42 entry daha
  • ümmet kavramı; dinin, dil, ırk ve kültür gibi ortak çıkarlarla harmanlanamadığında bağlayıcı bir unsur haline gelemeyeceğinin sayısız örneklerinden biridir. özellikle bizim ülkemizdeki bir takım cemaatler asr-ı saadet hayalleri içerisinde yaşar dururlar. bugün mesela popüler islami yayınların klasik anlatılarında ya da okullarda aktarılan islam tarihinde toplumun her kesiminin zenginlik, refah ve adaletle dolduğu taştığı, her şeyin toz pembe olduğu kusursuz bir düzen olduğu imajı verilir. bu dönemlerdeki olumsuz şeylerin bahsi geçmez ya da üstü kapalı şekilde geçiştirilirler ki bu ideaya bir zeval gelmesin, kafalarda soru işaretleri oluşmasın. benzer kollektif revizyonizm örneklerinde olduğu gibi ümmet birliği söylemleri de gerçekte ütopik bir hayalden öte değildir. ilginçtir ki daha eski eserler incelendiğinde islam tarihçilerinin en azından dönem şartları içerisinde şaşılacak denli objektif olduğunu ve revizyonist müdahalelerden olabildiğince kaçındıklarını söyleyebiliriz. her türlü olumlu olumsuz olayı, çatışmaları, kusurları imaj kaygısı olmadan aktardıklarını görüyoruz çünkü ortada bunları makyajlamalarını gerektirecek bir bilişsel çelişki düzeyi yok henüz.

    ümmet birliği eğilimleri tam olarak ne zaman ortaya çıkmış çok araştırmadım fakat türkiye özelinde 19. yy'dan itibaren türk-islam senteziyle bu trendin büyük bir ivme kazandığını söylemek mümkün. özünde osmanlıyı kurtarma düşüncesi ve hilafet kozuyla ortaya çıkan bu fikirler uygulamada hiçbir yaraya merhem olmamasına karşın cumhuriyet döneminde de resmi kanallardan yeni açılımlarla beslenmeye devam etmiş. okullarda islam'ın türkler için ne kadar uygun ve mükemmel bir din olduğu, duydukları gibi koşa koşa müslümanlığı seçtikleri, müslüman olmayan türklerin türklüklerini kaybettiğine dair bir sürü fantastik söylem toplumun benliğine kazınmıştır. haliyle bu ümmet birliği fikri pratikte hiçbir işe yaramamasına rağmen halen güçlü bir şekilde popülaritesini koruyor.

    peki ümmet fikri neden bir işe yaramıyor? sosyal yapıya hayat veren mekanizmalar statik kalıplar içerisinde yaşamazlar. toplumlar birbiriyle etkileşime girip yeni koşullar ortaya çıktıkça bu mekanizmalar da çatışmalara yol açar ve değişim geçirir. dil, din, örf, hukuk, ideoloji gibi unsurlar sürekli bir adaptasyon sürecinde olmak zorundadır. buna ayak uyduramayan kimileri yok olur, yenileri ortaya çıkar, kimileri köklü değişikliklere sahne olur. günümüz toplumlarını 5 bin yıl önceki sümer kanunlarıyla yönetemez, kuraklık var diye bakire kurban etmeye kalkamaz ya da ticari hayatı takas usulüyle idame ettireceğim diyemezsiniz. insanlık tarihi boyunca din geçici çıkar birliktelikleri dışında hiçbir zaman tek başına bir çimento vazifesi görmemiştir çünkü bu denli kompleks ve dinamik bir yapı olan toplumu sadece din gibi özünde statik bir anlayış üzerinden empoze ettiğiniz bir kimlikle şekillendiremezsiniz.

    islam da bu konuda bir istisna değil. islam'ın sadece ilk dönemlerinde yaşanan iç savaşlardan bazıları.

    cemel vakası - 656
    siffin savaşı - 657
    kerbela olayı - 680
    harre savaşı - 683

    bunlar kültürel olarak birbirine çok yakın olan kabilelerin iktidar mücadeleleri aslında. islam yeni coğrafyalara dağıldıkça çok daha kapsamlı iç savaşlar patlıyor. çok sonraki haçlı ve moğol istilalarına karşı da bir birlik oluşturamıyorlar. islam ortada otoriter ve güçlü bir düzen sağlayıcı olmadığı sürece özünü aldığı kabilelerde bile çıkar ve iktidar çatışmalarını dizginlemeye yetmemiş ki farklı ulusları birleştirebilsin. günümüz islamcılarındaki toplumu araplaştırma sevdasının altında da biraz bu düşünce yatıyor çünkü dinin sosyal hayatın her alanında tek otorite olarak diğer tüm aktörleri pasifize edeceği bir hayalin peşindeler. bu fikir islam'ın yerel kültürler üzerinden silindir gibi geçtiği ortadoğu'da bile aradan geçen yüzlerce yıla rağmen tutmadığı gibi çok daha sert direnç noktalarına sahip karmaşık bir toplum yapısı olan türkiye'de de farklı bir sonuç getirmeyecektir.

    islam dünyası yüzyıllardır olduğu gibi bugün de parça pinçik. değişen bir şey yok ve gelecekte de olmayacak. çünkü toplumların kendi başına olan çıkarları din kardeşliğinin her zaman üzerinde gelmiştir ve gelmeye devam edecek. tabi ortaya böyle iddialı ve gerçekleşmesi çok zor bir ütopya attığınızda olası falsolara ve içeriden gelebilecek eleştirilere karşı varlığını sürdürmesine yardımcı olacak alternatif mitlerle desteklemeniz lazım. islam dünyası için bu mitin adı da klasik bir seçilmiş kişi olan mehdi'dir. bu ümmet birliği ütopyasını ortaya atanlar da biliyor ki bunun hayata geçmesini sağlayacak koşul ve donanımların bir araya gelmesi mümkün değil. o yüzden insanların bu hayale tutunmaya devam edebilmeleri için de böyle bir kahraman beklentisi oluşturmalısınız ki ütopyanız ne kadar saçma olursa olsun varlığını çağlar boyunca sürdürebilsin.
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap