• *yatılan bölümü* için konuşuyorum, çok garip bir yer. bir yaşam tarzı. evet evet yaşam tarzı. ve bambaşka bir psikoloji.

    bir mahrumiyet bölgesi olarak düşünüldüğünden, sürekli olarak stok yapma ihtiyacı, sürekli olarak acıkmak. normalde yemeyeceğin şeyleri yemek.

    hiç ama hiç tanımadığın birini tuvalete götürmek, ona yemeğini yedirmek ve her şeyini onunla paylaşmak.

    yapılan değişik şeylerden olduğu için yemek saatini beklemek ve yemek arabasının tıkırtısını duyduğun anda kapıya dikilmek.

    sabah 5'te uyanmak.

    refakatçiler için, biraz yatak yüzü görebilmek adına yandaki yatağın boşalması için dualar etmek. özel oda sırası beklemek.

    doktorların ağzından birkaç anlaşılır kelime kapabilmek adına can kulağıyla ama azarlanmayacak şekilde doktorları dinlemek; nihayetinde taburcu olunacağı zaman belli bir terminolojiyle hastaneden ayrılmak.

    psikopat gibi serum damlalarını izlemek. bittiğinde anında gidip hemşireye söylemek. neden? çünkü aksiyon! çünkü değişiklik!

    arttırdığın hiçbir şeyi atmamak, çekmecede saklamak, bir kısmını güvercin ve martılarla paylaşmak.

    yaklaşık bir on gün içerisinde gelen ziyaretçiye bir şeyler ikram edecek duruma gelmek. yoldan geldiniz, açsınızdır muamelesi yapmak.

    kendi, zararsız illegal yöntemlerini yaratmak (ziyaretçi almak için, yemek sokmak için, sigara içmek için, vs).

    hemşireler adına, nasılsa refakatçi var rahatlığında, her şey için haber verilmesini, söylenmesini beklemek.

    nasılsa zulaları sağlam bunların diye kuş kadar kuş kadar yemek vermek.

    refakatçilerin varlığına güvenip sabah kahvaltı saatinde kapıyı bile tıklatmamak.

    hastaya "yat, uyu, dinlen" diyip uyumasına fırsat vermemek (önce kahvaltı, sonra tam yatınca ilaç, akabinde kan alınması, sonra ateş ölçümü, bi süre sonra tansiyon, biraz sonra kilo ölçümü, hoop sonra pat diye temizlikçi, tam uyuyacakken çöpçü, tam sessizlik derken asistan doktor, sonra lavabo ovucu teyze, biraz sonra baş hemşire, azıcık dinginlik ve hocalar ve asistanlar, sonra tam dalacakken uykuya iğne, sonra belki maksimum 1 saat siesta ve telefon konuşmaları, ziyaretçiler, bilmemneler, hoop öğle yemeği, ziyaretçiler, gürültü, ses, telefonlar, ilaçlar... akşam yemeği, ilaçlar, gürültü, akşam çayı, hoop son ses diziler......).

    velhasıl, hastane tetikte olmak, yorulmak, merak etmek, soramamak, acıkmak, acıkmaktır..

    tüm bunların hepsine de hastane psikolojisi diyelim.
  • şifa verilenlerden başka seveni olmayan tek mekan.

    koskoca şehirde her sokakta, her caddede, her köşebaşında acı tatlı tüm hatırayla yaşamaya alıştım. acil servisin önü ve bloğun arkasındaki bir ağacın altındaki bank hariç...hangi vesile ile gidersem gideyim, tepeden tırnağa titriyor ve bir an evveloradan uzaklaşabilmek için kırk takla atıyorum.

    ocağın tütmesin desem bana zarar hastane, ocağın hep hayra tütsün diyeyim bari...
  • 1993 - 1996 yılları arasında oynayan dizinin oyuncu listesi aşağıdaki gibidir:

    zeki alasya: sosyal demokrat dr. salih marmara
    metin akpınar: hastabakıcı 'liboş' hakkı baharbahçe
    sema yunak: güzel suzan hemşire
    nejat birecik: suzan hemşireye aşık represant nevzat, hatta suzan hemşirenin deyimiyle nevzoş
    zihni küçümen: dinci dr. ferruh bayram
    mübeccel vardar: başhekim figen hanım
    sezai altekin: patron sururi bey (zaten hastanenin adı da sururi sağlık yurdu idi)
    orhan aydın: dr. iskender akoğlu
    erdinç akbaş: dr. fadıl yetiş
    bilge şen: hastabakıcı hakkı'nın karısı şükriye
    ümit yesin: dr. rauf eşsiz
    selim naşit: dr. kirkor akparik (bu kararkteri selim naşit çok evhamlı ve korkak bir karakter olarak canlandırmıştır)
    gül akelli: başhemşire vildan hanım
    ayşen çetiner: hakkı'nın eşini aldattığı kadın zehra, sonradan hastaneye temizlikçi olarak girmiştir
    yaşar güner: hastanenin laz başaşçısı nuri

    araştırmalarım sırasında tam kadroya ulaşılabildiğini gördüm, adresi ise

    http://www.sinematurk.com/film_genel/7386/hastane

    her bölümde bir sosyal mesaj kaygısı olan dizinin olduğu dönemlerde habitat revaçta idi. aşçı nuri, hastabakıcı hakkı ve dr. salih bey'in şu diyaloğu aklımda kalmıştır:

    aşçı nuri: ula habitat ne ola da?
    hastabakıcı hakkı: bunu bilemeyecek ne var? şimdi sen bir yemek pişirsen, ben yemekten bir lokma almadan "öfff bu yemek çok kötü olmuş" desem, ne dersin?
    aşçı nuri: haçan önce ha bi tat da, derum.
    hastabakıcı hakkı: hah, habitat da öyle bir şey işte zaten.
  • zeki alasya - metin akpinar ve kankalarinin oynadigi atv'nin eski bir komedi dizisi.. olaylar bir hastanede gecerdi..
  • cocuklugumun hastaneleri(80s) daha ağır kokardı. şimdi o koku yok denecek kadar. hatta o kokuyu bilmiyorsan şimdilerde o kokuyu duyamazsın.
    iyi mi? iyi... ama ne bileyim, yaşlı amca ve teyzeler yitip giden her şeyin peşine üzülürlerdi... e ben de buna üzülüyorum.
  • bu dizinin senaryosunu $imdiki dizayn group reklaminda oynayan adam yazardi. ordaki rolu de stajer hastabakici idi. "bu gerzekce bilgileri nerede kullanacagim yabaday da day kucucugum, sariver beni sicacigim?" diye du$unurdum eskiden, varmi$ bir hikmeti demek ki.
  • sıra beklemek üstüne kurulu bir sistemle çalışan kurumlar. doktoru görmek için sıra bekleyebilmek için almanız gereken sıra numarasını alacağınız hasta kayıt masasına gelmek için bile sıra numarası alınması gerekiyor, ki o sıra numarasını veren makinenin başında da sıra beklemek zorunda kalınabiliyor.
  • pek çoğumuzun bu dünyaya geldiği ve gene keza bu dünyadan ayrıldığı mekanlar. bir nevi dünyalar arası terminal.
  • bazılarının bekleme salonlarında dergiler diil kitaplar olan cehennem simülasyonu.
    çığlıklar, acılar vb.
    verebileceğim örnek mesela anna karenina'dır. karşıdan öğürtü ve çığlıkları gelirken kanser hastalarının ilk 50 sayfasını okumuştum bir keresinde bir hastanede..
    benim için anna karenina hastane, hastane anna kareninadır.
    deli gibi sevdiğiniz hastanın ömrü yetmez romanın sonunu görmenize..
  • ilac kokar, hasta kokar, bi de kolonya kokar... bu sonuncusunun turkiye'ye ozel bir durum olup omadigini siddetle merak etmekteyim.
hesabın var mı? giriş yap