• sanıldığının aksine jön türkler diye adlandıramayacağımız, jön türkler'den tamamen olmasa da büyük ölçüde farklı özellikleri olan bir gruptur genç osmanlılar.
    jön türkler gibi avrupa'da tahsil görmüş, avrupa kültürünü yaşamış öğrenmiş grup elemanları 'tanzimat'a karşı' duruşları vesilesiyle biraraya gelmiş, sarayı batı taklitçiliğiyle suçlamış, jön türkler'in aksine reformların yenilikçi değil de daha gelenekçi ve osmanlıcı* bir temelle şekillendirilmesini istemiş ve imparatorluğun bekasının ancak bu yolla mümükün olabileceğini savunmuşlardır.
    devlet iktisadiyatını savunan bu gençler kapitalist ekonomiyi ve batılı çıkar gruplarının osmanlı üzerindeki egemenlik oyunlarını şiddetle eleştirmiş, padişahı kendi istekleri doğrultusunda bir anayasa* hazırlamaya zorlamış, amma 1876'da çıkarttırabildikleri bu anayasa 1878'de padişah tarafından feshedilmiş ve gençlerimizin anayasa hayalleri ancak 1908'de jön türkler tarafından hayata geçirilmiştir.
  • bir iki tanım hariç herkes karıştırmış nerdeyse.

    genç osmanlılar yahut kendilerine verdikleri isimle yeni osmanlılar olarak bilinen gurup namık kemal, ziya paşa, ali suavi üçlüsünün başını çektiği 1860'lardan abdülhamit'in tahta çıkışına kadar etkili olmuş osmanlı'nın ilk muhalif entelektüel hareketidir. liawrizas ın yazdığı gibi daha gelenekçi, iktidarın sınırlanmasında islam şeriatını işlevselleştirmeye çabalayan bir yaklaşımları vardır.

    jön türkler ise 1890'larda mizancı murat ve ahmet rıza gibi memur/entelektüellerin başını çektiği genç osmanlılara göre nispeten daha zayıf bir düşünce hareketidir. genç osmanlılardan etkilenmişlerdir. abdülhamit'in istibdadına karşı durmaları alamet-i farikalarıdır. ahmet rıza ve mizancı murat gibi ilk ekip daha muhafazakar bürokrat zihniyete sahiptirler. bu ekibe sonradan dahil olan genç tıbbiyeli ve harbiyelilerle beraber ittihat ve terakki cemiyetini kurmuşlardır. ondan sonra hareket daha aksiyoner bir boyut alıp, fikri boyutu iyice zayıflamıştır.

    daha fazla malumat isteyenler için şerif mardin her iki hareketi ele alan iki ayrı kitap yazmıştır:

    (bkz: yeni osmanlı düşüncesinin doğuşu)
    (bkz: jön türklerin siyasi fikirleri 1895-1908)

    (bkz: yeni osmanlılar)
    (bkz: jön türkler)
  • osmanlı modernleşmesine karşı olmayan fakat modernleşmenin yöntemini, yani batı taklitçiliğini,eleştiren grup. genç osmanlılar'a göre, osmanlı devleti sorunlarını kendisinin bulduğu yöntemlerle çözmelidir, batının aynı sorunlara uyguladığı çözümleri kopya ederek kendi toplumunda uygulamamalıdır. devlet bu yöntemleri uyguladıkça daha sağlıklı bir modernleşme dönemi geçirir.

    (bkz: namik kemal)
    (bkz: ziya pasa)
    (bkz: sinasi)
    (bkz: ali suavi)
  • birinci jön türk hareketi, yani genç ya da yeni osmanlılar hareketi, osmanlı devleti’nin ilk siyasi muhalefet hareketi olduğu gibi bu hareket ayrıca gazete kurumun toplumsal anlamda kurumsallaşmasını da sağlayan bir yapılanma olmuştur. yeni osmanlılar hareketi, çoğunluğu yukarıda ifade edilen gazeteleri kuran ya da bu gazetelerle bağlantısı olan kişilerden kurulmuş olan bir cemiyetin yürüttüğü faaliyetler neticesinde osmanlı’da meşrutiyetin ilan edilmesini sağlayan fikri hareketin adıdır. ayrıca “milli” teriminin ilk defa osmanlı fikriyatına girmesi de yine bu hareketlenmenin kurduğu yeni osmanlılar cemiyeti sayesinde olmuştur.

