• aslinda kaza hakkinda yapilan aciklamalar ve teoriler oldukca aciklayicidir:

    resmi rapor cadirin icten yirtilarak acilmasini ve kayakcilarin don paca kendilerini disari atmis olmalarini hafif bir cig olayina baglar. cig sonucu kar altinda kalan cadirdan cikmak icin cadiri yirtarlar ve baska bir cigin altinda kalmamak icin kacarlar. cok soguk kosullarda, hipotermiye bagli olarak insanin dusunme yetisini cok cabuk yitirdigi goz onunde bulundurulursa giysilerini almak icin cadira donmeyisleri, cadiri bulamayislari da mantik dahilindedir. cadira en yakin cesetlere cadirin kuruldugu yamacin dibinde ulasilmistir ve bu cesetler soguk nedeniyle donarak olmuslerdir. 4 ceset ise 4 metre derinliginde bir dere yataginin dibinde bulunmustur ve vucudunda olumcul kiriklar bulunan 3 ceset bu 4lunun 3udur. cadira donmeye calisirken dusme sonucu yaralanip donma sonucu hayatlarini kaybetmislerdir.

    dilinin olmadigi soylenen kaza kurbaninin ise gercekte sadece dili degil alt cenesi de yoktur, bu da olumlerin ardindan grubun bir vahsi hayvan (buyuk olasilikla kurt) tarafindan ziyaret edilmis olmasi sonu gerceklesmis olabilir.

    kurbanlarin vucutlarindaki turuncu yaniklar ise bir ceviri hatasi gibi gorunuyor. normalde 12 yasinda ilgili kayakcilarin cenaze torenine katilmis bir cocugun "koyu kahverengi bir ten renkleri vardi." sozunun yanlis yorumlanmasi olabilir. ilgili cocuk daha sonradan dyatlov vakfini kurmustur. koyu kahverengi ten rengi ise gunesli gunlerde kardan yansiyan gunesin insan tenini yaz gunesinden bile fazla yaktigi dusunulurse, kolaylikla aciklanabilir. ayrica olumlerinin uzerinden uzun sure gectikten sonra duzenlenen cenaze toreninde bedenlerin makyajdan gecirilmis olmasi da olasidir.

    ilgili zaman araliginda bolgede gozlenen turuncu isik kurelerinin sovyet ordusunun r-7 roket denemeleri oldugu kanitlanmistir.

    geriye kalan radyasyon gizemi ise dunya kamuoyuna ancak 1970li yillarda aciklanan, dunyanin en buyuk 3. nukleer kazasi olan ve ilgili gecide goreceli olarak yakin olan, kayakcilarin kaybolusundan 2 sene once gerceklesen kyshtym faciasina (http://en.wikipedia.org/wiki/kyshtym_disaster) yada roket denemelerine baglanabilir.

    sonuc olarak hic canli tanik olmamasi nedeniyle hic bir zaman tam olarak ne oldugunu bilemeyecegimiz bu olay aslinda oldukca mantikli aciklama temellerine oturtulabilmektedir. yine de zuzayli yada radyoaktif mutant / biyolojik savas silahi teorileri daha cok ilgi cektigi icin herkes isin bu yonune yonelmeyi yeglemektedir.

    bize kayakcilara rahat bir dinlence dilemekten baska dusen bir sey yok aslinda. sanssiz bir kaza gelmis baslarina.
  • 1959 yılında ural dağlarında geçen tamamı ile gerçek ve son derece ürkütücü bir olay. sırrı hala çözülememiş. aşağıda bir siteden alıntı var, sabrederek okunmalı.

    "şimdiden uyarmak lazım, yazı biraz ürkütücü. korku filmlerinde işlenen "vahşi doğanın kucağında bilinmeyen varlıklarla mücadele eden gençler" temasının gerçek yaşamdaki bir örneğine tanık olacağız. bir grup kayakçı, ural dağları'nda geziye çıkarlar ancak esrarengiz bir dizi olay onları deliliğin sınırlarına ve ölüme sürükler. gerilim filmi konusu gibi duruyor değil mi? ama bir zamanlar rusya'yı çalkalayan ve sonradan unutulan bu olay gerçek.
    ıgor dyatlov, zinaida kolmogorova, lyudmila dubinina, alexander kolevatov, rustem slobodin, georgyi krivonischenko, yuri doroshenko, nicolas thibeaux-brignollel, alexander zolotarev. yolculuktan önce igor dyatlov, zinaida kolmogorova, lyudmila dubinina, alexander kolevatov, rustem slobodin, georgyi krivonischenko, yuri doroshenko, nicolas thibeaux-brignollel, alexander zolotarev. yolculuktan önce 27 ocak 1959 günü sovyet rusya'da dokuz genç kayakçı ural dağları'nın uçsuz bucaksız eteklerinde 2 haftalık bir tırmanış ve kayak gezisi için yola çıktılar. aslında 10 kişiydiler ancak bir tanesi sağlık problemleri yüzünden son anda geride kalınca yola 2 kadın 7 erkek çıktılar.

    yolculukları kuzey'deki en son yerleşim birimi olan vizhai'den otorten dağı'na kadardı. rotaları dağcılıkta en zor kategori olarak bilinen "kategori 3" sınıfındaydı ancak başta liderleri igor dyatlov olmak üzere takım kendilerinden çok emindi. her biri tırmanış ve uzun kayak gezisi tecrübeleri olan yetenekli sporculardı. 2 haftadan fazla bir süre dondurucu soğukla mücadele edecek olmaları ve tehlikeli rotaları gözlerini korkutmuyordu. takımın deneyimden kaynaklanan bir cesareti vardı ve hiç birisi kolay kolay korkuya kapılacak insanlar değillerdi.

    gezi planına göre grup vizhai kasabasına geri döndükten sonra dyatlov hemen bağlı oldukları spor klubüne telgraf çekecekti. 12 şubat günü kararlaştırıldığı gibi telgraf gelmediğinde kimse bir tepki vermedi. bu tür zorlu gezilerde gecikmeler neredeyse her zaman olurdu. birkaç gün sonra birşeylerin ters gitmiş olabileceği ihtimali düşünülmeye başlandı.

    sporcuların ailelerinin ısrarı üzerine enstitü bir kurtarma ekibi oluşturarak 20 şubat 1959'da arama çalışmalarına başladı. polisin ve ordunun da helikopterler ve uçaklarla katıldığı arama 6 gün sonra, grubun varış noktasından 10 km uzaklıktaki kholat-syakhl dağında ilk sonucunu verdi; bu aynı zamanda kurtarma ekibinin yaşadığı ilk şoktu.

