• aynı zamanda bir paradoxtur:
    hoşgörü paradoksu, karl popper'in düşünce tarihine kattığı en ilginç paradokslarından birisidir. sınırsız hoşgörü , zorunlu olarak sonunda, hoşgörünün kendisinin ortadan kalkmasına yol açar. can alıcı soru şudur:
    hoşgörülü olanlar, hoşgörüsüz insanlara da hoşgörü gösterirlerse bu giderek hoşgörünün sonu demek değil midir? ancak tersi olur da hoşgörülü olan, aksi tutumu seçer, hoşgörülü olan bir toplumu hoşgörülü olmayanların saldırısına karşı savunmak adına hoşgörülü olmayana hoşgörü göstermemeye başlarsa, bu da o toplumda hoşgörünün sonunu getirmez mi?

    örneğin demokratik bir toplumda anti-demokrat olduğunu ya da totaliter bir görüşü savunduğunu ileri süren ve iktidara geldiğinde demokrasiyi ortadan kaldıracağını söyleyen bir partiye bu imkan sağlanabilir mi? demokrasi, kendisini ortadan kaldıracağını ilan eden bir görüşe hoşgörü gösterebilir mi, göstermeli mi? paradoks buradadır. popper burada tercihini tahammülsüzlükten yana koymaktadır. sadece bir tercihtir. bu seçilmiştir çünkü hiç olmazsa hoşgörünün yeniden tesisi için bir imkan söz konusu olmaktadır.ama bu paradoxu çözmek adına herhangi bir tutum geliştirmez. paradox hep orada olacaktır.
  • hoş = beğenilen, duyguları okşayan, zevkli....
    görü = görme yetisi, görebilme gücü, bakma becerisi, gördüğünü anlama melekesi...

    bu durumda hoşgörü, ortaya çıkan durumu, farklı açıdan değerlendirip, haklı ve güzel taraflarını ön plana çıkararak olumlu sayabilmek, doğru ve güzel bulabilmek, bunun da "hoş" olabileceğini kabullenebilmektir.

    genellikle eski dildeki müsamaha ile aynı anlamda kullanılır. halbuki müsamaha, daha çok yanlış olmasına rağmen göz yummak, görmezlikten gelmek anlamına gelir. dolayısıyla müsamahanın karşılığı olan hoşgörü, "hoş olmadığı halde öyle kabul etmek" demektir.

    öte yandan müsaade etmek - izin vermek anlamı da yine hoşgörünün tam karşılığı değildir. burada da müsamaha gibi, eksik veya yanlış olmasına izin vermek, böyle uygulanmasına ses çıkarmamak söz konusudur.
    mesela belli kiloda karşılaşacak sporcuların, tam o kiloda olması mümkün değildir. o kilodan belli bir miktar az veya çok olmasına izin verilir. yabancı dilde bunun karşılığı "tolerans"tır.

    buradan anlaşıldığı gibi tolerans da hoşgörünün tam karşılığı değildir.

    bundan sonra artık, herhangi bir konuda hoşgörülü davranmaya çalıştığımızda, o an ortaya çıkan durumu farklı yönleriyle ele alarak, onun da bir doğruluk, haklılık payı olduğunu, onun da kendine göre bir güzelliği bulunduğunu düşünüp, gerçekten "hoş"görülü davranabiliriz değil mi?
  • hoşgörü çiçeğe bakarak olmaz, *boka bakarak olur.
  • dozu ve içeriği çarpıtılmadığı sürece insanı bencilikten arındıran, insanı olgunlaştıran, kibir ve acımasızlıktan uzak tutan insani özeliklerden biridir hoşgörü.

    saygıdır, açık olmaktır hayata, yeni düşüncelere, yeni insanlara. saygı duymaktır kendisinden farklı olana. her zaman bir açık kapı bırakmaktır çekip gidene. öfkenin karşısında sessizliktir bazen hoşgörü. bazen düşüncesizliğin karşısında, düşünceyle durabilmektir. bazen kendin olmayı bırakıp, bir başkası olabilmektir hoşgörü.

    “yine gel yine gel (veya geri gel), ne olursan ol yine gel ister kafir, ister mecusi, ister putperest olsanda yine gel. bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değil yüz kere tövbeni bozmuş olsanda yine gel.” diyen mevlana'nın sembol haline getirilen evrensel mesajında olduğu gibi bizden farklı olanın varlığını kabul ederek, bu farklılıklara rağmen insanları bütünlüğü içinde değerlendirmek ve kucaklamaktır.
  • birkaç gündür bu kavramın üzerine okumalar yapıyorum. en temelden başlamak ve kelimenin anlamına yoğunlaşmak genelde böyle okumalarda seçtiğim yöntem olur. fakat daha ilk aşamada duvara tosluyorum. türk dil kurumu'nun büyük sözlüğünde bile hoşgörünün tanımında müsamaha kelimesi yer alıyor. müsamaha nedir diyorum tdk'ya, görmezden gelme diyor. görmezden gelme dediğin şey bir kere olur. ilk sefer dersin, çocuk dersin, vırt dersin zırt dersin göz yumarsın.
    o zaman görmezden gelme, göz yumma "hadi bakalım şimdilik öyle olsun ama sonra benim dediğim olacak bak!" demek değil midir? evet, öyledir. şimdi ben bunu hoşgörüye genelliyorum. ne oluyor bir bakalım:

    hoşgörü, hoşumuza gitmeyen şeylere şimdilik müdahalede bulunmamak, görmezden gelmek ama aynı şeyler tekrarlandığında tepki göstermektir.

    şimdi bana bu hoşgörünün neresi yüceltilecek söyleyin. benim kafam karıştı.
    ben bizim bıcırıklara hoşgörüden bir erdem olarak mı bahsedeceğim yıllardır bize dayatıldığı gibi? evet diyorsan şu sorunun da cevabını vermelisin: gözlerinin içine baka baka onlara yalan söylemek olmayacak mı bu?

    gerçi milli eğitim bakanlığı hoşgörüyü değerler eğitimi kapsamında ele almış. koskoca bakanlık "hoşgörü bir değerdir" demişken biz burada hangi erdemden, hangi dürüstlükten ve hangi bilinçten bahsediyoruz...
    hiç haddimizi bilmiyoruz canım.
  • günümüzde gerek gündelik dilde gerek siyasal kuram içindeki tartışmalarda hoşgörü, vicdan ve ifade hürriyeti gibi evrensel insan haklarının temel bir bileşeni olarak görülmektedir. hoşgörü ethosu tek başına liberal gramer ve tematiğe indirgenemese de onların dolayımından geçmektedir. medenilik söyleminin bir parçası olarak zuhur eden hoşgörünün öznesi (hoşgören) esasen özgür batı’dır, kolonyal öznedir, hoşgörülen, arızaları maruz karşılanan, olur böyle şeyler genç takma kafana diye sırtı sıvazlanan ise liberal olmayan barbarlardır.
    hoşgörünün bütün nesneleri, sapkın, marjinal arzulanmayandır. hoşgörecek özne söylemsel ve söylem dışı üstünlük konumuna yerleştirilir. hoşgörülen davranış, öznellik, var oluş vs. bütünüyle ‘normal’ gelişme seyrinin, örüntüsünün, yörüngesinin rotasından sapan bir anomalidir. hoşgörülenin eksik gedik var oluşu yamalayacak bir hoşgören özne.
    hoşgörüyü aşkın veya evrensel bir kavram, ilke, öğreti veya erdem değil siyasal bir söylem ve yönetimsellik pratiğidir. zira soyutlamanın en üst basamağında bu söylem batı’nın söylemsel üstünlüğünün yanında kültürel ve siyasal emperyalizminin meşrulaştıran bir söylemdir, içinde dilsel olanı, dil-dışını aynı anda barındıran bir iktidar tekniğidir.
    fakat hoşgörü bizatihi sorun değildir. iktidardan muaf olmadığı ve normatiflik içerdiği için hoşgörü çağrısı sorun(lu)dur. toplumsalı örgütleme etme tarzlarından biri olan hoşgörü söylemi depolitizasyonunun vektörleriyle (kişiselleştirme, doğallaştırma ve kültürelleştirme) beraber işler. etnik, dinsel ve kültürel farkı özselleştiren hoşgörü; hegemonik normun etkisini gizleyen bir iktidar edimidir. hakim siyasal ethos ve ideal olarak hoşgörü söylemi hoşgören ve hoşgörülen arasında bir asimetri, yarılma üzerinde yükseldiği içinde eşitlik tasarımıyla bağını koparmıştır. aktif-pasif (hoşgören-hoşgörülen) yarılması üzerine bina olan her edim, tasarım, söylem iktidar ilişkilerinin göbeğinde konumlanmıştır.
  • müsamaha ve tahammül* ile aynı şey değildir, şöyle ki;

    bir kimse elinde olmadan, irâdesi hâricinde bir fiilde bulunur ve bu fiil nâhoş bir netice yaratırsa, o kimsenin suçsuz olması yüzünden, fiili hoş görülür. meselâ küçük bir çocuk üzerimiz çiş yaptığında çocuk hoş görülür çünkü fiil irâdesi hâricidir, kötü niyeti yoktur.
  • "....bu iki adam dünyada hoşgörü diye bir şey olmadığını bilmiyorlar. insan kendininkine uygun olmayanı bağışlamaz. biz, hoşgörüsü olmadığını bile bile, başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz."
    aylak adam - yusuf atılgan
  • memlekette ve de sözlükte giderek azalan ve hatta yok olma noktasına gelen, insana özgü bir haslettir.

    ama ara sıra umut yeşerten kıvılcımlarını da gördüğümdür.

    yer: kınalıada vapur iskelesi
    tarih: 27 ağustos 2009
    zaman: 06:35 kabataş vapuruna dakikalar kala

    müslüman türk amca ermeni amcaya: günaydın kirkor
    ermeni amca müslüman türk amcaya: ve aleyküm selam mehmedim

    yer: kınalıada camii önü
    tarih: 27 ağustos 2009
    zaman: teravih namazına dakikalar kala

    iki amca kolkola yürüyorlar. birinin kolunun altında 35 lik yeni rakı var. isimlerini duyamadım. tam caminin önüne geliyorlar. el sıkışıyorlar, öpüşüyorlar. o arada ben de yakınlarına gelmiş olduğum için sohbetin sonuna kulak misafiri olabiliyorum.

    kolunun altında rakı olan amca: haydi kal sağlıckla allah kabul etsin
    teravih namazına giden amca: sana da afiyet olsun yarın görüşürüz

    buradaki tek sorun yukarıdaki diyalogların taraflarının 60 yaşının üstünde olması. ne zaman ki bu memlekette yaşayan insanların hepsi 20 li yaşlardan itibaren bu diyalogları yapmaya başlayacak, işte o zaman hep beraberce çıkacağız içinde bulunduğumuz tüm bataklardan.

    çok mu büyük bir hayal kuruyorum acaba?
  • son dönemlerde egemen güçlerce* ağızlardan pek düşürülmeyen ve her zaman da olumlanarak kullanılan bir kavram olan hoşgörüyle ilgili farklı bir yaklaşım:

    "hoşgörü, hoşgörülen şeyin ahlaki olarak kötü ve suçlanabilir olduğunu ima eder. başka bir ima da bunun değiştirilebilir olduğudur. başka birinin hoşgörülmesinin anlamı şudur: kişinin hoşgörülen özelliğini değiştirmemesi kendi itbarsızlığını doğurur." (susan mendus'tan aktaran zygmunt bauman, modernlik ve müphemlik, s.18)
hesabın var mı? giriş yap