    yeni osmanlılar cemiyeti, haziran 1865’te, eski sadrazam mustafa naili paşa’nın damadı ve yine eski sadrazam mahmut nedim paşa’nın yeğeni mehmet bey, mirat dergisinin sahibi mustafa refik bey, pazarköylü ahmet ağa, reşat bey, nuri bey, ayetullah bey, namık kemal ve agah efendi ile başka bazı kişilerin bir belgrat ormanı gezisinde buluştuklarında kurulmuştur. kısa zamanda 245 üyeye ulaşan cemiyetin üyeleri arasında, daha sonra adı burada çokça anılacak olan, prens mustafa fazıl paşa da kuruluştan itibaren bulunmuştur; hatta cemiyetin ismini de mustafa fazıl paşa belirlemiştir.

    fazıl paşa belçika’daki le nord gazetesine 7 şubat 1867’de verdiği bir demeçte istanbul’daki yandaşlarına, avrupa’daki monarşi karşıtı muhalif gruplar için söylenen yeni ya da genç fransa, genç almanya, genç italya tanımlamalarından hareketle “genç türkiye” (jeune turkquie) tabirini kullanmış ve paşanın bu tabirinin içinde bulunduğu demeci 21 şubat 1867’de muhbir gazetesinde türkçe’ye çevrilerek yayımlanmıştı. buradan hareket eden ali suavi ve namık kemal bu tabirin türkçe karşılığı olarak “yeni osmanlılar” adını benimsedi ve ilk kurulduğunda adı ittifak-ı hamiyet olan cemiyetin adı bundan sonra yeni osmanlılar cemiyeti olarak anıldı.

    yeni osmanlılar cemiyeti’nin amacı açıkça “meşrutiyet talebi” olmuştur. ancak üyelerin çoğunluğu bunu zoraki yollarla değil uzlaşma yoluyla gerçekleştirmek istemiştir. bu doğrultuda dönemin osmanlı hükümdarı sultan abdülaziz’e meşrutiyeti ilan etmesi için bir dilekçe ile müracaat bile etmişlerdir. bu dönemde sultan abdülaziz’in yakın kurmayları ve genel olarak devlet adamları içinde birçok cemiyet üyesi bulunmuştur. nitekim bu devlet adamlarından şirvanizade rüştü paşa, mithat paşa ve mütercim rüştü paşa, sultan abdülaziz’e, cemiyetin meşrutiyet taleplerini desteklediklerini de bildirmişlerdir. cemiyete üye olan bir başka önemli devlet adamı olarak prens fazıl mustafa paşa sayılmalıdır. bundan başka saray çevresinden veliaht murat efendi (sonra sultan v. murad) ve abdülhamit efendi (sonra sultan ıı. abdülhamit) de doğrudan olmasa bile her zaman bu cemiyetle alakalı bulunmuşlardır. zaten cemiyeti kuranların büyük çoğunluğu sarayın tercüme odası, mühimme kalemi ve mabeyni hümayun gibi önemli bürokrasi kademelerinde yetişmiş gençlerden oluşmuştur.

    prens mustafa fazıl paşa eski mısır valisi isyankar mehmet ali paşa soyundan gelmekteydi. fazıl paşa’nın mısır üzerinde bu soydan gelen hakları vardı. ancak paşa bu haklarını dört buçuk milyon ingiliz lirası karşılığında, kardeşi hidiv ismail paşa’ya satmıştı. ne var ki mustafa fazıl paşa haklarını devretmiş olmasına rağmen hayatı boyunca mısır’a vali olmak için çaba harcayacaktır. fazıl paşa kasım 1865’te maliye bakanlığı makamına getirilmiş ve fakat birkaç ay gibi kısa bir zaman sonra sultan abdülaziz tarafından görevinden alınarak avrupa’ya mecburi ikamet üzere gönderilmişti. bu gelişmelere yakın tarihlerde kurulmuş olan yeni osmanlılar cemiyeti ile mustafa fazıl paşa’nın ilişkisi de esasen paşa’nın bu durumlarıyla ilgiliydi ve zaman içinde fazıl paşa asıl niyetini ortaya koymuş, cemiyeti, osmanlı yönetimine karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmıştır.

    yeni osmanlılar cemiyeti her ne kadar saraya yakın kimseler tarafından kurulmuş olsa da osmanlı yönetimi ile cemiyetin arasının açılması uzun sürmedi. yeni osmanlılar gazetelerinde hükümetle ilgili yazılar yazdıkça ipler her geçen gün geriliyordu. bu aşamada gazeteler çoğunlukla girit ve belgrad problemleri, şark meselesi, dış borçlar gibi konuları işlemekte ve osmanlı yönetimini eleştirmekteydi. bu gazetelerin en etkililerinden birisi de ali suavi’nin muhbir gazetesiydi. bu dönemde muhbir ile birlikte şinasi’nin tasviri efkar gazetesinde, avrupa’da bulunan mustafa fazıl paşa’nın isveç’teki norn gazetesine haber olmuş meşruti yönetim isteyen bir demeci çevrilerek yayımlanmıştı. bundan başka ve daha önemlisi muhbir gazetesinde ali suavi, mısır valisi ismail paşa’nın söylediği ifade edilen kimi taleplerini gazetede yayımlamıştı. bu taleplere göre (mısır’a ait para basma, kendi askerini tesis etme vb.) mısır kendi başına bağımsız bir devlet durumunda görünmekteydi. resmi olarak böyle bir açıklamanın olup olmadığı belli değilken, muhbir gazetesinin bu açıklamaları gerçekmiş gibi göstermesi osmanlı yönetimini oldukça kızdırdı. yazının muhbir’de yayımlanmasından bir gün sonra tasviri efkar gazetesinde mısır valisinin isteklerinin gerçek olmadığı ve olamayacağı ifade edilmiş olsa da muhbir gazetesi osmanlı idaresi tarafından bir ay süreyle kapatıldı. akabinde muhbir’in sahibi filip efendi’nin konuyla ilgili yaptığı açıklama ve bu açıklamayı destekleyen gazete yazısı 10 mart 1867’de tasviri efkar’da yayımlandı. aynı gün ayrıca yine tasviri efkar’da namık kemal’in, osmanlı’nın çöküşünü irdeleyen ve yönetimleri eleştiren mesele-i şarkiye adlı bir makalesi yayımlanmıştı. bundan 5 gün sonra 15 mart 1867’de hükümet bir kararname (ali kararname) çıkararak basına büyük bir darbe vurdu; tasviri efkar’ın da içinde bulunduğu birçok gazete bu kararname ile kapatıldı. bundan sonra tercüman-ı ahval’in sahibi ağah efendi ile ali suavi kastamonu’ya sürgün edildi. namık kemal erzurum’a vali yardımcılığına, ziya bey kıbrıs mutasarrıflığına tayin edildi. artık yeni osmanlılar ile osmanlı idaresi karşı karşıya gelmişti. sürgünler ve tahditler neticesinde cemiyet üyelerinin birçoğu yurt dışına kaçmıştır. bu gazeteci aydınlara yurt dışına çıkma önerisini sunan ve bundan sonra cemiyetin finansörü ve doğal lideri olacak olan ise prens mustafa fazıl paşa’dır.

    cemiyetin önemli isimleri yurt dışına çıkmayı başarmıştı. ancak bundan sonra, kaçışları öğrenen dönemin sadrazamı ali paşa istanbul’da kalan cemiyet üyelerinin tutuklanması talimatını verir. kapu kethüdası azmi bey, şakir efendi, tahsin efendi, hoca velüyittin efendi, süleymaniyeli mehmet efendi ve cerrahpaşalı salih efendi ilk tutuklananlar arasında olmuştur. devam eden tutuklamaların endişelendirdiği mehmet, nuri ve reşat beyler ise bir süre daha istanbul’da gizlendikten sonra nihayetinde onlar da avrupa’ya kaçarak diğerlerine katılmışlardır. böylece yeni osmanlılar cemiyetinin anayurttaki faaliyetleri sonlanmıştır; bundan sonra cemiyet üyeleri çalışmalarına avrupa’da devam etmişlerdir.

    devam eden dönemde mustafa fazıl paşa cemiyet üyelerini paris’te toplar ve toplanan muhalifler öncelikle ali suavi’nin 31 ağustos 1867’de londra’da muhbir gazetesini tekrar çıkarmasını sağlar. ne var ki ali suavi, cemiyetin çizgisinden farklı bir yayım politikası benimser. suavi, gazetenin bir islam cemiyeti adına çıktığını ve sadece kültürel amaçlarla yayım yapıldığını duyurur. namık kemal ve ziya bey’in tüm çabalarına rağmen ali suavi yayım politikasını değiştirmez. nihayetinde namık kemal ve ziya bey muhbir gazetesi ile bağlantısız olduklarını deklare ederler. cemiyet içinde dağılma böylece başlamıştır. ancak bu gelişme çok daha etkili olacak bir başka cemiyet gazetesinin ortaya çıkmasını sağlamıştır: hürriyet.

    ali suavi’nin uyumsuz tavrı yüzünden yeni bir yayım organı çıkarmak zorunda kalan cemiyet üyeleri yeni çıkacak gazeteyi finanse etmesi için mustafa fazıl paşa’ya müracaat etmişlerdir. ancak mustafa fazıl paşa bu dönemde istanbul’dadır. çünkü kendisini padişaha affettirmiştir ve tekrar bürokratik mevki peşinde koşmaya başlamıştır. dolayısıyla cemiyete yeni gazete çıkarılması hususunda önce olumlu cevap veremez ve fakat bir süre beklenmesi talimatını verir. bu aşamada boş durmayan ziya paşa’nın yazdığı, osmanlı yönetimini eleştiren veraset mektupları, payitaht’ta büyük ses getirmiştir. bu siyasi atmosferi değerlendirmek isteyen mustafa fazıl paşa da yeni gazetenin çıkarılması için cemiyet üyelerine artık talimatını verir. böylece 29 haziran 1868’de hürriyet gazetesi ilk sayısını çıkarır.

    1870 alman-fransız savaşında fransızların mağlup olması mısır konusunda osmanlı’yı biraz rahatlatmıştır. çünkü mısır valisi ismail paşa fransızlardan destek alarak osmanlı yönetimine karşı rahat davranmaktaydı ve paris’in zor duruma düşmesi ismail paşa’nın da fransa desteğini kaybetmesine neden oldu. bu durum mısır üzerinde hak talep etmeyi hazırda bekleyen mustafa fazıl paşa ile babıali’nin doğal olarak yakınlaşması ile sonuçlandı. (mustafa fazıl paşa sultan abdülaziz’in 1867 paris gezisinde sultana kendisini affettirdiği için zaten bu dönemde istanbul’da bulunmaktaydı) tabii bu yakınlaşma diğer açıdan mustafa fazıl paşa’nın artık cemiyete destek veremeyeceği anlamına gelecekti. nihayetinde fazıl paşa cemiyet üyelerine artık mücadelenin son bulduğunu ve bu sebepten şimdi yurda dönmeleri gerektiğini bildirdi. bundan sonra cemiyet üyeleri bir bir dağılmaya başlamıştır.