    ekip kamp çadırını oldukça tahrip olmuş halde buldu. bir dizi ayak izi yakındaki ağaçlık alana gidiyor ancak 500 metre sonra karla örtülüyordu. ağaçlık alanda büyük bir çam ağacının altında bir kamp ateşinin kalıntılarıyla birlikte ilk iki ceset bulundu. cesetlerin üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. daha sonra bulunan üç ceset ateş ve kamp arasındaydı ve durumlarına bakarak kampa geri dönmeye çalıştıkları düşünüldü. üç ceset arasında yaklaşık 150'şer metre mesafe vardı.

    bulunan cesetlerin incelenmesi sonucu sporcuların hipotermi, yani vücut ısısının aşırı düşmesi sonucu öldükleri saptandı. bir tanesinde kafatası zedelenmesine rastlandı ancak ölümcül değildi. diğerlerinde ise hiçbir tahribat yoktu.

    diğer 4 cesedin bulunması biraz uzun sürdü. araştırma ekibi 4 mayıs'ta ikinci şokunu yaşadı. bir nehir yatağında, 4 metre karın altında kalan cesetleri buldular. ilk iki cesede göre daha uzaktaydılar ve diğerlerinden bir farkları vardı. 3 tanesi şiddetli darbe sonucu ölmüşlerdi. bir tanesinde ölümcül derecede kafatası zedelenmesi vardı, ikisinin ise göğüs kafesleri parçalanmıştı. uzmanlar bu tür hasarları verebilecek bir gücün, bir araba kazasına eşdeğer olması gerektiğini söylediler. dikkate değer bir nokta ise cesetlerin hiçbirinde dıştan gelen yaralanma olmamasıydı, yüksek basınç sonucu ezilmiş gibiydiler. otopside kadınlardan birinin dilinin kayıp olduğu görüldü. araştırma kapsamında ilk keşifte bulunan günlükler ve amatör video kayıtları incelendiğinde (blair witch? cloverfield? rec? noroi?) ortaya çıkar ki, grup 31 ocak günü dağlık araziye varmış ve tırmanışa hazırlanmıştır. dönüş için yiyecek ve ekipmanları için ormanlık alanda bir stok çadırı kurduktan sonra 1 şubat'ta tırmanışlarına başlarlar. hesaplarına göre 1 günde tırmanışı bitirip ertesi gece kampı öteki tarafta kuracaklardır. ne var ki giderek sertleşen hava, kar fırtınaları ve azalan görüş mesafesi bir şekilde onları hedefleri olan otorten dağı yerine mansi dilinde "ölüm dağı" anlamına gelen kholat syakhl'a götürür. dağın ismi hariç buraya kadar yaşananlarda pek olağandışı bir durum yok. kampta bulunanlar buradan sonra ne yaşadıklarına dair bir ipucu vermiyor.

    her ne kadar cesetlerdeki hasarın insan gücüyle yapılmış olamayacağı söylense de rus polisi bir cinayet olasılığını düşünerek adli araştırmalara başlar. böylece zaten soru işaretleriyle dolu olan olaya bir yenisi eklenir: radyasyon. cesetlerin üzerlerindeki giysilerde radyoaktif kirlenme vardır.

    ural bölgesinde yaşayan mansi yerlilerinden şüphelenen polis geniş çaplı bir arazi taraması yaptığında çevrede hiç insan izine rastlayamaz. zaten kamp alanı etrafında sporculardan başkasına ait ayak izi yoktur.

    deliller detaylı incelenince birkaç ilginç nokta daha göze çarpar. kamp çadırı dışarıdan değil de içeriden yırtılmış gibidir. ormanlık alanda ateş yakan grup üyeleri çok yakında duran kuru dalları değil de nedense ıslak dalları kullanmışlardır.

    genç sporculara ne olduğu tam bir merak konusu olur. gazeteler olaya geniş yer verir. komplo teorileri üretilmekte geç kalınmaz.

    eldeki verileri gözden geçirince, yapılabilecek en kesin varsayım birşeyin grubun ödünü kopardığı. üzerlerine giysi giymeden çadırı yırtıp çıkarak ormanın içine koşmuşlar (tabii neden üzerlerinde giysileri olmadığı yine muamma). daha sonra ormanın girişinde durup ateş yakmışlar. aralarından ikisi (ölü ya da canlı) ateşin yanında kalırken üçü kampa geri dönmeye karar vermiş ancak yolda birer birer ölmüşler. dördü ise ya önceden ya sonradan ormanın içlerine ilerlemiş. bir varsayıma göre grubun düzensiz hareketi ve ateş yakarken çok yakındaki kuru dalları kullanmamalarından kör oldukları düşünülüyor. bu ilk bulunan cesetlerin birindeki kafatası zedelenmesini de açıklayabilir, zira
    kör birisinin ormanda koştururken ağaçlara çarpması gayet doğal.

    peki bu gözüpek sporcuları ölesiye(gerçekten ölesiye) korkutan şey neydi? ayı veya başka bir yabani hayvan olsaydı eğer yaralanmaları gerekirdi. etrafta da ayak izleri, mücadeleye dair izler olurdu. hem radyasyon?

    rus polisi ve kgb bu bilmeceyi çözemiyor (ya da halka öyle söyleniyor). mayıs 1959'da dosya kapanıyor. sporcuların hepsinin "bilinmeyen zorlayıcı bir güç" yüzünden öldükleri söyleniyor. olay dosyası resimleriyle birlikte gizli bir arşive yollanıyor. resimler ancak 1990'da ortaya çıkıyor - eksik olarak.

    1967'de, araştırmalar sırasında görev almış ve fotoğrafçılık yapmış olan gazeteci yazar yuri yarovoi olaydan esinlenerek "en yüksek derecede karmaşa" isimli bir roman yazıyor. ancak sovyet yönetiminin olayla ilgili bilgileri sır olarak sakladığı bir dönemde yazıldığı için pek çok detayı es geçtiği biliniyor. tanıdıkları ise yazarın romanın yayınlanmamış detaylı bir kopyası olduğunu söylüyorlar. yazar 1980'de hayatını kaybettikten sonra yazarın fotoğraflar, günlükler ve el yazılarından oluşan arşivi bulunamıyor.

