8 entry daha
  • watts bölgesi değil sadece, bütün los angeles'ı hatta amerika'da çekilen filmleri düşünüyorum, büyük çoğunluğunda şehrin dinamiklerini, o metropolitan metabilitik hareketlerini pek hissetmezsiniz; neden çünkü setlerde çekilir...

    bunın zıttı olan filmlere ise net örnek belki cassavetes'in ilk dönemi sayılır ya da belki biraz da brando'lu on the waterfront sayılabilinir. fakat şimdi düşünüyorum bugün insanlara sözümona "gına gelen" siyah filmlerinin çoğunun yapamadığını killer of sheep de yönetmeni yapmıştır. tamamen yeni dalga vari bir set kullanımını konjektürü de göz önünde bulundurursak, içine almıştır. çocukları ininde çekmiş, yıllar sonra yapılan la haine gibi filmlere de aynı zamanda ön ayak olmuştur. (izleyici olarak bizim türklere de neden gına geliyorsa amk onu da anlamıyorum, sanki gün içinde herhangi bir zulüme dair hicap duyuyor türk insanı...)

    hatta manic street preachers'in "let robeson sing" diye şarkısı vardı; onu da içine alan bir siyahi filmidir bu film. soundtrack'inde robeson vardı.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap