49 entry daha
  • 12 günlük madeira turumdan sonra bu adayı tekrar ziyarette bulunacaklara tavsiyeler yazmayı kendime hak görüyorum. zira 9.günde ada bitti lan. bildiğin bitti. adanın kuzeyden güneye 40 dakikada ve doğudan batıya 1 buçuk saatte kat edebildiğini göz önünde bulundurursak, 9-10 gün fazla bile dayandı diyebiliriz. adada yapılabilecek her şeyi tükettim ve son günlerimi de sahillerde mal gibi yatarak bu entry’i girerek harcadım.

    öncelikle 100’lerce farklı hava alanına inmiş birisi olarak belirtmek isterim ki, hayatımda hiç dönerek inmedim, evlerin apartmanların yanından uçakla geçmedim. madeira adasında neredeyse hiç düz alan bulunmadığı için havaalanını da bir tepenin kenarına yapmışlar. haliye evlerin filan altından uçarak geçiyorsunuz. ayrıca nedense uçağımız döner dönmez inişine başladığı için, böyle hafif bir altımıza sıçmadık değil. ada okyanusun ortasında bulunduğu için ve volkanik hareketlerden ve depremlerden dolayı derin vadiler bulunduğu için, iniş yapan uçaklar çok sağlam yan rüzgar yiyor. hayatımda ilk defa hurrraaa diye alkışlama gereği duydum iniş sonrasında. artık iniş sonrası hunharca alkışlayan varoşları anlayabiliyor onlarla dalga geçmiyorum efenim.

    korona’nın türkiye’de yavaş yavaş umursanmadığı ve önlemlerin en aza indirildiği günlerde, portekiz yönetiminin gösterdiği ciddiyet ve nizam beni benden aldı. adaya girmeden online form filan dolduruyorsunuz ve uçmadan test yaptırıyorsunuz. buraya kadar her şey normal, fakat indikten sonra bizi karşılayan 20 -30 adet personel, her yolcuyla tek tek ilgilenerek ne yapılması gerektiğini sabırla anlattı. ben adaya girmeden önce test yaptırdım ve adanın uygulamasına yükledim. ( evet adanın kendine ait uygulaması var ) test sonucum ben daha uçağa binmeden onaylandı ve elimi kollumu sallayarak havaalanından çıktım. fakat öğrendiğim kadarıyla test yaptırmadıysanız bile portekiz hükümeti size bedava pcr testi yaptırıyor. fakat test sonucu çıkıncaya kadar karantinada kalmanız isteniyor.

    12 gün boyunca kalacağım ada'da bir araba kiralasak rahat ederiz mantığıyla kiraladığımız tatlı şeker arabamızın, bize 12 boyunca işkence edeceğini 3. günden sonra anlamıştım aslında. ada volkanik hareketlerden dolayı oluştuğu için, enine değil dikine bir ada. bütün ada'da fulya yokuşundan hallice, dik ve ıstıraplı yokuşlar bulunuyor. benim gibi orta sınıf bir sürücüyseniz manuel araba kiralamayı düşünmeyin bile. ben ilk günler fazlasıyla pişman olduysam da, artık profesyonel ve iflah olmaz bir dik yokuş ustasıyım.

    adanın tek şehri funchal, ufak tatlı bir portekiz şehrini andırıyor. ufaktan lisbon esintileri mevcut ve mimari olarak da benziyorlar. teleferikle, funchal'ın üst mahallelerine ulaşım mümkün. fakat bizim gibi cimrilik yapmayıp aşağıya da bir araç ile gitmenizde fayda var. hatta bu adada ne kadar yürümekten kaçınırsanız o kadar iyi. sürekli yokuş yukarı çıkmaktan baldırlarım, yokuş aşağı inmekten dizlerim harap oldu.

    hemen kendimle çelişeyim ve adanın ne kadar muhteşem bir hiking cenneti olduğundan bahsedeyim. ada dikine dediysek düz yeri yok da demedik. adanın en tepe bölgeleri genelde düz ve ormanlık. buralarda envai çeşit milletten garip garip hiking kıyafetli yüzlerce insan sabah akşam demeden yürüyor. neredeyse her bir rotanın kendine ait park yerleri ve takip etmesi kolay patika yolları mevcut. rotaları da internetten kolayca bulabilirsiniz. eğer siz de iflah olmaz bir hiking’ciyseniz bu ada tam size göre. ben değilim, o yüzden en basitinden iki rota seçtik ve 3-5 şelale görüp döndük.

    gelelim en önemli konuya, ne yenir? portekiz deyince aklıma en son gelen şey yemekleridir herhalde. hiç düşünmeden, portekiz yemeği denince aklına bişey gelen var mı ? fakat ünlü bir yemeklerinin olmaması mutfaklarına olumlu olarak mı yansımış nedir, yemeklerinden bu kadar hoşnut kaldığım ikinci bir ülkeyi hatırlamıyorum. eğer deniz ürünü seviyorsanız, adada fazlasıyla balıkçı bulabilirsiniz. madeira adası çevresinde yaşayan ve buraya özel olan yılan balığının dışında, ton balığı da fazlasıyla tüketiliyor. fakat ton balığı derken aklınıza şu konserve et parçası gelmesin. zaten adada ben hiç konserve ton balığı gördüğümü hatırlamıyorum. bütün ton balıklı yemekler, taze ızgara ton balığıyla hazırlanıyor. onun dışında bir çok yöresel lezzet de bulunmakta, fakat öyle aklımı başımdan alan bir yemek olmadığını ve yazının zaten çok uzun süreceğini göz önünde bulundurursak, bunlara hiç değinmeden geçeceğim. ha bir tek neredeyse her köşe başında bulunan ve ingilizcesi limpet olan ( türkçesi deniz kulağı olarak okudum ama bilemiyorum. ) bir deniz salyangozu çeşidi var. gitmişken denemekte fayda var.

    ayrıca en şaşırdığım şeylerden biri de alelade bir garsonun bile 1-2 dili rahatça konuşabilmesi oldu. bizimle ingilizce konuşan garson bir arka masaya fransızca servis verebiliyor. yani türkçe dışında herhangi bir avrupa diline azıcık hakim olmanız yeterli olacaktır.

    deniz ve plaj bakımından ise şansız bir ada burası. ada görece yeni ve volkanik olduğu için adanın bütün çevresi taşlık plajlardan oluşuyor. taşlık plak derken de aklınıza kaş olimpos gibi yerler gelmesin. bildiğiniz koca koca siyah taşlardan ve arasında dolaşan binlerce yengeçten bahsediyoruz. adanın en güzel sarı kum plajı olan calheta’nın kumları portekiz tarafından gemilerle taşınarak günümüzdeki halini almış. onum dışında ufak tefek volkanik siyah kum plajları bulmak mümkünse bile bizim gibi cennet sahillere sahip olan bir ülkenin vatandaşına, burada denize mi girilir a*ına koyayım dedirten cinsten.
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap