• bu gece uc dogum vardi acilde.. hastalarin once anamnezi alindi, vital parametreler kontrol edildi, hastanin kontraksiyonlari olculdu, ctg baglandi.. kuveti doldurdu ebeler sicak suyla hastayi rahatlamasi ve dilate olmasi icin icine yatirdilar.. rahim agzi acikligi kontrol edildi : 3 cm..

    10 cm olmasi gerekli rahim agzi acikliginin ve 5 cmden sonra daha hizli gelisiyo olaylar.. 5 cme kadar her saat basi 1 cm aciklik artar denebilir..

    saatler gecti, 3.52yi vurdu saat berlin saatiyle.. aciklik 8 cm.. dokular yumusak, kanama bir ped miktarinda.. hasta ciglik cigliga.. isik los, damar yolu acik ve serum takili.. bir erkegin erkek olup olmadigi nasi anlasilir bilir misiniz? karisinin butun vucuduna kontraksiyonlar basladigi andan itibaren 8-9 saat sicak bezler koydugu anda, 8 saat yataginin basinda elini oksadigi anda anliyosunuz..

    bizde tipiktir ya adam disari cikar karisini yalniz birakir.. al iste bi turk okuzlugu daha.. sen karini ne diye yalniz birakiyosun dunyadaki en muhim anda?

    nese hikayemize devam edelim.. rahim agzi acikligi 9 cm.. hasta, yeter artik itmek istiyourm diye bagiriyor agliyor, hayatinizda duymadiginiz sesler cikariyor.. derken, kanama su ve bebegin kafasi gozukuyo vajinada..

    bundan sonrasi bi kac dakika icinde olup bitiyo ideal durumda.. ne anlatmaya kelimeler yeter, ne vajinadan cikan o bebegin gipgri olmasi, kendini sonlara dogru pit diye disari atmasi kadar sarsici bi goruntu olur..

    bebek bagini kesmesi icin babaya makas verilir, anne rahminden plazentanin cikmasi icin beklenir.. vajinada kalan spiral gobek bagi sarkarken, cocugun yuzu hizlica temizlenip, havlu esliginde anne gogsune koyulur..

    bi dakika once feryat figan aglayan o degildi.. vajinasindan garip bi gobek bagi sarkan da o degil.. baba asiri heyecanli bebegin fotolarini cekmeye calisir.. anneye son bi kere delice asik olur.. ilk gunku gibi.. sonra bebegin sirtini sivazlar..

    sabahin saat besinde, butun bildiklerinizi unutturacak, butun dertlerini sildirecek, hayata cok baska bakmanizi saglayacak bi olaydir dogum..

    baska dilden, baska dinden, bambaska kulturden 2 insan, ama gurur mutluluk ayni.. gozunuzu kapatin simdi.. butun dertlerinizi hirslarinizi icinizdeki kotu herseyi bi kenara birakin.. minicik bi bebek dusunun.. gozleri yumuk yumuk, sirtinda igrenc bi sivi var.. ayaklari bi parmagin yarisi.. 3 kilo bisi.. un kurabiyesi kokuyo.. iste en iyi antidepresan bu..

    sanirim dogumhaneden bi kac gunluk canli yayin, butun savaslari dindirip , butun depresyonlari silebilir..
  • bir çok komplikasyona gebe bir durum olmakla beraber, mutlu ve komik anları da boldur. son tahlilde tüm taraflar sağlıklıysa...

    doğum sabahı olduğunu bilmeden uyandım tabii o sabah. belimde bi agri. annemin evindeyim o günlük. kil tüy islerini cozmusuz artik doğum yaklaştı diye. annemin evindeki rahatsız yatağa verdim ağrıyı. tam da "rahatsız yatakta uyumuş insanin bel agrisi" cunku.

    kahvaltıdan sonra hissedilmez oldu. annemin evinde keyifteyim. hamilelik annelik forumlarindaki kızlarla yazisiyoruz.