    1990'da yazar anatoly guschin olayla ilgili bir araştırma yapıyor. rus yetkililerin ona tanıdığı ayrıcalıklar sayesinde bazı fotoğrafları ve önceden bilinmeyen detayları gün ışığına çıkarıyor. pek çok belgenin ortadan kaybolduğunu farkediyor. araştırmasıyla ilgili "sırların bedeli dokuz yaşam" isimli bir kitap yazıyor. kitapta sovyet yönetiminin gizli araştırmaları sonucu geliştirilen bir "gizli silah" teorisine ağırlık veriliyor.

    kitabın verdiği cesaretle 1959'da araştırmayı yürütmüş olan emekli polis subayı lev ivanov bir makale yazıyor. makalede araştırma timinin olaya hiçbir açıklama getiremediğini söylüyor. en önemli nokta ise, ivanov'un iddiasına göre gökyüzünde bazı "uçan küreler" görmüş oldukları. üstlerine bunu rapor ettikten sonra timin araştırmayı bırakması ve bulguları gizli tutması emri geliyor. ayrıca olayın olduğu tarihte grubun rotasından 50km güneyde olan bir yürüyüş grubu kuzeyde garip turuncu küreler gördükleri ve o çevrede şubat ve mart aylarında meteoroloji yetkilileri ve askerler dahil değişik kişilerden benzer raporlar geldiği biliniyor. araştırmalarda bu tanıklar gözardı edilmiş.

    grup lideri igor dyatlov'un adı geçide veriliyor. sovyet yönetimi olayla ilgili detayları tüm gücüyle gizliyor. ufolar mı, paranormal varlıklar mı, gizli ordu araştırmaları mı bilinmez ama ortada alışık olmadığımız birşeyler olduğu kesin.
    1959'da kholat syakhl'da o zavallı dokuz gence ne oldu sorusu hala yanıtsız."
  • 2 şubat 1959 gecesi ural dağlarında vukubulan ve 9 dağcının ölümü ile sonuçlanan esrarengiz olay. olayın geçtiği yer, kholat syakhl dağının doğusundaki dyatlov geçitidir. "kholat syakhl", mansi dilinde ölüm dağı anlamına gelir. dyatlov adı ise grubun lideri igor dyatlov'a atfen sonradan verilmiştir.

    kayakçıların kamp kurdukları yerdeki çadırları içeriden yırtılarak parçalanmış olarak bulunmuş, kurbanların bazılarının karda yalınayak, hatta don gömlek koşarak bir şeyden kaçtıkları, ikisinin kafatasının, ikisinin de kaburgalarının kırıldığı, birinin de dilinin yerinde olmadığı saptanmış, ancak bütün bunlara rağmen hiçbir cesette fiziksel mücadele izine rastlanmamıştır. ayrıca ölenlerin giysilerinde anormal düzeyde radyasyon izleri bulunmuştur. ölenlerin bazı yakınlarının iddialarına göre cesetlerin ciltlerinde turuncumsu, saçlarında ise grimsi bir renk hakimdi. resmi sovyet kayıtları olayı "bilinmeyen bir gücün" etkisine bağlamıştır.

    yapılan spekülasyonların en yaygını olayın olduğu gece ve bunu takibeden günlerde bölgede çok sayıda kişi tarafından gözlemlenen turuncu ışık saçan gök cisimleri ile ilgilidir. bir başka iddia da bölgede sovyet ordusunun gizli askeri deneyler yaptığı yönündedir.
  • donemin sovyet yetkililerinin birseyleri sakladigi/ortbas ettigi aciktir. zira kolevatov'un gunlugu kayiptir. olayin aydinlatilmasi ile ilgili en buyuk talihsizlik -tahminimce- zolotaryev'in boynunda asili bulunan fotograf makinesinin icindeki filmin (eriyen kar nedeni ile) bozulmus olmasidir. gerci ilk cumleden yola cikarsak bozulmamis da olsa kayip olacakti... zolotaryev'in cadiri yalinayak, ancak fotograf makinesi ile terk etmis olmasi ayrica ilginctir. (disaridaki hava eksi otuz derece)

    gelelim bu dagcilari neyin oldurmus olabilecegine: daha once yazilmis oldugu gibi bunlarin tamami usta, deneyimli dagcilar. hele ekibin lideri dyatlov yeni radyo modelleri filan icat eden asmis bi' adam, neyse. yani oyle kolay kolay panik yapacak insanlar degiller. bir suser herseyin dogal olaylar icinde cereyan etmis olabilecegini yazmis. cig dustugunu sanan ekip hizlica cadiri terk ediyor, bir kismi donarak, bir kismi da ucurumdan duserek oluyor. ben buna katilmiyorum: cig dusuyor zannettin, panik halinde cadirdan kactin. en fazla elli metre kostuktan sonra baktin ki cig filan dustugu yok, cadira geri donersin. ama burada ekibin yarisi ancak iclerinden ikisi donarak oldugunde cadira donmeye karar veriyor, diger yarisi toplam bir bucuk kilometre kaciyor!

    ayi, kocaayak, cig, uzaylilar, mansiler... bu dagcilari olduren bunlarin hicbiri degildi. ucurumdan dusme teorisine inanan bazi yazarlar kayip dili vahsi hayvanlarla aciklamis. bu yazarlara cesetlerin fotograflarina tekrar bakmalarini oneriyorum. zolotoryev resmen yanmis. dili kayip olan dubinina yuzukoyun yatiyor; hangi hayvan bu konumdaki bir cesede hic zarar vermeden dilini alip gidebilir?
    dagcilarin yakinlari cesetlerde turuncu/kahverengi lekeler gorduklerini soyluyorlar. bunlar size neyi cagristiriyor bilmiyorum ama bana napalm bombasini, cernobil'i, nukleer felaketleri cagristiriyorlar.

    benim teorim su: o gece ekip cadira cekilmeden once gormemesi gereken bir sey gordu. bu bir fuze denemesi olabilir, o bolgede konuslanmis gizli bir us, bir labaratuvar olabilir, ne oldugunu bilemeyiz. bir helikopter (bakiniz: ekibin cektigi son fotograf; manevra halinde spotlari yanan bir helikopter) geceyarisi ya uzerlerine ates acarak, ya da baska bir sekilde onlari olumune korkuttu ve cadirdan kacirdi. (cadirin fotograflarina yeniden bakin; cig dusmuse mi benziyor, yoksa helikopter ruzgariyla uzerine kar savrulmusa mi?) ucan bir savas aracindan kismen korunmanin en iyi yolu agaclari kendine siper etmektir. ekip de bu yuzden koruluga dogru kostu. burada bir sure beklediler, tehlike gecer gibi oldu ama donuyorlardi. bu anda ikiye bolunduler ve daha iyi giyimli olanlar yardim bulma umuduyla kacmaya devam ettiler. ancak koruluktan ciktiklari anda helikopterden acilan atesin hedefi oldular. korulukta kalan ekip ise iclerinden ikisinin donarak olmesiyle cadira donmeye karar verdi, ancak basaramadilar.

    bu olayin hala gizemini koruyor olmasinin nedeni dagcilarin bildigimiz silahlarin hicbiri ile oldurulmemis olmasidir. ben bunun ultraviyole veya nukleer bir tufek oldugunu dusunuyorum. peki o yillarda boyle bir silah gelistirmis olmak mumkun muydu? soguk savasin en hararetli yillarinda elbette bu oldukca olasi. ayni donemde sigara tabakasindan scanner yapmis adamlar.

    boris yeltsin doksanli yillarda bu olaya merak sariyor ve altindakilerden bir rapor hazirlamalarini istiyor. rapor eline gectiginde ise artik bu konuda kimseyle sohbet etmiyor; ne de olsa olenlerin akrabalari ve arkadaslari hala hayatta...

    not: yan yana bulunan dyatlov ve slobodin'in sag yumruklarinda darbe izleri var; yani ya birbirleri ile, ya da baska biri/birileri ile kavga etmisler. helikoptere alinip sorgulandiklarini bile dusunenler var.

    not2: yuri krivonishenko daha once bir nukleer santralde calismis, zolotaryev ise asil adi semyon oldugu halde ekibe kendisini aleksandr diye tanitiyor. bazilari bunlarin kgb ajani olduklarina inaniyor. zolotaryev'in boynundaki fotograf makinesi hayatta kalan arkadaslari yuri yudin'i cok sasirtiyor, cunku ikinci bir makinesi oldugunu bilmiyor. ve en ilginci: tum cesetler ortodoks inancina gore gomulurken bu iki ceset yakiliyor, neden? kimse bilmiyor.

    not3: bu olay yirminci yuzyilin en buyuk soru isareti olma ozelligini hala koruyor...
  • aşağıda verdiğim bilgiyi, ilginç bir şekilde ekşi'deki sayfalarca açıklamaların hiçbirinde bulamadığım ve hayret ettiğim olaydır.

    amatör havacılık tarihçisi andrei shepelev'in bu gizemli olay ile ilgili oldukça çarpıcı ve mevcut verilerin çoğuna tatmin edici bir şekilde uyan bir iddiası var. kanımca, şu ana kadar en mantıklı ve tutarlı açıklama ona ait.

    kendisi, dyatlov grubunun grönland thule'deki hava üssünden havalanan bir rb-47 abd casus uçağı tarafından atılan 150 lb(68 kilogram)'lik bir m120 foto-flaş bombası nedeniyle ölmüş olabileceğini düşünmekte.

    o zamanların optik teknolojisi gece net bir şekilde fotoğraf çekmeye imkan vermediğinden, ortalığı aydınlatmak gerekmekteydi. atıldıkları yerde adeta güneşi yeniden doğuran bu bombalar, askeri gözetleme uçaklarının rahatça gece hava fotoğrafları çekmesini sağlamaktaydı. bu yüzden özellikle ikinci dünya savaşı'nda ve kore savaşı'nda sıkça kullanılmışlardı. normalde yeryüzünden belirli bir yükseklikte patladıklarından dolayı bu bombalar, yerdeki hedeflere herhangi bir zarar vermez. ancak yere yakın patlarlarsa ciddi derecede yıkıcı olabilirler. bugün artık gece görüşüne sahip kameralar mevcut olduğundan bu bombalar uzun bir süredir kullanılmamaktadır.

    gizliliği kaldırılmış bir abd belgesi, balistik füzelerin bulunduğu sovyet üslerinin yerini tespit etme amacıyla 1959'un ilk yarısında nizhnyaya salda kasabası yakınlarında(olayının gerçekleştiği yere kuş uçuşu yaklaşık 415 km uzaklıkta yer alsa da bu kasaba, dyatlov geçidi'nin de bulunduğu sverdlovsk oblastı'nda yer alıyor.), böyle gizli bir görevin olduğunu kanıtlıyor(kaynak rusça ama google translate ile çevirip okumanızı şiddetle öneririm. shepelev, benim yazdıklarımı burada daha ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.). zaten gençlerin geziye gittiği yerin yakınında bazı sovyet askeri üslerinin bulunduğu bilinmekte, olayı araştıran herkes bunu mutlaka duymuştur. kaldı ki bu, amerikalılar'ın sovyet topraklarındaki aynı amaçla ilk girişimleri de değildi. amerikalılar'ın 1951 ve 1953 yıllarında vladivostok yakınlarına foto-flaş bombaları attıkları ortaya çıkmıştı.

    shepelev'e göre, amerikan casus uçağının bıraktığı foto-flaş bombası, bölgenin dağlık olması nedeniyle yere beklenenden daha yakın bir noktada patlamıştı. muhtemelen bu patlama, grubun kaldığı çadırın çok yakınında olmuştu ve birden bire ortaya çıkan kör edici derecede olağanüstü parlak ışıktan ve yüksek sesten çok korkan gençler aceleyle çadırı yırtıp koşarak kaçmışlar(soğuk savaş döneminin psikolojisiyle büyüyen bu genç arkadaşların bu patlamayı bir nükleer saldırı sanma ihtimali gözardı edilmemeli.), fakat daha sonra aşırı soğuk ve tipi yüzünden bir daha geri dönemeyip donarak ölmüşlerdi. gençlerin bazıları çok yakınlarında gerçekleşen bu patlama yüzünden yaralanmış olabilirlerdi. bu durum bazı cesetlerde neden kaburga, kafatası ve omurilik kırıkları olduğunu da açıklıyor. nitekim adli tıp uzmanı boris vozrozhdenny'nin belirttiği gibi, dyatlov grubundan en son bulunan dört gençten üçünün yaralanmaları, bir patlama dalgasına maruz kalmaktan kaynaklanmışa benziyordu. ayrıca ölü bedenlerin saçlarını griye boyayan tuhaf madde magnezyum veya alüminyum olabilir(m120 foto-flaş bombasında oksitleyici bir madde olarak oksijen içeren tuzlarla toz haline getirilmiş alüminyum ve magnezyum karışımı kullanılmaktaydı. yani her ikisi de bu bombanın içeriğinde mevcuttu.) ve derileri üzerindeki yanıklar da patlamaya yakınlıktan kaynaklanmış olabilirdi.

    gençlerden georgiy krivonischenko'nun fotoğraf makinesinin çektiği ilginç son fotoğraf ile o gece, dyatlov grubunun öldüğü yerden yaklaşık 50 km uzakta bulunan bir başka kampçı grubunun gökyüzünde gördüğü tuhaf turuncu küreler arasındaki ilişki de bu patlama ile açıklanabilir. fotoğrafın sol tarafında arka arkaya sıralanmış gibi duran bulanık yuvarlak şekiller bulunmakta. foto-flaş bombaları da patladıkları zaman aynen bu şekilde küreye benzeyen parlak bir alan oluşturmaktadırlar. krivonischenko'nun objektifi muhtemelen işte bu patlamayı kaydetmişti. fotoğrafın bulanık çıkmasını ise kendisinin o anda panik içinde olduğundan odaklama yapamadan çekmesine bağlayabiliriz. hatta yine bu fotoğrafta görülen birden fazla küre benzeri şekle dayanarak, sözkonusu casus uçağının arka arkaya birden fazla foto-flaş bombası bırakmış olabileceğini de varsayabiliriz. belki de gençlere, çadırı ilk terk ettikleri anda hiçbir şey olmamıştı fakat bazıları daha sonra ikinci veya üçüncü bomba yüzünden yaralanmışlardı.

    kamp yerinin yakınında bulunan tuhaf metal parçaları da belki bu bombadan kalanlardı. (waffle desenli bu parçalar ile o yıllarda kullanılan amerikan foto-flaş bombaları arasında kıyaslama yapan bir araştırma mevcut olsaydı aslında çok güzel olurdu.)

    bu durum aslında olayın sovyet yetkilileri tarafından neden örtbas edilmeye çalışıldığını da iyi bir şekilde açıklıyor. muhtemelen sovyet araştırmacılar, olayın gerçek sebebini kısa sürede anlamışlardı. ancak her şeyi olduğu gibi açıklamak, bir amerikan casus uçağının ülkenin bu kadar içinde bulunan bir bölgeye kendini fark ettirmeden girdiğini kabul etmek anlamına gelecek ve bu da sovyetler birliği'nin imajını zedeleyecekti. bu yüzden olayın bazı yönleriyle "gizemli" kalmasının kendileri için daha faydalı olacağını düşünmüşlerdi.

    tüm bu veriler birlikte değerlendirilince, shepelev'in açıklaması ile bu olayı gizleyen sır perdesi de aralanıyor gibi. pek çok sözlük yazarının da dediği gibi, dyatlov grubundakiler yanlış zamanda, yanlış yerde bulunmuşlardı. ama bu onların suçu değildi. bu zavallı gençler, sanılanın aksine cinler, periler, şeytanlar, ufolar, buz adam yeti gibi doğaüstü varlıkların veya çığ düşmesi, infrasound, aşırı rüzgar gibi doğa olaylarının değil (her ne kadar kasten yapılmamış olsa da) amerikan ihtiraslarının kurbanları olmuşlardı.

    entry biraz "işte bunlar hep amariganın oyunları yiğeenim." der gibi oldu farkındayım ama büyük ihtimalle gerçek bu.
  • hakkında çekilen belgeselde aslında büyük kısmı açığa çıkarılmış gizemli vaka. uzaylı muzaylı yok kardeşlerim. anladığım kadarı ile mantığa en uyanı yazalım:

    şimdi 9 dağcı gece çadırlarında uyurken havadan bir şey düşüyor. bu rusların silah denemesi olabilir ya da bir silahtan düşmüş büyük radyoaktif bir madde olabilir.

    bu silah ya da madde bir mini çığ , kar kütlesinden kayma gibi bir şey yapıyor ve çadır bir ağırlığın etkisi altında kalıyor. dağcılar önce yatış pozisyonlarına göre yaralanıyor. yani sırt üstü yatan kadın dağcının her iki kaburgası kırılırken yan yatan dağcının sadece tek taraflı kaburgası kırılıyor. insan üşürken çok deli pozisyonda yatabileceği için başka bir dağcı boyun muhtemelen çok kıvrık yatıyor ve kafa bölgesinden yaralanıyor.

    bu patlama anında dağcılarda bence tam değil ama kısmi etrafı flu görecek bir körlük oluşuyor tam ayrıntıları göremiyorlar .ama bu çadırın içinde mi oluşuyor dışarı çıktıkları zaman mı oluşuyor bana göre ortada .bu da radyoaktif bir madde. o nedenle de giysilerinde daha sonra radyasyon bulunuyor.

    o anda çadırdan çıkmak için iki sağlam dağcı çadırı içeriden yırtmaya ve dışarı çıkmaya karar veriyor. o nedenle de giysilerine ulaşamadan dışarı fırlıyorlar.

    gözleri tam görmediği için o sırada arkadaşlarının ölü olup olmadıklarını bilmiyorlar. yaralarını tam göremedikleri için kaç insan varsa tekrar çığ ya da neyse tekrar olur diyerek hepsini olabildiğince uzağa taşımaya çalışıyorlar. bu uzaklık neden 1.5 km neden 300 metre değil ? bana göre koku, körlük, belki bir tenlerinde , ki cesetlerde turuncu lekelerden bahsediliyor ,yanma nedeni ile bu etkinin geçeceği en uzak noktaya gitmeye çalışıyorlar.

    bu sırada da sağlam dağcıların seyahatin başlarında metrelerce karda daha hızlı hareket edebilmek için kullandıkları ,günlüklerine de yazdıkları başka bir taktiği kullanmaya çalıştıklarını düşünüyorum. daha önce çantasız bir dağcı önden gidip yolu açıyor . daha sonra geri dönerek çantaları yüklenip ilerliyorlar. bu durumda dağcı çantasız bir şekilde önden gittiği için daha hızlı hareket ediyor ve ekibin hepsi çantalarla yorulacağına bir kişi çantasız hem daha az yoruluyor hem de yolu daha hızlı açıyor.

    en ağır yaralıları ya da ölüleri ,çünkü gözleri çok iyi görmüyor ,en uzağa taşımak için de bu taktiği kullanıyorlar. muhtemelen iki kişi dondurucu soğukta olabildiğince yol açıp geri dönüyor sonra yaralıları bir yere kadar taşıyorlar o da sedir ağacının orası. oradan başka ekip devam ediyor. sonra o ekipte sedir ağacının oraya geri dönüyor. o tipi ve kar altında sedir ağacı bir nirengi noktası oluyor.

    böyle böyle en ağır yaralıları çadırdan 1.5 km öteye taşımayı başarıyorlar. fakat bu arada aşırı soğuk ve iyi görmeyen gözler nedeni ile yaş ağaç dallarını yakıp ısınmaya çalışan, gözleri nedeni ile kuru dalları bulamadılar , iki dağcı ateşin başında donarak ölüyor. diğer dağcılar da belki çadırdan birşeyler alıp yaralıların yanına dönmeye çalışırken soğukta donarak ölüyor .

