• afedersiniz ama 55'inden sonrası için bu hayali kuruyorsanız beyninizi zikeyim. etrafımda herkesin emeklilik hayali buydu. ulan dedim ben manyak mıyım emekliliği bekleyeyim. delilik yaptım ve gemileri yakıp taşındım. 2 senedir hayatım huzur ve güzellikle geçiyor.

    demem o ki emekliliği beklemeyin. karartın gözünüzü ve genç yaşta yapın bunu.
  • geçenlerde izmir dikili’de, denize 500 metre mesafede, 30 yıllık, ikiz villanın teki 250 bin dolara satıldı. içi yapısız.

    yaklaşık aynı rakama portekiz’de denize yakın yeni villa alabiliyorsunuz. ab üyesi portekiz.
    https://villasluz.com/…-from-sao-martinho-do-porto/

    türkiye’de emlağın boku çıkmıştır. orta direk artık ege’ye yerleşemez. ancak imarsız arsa alır, tinyhouse koyar, güneş paneli, mobil internet, taşıma su, foseptik çukuru, odun sobası ile survivor modda yaşar.
  • (bkz: karaburun)

    yaklaşık 12 yıl önce karar verip uygulamaya geçirdiğim yaşam biçimi. bahçeli bir evim, tavuklarım ve zeytin ağaçlarım var. araba tekne vs gibi lükslerim olmadığı için emekli maaşıyla ucu ucuna yaşayıp gidiyorum. ev kiram yok .internet şifresini sağolsun komşu verdi. sigaramı kendim sarıyorum. olay karar verip, bazı sıkıntılarına katlanmakla ilgili.
  • (bkz: sığacık) diye hayal kuranları üzmek istemem ancak 4 senedir seferihisar merkezinde yaşıyorum, evim sığacığa araba ile 5-6 dk en fazla, ancak şunu bilin dostlar bir numarası yok sığacığın. keriz silkeleyen bir esnaf, dışardan gelenleri velinimet olarak görmeyen, mağrur yapıdalar. benim kendi evim var ama kira gibi planlaması olanlar için 20k hazırlasın kira için, uzun lafın kısası arkadaşlar, benim 4 senedir göremediğim ve dışardan gelenlerin neler gördüğünü biri bana anlatsın ve yeşillendirsin
  • gidin tayland, malezya hatta endonezya'da bir sahil kasabasina yerlesin daha mutlu olursunuz cebinizdede daha fazla para kalir
  • huzurlu falan degil de bir gariptir

    kisitli deneyimden yola cikarak soyleyebileceklerim:

    1) o guleryuzlu komsun gelir iki hafta sonra "biz okumadik ama bence yanlis yapiyorsun" deyip sana isini ogretmeye kalkar

    2) birkac ay icinde o el ele kol kola mutlu gibi gorunen komunitenin icindeki gruplar, catismalar belirginlesmeye ve seni bir tarafa cekmeye calisir

    3) sekiz ay sonra uzerine vazife olmayan bir adam arabani koydugun yeri kendine dert edinir, her park edisinde (farkli yerler olsa bile) sakince sandalyesinden bakar, sen inip kilitledikten sonra uzaktan bagirarak neden arabani oraya koyamayacagini anlatir. o noktada anlarsin ki yerelde artik fazla arkadasin yoktur

    4) boyle boyle o sirin mi sirin kasaba korku filmlerine konu olan "genclerin arabalarini tamir ettirmek icin kaldigi gunduz sirin gece vampir / katil / zombi / hayalete donusen kasaba" hissiyatini yasatmaya baslar

    5) iki yil sonra isin bittigi anda topuklarin gotune vura vura "yuvaaaam" diye evinin oldugu boktan istanbula gelirsin, topragini opesin gelir

    sucu ege denizinde aramamak lazim, toplumun ayari kacmis. oyle bir yer ki ege kirsali, fiziksel olarak hic muhafazakar degildir, kim ne giymis nereye gitmis, ne icmis diye bakmaz, ama fikirsel olarak kisirdongudedir, yaptigin her sey, arastirdigin her konu beyhude cabadir. ayni seyi bir sari kafali avrupali yapinca yerlere kadar egilir, ama sira sana gelince eski koye yeni adet getiren insansindir.

    kusura bakmayin tabi deniz degil isin sorumlusu, ama sanirim gunes ve sicaktan kaynaklanan bir asiri kendine guven ve yabanciyi kucumseme var.

    bir de ege kirsali kendini diger kirsallardan ustun tutar.
  • bizim şirketten bir abimiz bunu yaptı, datça'ya yerleşti.
    son günü geldi, allah kurtarsın gençler benim hayat şimdi başlıyor dedi ve gitti.
    iki yıldır facebooktan gülen suratını görüyoruz, aramızda adeta efsane oldu. biz ise işte mesai, ekşi, raporlar, beyaz yalakalar fallan fellan.
  • o kasabaların birinde doğdum. o kasabalar, beldeler, tatil şehirleri hepsinde işim gereği yıllarım geçti.

    o kasabalarda yaşama hayali kuranlara saygım var ama bunu ciddi ciddi yapmak isteyenlere şunu söyleyeyim; sizi orda bir sikerler öyle bir sikerler ki bir daha belinizi dogrultamazsiniz. dedikodu yapan erkek, 5 salisede cirkefe bağlayan kadın kolları üyesi teyze, kafa kopartici süs köpekli dul abla, çökecek kurban arayan yerel mafya, güler yüzle hardcore siken küçük esnaf, usta, emlakçı derken feleğiniz şaşar.

    oralarda yapilacak tek şey vardır o da ticaret yapmak. hakkını verirseniz 3 ay çalışır 9 ay yersiniz.
  • ne oluyor bunu yapinca?

    ege'nin "bence" guzel iklimli (hatta ben olsam silikon vadisi tarzi fikirleri iklimi yuzunden buraya konuslandirirdim) kisimlarindan kuzey ege'de edremit korfezi'nde yer alan altinoluk mevkiine yerlestim. herhalde 1.5 yili gecti yerleseli.

    basta ve sonda hersey ayniydi benim icin cunki oncesinde 8 ay kadar bakmistim ne oluyor ne bitiyor diye. ayrica ~15 yildir da gidip gelmekte oldugum bir mevkii oldugundan insanini, iklimini, yazini, kisini gorece biliyordum.

    yasadigim yer herhangi bir mecra merkezi olmadigi icin huzurluyum, oldum olasi sessizlik ve dinginligi sevmisimdir ama bazi kis geceleri "biraz fazla dingin" demisligim vardir zira en yakin "insan" ~5 km otede, bakkal herhalde bir 3 km mesafede ve sehirde yuruye yuruye 30 dakikada gideceginiz mesafeyi buralarda pek yuruyemiyorsunuz bildiginiz vahsi hayat + denyo yerli halk var. (icki icip ters yonden araba kullanabiliyorlar mesela)

    bunun disinda sayfiye bolgelerinin genel olarak benzer huylari var. insanlari "is" konusunda tutucular. bir dukkan kiralayacaklarinda ya da birini ise alacaklarinda bu bolgelere disaridan gelip yerlesenlere degil de ogrenci vs gibi "kalmak zorunda olanlara" oncelik vermek istiyorlar zira hevesle gelip buralara yerlesmeye calisan insanlar canlari sikilinca basip gidiyor. dukkan sahipleri sezon ortasinda kapanan dukkan yuzunden kendi isleri de aksadigi icin cay bahcesi veya kucuk dukkan tarzi seyleri kolay kolay kiralamak istemiyorlar. genelde yerlilere ya da guvendikleri insanlara veriyorlar. bunun disinda bu bolgenin insani pek turk gibi degil, daha cok ispanyol, yunan gibi. calismaktan nefret ediyorlar ve bulduklari her firsatta siesta kafasinda ya yatip uyuyorlar, ya zeytinlerine gidiyorlar ya da cevizlerine gidiyorlar. amac toplamak degil, piknik. birine is yaptirmaya kalktiginizda gectim isi yaptirmayi parasini vermek icin bile pesinden kosmaniz gerekebiliyor. is ahlaki diye, "asap asap" diye alistirildigimiz o abuk is duzeni buralarda "hallederiz ya" gevsekliginde ve genelde yalanlarla (abi bugun sana ugrayacaktim ama bi bilsen neler oldu -> meali: bi is daha aldim su anda onu hallediyorum) yuruyor.

