• heidi'nin dedesiyle bir ağaç dalını peynire saplayıp ateşte kızartması. ben buna o kadar özenmiştim ki babama yaptırmaya kalkmıştım. babamın dükkanına gittiğim günler* öğlenleri yemeği babam hazırlardı. heidi'de okuyunca "ateşte peynir kızartalım" demiştim. "oğlum yanar öyle peynir bişeye benzemez" dediyse de ikna olmadım. "kitapta yazıyor baba" deyip ısrar etmiştim. onun üzerine bildiğin kalıp beyaz peyniri piknik tüpünde eritip ne olacağını göstermişti. büyük hayal kırıklığına uğramıştım. "istersen artık bunu yumurtaya katalım peynirli yumurta olsun" demişti. üzüntüyle kabul etmiştim. peynirli yumurta da çok güzel olmuştu.

    ama o peynir meselesi johanna spyri'nin okurlarına çaktığı en büyük kazıktır. kimi yiyosun ya. nasıl kızartıyosun peyniri. hislerimle oynadı adi kadın. kesin kendini "alplerde özel bir peynir var" diye savunuyordur. pis yalancı.

    edit: beşyüz tane mesaj geldi "hellim kızartılıyor" diye. johanna açık açık belirtseymiş "dedesinin kıbrıs kökenlerinden dolayı" diye. nice çocuğun hayallerini yıktı pis.

    edit 2: kusmuk dedi ki gerçekten o yöreye özel kızartmalık peynir varmış. kitapta o özelliğinden bahsedilmiyordu. paramı geri istiyorum.

    edit 3: max zorin yardımıyla ne olduğunu bulduk. sözkonusu peynir raclette'miş. 1980'lerde eskişehir'de bulmamız zaten imkansızmış.

    edit 4: komplo teorisi büyüyor. heidi'deki bu kısım zaten isviçre peynir lobisinin bir ürünüymüş. propagandaymış. http://www.npr.org/…isode-575-the-fondue-conspiracy

    edit 5: kusmuk dedi ki o peynir raclette değilmiş. raclette şişe sokunca akar gidermiş. esas grillkäse diye satılan beş altı çeşidi olan bir peynirmiş. ateşte ısıtmalıkmış.

    edit 6: bunu tek merak eden ben değilmişim! https://www.chowhound.com/…se-featured-heidi-873259 yabancı forumda raclette demişler. ama ikna olmadım zira oradakilerin peynir dağarcığı konusunda emin değilim.
  • beni uzun süredir her gün saat 18.25'te içtimaya katılma disipliniyle ekran başına alan çizgi film. sinemada dramı seviyorum. heidi'de ölçüsüz fakat tesirli bir dram var. dün akşam 26. bölüm* vardı. heidi, frankfurt'a birinci yılını doldurmak üzereydi. geldiği günden beri dedesine mektuplar yazsa da hiç yanıt alamamıştı. dedesinin kendisini unuttuğu fikri onu hasta etti, uyurgezerlik ve bayılmalar yaşadı. tekrar toparlanmak üzereyken, yazdığı mektupları evin mutfağında buldu. teyzesi o mektupları hiç göndermemişti, köyü unutması için. heidi tekrar bayıldı ve bu sefer dedesi için üzüldü. dedesi, heidi'nin onu unuttuğunu düşünecekti çünkü. annesi, babası hayatta olmayan bir kız çocuğu iki uç acı duyguyu arka arkaya yaşadı.

    böyle anlarda bir bilemedin iki damla gözyaşı bırakırım. iç anadolu kültürü bize hüngür hüngür ağlamayı yasakladı ya, onu hissederim hala bu yaşımda. köyünü özleyen küçük bir kız çocuğu kadar bana öznel olarak acı verecek çok az motif vardır. heidi'yi seviyorum, çünkü bana unuttuğum gözyaşı bırakma hakkımı veriyor.
  • 48. bölümünde* olağanüstü duygusal sahnelerin olduğu çizgi film. önceki bölümlerde heidi'nin dedesi, sahtekar mason'ı beyaz zirveye çıkarırken dev gedikte bir kazaya uğrayıp derin bir çukura düşmüştü. kaza sonrası sık sık titreme, ellerinde uyuşma ve baş dönmesi yaşadı. heidi'nin onu tedaviye ikna etmesi zor oldu. tedavi için frakfurt'a gitmesi gereken alf amca, durumunun ciddi olduğunu ve geri dönemeyeceğini düşünerek heidi'ye bir mektup bırakıp tedaviye yalnız gitmeyi planlamıştır. mektuba şu satırları yazmıştır:

    "sevgili heidi, senin gülüşün, o iyimserliğin ve sevgi dolu kalbin hayatımın ışığı oldu. seni tekrar görebilir miyim, bilmiyorum. çünkü çok hasta olabileceğimi düşünüyorum. cesur olmalısın çocuğum. öylesin biliyorum. sahip olduğum her şey bundan sonra sana ait. malikane ve kulübe. küçük ayı ve kar tanesine de iyi bakacağından eminim heidi. hoşça kal güzel kızım. hoşça kal hayatımın ışığı. seni çok seven büyükbaban"

    heidi bu satırları okuduktan sonra derhal rico ile beraber kızağına atlar ve gözyaşları ile birlikte dedesinin bindiği trene yetişir. ilgili bölüm.
  • çocuk kalbini çok iyi anlatan bir çizgi film.

    şunuki ismindeki keçisi kasaba verilmesin, süt versin diye kendi hayatını riske atarak yüksek yerleden ot toplaması, büyükanne dediği nine yumuşak ekmeklerden seviyor diye onun için her gün toplayabildiği kadar ekmeği dolabında biriktirmesi, büyükbabasına, alplere, peter'e olan özleminden dolayı yemeden içmeden kesilmesi, gördüğü bir resim onlara benziyor diye uzun uzun bakması, arkadaşı clara onun gibi üzgün olmasın, onun gibi sürekli ağlamasın diye clara'nın yanında kalarak onu yalnız bırakmaması...

    çocuklar çok mübarek insanlar, bu çizgi film bana bunu düşündürüyor... koskoca adamım bu çizgi filmi izliyorum...

    büyükbabasına kavuştuğu bölüm(21.dakikadaki sahne):
    https://m.youtube.com/watch?v=bg9zwlgzskk
  • her ne kadar modern zamanların televizyon kanallarında yayımlanan bir çizgi film olarak akıllarda kalsa da, xix. yüzyıl çocuk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. isviçreli yazar johanna spyri tarafından kaleme alınmış ve 1881 yılında iki bölüm halinde baskıya verilmiştir: 'heidis lehr- und wanderjahre' ve 'heidi kann brauchen, was es gelernt hat'.

    küçük yaşta yetim kalan heidi teyzesi dete ve büyükannesi tarafından isviçre'nin maienfeld şehrinde büyütülmüştür. heidi 5 yaşına geldiğinde büyükannesi ölür ve teyzesi dete almanya'nın frankfurt şehrinde varlıklı bir ailenin yanında hizmetçi olarak iş bulur. bunun üzerine dete trenle isviçre'deki dörfli'ye gelerek heidi'yi büyükbabasının yanına bırakır.

    heidi burada, büyükbabasından ve arkadaşı peter'den dağlarda yaşamayı, keçilere çobanlık yapmayı öğrenir, kırsal yaşamın kurallarını ve esaslarını kavrar. başlarda şehirli bir kız çocuğu olduğu için heidi'nin kendisine ayakbağı olacağını düşünen büyükbabası, zamanla heidi'ye alışır. üç yıl sonra teyzesi dete frankfurt'tan trenle geri gelir ve heidi'yi hizmetçilik yaptığı eve götürür. heidi burada kendisine yeni bir arkadaş edinir: ev sahibinin kızı clara. burada ayrıca okuma yazmayı ve görgü kurallarını öğrenir. ancak evin dadısı çok sert ve disiplinli olduğundan sorunlar yaşamaktadır. böylece heidi hem kırsal, hem de kentsel yaşamın farklılıklarını, güzelliklerini ve zorluklarını deneyimlemiş olur.

    kitabın kapağı:
    https://upload.wikimedia.org/…_heidi_cover_1887.jpg

    kitaptan bir ilüstrasyon:
    https://upload.wikimedia.org/…s/5/5e/heidi_bild.jpg

    heidi yayımlandığı dönemde, kısa süre içerisinde isviçre'de en çok satan kitaplar arasına girer. doğal yaşamı özendiren bir kitap olmasına rağmen, muhafazakar yönü ağır bastığından ilerici çevrelerden eleştiri alır. bununla birlikte pek çok dile çevrilir; 1882 yılında ingilizce, 1906 yılında ise japonca çevirisi yayımlanır.

    1937 yılında hollywood kitabı beyaz perdeye taşır. filmin başrolünde shirley temple vardı. daha sonra 1952, 1955 ve 1956 yıllarında isviçre, almanya ve avusturya'da çeşitli yönetmenler tarafından yeniden beyaz perdeye aktarıldı.

    1974 yılında japonlar, 80'li ve 90'lı yıllarda çocuk olanların sıkça izlediği animasyon serisini yayımladılar. alpler'in kızı heidi adıyla gösterime giren serinin yönetmenliğini isaho takahata gerçekleştirdi. çizgifilm o kadar beğenildi ki, şöhreti kitabın önüne geçti ve bu defa japonca heidi, ingilizceye, almancaya, fransızcaya ve türkçeye çevrildi.

    28 şubat 1979 tarihinde isviçreli astronom paul wild, yeni keşfettiği asteroide 2521 heidi ismini koydu.

    heidi, çizgifilm olarak türkiye'de de büyük ilgi gördü. öyle ki, türk izleyiciler ünlü sinema sanatçısı murat soydan ile heidi'nin dedesi alpöhi'nin arasındaki benzerliği hemen fark ettiler.
    görsel

    2010 yılında peter buettner adlı bir araştırmacı, kitabın hermann adam von kamp adlı bir yazar tarafından 1830 yılında kaleme alından "adelaide: alp'lerin kızı" adlı bir kitaptan araklama olduğunu keşfetti. bu durum ise heidi için çekilen tüm o filmlere, tüm o yapılan benzetmelere, astronomi keşiflerine vb. pek çok şeye gölge düşürmüş oldu.

    yine de heidi yodel müziğiyle, peyniriyle, alpleriyle, alman folkloru ve isviçre tarihine ilişkin eşsiz bir izlenim sunar...

    https://www.youtube.com/watch?v=pu7mjod0o0y

    https://youtu.be/-gceb2411es

    (bkz: yodel)
  • şimdiki ömrümün aşağı yukarı yarısı kadar önce bir burun operasyonu geçirmiştim. bir gece hastanede kalmam gerekiyordu. burnum cerrah eliyle kırılıp yeniden yerine konmuş ve içi tampon dolu bir haldeydi; kafam zonkluyordu, yanımda annem vardı. gece saatlerinde sessizliği bozmadan havayı biraz rahatlatacak bir şeye ihtiyaç vardı. sesini kısık tutarak, odadaki 37 ekran tüplü televizyonu (bugün bu tüplü detayını vermek bile acayip) kurcalarken yanılmıyorsam cnbc-e veya ntv’de heidi’yi görüp durmuştu annem. birlikte bir bölüm izledik. sonra uyudum.

    eğer cennete gidebilirsem böyle hatıraların bıraktığı izi tekrar geri yüklemelerini isteyeceğim. madem her şey mümkün, mutlu olduğumu hatırladığım anlara dönmekten başka ne isteyebilirim.
  • büyükbabanın heidi'yi odun ateşinde bir sopanın ucunda erittiği keçi peynirleriyle beslemesine yutkunarak seyirci olmuş bir nesil büyüten çizgifilmdir. bundan dolayıdır ki heidi'yi izleyip izleyip mutfağa koşar, kaşar peyniri* rezervlerimizi çatal ucunda ocakta eritmeye çalışarak tüketirdim. hiç de ekranda göründüğü kadar kolay olmayan bu işlem sonrasında kaşar peyniri cıvıyıp çataldan ocağın üstüne akar, orda kurur kalırdı. tüm bunlar olurken de ev buram buram yanık kokardı. işten eve dönüşlerde ocak ovmaktan bezen annem sonunda bana doğalgaz alevinde eriyen peynirin beni zehirleyeceği beyanatında bulundu ve erimiş peynir fasılları tamamen bitmediyse de hayli seyreldi. bense bu beyanatın uydurma olup olmadığını hiç bilemedim..

    (bkz: çocukken yapılan abukluklar)
  • karda kışta penceresi hic kapanmazdı. uyanınca da "heyyyy kar yagmıs" diye karda yalın ayak kosardı fanilayla manyak. kulotu da gorunurdu kosarken.
  • zihnimde, samandan yapılan yatakta bir delikten bakıp yıldızları seyrederek uykuya dalmak, keçi sütü, kızarmış et, siyah ekmek vs. beyaz ekmek, hatta sonrasında kurumuş beyaz ekmek*, gökyüzünün kızıl rengi, küçük tabure, yakıcı güneşin altında kat kat giyinmiş pembe yanaklı küçük bir kız, "adelheid!", çatık kaşlar, gözleri görmeyen yaşlı nineye anlatılan öyküler, kar tanesi gibi serbest çağrışımlar oluşturan, hala da ara ara elime aldığım roman.
  • insanı ağlatan çizgi film kahramanı. hem de çocukken falan değil eşşek kadar adamken. daha geçenlerde başıma geldi oradan biliyorum.

    bir bölümde heidi dedesinden uzakta frankfurt ’tadır. burada clara denilen sakat bir kıza arkadaşlık etmekte, bir nevi onu hoş tutmaktadır. aslında şehri ve yaşadığı evi hiç sevemeyen heidi devamlı dağları ve dedesini özlemektedir. bununla ilgili şikayetlerinin clara’yı üzeceğini hesaplayan kötü kalpli mürebbiye bozuntusu madam rottenmayer (böyle mi yazılıyodu emin değilim) heidi’ye dağlardan ve dedesinden bahsetmeyi yasaklar. bizimki de herşeyi içine atıp gizli gizli arabesk dinler (yok artık!!)

    neyse efendim günlerden bir gün heidi odanın birinde bir tablo görür. tabloda dağlarda koyunlarını otlatan bir çoban resmedilmiştir. ak saçından ve sakalından çobanı dedesine benzeten heidi başlar ağlamaya. senkron olarak tv başında ben de başlarım. gözümdem pıtır pıtır yaş gelirken bir taraftan da rottenmayer denilen cadıya “ulan kaltak küçücük çocuğa ne yükleniyon, koduumun alman ekolü seni” diyerek sövmekteyimdir. neyse bu ağlama seansı heidi’nin klara’nın babasından dağlara geri gönderilereceği sözünü almasıyla kesilir. finalde heidi dağlara gelir. artik mutluluktan çatlama raddesine gelen heidi peter’le buluşur, keçilerle oynar. ardindan dedesinin kulübesine koşar, mutluluk gözyaşları dökerek onun kucağına atlar. ben de bu happy ending karşısında gönül rahatlığıyla tv’nin başından kalkarım. “hayat güzel bea” diyerek mutfağa çay koymaya giderim. benimki sıla özlemi midir, duygu yüklenmesi (o ne be) mi yoksa düpedüz delilik mi bilemiyorum ama bu çizgi filmin bünyeye olumlu etkileri olduğu kesin.
hesabın var mı? giriş yap