    özetle cesetlerin bulunma aralıklarını düşünürsek bence çadıra en yakın dağcı en sağlam dağcı. o son ana kadar kendilerini kurtarmaya çalışıyor. çadırdan uzaklaştıkça da hayatta kalma ihtimali giderek azalan belki de ölmüş olan dağcılara doğru ulaşıyoruz. ve en uzaktaki dağcılar ya zaten ölüydü ya da orada son nefeslerini verdiler.

    kopuk dil bana göre sadece bir kar faresi işi bile olabilir. o da neden bu kadar dikkat çekti çünkü işin içinde bir de rus istihbaratı var. kgb' nin bu olayla bu kadar çok ilgilenmesinin nedeni de işte o gökten düşen cisim. muhtelemen devlet sırrı olduğu için açığa çıkmasından korkuyorlar. ve olayın uzun süre gizemini korumasına neden oluyorlar.

    zaten bir yerde açığa çıkmamış bir olay varsa emin olun onun arkasından devletler , ajanlar , istihbaratlar çıkar. bu olay da ne yazık ki bunlardan biri.
  • "eğer tanrı'ya tek bir soru sorma hakkım olsa o gece arkadaşlarıma ne olduğunu sormak isterdim."

    -yuri yudin

    bu olaydan sağ kurtulan kişi bile ölen arkadaşları hakkında bunu söyleyebiliyorken hâlâ normal açıklamalarla konu sıradanlaştırılmaya çalışılmış bazı kullanıcılar tarafından.

    dağcılar çadırdayken birden bire çadırı yırtarak çıkıyorlar, deli gibi koşuyorlar, birinin kafatası parçalanmış, diğerinin dili veya çenesi yok, öbürü bilmem ne, vücutlarında radyasyon yanığına benzer yanıklar var vs.

    her şeyi bir komploya veya esrarengiz olaya bağlamak ne kadar yanlışsa, yine her şeyi sıradanlaştırmaya çalışmak da bir o kadar yanlış. çığ düşmek üzereydi de bunu görünce koşarak uzaklaştılar demek gerçekçi değil zira çığ düşeceğinden şüphelenen, birkaç metre koşar, sonra bakar ki bir şeyin düştüğü falan yok, geri döner. kalkıp 500 metre veya daha fazla deli danalar gibi koşmaz. oradaki dağcıların dehşete düştükleri, korkudan kendilerini kaybettikleri çok açık.

    kadın dağcının dilinin, bazı kaynaklara göre ise alt çenesinin cesette eksik olmasını vahşi hayvanlara bağlamak ne kadar mantıklı? hangi hayvan, bir cesedin sadece dilini alıp gider? anahtarlık mı yapacak? veya sadece çenesini parçalar? neden? mağarasının duvarına mı asacak?

    fotoğraf makinelerinin çektiği son fotoğraftan bir şey anlamak mümkün değil. helikopter ışıkları olduğunu söyleyenler olmuş ama fotoğraftan bunu anlamak imkansız:

    http://samlib.ru/…nkow_a_b/timemachine-1/shar-1.jpg

    sovyetlerin gizli dosyaları arasına girmiş, daha sonra güya açıklanmış ama içinden bazı sayfalar eksilmiş olarak. boris yeltsin konuyu merak edip rapor hazırlatmış, daha sonra bu konu hakkında kimseyle konuşmamış. olay hakkında belgeseller çekilmiş, şimdi de filmi çekildi.

    yav gözünüzü seveyim, tabii ki her şeyi "doğaüstü olaylara", "uzaylı dost(!)larımıza" falan bağlayan tiplere gülelim, edelim ama her esrarengiz olayı da oturduğumuz yerden, üstümüzde robdöşambrla "yav çok basit, çığ düşer gibi olmuştur, adamlar koşmuştur, ne var bunda", "ne var canım, vahşi hayvan gelip hatunun dilini alıp gitmiştir, hayret bişi" gibi yorumlarla da sıradanlaştırmaya çalışmayalım. esrarengiz bir olay işte, var mı ötesi?

    ben yatıyorum.

    edit: uyuklatankahve mesaj attı. o da aynı fikirdeymiş.
  • gizemli olduğu ortada olsa da bunun çok da fazla abartılmış olduğunu düşündüğüm tuhaf olay. bütün detayları olmasa da genel olarak açıklanamayan unsurların hepsini okudum. mansi yerlileri, yeti, ufo gibi şeyleri kafadan eliyorum. bunlar saçma zırvalardan başka birşey değil ve özellikle ufolar vs her tuhaf ve açıklanamayan olaya yapıştırılır nedense. bir kere olayın başlangıcında içten yırtılmış çadıra odaklanmak gerek. bir grup dağcı uyudukları çadırın içinden ne kadar panik ve dehşet içinde olurlarsa olsunlar çıkmak için çadırın girişi varken çadırı içten yırtmaya mı kalkarlar? hem tişört değil ki bu cart diye yırtasın? bayağı uğraşmaları gerek onu yırtmaları için. büyük ihtimalle çok şiddetli bir kar fırtınası vardı ve o sırada uyumakta olan ekip birden bire büyük bir gürültüyle uyandı ve çığ düşüyor sanarak uyku tulumlarının içinden çıkıp ormanlık alana doğru kaçmaya başladılar. fırtına da çadırlarını yırttı. bu arada muhtemelen ekipten 5 kişi panikle çıplak kaçarken diğerleri giyinme fırsatı buldu ama bu sırada fırtına yüzünden kaçan arkadaşlarının yerini kaybettiler. ve belki de bunlar çığ düşmediğini anlayıp panik yapmadılar. sonra hemen diğer arkadaşlarını aramaya başladılar ve fırtına onları yanlış yerlerde aramaya yönlendirdi. grup ikiye bölündü. çıplak kalan 5 kişi ormana ulaşınca ateş yakarak ısınmaya çalıştı, baktılar olmuyor, 3'ü kampa dönmeye çalıştı ama nafile hepsi soğuktan öldü. diğer 4 kişi de arkadaşlarını ararken gece kötü havanın ortasında görmedikleri bir uçurumdan düşerek öldüler. kayıp olan dil de ya çarpma sırasında koptu ya da grup öldükten günler sonra bir uçan yırtıcı kuş tarafından yendi. yoksa öyle mistik bir hava, sovyet ordusunun deneyleri, portakal küreler filan çok zorlama senaryolar.
  • saat 16:30'da grup daha sonra holatchahl ismi verilen dağın doğuya bakan yamacında durur. dyatlov kamp yeri olarak burayı belirlemiştir. yamaç çığ düşebilecek kadar sarp değil ve tırmanmayı düşündükleri tepeyi görebilecek seviyede.... hava şartları yüzünden kampın kurulması beklenenden uzun sürer. birlikte çalışarak birkaç saat içinde çadırı kurarlar... çadırın içinde ve dışında sarfedilen çabalar sonunda çadır çok güçlü rüzgarlara dahi dayanabilecek hale gelmiştir...

    çadırın içinde battaniyeler hazırlanır, giysiler kuruyabilecek şekilde çadırın içinde dağıtılır. dışarıdaki rüzgarın sesi fısıldama ile uluma arasında çıkmaktadır. daha iyi yalıtım sağlanabilmesi için çadırın girişini bir çarşafla örterler. saat 21:00'de gruptakiler artık yerleşmiş durumdadırlar ve vücut ısıları çadırın içini yavaşça ısıtmaya başlar. hafif bir akşam yemeği yedikten sonra uzanırlar. çadıra daha sonra giren sasha ve kolya yemeklerine devam etmektedirler. bu esnada bu kişilerin dış giysileri ve botları hala üstlerindedir. gregory saatini, sabah uyandırma görevini üstlenen kolya'ya verir. kolya'nın da saati var ancak soğukta çalışabilecek bir yapıya sahip değil. sabah uyananama riskine girmemek için yedek saati de alır....

    gecenin bir vakti tente sallanmaya başlar. saatler geçtikçe dağın tepesinden ilerleyen rüzgar hız kazanmaya devam eder. dağcılar rüzgarın rahatsız edici, çığlık gibi sesine aşinadır ancak bu seferki rüzgarın sesi tepeyi yıkıp çadırdan geçen bir treninki veya trenlerinki kadar. dyatlov ve arkadaşları bu hava olayı hakkında hiçbir şey bilmemektedirler. vücutları da olaya tepki vermeye başladığında gruptakiler kendilerine ne olduğunu anlayamazlar. uzanmış olanlar telaşla yerlerinden kalkıp oturur vaziyete geçerler. hepsi birden migrene tutulmuş gibilerdir. göğüsleri de tuhaf bir şekilde titremeye başlar. bu sonu belli olmayan endişe durumunun başlangıçta hissettirdikleri birden çok daha kötü bir hale gelir. dışarıdaki rüzgar infrasound eşiğine ulaştığında durum artık dayanılmaz bir işkence haline gelmiştir. bununla beraber çok daha derin bir korku başlar.

    infrasound frekansı dağcıları rasyonel düşünme yetisinden iyice uzaklaştırır. artık kaçma refleksinin etkisi altındadırlar (fight or flight response). dağcıların artık tek istekleri bu yoğun huzursuzluğun biran önce sonlanmasıdır. çadır o anda süratle batan bir gemi gibidir. dağcıların da, ne pahasına olursa olsun gemiyi terk etmeleri gerekmektedir. tüm düşünebildikleri budur. sasha ve kolya çadırın arka tarafındaki mandalları çözerek dışarı çıkarlar. diğerlerinden biri de bıçakla çadır bezini keser. açıklık dağcıların çıkabileceği büyüklükte. teker teker çadırdan çıkıp karanlığa doğru kaçmaya başlarlar. dağcılar yetersiz bir şekilde giyinmiş vaziyetteler ve ayaklarında da sadece çorapları var. umdukları şey vücutlarını esir alan azaptan kurtulmak ancak çadırdan çıkarak sadece bir acıdan başka bir acıya erişeceklerdir.

    rüzgar dağın tepesinde ikiye ayrılıp ikiz girdaplar şeklinde aşağı inmektedir (von karman girdabı resim). dağcıların yanından geçen bu rüzgarın hızı saniyede 18 m ve girdapların dönme hızı da 50 m/sn-70m/sn arasında (f2 seviyesinde bir hortuma eşit). rüzgarlar duyulabilir uğultu dışında dağcıların zihinlerini allak bullak eden infrasound da üretir. yalnız bu hortumlar çadıra önemli bir miktar uzaklıkta ilerlemektedir. bu da dağcıların çadırdan kaçabilmelerine ve yamaçtan aşağı inerek uzaklaşmalarına olanak sağlar. buna ek olarak hortumlar tepeden uzaklaştıkça daha büyük bir hale geldikçe dönme hızları da azmaktadır. ömürleri de bir dakikadan az.

    grup parçalara ayrılır. henüz ay yükselmemiştir ve ortalık zifiri karanlıktır. girişe en yakın olanlar, sasha ve kolya fenerlerini yanlarına alır. ancak sasha telaş yüzünden kendisininkini düşürür. çadırı farklı zamanlarda terk etmeleri karanlıkla birleşince dağcılar küçük gruplara ayrılır. bunun yanı sıra rüzgarın uğultusu iletişim kurmalarını engellemektedir. dağcılar ağaçlı bölgeye yaklaşırlarken infrasound'un etkisi de azalmaya başlar. acı ve kafa karışıklığı vücutlarını tam olarak terk etmese de yavaş yavaş rasyonel düşünme yetisini geri kazanırlar. dağcılar dörtlü, üçlü ve ikili gruplara ayrılmış durumdalar. çadıra göre nerede oldukları konusunda hiçbir fikirleri yok, dahası soğuğu ayaklarında hissettiklerinde büyük bir korkuya kapılırlar. bu haldeyken çadırdan yaklaşık 275 metre uzaklıktalar.