    haziran 1868’den itibaren hürriyet gazetesi etrafında toplanan muhalif cemiyet üyelerinden ilk kopan, cemiyetin daha ilk toplantısında, belgrad ormanı gezisinde gruba katılan, sadrazam mustafa naili paşa’nın damadı mehmet bey olmuştur. esasen bir eylem ve macera adamı olan mehmet bey, içinde bulunduğu hareketin yetersiz ve eylemsiz olduğunu belirterek cemiyetten bağını koparmıştır. bundan sonra mehmet bey gibi radikal bir yapıya sahip olan ali suavi de cemiyetten ayrılır. kanipaşazade ahmet rifat bey ve onun gibi cemiyete kişisel beklenti ve özel çıkarlar için dahil olmuş diğer kişiler de bu beklentilerinin gerçekleşemeyeceği anlaşılınca cemiyetten ayrılırlar. namık kemal ise babasına yazdığı bir mektupta cemiyette ülkü ve ilkesi olmayan kişilerin bulunduğunu yazmakta ve artık etrafında güvenilecek kimsenin kalmadığından yakınmaktadır. nihayetinde namık kemal de sadrazam ali paşa’dan izin alarak 24 kasım 1870’te istanbul’a döner. ziya bey bir süre daha hürriyet’i çıkarmaya devam eder. bu arada sadrazam ali paşa vefat eder ve onun yerine geçen mahmut nedim paşa genel bir af ilan eder. ziya bey de bu aftan yararlanarak 1871’de yurda döner. daha önce cemiyetten ayrılan ama yurda dönmeyen ali suavi’nin de kasım 1876’da yurda dönmesiyle yurt dışındaki muhalif etkinlik sona ermiş olur. fatih serkan azizata. osmanlı'dan cumhuriyet'e milli egemenlik, s. 125-134.
  • cemil meriç'e göre batının yeniçerileri.
  • 19. yy avrupası'nda italya'da özgürlük mücadelesi veren carbonari cemiyeti'ni örnek almışlardır. yaptıkları çalışmalar sonucu ordu içinde de taban kazanmışlar ve meşruti sisteme karşı olan padişah abdülaziz'i tahttan indirip yerine ikinci abdulhamit'i geçirmişlerdir. ikinci abdülhamit de kanun-i esasiyi ilan etmek zorunda kalmıştır.
  • içinden ittihat ve terakki gibi bir oluşumu çıkarmış topluluk. avrupalılar adlarına jön türk demiştir. topluluğun en önemli temsilcileri hatta fikir babaları namık kemal, ibrahim şinasi,ziya paşa, ali suavi gibi tanzimat birinci dönem sanatçılarıdır. amaçları çöküşe doğru giden devleti kurtarmaktı. hiçbir zaman devlet yönetiminde bir dönüşümden bahsetmediler ali suavi hariç. hatta yine ali suavi hariç hepsi de devletin kurtuluşu bahsinde islamcıydı genç osmanlıların. nitekim namık kemal'in yurt dışında çıkardığı hürriyet gazetesinin logosunda ali imran suresinin meşrutiyeti çağrıştıracak "işlerinizi danışarak yapın" (ve şavir hüm fi'l emr) anlamına gelen ayeti vardı. aralarında sadece ali suavi siyasi bir çözüm ve halk yararına bir dönüşümden bahsetmişti. kimbilir belki de bu yüzden ikinci abdülhamit günlüğünde diğer jön türkler'den saygıyla bahsederken ali suavi için melun ibaresini kullanmıştır.
  • allah allah deyip geçer (bkz: genc osman) oy oyyy
