler'in başa gelişi ve güvenilmez sözlerinden de bahsetmiştir.. 2.dünya savaşına katılan insanların 1.dünya savaşındaki saflıkla savaşa gitmediği anlatılmış.. kitabın sonunda ise ''her gölge, ışığın bir çocuğudur ve sadece aydınlığı ve karanlığı, savaşı ve barışı, yükselişi ve çöküşü gören kişi hayatı gerçekten yaşamış sayılır'' demiştir yazar..
    --- spoiler ---
  • stefan zweig 'in bir donemi ve bir cografyayi neredeyse bir ressamin detayciliginda cizerek anlattigi otobiyografik eserdir. ilk olarak 1934 yilinda nazizm almanya ve avusturya'da gundelik hayata iyiden iyiye yerlestigi bir donemde kaleme almaya basladigi kitap intiharindan sonra 1943 yilinda basilir. okumasi ilginc oldugu kadar ogreticidir de. avusturya ve viyana ile ilgili neredeyse her sey vardir bu kitapta; cocuklugu, mahallesi, viyana okullari, habsburg hanedani, richard strauss ,franz joseph , ... kisacasi sahanedir. okumak gerekir. belki de tekrar tekrar.
  • mükemmel bir kitaptır. zweig' ın en sevdiğim eserlerinden birisidir. kitapta shakespeare'in julius caesar' ından yaptığı alıntı aklımdan hiç çıkmaz...

    the sun of rome is set. our day is gone.
    clouds, dews, and dangers come! our deeds are done.

    edit:imla
  • tam bir otobiyografidir. stefan zweig'ın muhteşem akıcı üslubuyla yazdığı kitaptır. 500 sayfa kadardı sanırım; ama çok çabuk okunabiliyor. ve 1900'lerin hemen başındaki avrupa'nın şu andaki türkiye'yle adet, gelenek olarak çok fazla benzerlik taşıdığını da satırlarından anlayabiliyorsunuz. şu örneklerdeki gibi;

    --- spoiler ---

    mesela cinsellik olgusu. zweig'ın bahsettiğine göre o dönemin hukuk kitaplarını bırakın tıp kitaplarında bile cinsellik olgusuna mümkün mertebe yer verilmiyor. gençlerin içlerinden gelen bu arzu ve şehveti böylelikle unutacağı düşüncesi hakim. ama tabii ki öyle olmuyor. koyu bir muhafazakarlık hakim olan avrupa'yı zweig, her tarafı delik deşik olan bir örtünün insanların üstüne serilmesi olarak tanımlıyor. çitlerin görünmeyen yerlerine ayıp resimler çizmek veya yazılar yazmak, ayrılmış olan kadın-erkek havuzlarını ayıran tahtalara delikler açıp kadınları dikizlemek gibi şeyler yaygınca yapılan şeyler yine. kadın ile erkeğin birararada görülmesi uygun kaçmadığından sevgili olanlar akşamları kuytularda buluşmak zorunda kalıyorlar yine o dönemde. evlilik mevzusunda ise kız babaları, kızlarını işsiz adamlara vermek istemiyorlar. ve bu da erkeklerin 25-26 yaşına kadar bekar gelmelerine sebep oluyor. ha keza kızların da öyle. zweig'ın savunusuna göre kız ve erkeklerin cinsel olgunluğa eriştikleri 15-16 yaşlarından itibaren 10 yıl süresince kendilerini tatmin etmeleri gerekiyor. bu da toplumda bir azgınlık patlamasına yol açıyor. bunun yanında kızlar o yaşlara kadar evlendirilmek istenmiyor, ama birkaç yıl daha koca bulamazlarsa 30 yaşına geldiklerinde kız kurusu olarak nitelendirilmeye başlanıyorlar. ve kızlar bir yerlere gitmek istediklerinde asla yanlarından bakıcıları ya da seyisleri eksik olmuyor. türk toplumundaki kız abileri gibi.
    --- spoiler ---

    okunursa bir şey kaybedilmeyecek hatta epey bir şey kazanılacak bir kitap. fiyatı biraz pahalı, kabul ediyorum. ama o da can yayınları'nın her zamanki ibneliği işte.
  • aynı anda hem anı hem biyografi hem otobiyografi hem de deneme olarak tanımlayabileceğimiz, fena halde sürükleyici stefan zweigkitabı. okurken 'bir kitap nasıl olur da bu kadar yeni bilgiyi aktarırken sıkıcı olmamayı başarır düşüncesi eşlik eder. kitaplarla aranız 'ilişkimize biraz ara verelim' modundaysa aşk tazeler. metrobüs yolculuklarını eğlenceli, uykuya dalınamayan geceleri çekilir kılar.
  • zweig'ın anıları ve otobiyografisi karışımı bir anlatıma sahip 20. yy başları ve 2. dünya savaşı tarihine yukarıdan değil ama bir sanatçının gözüyle bakmak isteyen herkese okumasını tavsiye ettiğim kitaptır.