    gregory ve doroshenko kendilerini sedir ağacına kadar götürecek bir yolu takip ederler. burada, grubun geri kalanından ve kamptan ne kadar uzakta olduklarını bilmeden geceyi geçirmek için dururlar. burada ateş yakmaya çalışırlar. ancak zifiri karanlıkta ateş yakma işlemi son derece yıldırıcı bir görev. doroshenko sedir ağacına çıkar ve birkaç kuru dal koparıp gregory'ye atar. geriye küçük dal kalmadığında doroshenko cep bıçağıyla daha kalın dalları kesmeye başlar. ancak etkisini göstermeye başlayan hipotermi yüzünden dengesini kaybedip ağaçtan düşer ve yaralanır. yalnız bu iki adamı da felç edecek seviyedeki dayanılmaz soğuk karşısında hiçbir şey değil. şanslılar ki sedir ağacı, köknar ya da huş gibi değil. bu iklimde dahi yanabilecek kadar kuru bir ağaç. dalları yakmayı başarırlar.... üzerlerine çöken tuhaf huzur hissiyle ateşin yanına çöküp uzanırlar.

    bu esnada kolya, lyuda, sasha ve kolevatov ters yönde gregory ve dorashenko'nun kuzeyine doğru ilerliyorlardır. kolya bi yerlerde düşüp yaralanır ve yürüyemeyecek duruma gelir. sasha ve kolavetov yaralı kolya'yı taşır. ancak karanlıkta yollarını göremeyen bu grup önlerindeki zemini kayalık olan çukura düşerler. kolya, sasha ve lyuda çarpmanın etkisiyle ciddi bir şekilde yaralanırlar. kolevatov bir şekilde bu kazayı fazla yara almadan atlatmıştır. arkadaşlarını sıcak tutabilmek için bulduğu köknar dallarını çukur boyunca serer. ateş yakacak yakıtı yok ayrıca etrafta fazlasıyla nem tutan köknar ve huş dallarından başka bir şey yok. bir anda kolevatov geldikleri yönde bir parıltı görür. diğerleriyle bir araya gelme ve çukurdakilere yardım edebilme umuduyla ateşin göründüğü yere doğru harekete geçer.

    kolevatov sedir ağacına ulaştığında iki arkadaşının kor halindeki ateşin etrafında bilinçsiz bir şekilde yattığını görür. kolları ateş çukurundadır ve elbiselerinin ve kollarının bir kısmı yanmıştır. kolevatov arkadaşlarını yüzüstü çevirir. ancak artık çok geçtir. hipotermi etkisiyle çoktan ölmüşlerdir. kolevatov'un artık tek düşüncesi çukurdaki üç arkadaşını kurtarmaktır. ölen arkadaşlarının elbiselerinden en sıcak kısımlarını keser. iki arkadaşının bedenini yapabileceği en saygın şekilde yan yana yerleştirip diğer üç arkadaşının yanına döner. kolevatov, kollarında kazak, pantolon parçalarıyla geri döndüğünde arkadaşları artık sona gelmişlerdir. kazağın bir kısmını kullanarak lyuda'nın açıktaki ayağını sarar. ancak lyuda ve kolya için çok geçtir. şimdi tek hayatta kalan sasha'dır. onu korunabileceğini tahmin ettiği ormanlık alana götürmeyi düşünür ancak çukurun kenarına kadar dahi ilerleyemez. artık soğukla ve yorgunlukla başedecek gücü kalmamıştır. o anda sasha'nın yanına yığılır. huzurlu bilinçsizliğe doğru ilerlerken arkadaşına sarılır. beraber gözlerini kapatırlar...

    dyatlov, rustik ve zina çadıra en yakın dağcılardır ancak birbirlerinden ayrı düşmüş durumdadırlar. dyatlov artık hipoterminin son aşamasına gelmiştir. yanında kibrit olmasına rağmen çevrede yakılabilecek uygunlukta dal yoktur. iyice üşümüştür ve arkadaşları 150 metreden daha kısa bir mesafede olduğu halde yalnızdır. küçük huş ağacının yanında yere yığılır, ağacın dallarını sıkıca tutarken son nefesini veririr. rustik bi'şeylere takılarak düşer ve kafasını taşa çarpar. bilincini kaybeder, sonunda soğuğa teslim olur. zina da sert bi cisme çarparak burnunu kırmıştır. yüzünden kanlar akarken çadıra doğru sürünmek ister ancak kaslarında bunu yapabilecek derman kalmamıştır. o da kısa bir süre sonra pes ederek hipotermi yüzünden ölür.

    saat 03:00'da ay yükselip bulutların arkasından mavi ışığını verirken dokuz dağcının tamamı hareketsizdir. her biri son anlarında yaşadıkları teslimiyetin ve yoğun çabalamanın izlerini gösteren pozisyonlarda donmuşlardır. o gece vahşi kış şartlarında, bu uçsuz bucaksız yerde dokuz dağcı kendilerinin ve diğerlerinin hayatı için, cesurca ve sabırla savaşmışlardır.

    -donnie eichar (dead mountain, 2013)

    olayla ilgili komplo teorilerinin yanıtlarını (anormal radyasyon, çıplak dağcılar, rusya'nın olayı gizlemesi, ufo'lar, hayaletler, psikopat mansiler) ve dahasını merak eden kitabı okumalı. yazar kitapta arama, soruşturma, adli tıp süreçlerini ayrıntılarıyla anlatmış. alanında ileri gelen bilim adamlarının ve dağcıların fikirlerini almış. kitabın son kısmında da bütün bunları derleyip yukarıda özetini verdiğim kısmı kendi kurgusuyla yazmış ve eklemiş "elbette dağcıların başına ne geldiğini asla tam anlamıyla bilemeyeceğiz."
  • olayla ilgili belgeselimsi bir haber için bakınız: http://scribol.com/…campers-in-russias-dyatlov-pass

    yolculuğa sağlık nedenlerinden dolayı eşlik edemeyen yury yudin'in "tanrı'ya bir soru sorma şansım olsaydı 'o gece arkadaşlarıma gerçekten ne oldu?' derdim." şeklinde özetlediği tırstay durum.

    aynı yıl bölgede baş müfettiş olan lev ivanov'a soruşturmayı gizli olarak derecelendirmesi ve dosyayı kapatması söylenmiştir. "o zamanlar kuşkudaydım ama artık neredeyse eminim ki o parlak uçan dairelerin grubun ölümüyle direkt bağlantısı vardı." buyurmuştur.

    gelin görün ki 2008 yılında yapılan son çalışmalara göre ordunun bazı testler yaparken kazara ölüme neden olduğuna karar verilmiştir.

    radyasyon, kesik dil, turuncu daireler?

    cevab veremedi.
hesabın var mı? giriş yap