  • yeni osmanlılar hareketini değerlendirebilmek için önce basın hayatındaki gelişmelere bakmamız gerekir, zira hareketin içinde yer alanların çoğu, ya da en önemlileri gazetecilerdi. ilk gazete devletin resmi gazetesi olan takvim-i vekayi idi (1831). ondan sonra sahibi ingiliz olan ceride-i havadis 1840’ta kuruldu. bu gazetenin de yarı-resmi bir niteliği vardı. gazeteciliğin asıl başlangıcı 1860’ta yayımlanmaya başlayan, çapanzade agâh efendi’nin tercüman-ı ahval gazetesidir. gazete haftalıktı. şinasi de burada çalışıyordu. 1860’tan sonra gazete sayısının arttığını görüyoruz. gazete tirajları düşüktü, fakat o devirde akşamları mahalle kahvelerinin bir çeşit kulübe ya da “kıraathane”ye (okuma odası) dönüştüğü, zaman zaman gazetelerin yüksek sesle mahalleliye okunduğu düşünülürse, gazetelerin etki alanının tirajlarından çok daha fazla olacağı düşünülebilir. gazetelerin çoğalması, rekabetin başlaması demekti. ilgi çekmek için eleştirinin başlaması, çoğalması gerekiyordu. bu da hükümetin hoşnutsuzluğuna yol açacaktı. hükümet, 1864’te matbuat nizamnamesi’ni çıkardı. artık bu nizamnameyle basın mensupları için gazete kapama, para ve hapis cezaları gündeme geliyordu. ertesi yıl âli paşa hükümetine karşı meslek adında gizli bir örgütün kurulmasında herhalde nizamname’nin bir payı olsa gerektir, zira örgüt içinde namık kemal gibi gazeteciler de yer alıyordu. (sonraları, üye sayısı 245’e yükselen bu örgüte ittifak-ı hamiyetadı yakıştırılmışsa da, gerçekte adının meslek olduğu anlaşılıyor). bu zamana kadar hürriyet sözcüğü yalnızca köle olmama durumunu anlatırken, şimdi yavaş yavaş siyasal bir anlam kazanmaya başlıyordu. namık kemal gibi gazeteciler için hürriyet öncelikle basın özgürlüğünü çağrıştırıyordu. bizde kimileri batı’dan gelen her şeyin, kravat ve blucin gibi basit bir taklit olduğu eleştirisini öne sürerler. gerçi dedikleri gibi kravat ve blucin basit bir taklittir, ama, bu anlatılanlardan, siyasal özgürlük anlayışının, batı’dan esinlense bile, bir ihtiyaçtan doğduğu ortaya çıkmaktadır.
    1867’de büyük olaylar çıktı. mustafa fazıl paşa mısır’ı yöneten kavalalı sülalesindendi ve o sıradaki vali ismail paşa’nın kardeşiydi. onun valiliği bitince sıra kendisine gelecekti. fazıl istanbul’da devlet adamlığı yaparken, fuat paşa ile anlaşmazlığa düşmüş ve sonuç olarak görevinden azledilip avrupa’ya sürülmüştü. bundan bir süre sonra da mısır valiliğinin veraset usulü değiştirildi. buna göre ismail paşa’dan sonra yerine kardeşi değil, oğlu geçecekti. fazıl paşa büyük kızgınlıkla osmanlı devleti’nin sorunlarını inceleyen uzun bir mektup yazdı ve yayımladı. mektupta türkiye’de “genç türkler”in varlığından söz ediyor ve osmanlı dertlerinin çözümünün meşrutiyette olduğunu belirtiyordu. böylece basın özgürlüğü anlamında hürriyetin ötesinde, meşrutiyet talebini de içeren bir hürriyet kavramı ortaya çıkmış oluyordu. (gençlik sözcüğü fransız ihtilali ülkülerine [özgürlük, eşitlik, kardeşlik] bağlılığı, feodalliğe, mutlak monarşiye karşıtlığı belirliyordu.) o dönemlerde genç italya ve genç almanya hareketleri vardı. atatürk de cumhuriyet’i gençliğe emanet ederken herhalde bunu amaçlıyordu. (meşrutiyet, mutlak hükümdarlığın karşıtı, demokratik hükümdarlıktır. bu düzende hükümdarın yanında seçimle gelen, yasaları yapan, hükümeti denetleyen bir meclis olur.) fazıl’ın mektubu büyük yankılar uyandırdı. hükümet, aleyhindeki özgürlükçü akımın farkına vardı. namık kemal, ziya bey (paşa), ali suavi istanbul’dan uzaklaştırıldılar. meslek’in bu sırada tezgâhladığı bir hükümet darbesi boşa çıkarıldı. adı geçenler fazıl paşa’nın çağrısı üzerine fransa’ya kaçtılar. paris’te 8 kişi (fazıl paşa, n. kemal, ziya, ali suavi vb.) yeni osmanlılar cemiyeti’ni kurdular ve gazete yayımlamaya başladılar. bu kişiler, avrupa’nın özgür ortamında yaptıkları yayınlarla düşüncelerini geliştirmek olanağını buldular.