    19. yy sonlarının ütopya denecek barışcıl havası ile başlayıp hitler'in sebep olduğu kabusa adım adım ilerleyişin hikayesi. kitabı okurken sadece zweig'ın kaderine değil o dönem yaşamış değerli tüm sanatçı ve edebiyatçıların da hayatlarına tanık oluyorsunuz. kitapta zweig'ın yakın dostu olan maksim gorki'den rodin'e, james joyce'dan sigmund freud'a uzanan bir dahiler zincirini de yakından tanıyorsunuz.

    nazilerin sinsice yükselişine ve ikinci dünya savaşının özellikle yahudi halkına getirdiği yıkımı çok güzel anlatmış zweig. bu anılar tabi ki onu umutsuzluğa sürüklediler ve bir nevi intihar mektubu niteliği de taşıyor. bir kitabında remarque zweig'ın intihar etmesinin sebebinin anılarından kurtulamaması ve büyük bir hata yaparak onları yazması olduğunu söyler.
  • hızlı hızlı yürürken artık ölümü bekliyorum duruşuyla karşınıza çıkan ve gözlerini gözlerinize dikip bakan yaşlıların hikayeleri gibi başladı. bitince devamını getireceğim.
  • kitapta goethe' den yapılan alıntı da muazzamdır:

    still und eng und ruhig auferzogen
    wirft man uns auf einmal in die welt;
    uns umspülen hunderttausend wogen,
    alles reizt uns, mancherlei gefällt,
    mancherlei verdrießt uns, und von stund zu stunden
    schwankt das leicht unruhige gefühl;
    wir empfinden, und was wir empfunden,
    spült hinweg das bunte weltgewühl.

    sakin, tutucu ve huzurlu bir hayattan
    fırlatılırız birdenbire dünyaya
    yüz binlerce dalga çalkalar
    her şey tahrik eder bizi,
    bazısı hoşumuza gider, bazısı keyfimizi kaçırır
    uymaz bir saatimiz bir saatimize
    gider geliriz huzursuz duygular arasında,
    hissederiz ve hissettiğimiz şeyler
    alır götürür dünyanın renkli kargaşasını.
  • okuduğum en güzel eserlerden biri olup stefan zweig'a karşı büyük hayranlık uyandırmış otobiyografi. otobiyografi demek doğru mu bilmiyorum kitabın sayfaları çoğu romandan fazla akıp gidiyor insan merak etmeden duramıyor.

    stefan zweig'in naif ve akıcı diliyle onun dünyaya bakış açısından etkilenmemek mümkün değil. hele bir de bazı olaylara farkında olmadan tanıklık etmiş olması (bkz: #48093533) , maksim gorki, james joyce gibi bilinen yazarlarla hayatının kesişmesini okudukça insan hayret edemeden duramıyor.

    tarihe ışık tutması bakımından böyle hümanist bir kişinin yazdıkları büyük önem taşıyor. hatta bu kitabı sadece bir otobiyografim olsun okunsun değil de, gelecekteki kuşakların nasıl bir dünya vardı benim zamanımda amacıyla yazdığını düşünmekteyim. zira bir otobiyografi olmasına rağmen stefan zweig hiç özel hayatını karıştırmaz işin içine. ne bir kızla flörtleştiğini ne de karısıyla hikayesini bulabilirsiniz. stefan zweig kendini bir roman karakteri yaparak harika bir kitap sunmuştur.

    ölüm yıldönümünde saygıyla anıyorum kendisini. "bütün dostlara selam gönderiyorum! uzun bir geceden sonra, yeni bir günün doğduğunu da görecekler! fazlasıyla sabırsız olan ben, onlardan önce gidiyorum." (22.2.1942)
hesabın var mı? giriş yap