    ulan saat 2-3 gibi gene arttı bel agrim. "alla alla gün ortasında niye niye pörtledi ki bu" diyorum içimden. mis gibi keyif yapıp annemin evinde nadir yakalanan bir huzurlu süreç geçirirken ağrıyla bölünmesinden memnuniyetsiz hissetmiştim. (9 aylık gebeyim ama uzunca bi süre "doğum mu başlıyor?"u konduramadım kendime. o derece beyin terk vaziyetteyim)

    neden sonra forumlardaki kızlara sormak aklıma geldi. "ulan belim ağrıyo benim. doğum mu başlıyor acaba?"
    "ahuhaha manyak! tabii ki olm. koş hastaneye!"
    genelde böyleydi cevaplar.
    ben naaptım? karşı tarafta, evimizde olan kocama haber verdim. "gel beni al, doğum başlıyo" diye.
    1-1,5 saate gelmişti. ben artık ufak ufak kasılmaları hissediyordum. anneme hiçbişey söylemeden çıkıp taksiyle iskeleye gittim. ilk kocamın bilmesini istemiştim.

    iskelede kafede oturup heyecan içinde gülüşüyorduk, selfi filan çekiyorduk gemiyi beklerken. acayip mutlu bi andı.

    karşıya geçtik. ben tutturdum "pilates topu alalım, daha kolay açılıyormuş normal doğumda çatı" filan diye. hay hay, gidip avmde dolaşarak bulduk bi pilates topu...

    eve yaklaşmıştık. son bikaç km içinde artık kafamı ön koltuğun sırtına dayamaya başlamıştım sancılar sıklaştığı için.
    ailelere haber verdik. hiç durmadan gülüyordum. inanılmaz mutlu, enerjik ve heyecanlıydım. son bi duş aldım. giyinirken artık daha sert zorluyordu sancılar. ama henüz başı olduğunun da farkındaydım... pilates topunu şişirdi kocam. bi o biniyodu bi ben. kayınvalde ve peder de ordaydı. gülüşüp şakalaşıyorduk sürekli... hep gülüyordum. hep. aşırı mutluydum nihayet kavuşacağımız için.

    hastaneye doğru yola çıkışımız galiba 23:00 civarıydı. bi sürü çanta, oto koltuğu, vs ile birlikte göç eden bi çingene obasının parçası gibiydik sanırım.

    çatala çıktığımda ebe baktı içeri, bi de nst ye bağladı... "2 cm daha, dön evine. bu gece doğurmazsın sen" dedi.
    "kesinlikle dönmem. ben bu gece doğurucam" dedim. nasıl olduğunu bilmiyorum ama hissediyorsun o an. ev de uzaktı zaten amk. bi an gözümün önünde arabada doğurduğum bi senaryo canlandı.
    gece 00:00 da 2,5 cm, gece 2.30-3.00 civarı 5 cm oldu açıklık. sabah 4.30 civarı 9 cm le doğuma hazırdım ve doktoru bekliyorduk. son anlarda hemşire "öksürme, gülme" filan demeye başlamıştı. bebek fırlıycak diye korktu sanırım.

    sabah 5 civarı dr geldi nihayet evinden ve o hızla doğurdum... son bikaç saatir sancıdan gülemiyordum ama içim gülüyordu sanki o anlarda da... doğumumu kocaman bir gülümseme olarak hatırlıyorum.
    hatta doktor epizyo kesisini dikerken arkadan kocam çekmiş. zafer işareti yapmışım gülerek. bebeği temizliyor ve hazırlıyorlardı o esnada ebeler hemşireler hemen yanda.

    eşsiz bi andı onu kucağıma aldığım o an. ağlamaya başladım. sanki o doğurduğum bir bebek değildi de, en değerli parçamdı. benimdi, benim bi parçamdı. benden çok daha muhteşem ve değerli bir parçamdı ve ben onu kucağımda tutuyor, ve mutluluktan ağlıyordum. mucize denen bişey varsa, işte o andır...
    sonra eşini çıkardılar -plasentayı çıkarırken daha çok acı çektim bu arada-

    odaya aldılar bizi. bebek geldi. anneler ağlıyor, baba ve dede foto çekiyor, ben mutluluk sarhoşu, götüm başım açık takılıyorum filan... çok komiktik..

    hepimiz bişeyi unuttuk bu arada. odaya gelen (aynı zamanda doğumumu yaptıran) ebe-hemşire ayılttı.
    "emzirdin mi?" dedi.
    "yooo" dedim yüzüne far tutulmuş tavşan gibi. "nasıl emziricem? süt nerde?"
    çok şeker bi "seni şapşal" ifadesiyle güldü. "aç memeni" dedi.
    açtığım sağ mememi alışkın bir çeviklikle sıkmasıyla beraber, 1 metre öteye süt fışkırmıştı mememden...