    yeni osmanlılar içindeki en önemli kişi namık kemal’dir. onun yazıları ve özellikle şiirleri yalnız kendi kuşağını değil, kendisinden sonraki kuşağı da –ki atatürk de bu kuşağın içindedir– çok etkilemiştir. n. kemal “vatan ve hürriyet şairi” diye tanıtılır. hürriyeti gördük. vatan kavramı üzerinde duralım. daha önce vatan yalnızca
    insanın nereli olduğunu (“memleket”ini) anlatırdı. n. kemal’le birlikte bu kavram kişinin uyruğu olduğu devletin bütün ülkesini kapsadığı gibi, duygusal bir anlam da yükleniyordu. vatan, basit bir toprak parçası değil, sevilen, uğrunda fedâkarlıklar yapılacak, hatta ölünecek bir topraktır. oysa bundan önce ülke, padişahın toprakları diye bilinirdi. bu, “padişahın çiftliği” kavramından çok da farklı değildi. insanlar bu toprağa değil, padişahın şahsına bağlıydılar. gerektiğinde padişahları (ya da aynı zamanda dinleri) için kendilerini feda etmeleri beklenirdi. ülke (vatan) için değil.
    n. kemal 1870’te istanbul’a döndü. 1873’te vatan yahut silistre oyunu sahnelendi. seyirciler oyunda anlatılan vatan kavramı karşısında coşuyorlar, oyundan sonra sokaklarda da devam eden heyecanlı gösteriler yapıyorlardı. bunun üzerine oyun yasaklandı ve yazarı magosa’ya sürgün edildi. abdülaziz’in ve hükümetinin kafasından geçenleri tam bilmiyoruz, fakat denebilir ki vatan düşüncesi onları rahatsız etmiş olmalıdır. zira vatanı sevmek, padişahı ihmal etmek anlamına geldiği gibi, bu sevgi ülkeyi sahiplenmek anlamını da içerir. padişah ne denli ülkenin sahibiyse tek tek uyruklar da bu anlayışa göre ülkenin sahibidirler. sahiplenmek, bir katılmayı, benlikli ve demokratik bir düşünceyi ifade eder ki, mutlakiyetçi anlayış bunu kabul edemez. bir de şu var: avrupa’da en koyu mutlakiyetlerde bile devletin adı hanedanla ilgisiz ülke adı iken (rusya, prusya, fransa gibi) osmanlı devleti hanedan adı taşıyordu. “türkiye” adı önce avrupalıların taktığı, resmen ilk kez milli mücadele sırasında büyük millet meclisi’nin benimsemiş olduğu bir ülke adıdır.
    n. kemal fransız ihtilali’nin ideolojisini alıp müslümanların benimsemesi için ona islami ya da yerli giysiler giydirmiştir. örneğin j.-j. rousseau’nun toplum sözleşmesi kuramını alıp, bunun biat töreninde var olduğunu söylemiştir. yani biat töreniyle uyruklar padişahı tanımak karşılığında, padişahla zulüm yapmaması, adaletli davranması için bir sözleşme yapmış sayılıyorlardı. bundan, zulüm yapılırsa o zaman direnme, isyan hakkının doğduğu anlamı çıkıyordu. siyasal hakları,