    sehir yasamindan alistiginiz cogu seyden mahrumsunuz. deodorantimi bile bulamadim ~50km capinda alanda, internetten getirtiyorum hala. internet kabus gibi, yazin patlayan nufus kisin ~1000 civarina dustugu icin "yatirim yapilabilir" durumda degil alt yapi, haliyle umursamiyor operatorler. 16mbit internet alirsiniz, calisirsa sanslisiniz. calistigi zaman da zaten ~7-8mbit performansla calisir. yagmur yagarsa elektrik gider genelde zira en eski korumali alt yapilar mevcut hala bu bolgelerde. oyle satafatli olan cesme vs'den bahsetmiyoruz, egenin veya akdenizin ufak sayfiye kasabalarindan bahsediyoruz. caniniz pizza cekerse muhtemelen ~50-90 km menzilinizde bir tane "bildik" pizzaci vardir, hamburger falan isterseniz ~30km capta bir alisveris merkezi illaki oluyor, oralarda "genelde" burger king'e rastlayabilirsiniz. yazin sirkulasyon cok oldugu icin doner bulmak kolaydir ama kisin insan kalmayinca dukkanlar donerin maliyetine girmek istemez. ya dondurulmus dandik doner yersiniz, ya da yiyemezsiniz bu sebepten. arada insanin cani ceker ya, cektigiyle kalirsiniz.

    ha telefonunuz operatorlerin reklamlarinda bahsettigi %99.99 kapsama alaninin %0.01'lik kismindadir genelde. surekli "yunanistan'a hos geldiniz" mesaji geliyor bana mesela. yine ayni nufus yogunlugu sebebi ile. yazin mobil baz istasyonlari ile destekliyorlar, kis aylarinda ise kendi halinde dimdizlak kaliyor buralar.

    genel negatif yonlerinin ardindan gelelim niye burada olduguma; nefes aldigim zaman "hava" soluyorum. istanbul'da, ankara'da nefes aldigimda cigerlerim acimaya baslamisti artik. soludugum sey yuzunden 10 tane sigarayi pespese icmisim gibi oksuruyordum. nefesim tekrar normale dondu. iklimi sicak olmasina ragmen bunaltan nemli bir sicak degil zira arkada kaz daglari var. ~8 ay yuzebiliyorum 50-100 metre yuruyup sahile inerek. belki ufak bir ayrinti ama cocukken bizlere "yagmur suyu saf sudur, icilir" diye anlatirdi ogretmenler. istanbul'da arabamin ustune yagan yagmur sonrasi kalan izleri, kirleri gordugumde tiksinmistim. burada yagmur temizlik demek mesela, yagmur yaginca terasim, arabam, bahcem temizleniyor. piril piril oluyor.

    bahcem demisken; domates, biber, salatalik gibi seyler bolgenin iklimi + topragi yuzunden cok rahat yetisiyor. bunun disinda elma, erik, nar, kiwi gibi meyveler de cok rahat yetisiyor ve hergun kahvalti edecek kadar mahsul alabiliyorsunuz ufacik bahceyle. yediginiz salatadan, yemekten lezzet alabiliyorsunuz istanbul'da en luks restaurantlarda bile almaya basladigim o sentetik tad veya tad yoksunlugu burada yok. ete biraz duskunum, bu bolge hayvancilik acisindan gayet yetismis bir bolge, istanbul'daki bir hayli restaurant'in burada hayvan yetistiriciligi de yaptigini dusunursek otlari lezzetli ve hayvanlarin besisi icin uygun iklim mevcut. haliyle bolgedeki koklu etciler gayet lezzetli yemekler sunuyorlar. fiyatlar? en son gittigimde 750gr kusleme + salata ve icecekler icin 60 lira odemistim mesela. kendi hayvanlarini sattiklari icin aracilar, onlarin aracilari, nakliyeciler vs'nin masraflari ve karlari binmiyor. oyle olunca da et ucuz.