    inanamıyordum. ikinci bi mucize gibiydi.
    "ulan çocuk doğurdun, tabii ki emziricen. ne var amk bunda" gibi değil. gerçekten o anda bende mucizevi bişeyler olmuş gibiydi.
    doğum gibi, ilk emzirdiğim anı da unutamam. mutluluktan süblimleşmeye en yakın hissettiğim andır bu sanırım.
    bebeğimiz olmuştu, mememden süt geliyordu, ve bu küçük mucize onu emiyordu... besliyordum ben onu... bayağı yaşatıyordum filan. ben üstelik, hiçbişey yapmadan.... sadece mememden kendi kendine fışkıran sütle... sistemin güzelliğine bak lan!
    sürekli suratımın ortasında duran gülümsemem sanki yüzümden değil, bütün ruhumdan geliyormuş gibi hissediyordum....

    normal doğumdu, hemen ayağa kalkmış ve tuvalete filan tek başıma girebilmiştim. aslında hiçbir gerek yoktu ama, yine de o gece kocamla birlikte hastanede kalmak istedim. sanırım tüm süreçte talep ettiğim yegane şey buydu. ama o geceyi sadece üçümüz olarak geçirmek istedim. eve gelsek anneler bilmem ne gelen giden derken tadını çıkaramayacaktık beraber ilk gecemizin. hem hemşireler de güven veriyordu...

    o gece gerçekten masalsıydı. pek uyuyamadık heyecandan ve mutluluktan. ama iyi ki üçümüz baş başa kalmışız hastanede. kesinlikle ihtiyacım varmış çekirdek ailemizle o ilk geceyi huzur ve sessizlikle paylaşmaya...

    son derece şahsi detaylar içeren bu şeyleri buraya yazdım. çünkü hem yazmak ve bu anıları tazelemek hoşuma gidiyor, hem de burayı okuyabilecek gebe kız kardeşlere bi olumlama olsun istedim...

    korkmayın... her ne şekilde olursa olsun (sezeryan, norrmal doğum, vs) doğum muhteşem bi süreç. o kavuşma anı gerçekten eşsiz bir an... sütün ilk gelişi, ilk emzirme, vs.... sadece tadını çıkarın bu olağan mucizenin. doğum olağandır ama sizin hayatınızda mucizevi bir tekilliği olacak. bırakın gülümsesin yüzünüz, ruhunuz, her zerreniz.

    bi daha asla doğurmayı düşünmüyorum ama ömrümün son nefesinde bile hatırlayacağım bir mutluluktu doğumum.
    şükürler olsun her saniyesine...
  • aylarca oglumun dogumunu hayal etmistim hamileligimde.
    doguyor kucagima veriyorlar, yuzune ellerine bakiyorum, agliyorum sevincten. kimi zaman hayal bile edemeden yogunlasan hamilelik hormonlari ve bir bebegi kucagima alma duygusunun heycani icinde kayboluyorum. yuzu, elleri ve goz yaslarim hep ayni siralamada hayalimde.

    hic bitmiyecek gibi gect 9 ay. dogum icin hastane giderken bile hala cok surreal geliyordu kisa bir sure sonra oglumu kucagima alcagim duygusu. elime serum igneleri takiliyor, bedenim sancilarla oglumun gelisine hazirlaniyor, sancilar hafif hafif derken, siddetleniyor. hic bilmedik bir sanci. ustelik sanci ne kadar guclu olursa o kadar cabuk dogar diyor hemsire. bilmiyorum bu sanci guclumu yeterince. cok guclu olsun hemen dogsun aci cekmesin oglum diyorum. kendi bedenim yok oluyor onun var olmasina duydugum inanailmaz koruyucu icgudude.

    ustunden 6* uzun gun gecmesine ragmen, cogu onemli ayrintiyi cok iyi hatirlamiyorum 23 saat suren muthis yorucu dogumunun oglumun. mesela cok saatler sonra o korkunc sancilarin kisa aralarinda yorgunlukdan ve bitkinlikden neredeyse bayilir gibi uykuya dalip sonra yine korkunc bir sanci ile uyanip, arjen'in guzel yuzunun saatlerce yanimda gozumun icine bakarak bana vermeye calistigi gucu ve gayreti cok ayrintilari ile hatirlamiyorum dusunce. hatta dogumun o son anlarinda bebegin dunyaya gelmesi icin hayatimda hic yapmadigim kadar cabalayip dogmasi icin ugrastigim anlarda doktorun bebegin kalp atislarinin dusutugunu soyledigi anin beynimde ve yuregimde yarattigi ciglik ciglik korkuyuda.

