• "american ceaser" denilen kişi. 2. dünya savaşı'nda amerikan kamuoyunun avrupa cephesine pasifik cephesinden daha fazla ilgi göstermesine şu şekilde tepki göstermiştir:" avrupa'daki ordumuz yenilse bile hiç değilse almanlar uygar bir ırk." yani biz burda esir aldığını öldüren, esir olmadan intahar eden, kamikaze saldırıları düzenleyip duran ruh hastası japonlarla uğraşıyoruz demek istemiştir.
  • general douglas "doug" macarthur, 2. dunya sava$i abd pasifik ordulari ba$kumandani, amiral nimitz'in kankasi. filipinler japonlar tarafindan i$gal edilirken adadan kacan, bu sirada ataturkvari bir edada "i will be back (if i can)" demesi ile unlu olmu$tur, sonrasinda amerikan ordularini ada ada pasifik'de ilerletmi$, iwo jima'da kadikoy kadar bir yere kendi askeri dahil 9000 civarinda adam gommek pahasina adayi temizlemi$tir. bu zaferi ile sava$in kaderi midway ile beraber degi$mi$, sonrasinda japonlar atom bombasi ertesinde teslimiyeti imzalarken amerikan delegeleri ile beraber masada yer almi$tir.

    sava$in ertesinde, filipinler'de kahraman gibi muamele gormu$, japonya'nin yeniden adam edilmesi icin seferber olmu$tur. kore sava$i esnasinda denyoluk da yapmi$tir, ama artik ya$lidir, bunakligina ve aldigi ara gazina vermek lazimdir.
  • ayrıca wrigleys sakız firmasının, üstünde douglas macarthur'un meşhur "i shall return" sözünün basılı olduğu 4 milyon paket sakızı uçaklarla filipinler'in üzerine yağdırması da, 2. dünya savaşı'nın absürd anekdotlarından biridir.

    itaatsizliğin macarthur ailesinin damarlarında dolaştığını, genetik olarak babadan oğula geçtiğini de ekleyeyim: douglas macarthur 1951 yılında başkan harry s truman tarafından, truman'ın kore savaşı'nda çin'e yönelik politikalarına karşı çıktığı için görevinden alındı. douglas macarthur'un babası - ki kendisi geronimo'ya karşı da savaşmış bir subaydı - ise 1. dünya savaşı'ndan hemen önceki yıllarda başkan william howard taft tarafından itaatsizlik* sebebiyle görevinden alınmış, ordudan uzaklaştırılmış. douglas'ın büyükbabası da amerikan iç savaşı'nda, "missionary ridge muharebesi" sırasında üstlerinin emirlerine karşı gelmiş, fakat muharebeyi kazandığı için görevinde kalmayı başarabilmiş. douglas macarthur'un torununun oğlunun da çok huysuz, anne baba sözü dinlemeyen, bezelyelerini yemeyen, zıpçıktı bir çocuk olduğunu duydum, ama bunlar onu çekemeyen anaokulu arkadaşlarının yaydığı asılsız dedikodular da olabilir tabii..
  • "kalem kılıçtan keskindir diyen, makineli tüfekleri görmemiş demektir!" sözünün sahibi olan amerikan generaldir.
  • "geri çekilmiyoruz, başka bir yöne doğru ilerliyoruz" repliğinin sahibi 2. dünya savaşı başkumandanı..
  • 1950 de kore sava$i sirasinda birlesmis milletler kuvvetlerinin komutasinda bulunan ve nukleer silah kullanim yetkisi icin israrla talepte bulunan manyak.talebinin aksine kisitli bir nukleer silah kullanma yetkisini , mancuryada yogun bir cin saldirisi olursa ve sadece mancurya ustunde kullanmak uzere ba$kan truman 'dan alan arthur , bu yetkinin verilmesinden 5 gun sonra surekli olarak sava$in limitli amaclarini ele$tirdigi icin gorevinden alinmi$tir.kore sava$i sirasinda nukleer silah kullaniminin dogurabilecegi sonuclar du$unulurse cok isabetli olan bu karar koredeki birliklerimizin nukleer mantari yakindan gormelerini ve koylerine kanda cozunmu$ uranyumla donerek yoreye uzay teknolojisini yillar onceden getirmelerini engellemi$tir.ayrica arthur amca 2. dunya sava$i'nin guzide sava$ kahramanlarindandir.
  • inanıyorum ki, eğer douglas macarthur'e 8 yaşına kadar annesi tarafından etek giydirildiği gerçeği subay arkadaşları, ve emrindeki erler tarafından bilinseydi, ordudaki karizmasına, müthiş komutan imajına bir nebze de olsa gölge düşerdi (ama belki ernest hemingway ve rainer maria rilke'nin de çocukluklarında aynı muameleye maruz kalmış olmasıyla avunup kendisini şiire, edebiyata verirdi.)

    douglas macarthur hakkında anlatılagelen, ve mustafa kemal atatürk'ün çanakkale savaşı'ndaki korkusuzluğunu, ölümü umursamaz, hafif çılgın ruh halini çağrıştıran şöyle bir efsane vardır: ikinci dünya savaşı'ndaki bir çarpışma sırasında macarthur alman kuvvetlerine yönelik bir taarruzu yönetmektedir. siperlerin hemen arkasındaki bir yükselti üzerinde, almanların makinalı tüfeklerinin menzili dahilinde olduğu gerçeğine kayıtsız, bir elinde dürbünü, diğer eliyle parapete yaslanmış, taarruzu izlemektedir, emir subayı da (varsayalım "john smith" olsun adı) yanıbaşında tir tir titremektedir. her tarafta mermilerin uçuştuğunu, bu kurşunlardan birinin macarthur'u alnının ortasından vurmasının an meselesi olduğunu fark eden bir yüzbaşı, siperden başını kaldırarak, "komutanım, af buyrun ama alman silahlarının menzilinde olduğumuzu, konumunuzun çok tehlikeli olduğunu belirtmek isterim. kabak gibi açıktasınız maşallah, canınıza mı susadınız?" der (son cümleyi içinden söyler). macarthur dalgın dalgın kafasını çevirir, ve de "ha, ne dediniz? ah, evet haklısınız, teşekkür ederim yüzbaşı. teğmen smith, derhal sipere ininiz." dedikten sonra yerinden kımıldamadan, kafasının etrafında uçuşan kurşunların, ve de yüzbaşının emir subayının ve erlerinin şaşkın bakışları arasında çarpışmayı izlemeye devam eder.
  • "eski askerler asla ölmezler, sadece gözden kaybolurlar" lafının sahibi. tabi bu lafı türkçe söylememiştir. orijinali için:

    (bkz: old soldiers never die they just fade away)
  • kore savaşı sırasında görev alınması ile beraber tekrar abd'ye dönünüce, ikinci dünya savaşı'nın diğer önemli komutanı eisenhower gibi siyasete atılmayı ve başkanlığa oynamayı düşünmüş ancak beklediği ilgi ve destek göremeyince, 52 seçimlerinde, cumhuriyetçi aday robert taft'ı desteklemiş ancak onun da parti seçiminde eisenhower'a kaybetmesiyle siyasi kariyeri başlamadan biten amerikan generalidir.
  • askeri kariyeri, politik hayatına göre daha başarılı olduğu kesindir. amerikan ordusunda, ikinci dünya savaşı'nda japonya'ya karşı olan cephelerin hepsini yönetecek kadar yükselmesine karşın, siyasete atıldığında başkan adayı gösterilecek kadar yükselememiştir.

    en büyük sivil başarılarından biri, savaş sonrasında japonya'yı ayağa kaldırmak için japon imparator hirohito ile el ele vermeyi akıl etmesi ve bunun sonucunda japonya'nın günümüzdeki en büyük ekonomik güçlerden biri haline gelmesinde oynadığı büyük roldür.
hesabın var mı? giriş yap