    trafik, en cok onem verdigim seylerden biri. burada insanlarin genel olarak trafige bakisi eger ki altinoluk, kucukkuyu gibi yerlerde 3-4 araba isiklarda arka arkaya duruyorsa "trafik var" diyorlar. yollar bombos genelde, yazin gelen kalabalik merkezi bolgeleri felc etmesine ragmen (gecen yaz akcay'i 3 kere komple kapatmak zorunda kaldilar arac trafigine mesela) arada kalan ufak mecralar sakinligini koruyabiliyor. yazlari bayram, haftasonu gibi seylere dikkat etmekte fayda var zira sayfiye yerinde yasiyorsaniz "gunubirlikcilere" asina olmak zorundasiniz. hava guzelse ve 2-3 gunluk bir tatil varsa her taraf araba dolar. kalmak icin gelmediklerinden nereyi bulurlarsa oraya park edip piknik yapip denize girerler. bazen yorucu olabiliyor. bunlardan kacinmak icin de "para ile girilen" plajlari tercih ederseniz kurtarabiliyorsunuz, 10-20 lira veriyorsunuz girise, kafaniz rahat ediyor. bodrum gibi bolgelerde neredeyse mecbur oldugunuz parali plaj/tesis anlayisi buralarda pek gecerli degil. her taraftan denize girebilirsiniz vefakat belediyecilik pek gelismediginden ve oturmadigindan her tarafta hizmet alamazsiniz. o parayi vermek zorunda degilsiniz ama verirseniz dus, kabin, cay, yemek, guzel cimlendirilmis alan vs gibi seylerden faydalanabiliyorsunuz. haliyle zorunluluk degil, guzel bir alternatif oluyor. evi yakin olan cogu insan tercih etmiyor parali tesisleri. fransiz romantik komedisi gibi ufak piknik sepetlerini hazirlayip iniyorlar sahile.

    pazarlar sehirdeki gibi metrobus istifi degil, esnaf hakikaten "esnaf" ve kucuk yer oldugundan 3-4 kez alisveris edince sohbet basliyor. sattiklari gidalar genelde yakin civardaki ureticiden topladiklari malzemeler. haliyle taze ve bolgenin urunleri. ufak bir nuans altinoluk, kucukkuyu gibi yerlerin pazarlarini "genellikle" disaridan gelen pazarcilar idare eder, oysa arada yer alan narli, mihli gibi koylere giderseniz koylunun kendisinden de urun alabilirsiniz. hem daha uygun fiyata hem de daha taze alirsiniz. zaten bir yerden sonra telefonlar alinip veriliyor, ariyorsunuz ben geliyorum sunlari hazirlayin diye, gidip alip geliyorsunuz. bu bolgelerde bir diger guzellik eskisi gibi "yumurtaci" ve "sutcu" bulabilmek. onlarla da telefon alisverisi sonrasi tavugun kicindan cikmis tazecik yumurtalari sizin icin hazirliyorlar, taze sutu de hazirliyorlar, alip afiyetle yiyorsunuz.

    ekmek konusuna hala takintiliyim, 2. gun kuflenen sikistirsan yumrugumu gecmeyecek buyuklukteki sacma sapan ekmege inat burada hala o pazar gazetesi ile ucunu kemire kemire eve dondugumuz ekmekler var ve 2 hafta dahi dursa bozulmuyor.

    daha anlatsam herhalde bir 5-6 sayfa daha yazmam gerekir ve eksik olur. nihai olarak "yasamaya dair" bir cok sey bu bolgelerde. amac hayati yasamaksa hayatin yasanabilecegi bir yerde yapilmasi gerekir. yok amac gece hayatini, sehri, istanbul'u, arkadaslari, alisverisi vs vs yasamaksa o zaman onlari yapabileceginiz bir yerde olmaniz gerekir.

    tercihleri ve beklentileri dogru belirledikten sonra bulundugunuz yere adapte olmakta bisey yok.

    evet.
  • yaş kemale erip eşimle emeklilikte karar kılınca kendimizi ayvalıkta bir rum evinde buluverdik. aslında planları 12 yıl kadar öncesinden ayvalığa gele gide yapmıştık. istanbul'un kargaşasından, konforundan, hızından ayvalığın sakinliğine, balığına, şarabına, sobasına, şöminesine, mangalına, komşuluk ilişkilerine transfer oluvermiştik. pişmanmıyız haaaayyııır, aha öbür ev istanbul'da duruyor ama kış oldu giden kim.. yazın hergün deniz, kışın evde sobamız, şöminemiz her akşam bol ot bol balık, cundada çay kahve hayat daha bir renkli daha bir çekilesi. ha birde kedilerimiz istanbul'dan bir kedi ile geldik arka bahçede şimdi on kediye daha bakıyoruz köpeğimiz ile birlikte.
hesabın var mı? giriş yap