    tek hatirladigim, tum ayrintilari ile o kicasik minicik an: oglumun kisacik bir saniyede hizla dogdugu ve dunyanin durdugu ve bir anda gogsume verdikleri kelimelerin gucsuz, sessiz kaldigi an: minik sicacik bir beden, hickirikla aglama arasinda cikardigi bir sesle hizini anlatmaya gucumun yetemedigi bir surecte gogsume yatiyor. ben ne yuzunu ne elini gorebiliyorum. sadece basini, sirtini, minnacik bedeni sarsiliyor gogsumde, sariliyorum belkide, hayatim boyunca hic yasamadigim bir duygu icinde ne agliyabildim, ne gulebildim. nefessiz, soluksuz bir an, doktor aliyor kucagimdan kontroller icin, ben "yuzu" diyorum, "yuzune bakayim".
    bakiyorum: ask. ask buymus.
  • bir hastanede olan en güzel şey doğumdur.

    hastane koridorunda, ameliyathane çevresinde elinde kameralarla bekleyen aile bireyleri, baba adayının sırtını patpatlayıp şaşkınlığından istifade makaraya alanlar, kendi doğumunu her fırsatta hala anlatan yaşı ileri hanımlar, ama herkeste bir haklı sevinç, bir keyif. önce bebeğin çıkması ve herkesin başına üşüşmesi, sonra da anneciğin doğumhaneden sedyeyle çıkması, ve sedyeyi balık sürüsü gibi takip ederek birlikte giden akrabaları, yakınları...

    bir de yeniden doğanlar vardır. ölümün eşiğinden dönenler. onların doğumu belki kamerasız karşılanır. yoğun bakımın, ameliyathane önünün, beklerken her santim karesi ezberlenen kafeteryanın bunalttığı aile bireyleri, yakın dostlar, herkes; en az o küçük pembe bebeklere sevindiği kadar sevinir bu doğuma. sevmeye hazır oldukları ama yeni tanıştıkları minik şey değil de, yıllarca sevmiş oldukları insan onlara geri gelmiştir. işte o doğum, ilkinden de güzeldir.
  • pek sevdiğimiz o sözün de dediği gibi, hayat cinsel yollarla bulaşan bir hastalıktır ve ölümcüllük oranı yüzde yüzdür. şu hayatta her konuda olduğu gibi bu hastalığı bulaştırma alanında da abartmış, uçlara gitmiş insanlar mevcuttur ki, bu risalemde anmak arzusunda olduklarım onlardır.
    tarihe en fazla çocuk doğurmuş kadın olarak geçmiş bir insandan, bayan vassilyev'den bahsederek yapabiliriz açılışı: onsekizinci yüzyılda rusya'da bir köyde yaşamış olan bu çiftçi kadın 69 çocuk gibi bir rakama ulaşmıştır, sadece 27 kere hamile kalarak üstelik. 18 yaşında ilk, 58 yaşında son kez doğum yapan bu anaç kadın hesapladım ki, 75 yıllık hayatının 21 yılını hamile bir vaziyette geçirmiş ve sonuç itibariyle 16 kere ikiz, 7 kere üçüz ve 4 kere dördüz dünyaya getirmiştir. sanmıyorum ki kafalarını rekor kırmakla bozmuş olsun bu kadın ve eşi, ama bir ihtimal "bakalım bu sefer sen de herkes gibi bir doğumda tek çocuk doğurabilecek misin" şeklinde bir iddialaşma sözkonusu olmuş olabilir. ne hazindir ki ailenin günlük hayatı, bayan vassilyev'in fiziksel ve psikolojik profili üzerine bilgim yok hiç (yani yine ruh çağırmam gerekecek).
    peki ya en çok çocuğu olan erkek? cinselliğimizin evrimindeki temel belirleyicilerden birini görüyoruz burda: bir kadının sahip olduğu, olabileceği maksimum çocuk sayısı iki basamaklı sayılarda tıkanırken, bir erkek için dört basamaklı sayılar imkansız değil. molla bin şerif ismail adlı fas sultanı misal, 700 kadar erkek ve sayısı bilinmeyen ancak 700'e yakın olduğu tahmin edilen kızın babası olmuş, yine onsekizinci yüzyılda. sözlükte soyu ona dayanan yazarlarımız varsa hiç şaşmam yani. çok büyük bir başka haremin sahibi hint prensinin sarayını ziyaret etmiş bir gözlemcinin zamanında anlattıklarına göre yine mesela, sarayda bulunduğu sekiz gün içinde prensin kadınlarından dördü doğum yapmış ve bir sonraki hafta içinde de dokuz doğum beklendiği söylenmiş. en azından bir çocuğun doğumgününün kutlanmadığı tek gün geçmiyormuş herhalde bu haremde, hep neşe, hep parti, iyi valla, insanın orda olası geliyor..
    bir de en genç anne rekoru var ki, tüyler ürpertici: 1939 yılında peru'da 5 yaşında bir kız, hormonal bozukluklarının ve bir de bilmiyorum kimin sayesinde sezaryenle doğuracağı ve 10 yaşına kadar kardeşi diye bileceği bir bebeğe hamile kalmış.
    en genç baba rekorunu ben gazetelerde okuduğumu hayal meyal hatırlıyorum, 1998 yılında 12 yaşındaki amerikalı bir çocuk ve komşu kızı arasındaki muhabbetin, münasebetin neticesiydi. şimdi evcilik mi oynar, ne yapar bu çift bilmem..
    kayıtlara göre tarihte en yaşlı doğum yapan kadının 63, en yaşlı baba olan adamın da 93 yaşında olduğunu belirteyim ve risaleme son vereyim.
    ben de bu alanlarda bir rekor kırmak isterim aslında, yüce rabbim izin verirse. çünkü her şey nasip kısmet.
  • bebeğin dünyaya geldiği eylem.

    3.5 yılda 2 tane çocuk dünyaya getirmiş bir kadın hekim olarak bu konudaki bilgi ve deneyimimi paylaşmak isterim.

    doğum önemli bir olay, hayatınızdaki belki en önemli anı olacak, bu nedenle doğumu önemsemeniz normal.

    doğum şeklinizi seçerken önce kalbinizi dinleyin. vajinal doğum da, sezaryen doğum da sizin için..kocanızın, annenizin, arkadaşınızın görüşleri kafanızı karıştırmasın. kendiniz dışında dinleyeceğiniz tek kişi jinekoloğunuz olacak.

    jinekolog çok mühim. ben hamileliğimden önce mümkün mertebe az konuşan mesafeli bir doktorum olsun isterdim. ilk hamileliğimde ikili testimi de yaptırdığım doktorun sonuçla ilgili endişeme karşın verdiği reaksiyonlarda tam bir duvar çıkması bu fikrimi 180 derece değiştirdi. hekiminiz donanımlı, sıcakkanlı, ulaşılabilir, size rahat hissettiren, duygularınızı ve sizi önemseyen bir doktor olsun. gebeliğin başlarında böyle bir doktor arayışına girin, bu hekimi bulana kadar doktor değiştirebilirsiniz ancak bunu hamileliğin başlarında yapın. gebeliğin sonunda hekim değiştirmek iyi fikir değil. mümkün mertebe süreci bilen bir doktorla doğuma girmeniz sizin ve bebeğiniz için faydalı olacaktır.

    doktorunuzla doğum planınızı çok gecikmeden konuşun. müdahalesiz doğum istediğinizi 35.haftada hekiminizle paylaşıp onun sezaryen yanlısı olduğunu, ya da sezaryen isterken hekiminizin doğal doğum yanlısı olduğunu fark etmek şok etkisi yapabilir.

    hekiminiz serbest çalışıyorsa doğumu yapacağınız yer konusunda hekiminize danışın, onun rahat ettiği ekiple çalışması sizin için de faydalı olacaktır. doğumdan önce mutlaka doğum yapacağınız hastaneyi görün, içiniz rahat etmediyse hekiminizle konuşun. hastaneyi görüp beğenirseniz de deplasman hissiniz azalacaktır.

    seçtiğiniz doğum şekli allahın emri değil. başta doğum önemli dedim ama bu önem, doğum şeklinden değil, dünyada en çok sevdiğiniz insan olacak bebeğinizin dünyaya geliş yolu olmasından kaynaklanıyor. suda doğuracağım diye takılıp sezaryen yapınca kara yasa batmayın. gidiş yolu değil sonuç önemli burada.

    doktorunuzu iyi seçin demiştim. onu iyi seçtiniz ve güveniyorsanız medikal kararları sorgulamayın. burayı okuyan hamile kadınlar olacak bu nedenle kötü senaryoları paylaşmayacağım ama hekim olarak duyduğum, gördüğüm çok hadise var, hekiminize güvenin ve onu dinleyin diye özetleyeyim..

    vajinal ya da sezaryen, doğum bir mucizedir. bu mucizeyi yaşayacağınız için çok şanslısınız. bu mucize size dünyada en çok seveceğiniz insanı, bebeğinizi getirecek. buna odaklanırsanız doğumla ilgili tüm zorluklar gözünüzde küçülecek. bebeğinizi kucağınıza aldığınızda hissedecekleriniz başka hiç bir şeyle kıyaslanamayacak kadar yoğun ve güzel olacak. doğum sırasında hep bunu düşünün..

    (şimdiden tebrikler)
  • unuttuğumuz diyaloglara gebedir.

    - bak çıkıyorum ha!
    - tamam işte, verdim ipucunu, tutun.
    - kayıyor mına koyim ya.
    - bi çık, göstericem sana küfretmeyi.
    - ya of, sen kimsin ki?
    - evladım, tutun bak, çık sonra da, gerisini halledeceğim ben, kulağına fısıldayacağım her şeyi, kitaplar yollayacağım gerekirse, yüreğine üfleyeceğim. kolay yani.
    - oha tanrım sen misin?
    - evet bebeğim.
    - haha. ebe gibi ya.
    - sus piç.
    - bu tuttuğuma da göbek bağı deniyor değil mi? ipucu falan yok yani.
    - sen gel, öğrenirsin hayatın bir ipucu olmadığını.
    - öf tanrım ya, cezmi ersöz gibi.
    - şirk koşma lan.
    - gibi dedim.
    - bari üç can hakkı ver ipucu yerine.
    - inan birinciden bile tiksineceksin salak.
    - kırıldım.
  • her gün yaklaşık 330 bin bebek doğuyormuş dünyada. ama şu dünyada beni bundan daha çok korkutan ikinci bir şey, herhalde ölümdür. hatta ölümden bile, doğumdan korktuğum kadar korkmuyorum diyebilirim sadfgdfsd

    kedim doğurdu benim 3 hafta önce. kedicik 2 gün boyunca kanadı. akşam dokuzdan, sabahın 7sine kadar sancı çekti. sonuçta iki tane minicik yavru doğurdu. sonra kanamaya, kasılmaya, bir hafta boyunca devam etti. veterinere götürdüm normalmiş rahim temizleniyormuş. her neyse, el kadar kedinin iki tane yavru doğurmak için çektiği sıkıntıları görünce, içim kıyıldı lan. yavrum ağrısı sızısı var söyleyemiyor. doğum sancısıyla inliyor filan. gelip sürtünüyor bana, böyle çırpınıyor, yardım istiyor. normalde kediler gider biyerde doğurur ve görmezsin. bizimki, gelip benim yanımda doğurdu. o derecede korkmuş yani.

    ne zaman doğum belgeseli izlesem, karnım sızlıyor. nasıl doğuruyorlar arkadaş, yazık günah bu kadınlara yaa... tamam mucizevi bişey, bebekler aşırı derecede sevimli falan da, doğum korkunç arkadaş.
  • normal olanina erkek tarafinin mutlaka girmesi gerekli aktivite. e$inizin yaninda olmanin, bebeginizi e$inizden bile once gormenin tadi anlatilamaz.
    bebeginiz kordonu kisaltilip anneye verilmek icin hazirlik sirasinda bangir bangir bagirirken hosgeldin babacim dediginizde aglamayi kesip dinlemesi beyne kisa devre yaptiran olaylardan.
    adam direk tanidi ya!
  • ölümün altına 500 küsür entry girilmişken doğumun altında zorla 1 sayfa yazı yazılmış.
    insanlığın hatası da burada. araba sürerken hep ağaca bakmak, ağaca bakarsan gider o ağaca çarparsın.
hesabın var mı? giriş yap