    parlamento usulünü ise kuran’daki “danışınız” (meşveret) emrine bağlıyordu. n. kemal’den ilginç bazı düşünceler: - insanlar hür doğar. - devletin halktan ayrı bir vücudu yoktur. kendisine mahsus hiçbir menfaati olamaz. - eğitim türkçe olmalıdır. avrupa latinceden kurtularak kalkındı. osmanlı devleti de arapçadan kurtularak kalkınacaktır. - geleceğimiz güven altındadır, çünkü ‘zamanın değişmesiyle hükümler de değişir’ fıkıh kuralına göre dünyanın her cihetinde zuhur eden ilerleme ürünlerini kabul etmekle yükümlü olduğumuz için bize göre geçmişe dönmek ya da şimdiki zamanda durmak caiz değildir. istikbalimiz emindir. n. kemal’e göre osmanlı vatanında yaşayan herkes vatandaştır. dini ve dili ne olursa olsun. buna “ittihad-ı anasır” (unsurların birliği) denirdi. osmanlı ulusçuluğu da diyebiliriz. cumhuriyet döneminde bu anlayış kimilerince alay konusu olmuştur. oysa alay edilecek bir yanı yoktur. isviçre’de 3 (hatta 4) dil konuşulmaktadır. almanca konuşan kantonlar (iller) almanya ve avusturya’ya, fransızca konuşan kantonlar fransa’ya, italyanca konuşan kantonlar italya’ya bitişiktir. ama bir isviçre ulusu vardır, herkes bunu kabul eder. bildiğim kadarıyla çılgın hitler bile isviçre’nin almanca konuşan kantonlarını “kurtarmak”, ilhak etmekten söz etmemiştir. diğer bir örnek belçika’dır. demek ki ulus, ulusçuluk olayı dil, din, ülke ile çok da ilgisi olmayan, kafalardaki bir olaydır. bir insan x ulusundan olduğunu düşünüyorsa, o ulusa bağlıysa, onun x’çe konuşmaması, o ülkenin dininden olmaması çok da önemli değildir. ingiliz tarihçisi a. j. p. taylor, avusturya-macaristan ve osmanlı imparatorluklarının karışık etnik yapıları yüzünden değil, ı. dünya savaşı’nda yenildikleri için dağıldıklarını söylüyor. bu, üzerinde durulması gereken bir düşüncedir.
    sina akşin- kısa türkiye tarihi - yeni osmanlılar - sayfa 31-35
  • jon turklerin ilk kurdugu cemiyettir. osmanli devleti'nin siyasal yapisina olan ba$kaldirilar 19. yuzyilin ikinci yarisinda kendini iyice gostermeye ba$lami$ti. nitekim bu yolda kurulan ilk onemli kurum da birinci me$rutiyet'in ilanindan 11 yil once 1865'te kurulmu$ olan yeni osmanlilar cemiyeti'ydi. bunlar (namik kemal, ali suavi, ziya pa$a), padi$ah'in mutlak yetkisinin kisitlanmasini ve halki temsil eden vekillerin olu$turdugu yasal bir parlamento ile padi$ahin yetkilerinin bolu$turulmesi icin cabaliyorlardi. tanzimatcilari uygarla$mayi anlamamakla sucladilar. yeni osmanlilar'a gore tanzimatcilar sadece yuzelsel bir batila$mayi gercekle$tirmi$lerdi. onlara gore, tanzimat fermani'nin ilani ile osmanli devleti batili devletlerin baski ve isteklerine boyun egmi$ti. yeni osmanlilar, bu fermana halktan kopuk bir $ekilde reform cabasi icinde olan bazi elit ki$ilerin cabasi olarak bakmi$tir. kurulu$undan itibaren siki bir denetim altinda tutulan bu cemiyet uyeleri daha rahat cali$abilmek icin kurulu$larindan iki yil sonra avrupa'ya gittiler ve burada jon turkler adini aldilar. bu cemiyet ayrica turk basini icin de buyuk onem ta$imaktadir, zira onemli uyeleri gazeteci kokenlidir ve ulkede olu$an ozgurluk temasinin gazeteler vasitasiyla yayilmasinda buyuk emekleri gecmistir. yeni osmanlilar bati uygarliginin teknolojideki ustunlugunu kabul etmi$ fakat diger alanlarda onlari taklit etmenin ulkeye, topluma zarar verdigini dile getirmi$lerdir.
hesabın var mı? giriş yap