50 entry daha
  • kimileri pişmanlıkla harmanlanmış bir burukluk yaratan anılardır.

    uzun yıllar önce, çok uzaklarda bir üniversitedeyiz.
    pek de paramız yok üstelik. acaip birtakım işlerde çalışıp başımızı suyun üzerinde tutmaya çalışıyoruz.

    en yakın arkadaşımın bir kız arkadaşı var. çok mutlular. öyle mutlular ki, evlenmeye karar veriyorlar.
    evleniyorlar da.
    bir ev tutuyorlar. ama eşya yok. yerlerde minderler var, o kadar.
    üçüncü bir arkadaş, kiraya yardımcı olmak için yanlarına taşınıyor. ama ev küçük. yatak odası olarak holde, duvarın içine yapılmış kütüphane girintisinin içine bir şilteyi kesip sığdırıyoruz. denizaltı belgeselleri gibi oluyor, ama yatacak yer sorunu çözülüyor.

    tam bu günlerde okulda bir tiyatro gösterisi için hazırlıklar yapılıyor. biz ışık mışık işlerinde çalışıyoruz.

    ve aklımıza (tam olarak kimin aklına geldiği önemli değil, kollektif bir çaba diyelim) sahneye konulacak oyunun dekoru geliyor.
    son provalara kadar bekliyoruz. en sonuncusu kostümlü prova, tüm dekor da tamam.
    oyun bir evde geçiyor. daha doğrusu yemek odasında.

    son provadan sonra gece en hain planları yapıp gizlice binaya giriyoruz. tüm eşyaları büyük bir ciddiyetle demonte edip, en küçük parçalarına ayırıyoruz. hiç vakit geçirmeden dışarıda bekleyen, koltukları yatırılmış station vagon bir otomobilin içine taşıyıp, itina ile yerleştiriyoruz.

    ertesi gün oluyor. arkadaşımın evinde tüm eşyaları yeniden monte edip kuruyoruz. saray gibi oluyor ev.

    işin garip tarafı da, oyun hiç aksamadan sahneleniyor. bambaşka dekorlar ile hem de.
    arkadaşım ise, yaklaşık on sene o eşyaları kullanıyor sonrasında.
4448 entry daha
hesabın var mı? giriş yap